Hayra ve şerre sadece bu dünyaya aitmiş gibi bakmaktır bizi yanıltan. Bu dünyada katlanmamız gereken acıların Rabbimizden gelen bir imtihan olduğuna, mükafaatının da ahirete kaldığına inanmamak bilinçli bir Müslüman için düşünülemez. Bir Gazze var karşımızda, gönlümüzde…
Onları tutan oruç, Allah yolunda yılmadan mücadele ve mücahedeye sevk eden oruç, bizi de tutar mı, ne zaman tutar!? Birileri, sair müslüman beldesi için oruç, imsak, iftar vakti iken Gazzeli kardeşlerimiz için mahza ‘iftihar’ vakti!..
Anlatırken zaman zaman sesi titredi ve gözleri doldu. “Peki sebebi neydi onun kitaplarına bu kadar düşmanlık?” diyemedim. Daha neler neler demek istedim ama diyemedim. Sadece, “Onun kızı olmam yasağı bittirdi mi yani?” diyebildim.
Gazze ilk değildir, son da olmayacaktır. Gazze’de savaş bitse, katliamlar dursa, sonra ne olacak? Duracak mı? Hayır. Durmayacağını hepimiz biliyoruz. Bu sebepten Müslümanlar geç olmadan ne yapması gerekiyorsa yapmalıdır. Şimdi başlansa belki yüz yıl sürecek, ama değecektir.
Medyanın belirleyiciliği ile ilgili klasik düşünce “medya ne düşüneceğimizi söylemede başarılı olmayabilir ancak ne hakkında düşüneceğimizi söylemede son derece başarılıdır” görüşünden ortaya çıkmıştır. Bu görüş sosyal mecra için de geçerlidir…
Herhangi bir ülkenin rejimi İslam’a göre kurulmamışsa, bilakis rejim İslam’ı tanımama esasına göre düzenlenmişse, o ülkeyi yöneten insanların ferdî olarak inançlı, namazlı-niyazlı olmaları onları müminlerin ûlu’l-emri yapmaz.
Gözlerimizi beşeriyetle açan Rabbimiz, insan olmaklığın tekamül sürecinde bizi dosdoğru bir istikamet üzere kıl ki endişemiz artsın. Endişemiz arttıkça insanlığımız artsın, insanlığımız arttıkça endişemiz artsın. Bizi, endişelerini kabuslarına dönüştürüp istikametini yitirenlerden eyleme…
Taşralı bağnazlıklar, tiranlıklar ilgili toplumlarda, hayatı, tahammül edilemez hale getiriyor. İslami bilincin, bilgeliğin, irfanın, vicdan ve merhametin, adaletin ruhunu kurutuyor.
Bedenin oruç tutuşu kalbe beyaz bir nokta vuruşu / Algılanır ruhun benlik karşısında muhteşem duruşu…
Fransız şair Baudelaire, Paris Sıkıntısı’nda “Köpek ve Şişe”den başka iki yerde daha tâbî olduğu kavme, içinden çıktığı Fransız toplumuna benzeri göndermeler yapar.
Hayatta her şey olabilir. İyi ya da kötü, güzel ya da çirkin, haklı ya da haksız, her şey. Mesele buradaki hikmeti kavrayabilmek ve bunun altında yatan derin mevzuyu/mantığı kavrayabilmektir.
Rabbimiz Allah kendisi hakkında ne kadar bilgi veriyorsa, o bilgiler ile yetinmek Allah’a inanan bir insan için yeterlidir… Yazımızın konusu olan “Rabbca Allah’ın lisanı mıdır?” sorusuna vereceğimiz tek cevap vardır.
Gecenin bir vakti kalkar uzun uzun Kur’an okurdu. Bazen yorgunluktan bitap düşerek oturduğu yerden uykuya dalıp giderdi. Sanki uzunca bir yolculuğun henüz başında bir yolcuymuş gibi sade ve gösterişsizdi. Bundan önce nasıl bir hayat yaşamıştı kim bilir…
Deyim yerindeyse, kafirlerin kimyasını bozan, aşkın (müteal) bir Allah inancı değildir; onların kalbini sıkan, kin ve nefretlerini artıran, “bir tek Allah” inancının hayata karışması, hayatın bütünüyle Allah’a has kılınmasıdır.
Birinci insan tipi hayret ediyor: evrene, yaratılışa “hayranlıkla” hayret ediyor. İnsanların kötülüğüne, zulmüne ise “ibretle” hayret ediyor. İkinci insan tipi olumlu veya olumsuz hiçbir şeye hayret etmiyor. Bu kişiler yanlış yaptıklarında asla utanmıyor! Bencillikte, küstahlıkta sınır tanımıyor…
İtalyan düşünür Niccolo Machiavelli’nin (1469-1527) Prens” isimli kitabından mülhem geliştiği varsayılan bir düşünüş, bir inanış biçimidir ve daha çok devlet…
Elbette kalplerin birleşebilmesi için aralarında inanç ve istikamet birliği bulunmalıdır. Çünkü evlilik Müslüman kadın ve erkek için en içten en köklü en güçlü bağdır. Fakat bu birliktelikte kesinlikle bir inanç ve istikamet birliği bulunmalıdır. Yoksa böylesi dikkat edilmeyen evliliklerin nasıl sonuçlandığını hep birlikte görmekteyiz.