1948 yılında siyonist işgal örgütünün BM kararıyla Filistin topraklarına çöreklenmesi sonrası, 1949 yılında Ömer Rıza Doğrul’un Selamet Dergisinde “Filistin Faciasının Masum Kurbanları” başlığı ile bir yazı yer almıştı. Yazıda, “Bu çıbanın sökülüp atılamaması Müslümanlar için zillet dolu bir tarihin de başlangıcı olmuştur” denilmişti.
Yakup Döğer
Birleşmiş Milletler’in Filistin’i taksim kararıyla, işgalci siyonist korsan İsrail devletinin kuruluşuyla birlikte, Filistin halkının dramatik tarihi başlamış oldu. Müslümanların coğrafyasına bir siyonist işgal örgütünün BM kararıyla çöreklenmesi ve buna genelde Müslüman aleminin özelde ise Arap dünyasının gerekli tepkiyi göstererek siyonist çıbanı kesip atamaması, Müslümanlar için zillet dolu bir tarihin de başlangıcı olmuştur.
BM kararıyla ortaya çıkan Filistin meselesi ve işgalci siyonistin varlığı, bölgede yol açtığı facia, dönemin basınında da önemli yer bulmuş, geniş yankı uyandırmıştır. Filistin meselesine en çok yer veren ve yaşanan tarifsiz acıları sayfalarına taşıyan bir dergi de, Ömer Rıza Doğrul’un “Selamet Dergisi”dir. Mart 1949 tarihli sayısında, “Filistin Faciasının Masum Kurbanları”na yer vermiştir.
Selamet Dergisinde yer alan makaleyi özüne müdahale etmeden sizlerle paylaşıyoruz. 74 yıl önce yazılmış bir makalenin içeriğini dahi ne kadar acı hakikatlerle dolu olduğunu görmek, biraz vicdanı olan herkesi derinden yaralamaktadır.
Adı geçen makale şöyle:
Filistin Faciasının Masum Kurbanları
Biliyor musunuz ki Filistin faciasının kurbanları sekiz yüz bini bulmuştur. Bir aralık bunlar yüz bindi ve bu rakam insanlığın vicdanını ürpertmişti. Çünkü bahis mevzuu olan memleketin bütün Arap nüfusu bir milyondan ibaretti. Demek ki halkın onda biri yersiz yurtsuz, malsız mülksüz kalmıştı. Derken bu rakam kabarmış ve siyonistleri Filistin’e yerleştirmek için imhaları göze alınan, yani muhacirliğe sevk olunan Arapların iki yüz bini, hatta üç yüz bini doldurdukları şayi olmuştu. İş bu kadar kalmış olsaydı, yine Filistinli Arapların çoğunluğu kurtuldu demek mümkündü. Fakat en feci hakikat, bugün muhacir Arapların tam sekiz yüz bini bulmuş olduklarıdır.
Filistin’in bütün Arap nüfusu bir milyonu ancak doldurabildiği halde bugün nüfusun 800 bini muhacirdir.
Yaşanan acıların sebebi BM kararıdır
Dünya tarihinin bir memlekete yabancı bir unsuru, bir alay siyonisti yerleştirmek için, asıl memleket halkının bu şekilde sefalete ve ölüme sevk olunduğunu kaydedip etmediğini düşünmeye zerre kadar lüzum yoktur. Çünkü tarih, yirminci asırda sulh adalet, emniyet ve refah amili olarak kurulan ve dünya milletlerini toplayan bir teşekkülün bu çeşit neticeler veren kararlara amil olduğunu hiçbir vakit kaydetmemiştir. Çünkü bugün 800 000 bin Arap’ın muhacirlik ıstıraplarının hepsini çekmesine sebep olan en esas amil, Birleşmiş Milletler Kurulunun 1947 Kasımında Filistin’in taksimi için verdiği karardır. Birleşmiş Milletler Kurulu, yabancı bir milleti himaye için, yabancı bir milleti bir Arap memleketine zorla yerleştirmek için böyle bir karar vermeseydi, bu facia vukuu bulmaz ve bir milyonluk milletin 800 000 nüfusu bugün yersiz yurtsuz malsız mülksüz işsiz güçsüz kalarak yurdu dışında sürünmek ve mahvolmak mecburiyetinde kalmazdı.
BM kendi prensiplerine hıyanet etmiştir
Bu hadise, Birleşmiş Milletler Kurulu hesabına utandırıcı bir siyah lekedir. Birleşmiş Milletler Kurulu bu hadiseye amil olmakla bütün prensiplerine hıyanet etmiş ve müthiş cinayet işlemiştir.
Bunu inkâr etmeye yahut cinayetin büyüklüğünü küçültmek için herhangi bir çareye başvurmaya gerek yoktur. Hakikat hakikattir ve BM Kurulu bir sürü siyonistin iğfaline kapılarak bu cinayeti işlemiş bulunmaktadır.
Facia tüyler ürperticidir. O kadar ki yanlış kararıyla ona amil olan BM Kurulu da bu hatanın neticelerini telafiye yardım etmek icap ettiğini anlamış bu yüzden geçen senenin sonlarında Filistin Muhacirlerine yardım için bir heyet kurulmuş ve bu heyetin 32 milyon dolar bir bütçe ile faaliyete girmesi ve Filistin muhacirlerine yardım etmesi kararlaştırılmıştı. Bu 32 milyon dolar aza devletlerden toplanacak ve böylece muhacirlere yiyecek, içecek verilecek, hepsine mesken temin edilecek, bunların salgınlara uğramaması için tedbir alınacaktı. Bu 32 milyonluk bütçenin kararlaştırılması sırasında muhacirlerin ancak 300 bin kadar olduğu tahmin ediliyordu. Gerçi bu rakamda müthişti. Çünkü Filistin halkının hiç olmazsa üçte birinin kırılmaya mahkum olduğunu gösteriyordu. Fakat bu rakam hakikati ifadeden çok uzaktı. Çünkü Batının en tarafsız mahfilleri de bu sayının süratle kabardığını ve nihayet 800 bine vardığını apaçık tasrih ediyordu.
Muhacirlere bir lokma ekmek
Hakikat bu merkezde olduğu için 32 milyon dolarlık bir yardım, kamilen tediye edilmiş olsa dahi ancak kısa bir vade için muhacirlere yiyecek ve içecek temin edebilirdi. Kaldı ki ancak İngiltere ve Amerika taahhütlerini ifa etmiş, İngiltere bir milyon sterlin, Amerika 16 milyon dolar vermiş, diğer devletler de işi asıntıda bırakmışlardı. Bu yüzden ihtiyaca kafi gelecek sıhhi tesisat kurulamamış ve ancak muhacirlere bir lokma ekmek vermeğe imkan elvermiştir. Bu sene kışın şiddetli geçmesi ve olmadık yerlerde kırıcı mahiyet arz etmesi, muhacirlerin ağır kayıplara uğramalarına sebep olmuş, açlık yokluk ve soğuk el ele vererek bu zavallıları imha etmiştir.
Bunların hepsi Filistin’de bir İsrail devleti kurmak sevdasına düşenleri tatmin için göze alınmış bulunuyor.
Sanki İsrail devletinin kurulmaması, bu facianın vukuundan daha hayırlı ve daha çok isabetli olmaz mıydı?
Dünya tarihi müthiş bir cinayete şahit olmuştur
Fakat bir takım ihtirasların hâkimiyeti bu acı neticeyi vermiş ve dünya tarihte eşi görülmemiş müthiş bir cinayete şahit olmuştur. İlahi adaletin bu müthiş cinayeti affedeceğini sanmak beyhudedir. O mutlak ve ezeli adalet bugün yenilenlere yarın yeni bir kuvvet ve kudret verecek, bugün kendilerini galip görmekle övünenlerin başına musallat edecek ve onlardan intikam alacaktır.
İlahi adaletin şaşmaz tecellisi
Bu asla şaşmaz adalete inanmayanlar o kahir tecellisiyle karşılaştıkları zaman muhakkak ki yaptıklarına pişman olacaklardır. Bugün bütün Müslüman milletlere düşen vazife bu felaketzede dindaşlarına ve kardeşlerine yardım etmek ve onları elden geldiği kadar korumaktır. Bu mukaddes vazifeyi ifa etmekle, yarın zalimlerin başına gelecek olan belayı da başlarından savmış olurlar.
Kaynak: Selamet Dergisi, sayı 79, tarih 23 Mart 1949
Not: Makalede ara başlıklar yoktu, bizim tarafımızdan eklendi.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *