Hayra ve şerre sadece bu dünyaya aitmiş gibi bakmaktır bizi yanıltan. Bu dünyada katlanmamız gereken acıların Rabbimizden gelen bir imtihan olduğuna, mükafaatının da ahirete kaldığına inanmamak bilinçli bir Müslüman için düşünülemez. Bir Gazze var karşımızda, gönlümüzde…
Allah bilgi ve inancımız, resul algımız, ahiret tasavvurumuz, Kitapla/Kur’an’la ilişkimiz, millet/cemaat/ümmet yapı ve kurgumuz, din-şeriat olgusuna yaklaşımımız, istikamet bilincimiz, teori-pratik uyum ve uygunluğumuz, ibadet kavramına dair tutumumuz, tağutu reddedemeyişimiz, teberri edemeyişimiz vb. hep sorunlu…
Anlatırken zaman zaman sesi titredi ve gözleri doldu. “Peki sebebi neydi onun kitaplarına bu kadar düşmanlık?” diyemedim. Daha neler neler demek istedim ama diyemedim. Sadece, “Onun kızı olmam yasağı bittirdi mi yani?” diyebildim.
Amerika ve Avrupa, İslam’ı ve Müslümanları kadim bir düşman, yok edilmesi gereken kitle olarak görmektedir. Bu sebepten de kendilerinin gerçek katiller olduğunu gizlemek için, katliamları siyonist yapı eliyle gerçekleştirmektedir…
Medyanın belirleyiciliği ile ilgili klasik düşünce “medya ne düşüneceğimizi söylemede başarılı olmayabilir ancak ne hakkında düşüneceğimizi söylemede son derece başarılıdır” görüşünden ortaya çıkmıştır. Bu görüş sosyal mecra için de geçerlidir…
Parayı ve malı kutsallaştıran, hayatın temel amacı haline getiren kapitalist düzen nedeniyle insanların gözü paradan, maldan başka bir şey görmez hale gelmiştir. Kur’an’dan ve Resulullah’ın örnekliğinden uzaklaştıkça her tür bâtıl, hayatlarımıza rahatlıkla girebilmektedir.
Uzak diyarların birinde bir adam yaşarmış. Masallara aslında böyle başlanmaz, bir varmışlar bir yokmuşlar içinde, evvel zamanın, kalbur samanın içinde olabilirdi ama öyle olmamış bu masal. Uzak diyarlar da neyin nesi ki zaten?
Bugünkü Haçlı Seferleri karşısında, hiç bir modern-seküler ilke/değer/kavram, Aydınlanma değerleri, kutsanmış seküler putlar-fetişler, putperestlikler, fetişizmler asla savunulamaz.
Bedenin oruç tutuşu kalbe beyaz bir nokta vuruşu / Algılanır ruhun benlik karşısında muhteşem duruşu…
Şair Cevat Akkanat’ın, Mayıs ayı boyunca tuttuğu günlüklerinden bir demet…
Hayatta her şey olabilir. İyi ya da kötü, güzel ya da çirkin, haklı ya da haksız, her şey. Mesele buradaki hikmeti kavrayabilmek ve bunun altında yatan derin mevzuyu/mantığı kavrayabilmektir.
Rabbimiz Allah kendisi hakkında ne kadar bilgi veriyorsa, o bilgiler ile yetinmek Allah’a inanan bir insan için yeterlidir… Yazımızın konusu olan “Rabbca Allah’ın lisanı mıdır?” sorusuna vereceğimiz tek cevap vardır.
Gecenin bir vakti kalkar uzun uzun Kur’an okurdu. Bazen yorgunluktan bitap düşerek oturduğu yerden uykuya dalıp giderdi. Sanki uzunca bir yolculuğun henüz başında bir yolcuymuş gibi sade ve gösterişsizdi. Bundan önce nasıl bir hayat yaşamıştı kim bilir…
İnsanlığın kahir ekseriyetinin fitne ateşinden cüruf çıktığını söylemeye gerek var mı? Herkes bu imtihanın neresinde bulunduğunu kendisi tayin etmeli, kendi hükmünü kendisi vermelidir. Bu büyük imtihanın en yüksek çıtası bellidir.
Kabul edeceksiniz ey mezhepçiler, zaten birlik olmayan Müslüman ülkeleri, önce Irak işgaliyle, sonra Arap Baharıyla zayıflatıldı.. Şimdi de Hamas’ı ve Hizbullah’ı bahane ederek daha da zayıflatmak istiyorlar. Evet Batı ve ABD şeytan ama ya Müslüman feraseti nerede?
İtalyan düşünür Niccolo Machiavelli’nin (1469-1527) Prens” isimli kitabından mülhem geliştiği varsayılan bir düşünüş, bir inanış biçimidir ve daha çok devlet…
Elbette kalplerin birleşebilmesi için aralarında inanç ve istikamet birliği bulunmalıdır. Çünkü evlilik Müslüman kadın ve erkek için en içten en köklü en güçlü bağdır. Fakat bu birliktelikte kesinlikle bir inanç ve istikamet birliği bulunmalıdır. Yoksa böylesi dikkat edilmeyen evliliklerin nasıl sonuçlandığını hep birlikte görmekteyiz.