Arkanı taşa yasla

Arkanı taşa yasla

Yol ile yolcu birbirine devingendir. Bu ikisini birbirine kenetleyen, elini ayağına dolayan, telaşa boğan ise zamandır. Zamanın da kendi içinde devingen ve izafi olmasıyla yol ile yolcuyu -ki zamanın nazarında bu ikisi bir bütündür- birbirine şemsiye olur.

Kendimizi Aramaklar Yolculuğu-10

Mehmet Akif Coşkun

Sümmani yanmıştır firkate nâra
Sevda onu koymaz çıksın kenara
Ona derler niçin gitmezsin yâre
Hiç demezler Hak’tan ruhsat bulamaz

Sümmani

İnsanın yola düşmesi aynı zamanda yolun da insana düşmesidir. Yol ile yolcu birbirine devingendir. Bu ikisini birbirine kenetleyen, elini ayağına dolayan, telaşa boğan ise zamandır. Zamanın da kendi içinde devingen ve izafi olmasıyla yol ile yolcuyu -ki zamanın nazarında bu ikisi bir bütündür- birbirine şemsiye olur. Zamana karşı bir duruş değildir bu, tam aksine zamandan bereketini alarak nefes alırlar. Yolcu kervanın yolda düzüleceğinin bilincinde olan kimsedir. Her adımında yolun yeniden şekillendiğini, o yeni şekillenen yolda ise gereksinimlerin, kişinin düşünce ve haline göre yeninden belirlendiğini bilir. 

“Sorgulama, düşünmenin duasıdır/takvasıdır” der Heidegger, dolayısıyla yolcu da yola koyulurken ve de yolculuk halindeyken sürekli bu dua ile yol almak zorundadır. Ne tür bela ile karşılaşacağımız belli değildir. Her karşılaştığımız musibet ile düşünce dünyamızın ve kişiliğimizin geliştiğine şahit oluruz. Musibet, yaptığımız hataların pişmanlığı ile yoğurur bizi. Ama aynı zamanda yeni sorgulamalar ile çevremizle olan intisabımızı da hesaba çeker. Nedenini, nasılını düşünür dururuz. İyi niyetliyizdir. Karşılaştığımız her kimse, onu kendimize yabancı görmek yerine kendimizi ona yabancı görürüz. Onu kendimize yabancı görmek, onunla aramızda oluşacak olan önyargılara sebebiyet verirken, kendimizi ona yabancı görmek ise onunla aramızda oluşacak olan önyargıları en başından ortadan kaldırmaktır. Kendimizi ona yabancı görmekle içimizde oluşan heyecan boşuna değildir. Yolcu kendine yoldaş umarak yol alır. Yani bir arkadaş, yani bir dost.

Arkadaş kelimesi, kökeninin nereye dayandığını öğrenene kadar bana soğuk gelirdi. Rivayete göre, atalarımız savaş esnasında arkadan gelebilecek olası saldırılara karşı korunabilmek için sırtlarını bir ağaca, kayaya yahut bir taşa vererek ok atarlarmış. Böylelikle sırtını dayadıkları bu taşa “Arka-taş” denilmesinden mülhem dilimize “Arkadaş” olarak yerleşmiş. Şimdi bu kelime size de sıcak geldi değil mi? İşte böyledir. Özünü bilmediğimiz, tanımadığımız her şeyi kendimize yabancı görmekle nelerden yoksun oluyoruz, farkında bile değiliz. Arkadaş kelimesine ta baştan kendimizi yabancı görerek onun özüne inebilseydik keşke. Peki ya dost kelimesine ne demeli? Dost farsça kökenli bir kelimedir ve ‘seven, sevgili’ anlamına gelir. Keza dilimize arapçadan devşirilen Ahbap kelimesi de aynı anlama gelmektedir ‘seven, sevgili’. Üşenmedim batı dillerindeki kökenine de baktım. Almanca ‘Freund’, İngilizce ‘Friend’, Fransızca ‘Ami’ kelimeleri de köken itibariyle ‘seven, temayül eden, güven duyan’ anlamlarına gelmekte. Dost kelimesinin dostun kendisi gibi sevmek ve itimat etmekle köken itibariyle de ilişkisi olduğu ilginç gelmiyor mu size de? 

Yolda yalnız başına yürürken karşılaştığımız, ve kendimizi ona yabancı görerek bu yabancılık halini dostluğa dönüştürmemiz kadar heyecan verici daha ne olabilir ki bir yolcu için. Yol, yolcunun bu haline kayıtsız kalır mı? Yol kendini genişletir, tehlikelere karşı uyarır teyakkuzda olmasını salık verir. Zaman daha da bir genişletir kendini. Yol uzun da olsa yolcu ve yoldaşı için dert edilecek bir şey değildir.

Aynı yolun yolcusu olmak kaydıyla dost olunur. Aynı yolun yolcusu olmak temel kıstastır ve ne olursa olsun aynı yolda olma hali bu iki dost arasında yaşanacak olanlarda hakem olmalıdır. İnsanız nitekim, birbirimizi üzebiliriz, incitebiliriz. Fakat aynı yolun yolcusu olduğumuz bilinci, bize yolcusu olduğumuz yolun muhakemesiyle bu dargınlığa son verebiliriz. Yola, yoldaşına ve zamana mugayır bir tutumun sergilenmesi artık onunla yollarımızın ayrıldığına işarettir. Yolların ayrılmasıyla dostluk da son bulur. 

Böylesi bir dostluğun son bulmasının acısı çabuk geçer de, uzun süre aynı yolun yoldaşı ve dostumuzun yolculuğunu bizden daha erken tamamlaması tarif edilmesi zor bir duyguya sürükler bizi.

Dostumuzun yolunu hakkıyla tamamlamış olmasına sevindiğimiz kadar bu yolda bir tarafımız eksik olarak yol almanın da hüznünü yaşarız aynı zamanda. Her zaman derim, içinde hüzün olmayan mutluluk bize yakışır bir mutluluk değildir. Öyledir fakat yine de bu bizim yolculuğumuzu akamete uğratan bir etken de değildir. Yolculuğumuz devam ettikçe yolumuzun yeni dostluklara gebe olduğunu biliriz. Bu bizi teskin eder ve fakat asla yolunu daha önce tamamlayan dostumuzu unutturmaz bize.

Onun özlemiyle daha da hızlanır artık adımlarımız. Zamanın ilerlemesiyle ağırlaşırız, yoruluruz, eskisi kadar devingen olmasak da her nasılsa adımlarımız sanki daha da hızlı atıyor gibidir. Yeni yoldaş edinmenin verdiği emniyet duygusu bizim yalnız olmadığımızı telkin eder bize. Yeni dostlarımızın tecrübeleri bize ders olur, bizim tecrübemiz onlara pencere olur. 

Yine de arada bir durup ardımıza baktığımızda geçmişimizi mütala ederken buluruz kendimizi. Özlemler tozuşur ayaklarımıza.

Olsundur.. Yol, yolcunundur. Yolcu vuslatın.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *