Sivil toplumun iktidarın kontrol merkezinin daha etkin olarak işlev görmesi için üretilmiş bir kavram olarak düşünüldüğünde, “sivil toplum” kavramının karşısına bir de “politik toplum” kavramı çıkmaktadır.
Müslümanların son iki yüzyıldır yaşadığı olumsuz dönüşümün varlığı tartışmadan uzaktır. Öyle bir dönüşüm ve değişim yaşandı ki, tarih konusunda genel kültür seviyesinde olan her insan bunun böyle olduğu konusunda hem fikirdir. Modern tasavvurun bir hayat tarzı olarak kuşattığı yeryüzü insanlığı en büyük dönüşümü öncelikle siyasi alanda yaşarken, kapitalist tüketim ekonomisinin saldırılarıyla iktisadi ve hukuki olarak da iliklerine kadar hissetti.
Bu dönüşüm ve değişimin İslam Dünyası için en olumsuzu ise şüphesiz ki kitlelerin sivil toplum formatına dönüştürülmesi ve cemaat yapısının parçalanması olarak tezahür etti. Zira modern cahiliyenin/düşüncenin esas yapmak istediği hayatı olabildiğince parçalara ayırmak ve parçalar üzerinde hegemonya oluşturmaktır. Bütüne karşı söyleyecek sözü ve etkisi olmayan modern tasavvur, birlikte olan, büyük aile yapıları içinde yer alan insanları ve bu insanların ait olduğu cemaatleri parçalamak istemiş ve süreç içerisinde parçalamıştır.
Cemaat kavramının İslami bir kavram olması hasebiyle, kendi anlam dairesi içerisindeki etki alanı şüphesiz ki kuşatıcı ve sorumluluk öngören bir kavramdır. Üretilmiş değil, verili bir eğerdir. Sivil toplum ise, seküler zihnin sonradan ürettiği dünyevi bir kavramdır. Dolayısıyla verili olmayıp, içinden çıktığı sosyolojik şartların ürünüdür. Modern devlet siyaseti ile birlikte gündeme gelen sivil toplumun altındaki yatan oluşum nedenlerinin temelinde siyasi ve iktidar çıkar odaklarının emelleri yatmaktadır.
Sivil toplumun iktidarın kontrol merkezinin daha etkin olarak işlev görmesi için üretilmiş bir kavram olarak düşünüldüğünde, “sivil toplum” kavramının karşısına bir de “politik toplum” kavramı çıkmaktadır. Politik toplum kavramı da sivil toplumu yönetenler olarak öngörülmüştür. Sivil toplum ve politik toplum kavramları ayrıca ele alınması gereken konulardır.
İslam Medeniyetinin pratik tezahürü olan cemaat yapısı, İslam toplumlarının düşüncesinde sosyal hayatın merkezinde bir role sahiptir. Bu anlayışın ortaya koyduğu kabullerin neticesinde cemaat olmak, bir mükellefiyete atıfla sorumluluk içerir. İmanın buyurduğu hayatı yaşamak arzusunda olan Müslümanlar, her şeyden önce birlikte olmak, birlikte hareket etmek, bir imamın arkasında saf tutarak güçlü olmak mecburiyetini hissederler.
Cemaat kavramı içerdiği anlamın muhtevası gereğince, İslam toplumlarındaki yapının dinin emirlerine dair derinlikli ilişkilerine işaret eder. Bir sorumluluğun birlikte paylaşılması, birlikte hareket edilerek güç birliği ile yapılacak işlerin ifa edilmesi, iyiliği emir ve kötülükten sakındırmak kaidesi üzerine ete kemiğe bürünür. Cemaat bir bütünlüğü ve birlikte hareket etmeyi görev telakki eden Müslümanlar tarafından sorumluluk bilinciyle Allah rızasını gözeterek sağlanan birlikteliktir.
İslam’da cemaat ortak bir iradeyi temsil ederken, üyeleri cemaatin içinde ferdi özelliklerinden ve çıkarlarından uzak bir yapıdadır. Cemaatte ferdin menfaati yerini cemaatin menfaatleri alır. İnanç ve din temelli kurgulanan cemaat örf ve adetlerden beslenirken, beraberinde dünyevi bir sebebe bağlı olmayan tabiî bir dayanışmayı da beraberinde getirir.
Cemaatten sivil topluma dönüşen Batı’da toplumsal vasıflar, gerçekte modernliğin dönüştürücü etkisini göstermektedir. Cemaat kavramı toplumsal ilişkilerde birincil ve duygusal ilişkilerin dünyasına aitken sivil topluma dönüşmesiyle parçalanmış, bireyselleşmiş ve dünyevi bir sebebe bağlı ilişkilerin dünyasına dönüşmüştür. Bu dönüşümde şüphesiz ki, sekülerleşmenin/dünyevileşmenin, laikliğin ve ulus devlet anlayışının getirdiği dayatmalar esas rol oynamıştır.
Cemaatte var olan birliktelik, modern cahiliyenin dünyevi kurgusuna, dünyayı merkeze alarak yapıp-edeceklerine karşı durabilecek en önemli direnç noktalarından birisidir. Bu yüzden cemaatler ve cemaat yapıları eleştirilmeli, ilerleyen süreçte de dağıtılmalıdır. Cemaatten sivil topluma geçiş, bir toplum mühendisliği çabasıyla dünyevi zihnin ileriye dönük icraatları için gelinmesi gereken noktadır. Süreç sonunda cemaatten sivil topluma geçilmeli, bir bakıma Allah rızasını gözeten ve inanç bağıyla birbirlerine bağlanan insanların bağlılıklarının referansını dine değil de, dünyevi sebeplere dayandırılmalıdır.
Sivil toplumun İslami literatürde bir karşılığı yoktur, bize ait yaşam tasavvurunu yansıtmamaktadır. Gerek yaşadığımız coğrafyada gerekse yeryüzü ölçeğinde cemaat yapısı bozulan Müslümanların kendi aralarındaki ilişkileri de bozulmuştur.
Müslümanlar yaşadığı olumsuz tecrübe sonucunda ne yazık ki cemaat yapılarını kaybettiler ve kendilerini birbirine bağlayan ulvi değerleri yitirdiler. Bu kaybediş dünyevi olarak Müslümanlara çok şey kaybettirdiği gibi, ahiretlerini de heba etmelerine varacak sonuçlar doğurdu.
Müslümanlar Batı merkezli düşünce ve eylemin sonucu olarak ortaya çıkan sivil toplumlaşma serüvenine son vermeli, vuruldukları yerden tedavi olmanın yolunu bulmalıdır. Cemaatten sivil topluma dönüştürülen Müslümanlar, sivil toplum formatından, laik seküler iktidarlardan bağımsız cemaat olma mücadelesine girişmelidir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *