Hayalle Hakikat Arasında: İttihad-ı İslam

Hayalle Hakikat Arasında: İttihad-ı İslam

Abdülhamid muhalifleri, Müslümanlık düşüncesinin kendi geleneği içinde bağımsız bir muhalefet oluşturamamıştır. Yurt içindeki ve yurt dışındaki muhalifler Batının kör taklidini savunan İttihatçı zihniyete yamanırken, İttihad-ı İslam’a sahiplenmeye çalışmıştır. İslam’ın ve Müslümanlığın esasına aykırı olan bu tercih, İttihad-ı İslam’ın hayal olmasının diğer bir sebebidir.

Yakup Döğer

Osmanlı Devleti modernleşme süreci içerisinde, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, I. ve II. Meşrutiyet süreçleriyle siyasi alanda kendi geleneğinin dışına çıktı. Asırlardır var olagelen devlet idaresi, hukuki ve içtima alanda, doğup geliştiği, büyüyüp serpildiği usulünden uzaklaşarak, sıkıntılı dönemler içerisinde bocalamaya başladı. Müslüman düşünürler bu bocalama ve sıkıntılı süreçlerden çıkmak, devleti ve toplumu selamete erdirmek için çeşitli kurtuluş düşünceleri arayışına girdi.

İttihad-ı İslam, Osmanlıcılık, Türkçülük, İslamlaşmak gibi düşünceler üzerinden buhran ikliminden çıkmak için çaba sarf ettiler. Kurtuluş düşünceleri içinde ilk olarak ileri sürülen düşüncenin İttihad-ı İslam olduğu görülmektedir. İttihad-ı İslam deyiminin geçtiği ilk yazının 1869 yılında kaleme alındığı belirlenmiştir. İttihad-ı İslam bir kavram ve düşünce olarak ilk defa Yeni Osmanlıların Avrupa yayınlarında kullanılmış ve geliştirilmiştir.1

1870’lerde Osmanlı gazetelerinde tartışılmakta olan İttihad-ı İslâm, 1873’te Ticâret-i Bahriyye Mahkemesi zabıt kâtibi Esad Efendi tarafından yayımlanan bir risâlenin başlığı olmuştur. Müslümanlar arasındaki dayanışmanın önemi ve Avrupa tehdidine karşı hilâfet etrafında birleşilmesi gerekliliği üzerinde duran, ayrıca Arapça’ya çevrilerek hac mevsiminde hacılara dağıtılan risâle muhtemelen İslâm dünyasında bu adı taşıyan ilk müstakil eserdir.2

İttihad-ı İslam üzerine bu risaleden sonra da yayınlanan birçok risale mevcuttur. Özellikle II. Meşrutiyet’in ilanından sonra basın yayın organlarına gelen serbestlik, bu konu üzerine olan düşüncelerin gerek makale, gerekse risaleler şeklinde ortaya çıkmasını sağlamıştır. Azimzade Refik Bey’in “İttihad-ı İslam ve Avrupa”,3 Celal Nuri Bey’in “İttihad-ı İslam ve Almanya”4 adlı risaleleri İttihad-ı İslam üzerinde durmuş, tartışılmıştır.

İttihad-ı İslam düşüncesi modernleşme dönemi basınında yer almış, gerek Abdülhamid gerekse muhalifleri tarafından sahiplenilmiş, savunulmuştur. Abdülhamid, İttihad-ı İslam düşüncesini devlet politikası olarak değerlendirerek, dünyanın her tarafında bulunan Müslüman toplulukları İslam Birliği altında toplamak için çabalar sarf etmiş, bunun için çeşitli coğrafyalara elçiler görevlendirmiştir. Abdülhamid’in İttihad-ı İslam düşüncesine dair çabalarında, Osmanlı Devletinin sultanı olmaktan ziyade, ümmetin halifesi sıfatıyla öne çıktığı gözlemlenmektedir. İttihad-ı İslam düşüncesi, ifade edilmeye başladığı ilk dönemden itibaren uzun süre çeşitli dergi, gazete, risale gibi eserlerde sürekli gündeme getirilmiştir. 

Abdülhamid’in İttihad-ı İslam düşüncesine sahip çıktığı ve devlet politikası haline getirdiği gibi, kendisine muhalif olan İttihat Terakki de bu düşünceye sahiplenmiştir. İttihad-ı İslam düşüncesine ait yazılar, Abdülhamid’in düşmesinden sonra, Avrupa’da bu konu üzerinde dolaşan fikirleri benimseyen ve ciddîye alan yazarlar tarafından yazılmış, üstelik İttihat ve Terakki siyaseti de bunu benimseyerek İngiliz emperyalizminin karşısına bu fikirle çıkmaya kalkmıştır.5

II. Meşrutiyet’in ilanından önce bu düşünceyi enine boyuna tartışan gazetelerden birisi de Mısır’da çıkan ve Abdülhamid’e yüksek perdeden muhalefet eden Kanuni Esasi Gazetesi’dir. Kanun-i Esasi Gazetesi, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Kahire şubesinin 1896-1899 yılları arasında neşrettiği bir gazetedir. Gazete, II. Abdülhamid’e muhalefetleri nedeniyle Mısır’a kaçmak zorunda kalan Hoca Kadri Efendi ve Şeyh Hoca Muhyiddin Efendi tarafından çıkarılmıştır. Kanun-i Esasi Gazetesi İttihad-ı İslam üzerine düşüncelerini makale serisi şeklinde, 2. cildinin 9, 10, 11, 12 ve 13. sayılarında ve ayrıca 15. sayısında da ele alarak değerlendirmiştir. 

Gazete, makale serisinin başında İttihad-ı İslam tanımını yaparak, bu düşüncenin neye tekabül ettiğini izaha çalışır. Osmanlılarca “İttihad-ı İslam” terkibinin manası dünya üzerinde bulunan bütün Müslümanların birleşip diğer milletlere karşı hukuk-u İslamiyelerini müdafaada ve kelime-i dini ilâ etmek niyetiyle fisebilillah mücahede de bulunmak gibi bir manadan ibarettir.6 Böyle bir düşünce tatlı bir emel olduğu için herkes husulünü arzu eder. Gazete, makale serisinde genel olarak Abdülhamid’in İttihad-ı İslam düşüncesini siyasi bir emel haline getirmesini ve bu emelin dönemin siyasi, askeri, iktisadi ve coğrafi nedenlerden dolayı imkânsızlığını izaha çalışmaktadır.

Kanun-i Esasi Gazetesi’nin bu düşüncelerinin aksine, Selanik’te neşriyat yapan Mütalaa Dergisi ise, İttihad-ı İslam düşüncesinin ne kadar isabetli ve gerekli olduğuna değinir. Bu iddiasına ise 1897 Osmanlı ve Yunan arasında yaşanan Teselya savaşını örnek verir. Bu savaşın Osmanlıların galibiyetiyle sonuçlanması dünyanın her yerindeki Müslümanları çok sevindirmiştir.7 Dergi bu düşünceye büyük önem vermektedir. Eğer Avrupa tarafından Osmanlı’ya bir savaş açılacak olursa, Hindistan, Mısır, Java, Brunei, Cezayir, Sudan gibi memleketlerin Müslüman ahalisi Avrupa’ya karşı harekete geçebilir. Bu yüzden Avrupa Osmanlı ile savaşmayı göze alamayacaktır. Kanuni Esasi Gazetesi ise, bu adları zikredilen memleketlerin siyasi, iktisadi ve coğrafi nedenlerden dolayı, İttihad-ı İslam düşüncesine katkı sağlayamayacaklarını ileri sürmektedir.

II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte neşriyata başlayan İslami basından Derviş Vahdeti’nin Volkan Gazetesi de, Volkan’ın yegâne gayesinin İttihad-ı İslam’a hizmet olduğunu deklare eder. Artık İttihad-ı İslam fikrinin açıktan açığa ortaya konması gerekmektedir. Zamanın gösterdiği ve Müslümanların aleyhine gelişen birçok sebepten dolayı bütün ehli İslam İttihad-ı İslam’a davet edilmelidir.8 

Said Nursi de yine Volkan Gazetesi’nde yer alan yazılarında İttihad-ı Muhammedi cemiyeti üzerinden ittihad-ı İslam vurgusunu dile getirmiştir. Said Nursi’nin yazılarında genel olarak üzerinde durduğu meseleler, meşrutiyetin anlamı ve önemi, Müslümanların geri kalmışlığı, ıslah yolları gibi dönemin çok konuşulan tartışılan meseleleridir. Hassaten üzerinde durduğu konu, ittihad konusudur.9

Bütün dünya çapındaki Müslümanların birlikteliğini önceleyen İttihad-ı İslam düşüncesine karşı, Ahmed Rıza’nın Osmanlı İttihadını savunduğu görülmektedir. Avrupa’da faaliyet gösteren Genç Türkler büyük bir azim ve gayretle çalışmakta, namlarını bütün dünya duymaya başlamaktadır. İşte bu gayretin neticeye varabilmesi için bütün Osmanlıların “Osmanlı İttihadı” altında toplanması gerekmektedir.10 Ahmed Rıza bu düşüncesinde, Osmanlı Devleti içinde bulunan her milletin, bu devletin vatandaşı olduğunu, eşitlik ve hürriyet içinde yaşayabileceklerini ileri sürmektedir.

İttihad-ı İslam düşüncesine dair fikirler II. Meşrutiyet’in ilanından sonra artan dergi ve gazetelerde daha çok tartışılmış, döneme ait hemen hemen her gazetede bu mesele ele alınıp değerlendirilmiştir. Bir kurtuluş düşüncesi olarak ele alınıp tartışılan bu düşünceye en çok yer veren neşriyatın başında Sırat-ı Müstakim – Sebilürreşad Dergisi gelmektedir. İlginçtir ki Sebilürreşad’ın İttihad-ı İslam düşüncesini sütunlarında tartıştığı dönem, Abdülhamid iktidardan indirilmiş, İttihat Terakki zihniyeti iktidara gelmiştir. İttihat Terakki bir din olarak İslam’ı hiç benimsemese bile, kurtuluş düşüncesi olarak İttihad-ı İslam’ı kullanışlı bir malzeme olarak görmüştür.

Sırat-ı Müstakim Gazetesi’nin bu mesele üzerinde çok durduğu görülmektedir. İttihad-ı İslam’ın ilk çabaların başlangıcından gelinen zamana kadar bir türlü gerçekleşememiş olması üzücü bir durumdur. Peki, arzu edilen bu birlik ne zaman sağlanacaktır? 

Bu muazzam millet eski dönemlerinde olduğu gibi gün gelir tekrar ilerler ve yükselir, istikbali de parlak olur. Fakat arzu edilen bu yükselme ne vakit olacaktır? İşte bu sualin cevabı müşküldür. Zira bu halleriyle eski izzet ve şereflerine kavuşmaları mümkün görünmemektedir. Ne sahip oldukları mevkiinin bilincindeler, ne de bu bilince erecek gayrete yeltendiler. Oysa Batının birçok siyasetçisi ve filozofu Müslümanların sahip olduğu inşa edici değerlerin farkındadır ve kendi milletlerini bu konuda uyarmaktadır. Fakat ne yazık ki Müslüman millet sahip olduğu değerlerin kıymetini bilememektedir.11 Hüseyin Kazım Kadri de ahalinin içinde bulunduğu ahvali dile getirmektedir. Ahali büyük zulüm görmekte, lakin adaleti hak edecek bir girişimde de bulunmamaktadır.

Müslümanların içinde bulunduğu ahval sıkıntılı, buhranlıdır. Bu durumdan acilen kurtulmak şarttır ve bunun için çok çalışmalı, durmamalıdır. Zira İttihad-ı İslam’ı tesis etmek ve bu tesisin eserlerini göstermek bugün her zamankinden daha ziyade farzdır. Bugün açıkça görülmektedir ki, medeniyet alemi denilen Hıristiyan dünya, Osmanlı memleketinde kurulan meşrutiyet hükümetinden memnun değildir. Bu memnuniyetsizliğinin yanında din ile siyasetin arasını ayırmak için çaba sarf etmektedir. Müslümanlar bu meseleyi mutlaka çözmelidir. Ruslar Slavların birliğini tesis edebildiyse, Osmanlılar neden İttihad-ı İslam’ı tesis edemesinler?12 

Üç yüz milyon muvahhid, Nebinin yeşil sancağı altında birleşip kendilerini soyan, ezen, hakaret eden, zengin, zalim fakat artık yavaş yavaş çökmeye başlayan Avrupa karşısında birlikte hareket ederlerse, bu durum Avrupalılar için korkunç bir “yeşil tehlike” olacaktır. Lakin yazık ki İslam alemi dağılmış bir halde ve tefrika içindedir. Bu zillet ve meskenetimizle ittihad-ı İslam hiç mümkün müdür?13 İslam aleminin birleşmesi Müslümanların kendi lehleri için zaruri iken, içinde bulunduğu sosyolojik şartlar dairesinde ise imkânsıza işaret etmektedir. Zira bu tefrikalar yüzünden geçmiş tarihlerde bile ittihad-ı İslam emareleri yok denecek kadar azdır. Eğer İslâmlarda ittihâd-ı İslâm’a yanaşan İslâm hükûmetleri bulunsa idi, İslâmlar bu derece, ittihâd-ı İslâm hayâlleriyle eleştirilmezlerdi.14

Tarihi hakikatler her ne kadar bu yönde malumat verse de, emperyalistlere ve hak yiyicilere karşı koyabilmek için, İslam aleminin birliğinin sağlanması gerekmektedir. Bunun için de mutlaka ittihad sağlanmalı, bütün Müslümanlar bu uğurda mücadele etmelidir. İslamlar gözlerini açmalı, cihanı öğrenmeli, ele ele vererek ittihad etmelidir. Zaman terakki zamanıdır. Eğer Müslümanlar yaşamak istiyorsa, yaşamanın yolunu bilmelidir. Atalet ölümdür. Hayat ise hareketten ibarettir. Onun için daima hareket, daima ittihâd için çaba sarf etmelidir.15 Müslümanların selameti, birleşmelerindedir ve bu birleşmenin sağlanabilmesi için, tefrikaların sona ermesi, sabitelerde bir araya gelinmesi zaruridir.

İslam aleminin büyük çoğunluğunun birkaç asırdan bu yana gaflet uykusunda uyuduğunu Avrupa bilmektedir. Uyuşukluk ve acziyet içinde kıvranan ehli İslam, her türlü sıkıntıya duçar olmuştur. Küçük kavgaların dışında yaptığı bir şey yoktur. Mukaddes bir dinin, sağlam siyaseti bu kafalardan kaybolup gitmiştir. Düşmanları Müslümanları parçalayıp yutmak için her gün her türlü entrikalar düzenlemekten ve iftiralar atmaktan geri durmamaktadır. Dikkat edilirse bir asır öncesinden bugüne dair çarpıcı değerlendirmeler bulunmaktadır.

Dönem olarak bakıldığında İslam dünyası büyük buhranlar içindedir. Siyasi, askeri ve iktisadi sıkıntılar yaşandığı gibi, Müslümanlar arasındaki tefrika ve kopuklukta ortak bir çarenin üretilmesine mani olmaktadır. Avrupa’da faaliyet gösteren Genç Türkler bu sıkıntıların giderilmesi ve ittihadın sağlanması için çaba sarf etmektedir. Çıkardıkları neşriyat ile mesele üzerine fikirlerini yaymaya çalışırlar. İttihad-ı İslam üzerine yoğunlaşan bu çabalar özellikle Rusya tarafından endişe ile karşılanmaktadır.16 Rusya’nın egemenliği altında milyonlarca Müslüman bulunmasından dolayı, bu kurtuluş düşüncesinden en çok rahatsız olan devletlerin başında Rusya gelmektedir.

Avrupa’da faaliyetlerde bulunlar ve ulaşabildikleri yerlere bu düşünceyi götürmeye çalışırlar. Fakat daha önce de bahsedildiği üzere Müslümanlar arasındaki tefrika, bu düşüncenin ete kemiğe bürünmesinin önündeki en büyük engeldir. İran bu düşünceye sıcak bakmamaktadır. Petersburg’da yayınlanan Novoye Vremya Gazetesi, İttihad-ı İslam düşüncesinin İran’daki yansımalarını sütunlarına taşır. Gazetenin haberine göre, İran’da neşir olunan İttihad-ı İslam hakkındaki beyanname beklenen ilgiyi görmemiştir. Fakat Mısır’da ve Hindistan’da İttihad-ı İslam ilgi görmektedir.17 Bu ilginin ise Avrupa’yı ve Rusya’yı endişelendirdiği çok belli olmaktadır.

Hindistan’da büyük ilgi gören İttihad-ı İslam, Times gazetesine bile konu olabilmektedir. Bu ilgi üzerine gazete, “Hindistan’da İttihâd-ı İslâm” başlıklı bir makale yayınlamış, gelişmelerin Avrupa’nın aleyhine olduğuna dikkat çekmiştir. Bu birlik düşüncesi ve Avrupa’nın tepkisi, İttihad-ı İslam’a yöneliş hissini kuvvetlendirmektedir. Avrupa’nın Hıristiyan devletleri, iki İslam Devleti olan İran ve Osmanlıyı ortadan kaldırmak ve işgal etmek için söz birliğine varmıştır. Avrupa’nın bu tavrı ise, Müslüman ahaliyi İttihad-ı İslam’a yakınlaştırmaktadır.18 Fakat dönem itibarıyla anlaşıldığı kadarıyla bu yakınlaşma duygusal boyutunu aşarak somutlaşma emaresi gösterememiştir.

Japonya’nın başkenti Tokyo’da İngilizce olarak yayınlanan Uhuvvet-i İslâmiyye gazetesi bir makale neşrederek Âlem-i İslâm’ın hâl-i hazır durumunu ele alır. Avrupa’nın ne gibi sebeplerle İslam memleketlerine saldırdığını izah eder. Avrupa çeşitli yollarla İslam milletinin arasına nifak sokmakta, yayınlarıyla İslam’a ve Müslümanlara hakaretler etmektedir. Avrupa’ya karşı koymak için İran, Afgan ve Hindistan ahalisi birlik olmalı ve Hilafet-i Osmaniye için mücadele etmelidir.19 Haçlı ittihadına karşı, İttihad-ı İslam ile karşı çıkmak mantığın gereğidir ve adaletin tecellisini ortaya çıkaracak sebeptir.20 

Eğer biz Müslümanlar ittihad ederse, haçlı zihniyeti Müslümanlardan korkacaktır. İslamiyet’in ne demek olduğunu bütün dünya bilir. Bu ittihadın sağlanmasında da en büyük görev ulemanındır.21 Mısır’da bulunan ulema bu husus üzerinde epey gayret etmiştir. Muhammed Abduh, İttihad-ı İslam üzerine hassaten eğilmiş, konferanslarıyla, makaleleriyle vaaz ve davetleriyle yeni bir çığır açmak istemiştir. Fakat İngilizler bu gayretin önüne geçebilmek için her türlü yolu denemiş, İttihad-ı İslam için mücadele eden Mısır ulemasını yıldırmak için her türlü müşkülü çıkarmıştır. Yaşanan olumsuz hadiseler sonucunda Mısır’da ittihâd-ı İslâm fikri sönüp bitmiştir.22

Sonuç

Müslümanlık aleminin en sıkıntılı, buhranlı dönemlerinde, gerek iktidarın, gerekse iktidara muhalefet eden cenahın büyük bir kurtuluş düşüncesi olarak sarıldıkları İttihad-ı İslam’ın, hayalle hakikat arasında bir seyir izlediği görülmektedir. Hayalden ibaret olması, Müslümanlık aleminin siyasi, iktisadi, askeri ve coğrafi şartlarından mütevellid, bu düşüncenin realitede imkânsıza işaret eden yanının ağır basmasından dolayıdır. Bu imkânsızlık öyle bir seviyededir ki, bütün dünyadaki İslamların bir araya gelmesini hedefleyen İttihad-ı İslam, mevcut şartlar içinde gerçekleşmesi hayalden ibarettir. Bu düşüncenin gerçekleşmesinin imkânsızlığını Kanuni Esasi Gazetesi bütün detaylarıyla anlatmaya çalışmaktadır.

Hayalden ibaret olmasına neden olan diğer bir husus Abdülhamid’in yurt içinde uyguladığı siyasettir. Bütün Müslümanların birlikteliğini hedefleyen düşüncenin Abdülhamid tarafından sahiplenilmesi ve savunulması, çifte standart uygulaması nedeniyle tıkanmaktadır. Abdülhamid Osmanlı mülkünün dışındaki bütün Müslümanları bu ülküye sahip çıkmaya çağırır iken, kendi memleketinde uyguladığı despotik siyasetle, kendi insanını gücendirmiştir. Dönemin basınından anlayabildiğimiz kadarıyla, Abdülhamid memleket aydını üzerinde büyük baskı kurmuş, muhalif düşünceye aman vermemiştir. Bu düşüncenin esas taşıyıcısı olan kesim, Abdülhamid’e küstüğü gibi, O’nun sahiplendiği düşünceye de iktidarı döneminde uzak durmuştur.

Osmanlı Devleti dışında Abdülhamid’e muhalefet edenlerin İttihad-ı İslam’a sahiplenmesi, İslam’ı Batı düşüncesinin etkisi altında kalarak yeniden yorumlama girişimlerinden dolayı, dinin kendi özüne aykırı sonuçlara varmalarına sebep olmuştur. Bu sonuç İslam’ı bütüncül bir dünya görüşü olmanın dışına itmiştir. Müslümanca bir dünya kurmanın ötesinde, günü kurtarmayı amaçlayan bu sahiplenme, ilahi rahmetten de uzak kalmıştır. Paris’ten, Londra’dan, Cenevre’den bakıp, Batı zihninin etkisinde kalarak Müslümanların birlikteliğini sağlamanın imkânsızlığını dönemin aydını idrak edememiştir. Ya da işlerine öyle gelmiştir. Bu durum da İttihad-ı İslam’ın hayal olmasının sebeplerinden biridir.

Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yaşayan Abdülhamid muhalifleri, Müslümanlık düşüncesinin kendi geleneği içinde bağımsız bir muhalefet oluşturamamıştır. Yurt içindeki ve yurt dışındaki muhalifler Batının kör taklidini savunan İttihatçı zihniyete yamanırken, İttihad-ı İslam’a sahiplenmeye çalışmıştır. İslam’ın ve Müslümanlığın esasına aykırı olan bu tercih, İttihad-ı İslam’ın hayal olmasının diğer bir sebebidir.

Yukarıda değinilen birçok tutarsızlığın kendi zaman ve mekânını aşan boyutuyla yaşadığımız döneme kadar süregelir olması, aynı düşüncenin hayalden ibaret olarak kalmasını sağlayan etkenlerdendir. Yaşadığımız dönemde her ne kadar İttihad-ı İslam kavramı kullanılmasa da, günümüz Müslümanlık düşüncesinde sürekli zikredilen vahdet kavramı, bu düşüncenin devamı olarak görülebilir. Kendi zamanında İttihad-ı İslam hangi nedenlerden dolayı sağlanamadı ise, günümüz Müslüman dünyasında da vahdet benzer sebeplerden dolayı sağlanamamıştır. Günümüzde vahdetin sağlanamama sebeplerinin başında ise ihtiras, benmerkezcilik ve diğerine haset olduğu söylenebilir. Bu şartlar altında ise vahdet bir hayalden ibarettir.

Fakat… Tevhidin icbar ettiği vahdet, imanın gereği olan hakikattir. Samimi bir imana sahip her Müslümanın gönlünde bu hakikat yatmaktadır. Lakin her sahip oluş, bir hak edişe bağlıdır. Bu sebepten İttihad-ı İslam düşüncesini savunanların, savunduklarına sahip olamaması, hak edişe müstahak olamadıklarından dolayıdır. Bugün Müslümanların aralarında vahdeti sağlayamamaları da, vahdeti hak edecek erdemi henüz kazanamamış olmalarıdır.

Dipnotlar

1- Mümtazer Türköne, Siyasi İdeoloji Olarak İslamcılığın Doğuşu, sayfa 150

2- Azmi Özcan, İttihad-ı İslam, DİA, cilt 23, sayfa 470

3- Azimzade Refik Bey, mütercimi İbrahim Halil, İttihad-ı İslam ve Avrupa, Kostantiniye, Matbaa-i Ebüzziya, 1327

4- Celal Nuri, İttihad-ı İslam ve Almanya, İstanbul, Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütübhanesi, 1915/1333

5- Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, sayfa 364

6- İttihad-ı İslam, Kanun-i Esasi, cilt II, sayı 9, sayfa 2, 2 Şubat 1314 – 14 Şubat 1899

7- Osman Tevfik, İttihad-ı İslam Mütalaa, cilt I, sayı 48, sayfa 1, 24 Haziran 1313 – 6 Temmuz 1897

8- Kıbrıslı Derviş Vahdetî, Açıkça İttihad-ı İslam, Volkan cilt I, sayı 24, sayfa 1,10 Kanunusani 1324 – 23 Ocak 1909

9- Bediüzzaman [Said-i] Kürdi, Sada-yı Hakikat, Volkan, cilt I, sayı 86, sayfa 3, tarih 14 Mart 1325 – 27 Mart 1909

10- Ahmed Rıza, Osmanlı İttihadı (2), Meşveret, cilt I, sayı 12, sayfa 3, tarih 26 Zilhicce 1313 – 8 Haziran 1896

11- Nuralizade Gıyaseddin Hüsnü, İttihad-ı İslam Ne Vakit Olacak?, Sırat-ı Müstakim, cilt 4, sayı 92, sayfa 247, 27 Mayıs 1326 – 9 Haziran 1910

12- Mehmed Ubeydullah, İttihad-ı İslam, Sırat-ı Müstakim, cilt 4, sayı 99, sayfa 362, 15 Temmuz 1326 – 28 Temmuz 1910

13- Aleyh veya Lehimizde Neler Söyleniyor?, Sırat-ı Müstakim, cilt 5, sayı 117, sayfa 216, tarih 18 Teşrînisânî 1326 – 1 Aralık 1910

14- Hüseyin Hüsâmeddin, İttihad-ı İslam’ı Ortaya Atarak Camia-i Nasraniyyet’e Bürünen Avrupa Diplomatlarıyla Bulgarlara, Sırat-ı Müstakim, cilt 5, sayı 129, sayfa 413, tarih 10 Şubat 326 – 23 Şubat 1911

15- Hutbe-i Arafat ve İttihad-ı İslam, Sırat-ı Müstakim, cilt 5, sayı 119, sayfa 242, tarih 2 Kanunievvel 1326 – 15 Aralık 1910

16- İttihad-ı İslam ve Genç Türkler, Sırat-ı Müstakim, cilt 5, sayı 122, sayfa 303, tarih 23 Kânûnievvel 1326 – 5 Ocak 1911

17- İttihad-ı İslam Hareketi, Sırat-ı Müstakim, cilt 6, sayı 131, sayfa 16, tarih 24 Şubat 326 – 9 Mart 1911

18- Hindistan’da İttihad-ı İslam, Sebilürreşad, cilt 9, sayı 210, sayfa 40, tarih 30 Ağustos 1328 – 12 Eylül 1912

19- Şuun: Japonya’dan Bir Nida-yı İttihad, Sebilürreşad, cilt 9, sayı 214, sayfa 120, tarih 27 Eylül 1328 – 10 Ekim 1912

20- Matbuat: Evlerini Kendi Elleriyle Yıkanlar, Sebilürreşad, cilt 9, sayı 233, tarih 14 Şubat 1328 – 27 Şubat 1913

21- Hasan Kazım, İttihad-ı İslam, Ceride-i Sufiyye, cilt I, sayı 6-4, sayfa 4, 8 Teşrinievvel 1327 – 21 Ekim 1911

22- M. Tevfik, İttihad-ı Ulema-i A’lam ve Cihad Hakkındaki ftvaları, Sebilürreşad, cilt 10, sayı 244, sayfa 164, tarih 2 Mayıs 1329 – 15 Mayıs 1913

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *