Aslında bir araya getirilen bu iki kelime bana çok uyumsuz ve anlamsız geliyor. Ama birileri kadını ve sorunu bir arada düşünmek gibi bir hataya, ya düşüyorlar ya da bu iki kavramı bilerek beraberce kullanmanın olayları nerelere vardıracağının farkındalar.
Bu sefer bir fıkra paylaşalım istedik. Bakalım payımıza, paylarınıza ne hisse düşecek?! Bizler genelde fıkra der, geçeriz. Biraz gülüp tebessümle atmosferi/efkarı dağıtıp neşelenmek için kullanırız. Çoğunlukla da önünü ardını düşünmeden hafife alır, ‘Gerçekle ilişkisi yok!’ der ve üzerinde durmadan bir kullanımlık görürüz.
Anlatırken zaman zaman sesi titredi ve gözleri doldu. “Peki sebebi neydi onun kitaplarına bu kadar düşmanlık?” diyemedim. Daha neler neler demek istedim ama diyemedim. Sadece, “Onun kızı olmam yasağı bittirdi mi yani?” diyebildim.
İmamet ve Hilafet Risalesi, İttihat ve Terakki’nin Abdülhamid iktidarına karşı ulemaya yaslanarak yüksek sesle kamuoyuna seslendiği bir risale olması bakımından kayda değer tarihi bir vesikadır. Risalede amacın, imamet ve hilafet devrinin sona erdiği ve artık parlamenter sistem cumhuriyetin kurulması gerektiğine dair bir yönlendirmenin olduğu açıkça gözlemlenmektedir.
Medyanın belirleyiciliği ile ilgili klasik düşünce “medya ne düşüneceğimizi söylemede başarılı olmayabilir ancak ne hakkında düşüneceğimizi söylemede son derece başarılıdır” görüşünden ortaya çıkmıştır. Bu görüş sosyal mecra için de geçerlidir…
Ey İbrahim, İbrahim /
Bilirsin rabbin rahîm /
Son gülen iyi güler /
Bu mesele çok mühim
Meseleyi tarifimizdeki zorluk ve çözüm yollarımızdaki kısırlık, yolculuk halimizin duraksadığına işarettir. Bir yerde sabit kalmışızdır. Yolculuğumuzda bizi etkileyen ve duraksatan bir güzellikte duraksamış, onu yolculuğun nihayeti kabul etmenin yanılgısına düşmüş ve orada donuklaşmışızdır…
“İslam dünyası toplumları, ülkeleri, ulus-devlet bencillikleri ve çıkarları, rekabetleri, karşıtlıkları sebebiyle, aziz İslam’ın eşsiz, büyük, evrensel imkanlarının, fırsatlarının potansiyelinin farkına ve bilincine varamıyor. Bu nedenledir ki bugün, hiç bir ülkede İslami önceliklere, öncelikli tercihlere yer verilmiyor.”
Prof. Dr. Nusret Çam’ın bu mealini derinlemesine okuyan birisi olarak, tüm ayetlerde anlamın ön planda olduğunu, şiirsellik uğruna anlamdan ödün verilmediğini, ayetlerin şiirsel görselliğinin okumayı özendirdiğini ve kolaylaştırdığını özellikle vurgulamak istiyorum.
Politikada vesayet rejimi, hukukta Atina adalet geleneği, kültür sanatta kanonik seviyesizlik… Bunlar süreğen bir çizgi içinde kendi normallerinde seyredip duruyor. Beş, on, yirmi, yüz yıl önce ne idiyseler, bugün de aynı şekilde varlıklarını sürdürüyorlar.
Hayatta her şey olabilir. İyi ya da kötü, güzel ya da çirkin, haklı ya da haksız, her şey. Mesele buradaki hikmeti kavrayabilmek ve bunun altında yatan derin mevzuyu/mantığı kavrayabilmektir.
Rabbimiz Allah kendisi hakkında ne kadar bilgi veriyorsa, o bilgiler ile yetinmek Allah’a inanan bir insan için yeterlidir… Yazımızın konusu olan “Rabbca Allah’ın lisanı mıdır?” sorusuna vereceğimiz tek cevap vardır.
“Görünen öyle bir şeydi ki kimse bu hastalığın ne olduğunu bilmiyordu. Yukardan bir el bu hastalığa bir isim koymuş ve herkesi de buna ikna etmiş gözüküyordu! Bu hastalık birilerinin değirmenine su taşıyordu ama kimin! Bunu dillendirmek bile birçok çevre tarafından komplo teorisyeni olarak tanımlanmaya yetiyordu.”
Şunu biliyoruz ki geçmişte, bugün ve gelecekte, yeryüzündeki insanların tamamı dinlerinden dönseler, Allah’ı bırakıp, ölmüş veya ölecek olan birtakım bedenlere secde ve rükû etseler, bu sapıklıkla hiç kimse Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez. Böyle bir irtidat İslam’ın değil, irtidat edenlerin payesi olur.
Şairin dediği gibi: ‘’Hamdolsun dönen tezgahlarını bilmiyoruz, kirli işleri bilmiyoruz. Biz tezgah çevirmiyoruz çünkü.’’ Evet, ben sadece olayların herkesçe görünen yüzlerini bir araya getirerek çıkarımlar yapmaya çalışıyorum. İsabetli ya da isabetsiz…
İtalyan düşünür Niccolo Machiavelli’nin (1469-1527) Prens” isimli kitabından mülhem geliştiği varsayılan bir düşünüş, bir inanış biçimidir ve daha çok devlet…
Elbette kalplerin birleşebilmesi için aralarında inanç ve istikamet birliği bulunmalıdır. Çünkü evlilik Müslüman kadın ve erkek için en içten en köklü en güçlü bağdır. Fakat bu birliktelikte kesinlikle bir inanç ve istikamet birliği bulunmalıdır. Yoksa böylesi dikkat edilmeyen evliliklerin nasıl sonuçlandığını hep birlikte görmekteyiz.