Evet, “tek adam tapıcılığı” dünyanın her yerinde tedavülden kalkıyor. Tek adam putları her yerde birbir yıkılıyor, yerle bir ediliyor. Son olarak Tunus’ta, Mısır’da yıkıldı tek adamların meydanları işgal eden putları.
Yaşanmış bir hadise midir, yoksa uyarlama mıdır bilmiyorum. Sadece duyduğumu aktarıyorum. Rivayet olunur ki, Erzurum’un yabancısı olan biri, şehirde rastladığı yaşlı bir amcaya aradığı adresi sorar. Erzurumlu amcanın tarifi şu şekildedir: “Bu caddeyi takip edersen meydana ulaşırsın. Meydanda karşına, devletin putu çıkacak. Onun karşısındaki sokağa gir…”
“Devletin putu” sadece Erzurum’da değil, yaşadığımız coğrafyanın tüm şehirlerinde merkezi bir konuma sahiptir. Puta ve putçuluğa dayalı toplumsal ve siyasal kurgu, her yerde varlığını tüm ağırlığıyla hissettirir. 1926 yılında İstanbul Sarayburnu’na bizzat “ebedi şef” tarafından diktirilen ilk heykelden bugüne yurdun her yanı, iddia edildiği gibi demir ağlarla değilse de, metal heykellerle örülmüş durumdadır.
“Ebedi şef” olarak da anılan “Tek adam”ın ölümü ardından İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olmasıyla bu “tek adam heykelciliği” 12 yıllık duraksama yaşamış ve yerini ve “heykel çoğulculuğu”na bırakmış olsa da, Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’den itibaren sağ-muhafazakâr işgüzarlık “tek adam heykelciliği”ni yeniden üretime koymuştur.
“Milli Şef” İnönü döneminde devlet dairelerinden, paralardan silinerek zayıflatılan “ebedi şef” kültü, “ebedi şefe” bağlılığını ispat kompleksiyle hareket eden Demokrat Parti eliyle yeniden zirveye taşınmıştır. Demokrat Parti’den sonra iş başına gelen sağcı, muhafazakâr, “dindar” diğer tüm kadrolar da aynı yolu takip etmiş, iflah olmaz bir komplekse dönüşen “ebedi şefe” bağlılık gösterisinde birbirleriyle yarışmışlardır.
“Ebedi şef rejimi”nin ölümcül sosyal, siyasal ve ekonomik krizlere düçar olduğu, memurunun bile maaşını ödeyemez duruma düştüğü 28 Şubat sonrası dönemde, son “kurtarıcı” olarak sahneye çıkan ve meydanlarda dillendirdiği “halka alan açma”, “devleti küçültme”, “halka karşı devletin değil, devlete karşı halkın yanında yer alma” gibi iddialı argümanlarla ilk seçimde Hükümet görevini devralan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) de, “tek adam kültü”nü koruma ve güçlendirme konusunda kendisinden öncekilerden hiç geri kalmadı. Dahası, bu kültü bırakalım sorgulamayı, o malum kompleksle daha bir şevkle devam ettirerek yaptığı sosyal ve siyasal açılımlarla halkı yeniden “tek adam rejimi”yle barıştırarak “tek adam kültü”nü daha da kalıcı hale getirme misyonu ifa etti.
Misak-ı Milli sınırları içerisinde AKP’nin yenileyip reforme ederek halka mal ettiği ve güçlendirdiği sistemin “tek adam kültü”nün, “hizmet” ehli muhafazakâr bir çevre tarafından Orta Asya’dan Afrika’ya, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Avrupa’dan Kuzey ve Güney Amerika’ya neredeyse tüm yeryüzü coğrafyasına taşınması ise bir başka vahim tabloyu oluşturuyor. Kemalist paganizmin sembollerinin, “İslam’a hizmet” adına Müslüman halktan himmet talep edenlerce, Pakistan’dan Endonezya’ya, Güney Afrika’dan Şili’ye hemen tüm yeryüzü coğrafyasına ihraç edilmesi, Kemalistlerin Misak-ı Milli sınırlarında bile başaramadıklarını onlar adına küresel çapta “dindar”ların başarması trajik bir durum değil mi? Hem de “tek adam tapıcılığı”nın artık tedavülden kalkmaya başladığı bir dönemde…
Evet, “tek adam tapıcılığı” dünyanın her yerinde tedavülden kalkıyor. Tek adam putları her yerde birbir yıkılıyor, yerle bir ediliyor. Son olarak Tunus’ta, Mısır’da yıkıldı tek adamların meydanları işgal eden putları. Öyle görünüyor ki sırada Suriye’deki, Yemen’deki, Ürdün’deki tek adam putları var. Şimdiden Suriye’de Hafız Esad’ın devasa heykelleri protestocular tarafından yıkılmaya başlandı bile. Tek adam putlarının yerine Batının albenili putları, demokrasi, liberalizm vs mi dikilir, yoksa halklar “putsuz bir dünya” idealinin yegâne reçetesi İslami çözüme mi yönelir, bunu ilerleyen günlerde göreceğiz inşaallah.
Peki, Türkiye’de durum nedir? Tunus’ta, Mısır’da, Suriye’de “tek adam kültü” ortadan kaldırılırken sevinen bizlerin, kendi coğrafyamızda böyle bir sorun yokmuş gibi davranmamız, burada her şey güllük gülistanlıkmış gibi hareket etmemiz nasıl izah edilebilir?
Mısır’ın, Tunus’un, Libya’nın, Suriye’nin devrime ihtiyacı var da, Türkiye’nin yok mu? Yoksa “Nasılsa AKP iktidarda, 28 Şubat’tan çok farklı yerdeyiz” mi deniyor? İçimizden böyle düşünenlerin, bu düşünce ve refleks üzere hareket edenlerin hatırı sayılır oranda olduğu acı bir gerçek.
Düne kadar, tevhid akidesi gereği put kırıcılığını temel yükümlülük olarak bilen ve buna uygun hareket eden nice Müslümanın, bugün “tek adam rejimi”ni ve onun “tek adam kültü”nü ölümcül krizlerden kurtarıp tabana yayan ve onu 100. yılına hazırlayan muhafazakâr demokratların ardı sıra gittiklerini, mücadelelerini onların politikalarına endekslediklerini görmekteyiz.
İmani bir zorunluluk olan put yıkıcılığı misyonundan, put dikenlerin destekçisi olmaya savrulmak ziyan değilse nedir?
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *