Akabe biatları, anlaşma şartlarına bakıldığında da görülür ki, lideri (şimdilik) Mekke’de olduğu halde nakipleri eliyle yönetilen topluluğu Yesrib’te olan bir devlet kurulmasına işaret eder.
Akabe Biatları
Hüseyin Alan
1. Risaletin 11. yılı hac mevsimiydi. O yıl hac yaz aylarından Haziran’a denk gelmişti. Resulullah Mina’da çadır kurmuş, hacca gelen kabileler arasında dolaşıyordu.
Yesrib’den bir grup, kavimleri arasında süren iç savaşı bitirmeleri hususunda Kureyş’e hakemlik yapmaları niyetiyle de hacca gelmişlerdi ama Ebu Cehil dahil diğer liderler onların teklifini kibarca geri çevirmişlerdi. Kureyşliler, kendi ticaret yollarında önemli bir kavşak olan Yesriblilerin iç işlerine karışarak menfaatlerine halel gelsin istememişlerdi.
Onlar Mina’dayken Utbe b. Rebia ile de görüşüyorlardı. Utbe onlara, ilerde kendi çadırının önünde namaz kılan peygamberi işaret ederek “şu namaz kılan adam var ya, bizi her şeyimizden alıkoydu” diye şikâyetleniyordu. Bu söz Yesriblilerin dikkatini çekmiş ama yorum yapmamışlardı.
Peygamberin çadırlarını ziyaret ettiği Yesrib heyetinde olanlar şunlardı: Neccaroğullarından Muaz b Afra, Esad b Zürare, Züraykoğullarından Rafi b Malik, Zekvan b Abdülkays, Salimoğullarından Ubade b Samit, Abdurahman b Yezid, Amir b Avf oğullarından Uvetm b Said, Abdüleşheloğullarının anlaşmalısı Beli kabilesinden Heysem b Teyyihan.
Peygamber bunların çadırına da geldi, selam verdi, izin alıp meclislerine oturdu. Kendini Peygamber olarak tanıtınca, onlar daha önce Yahudilerden duydukları “son bir peygamber gelecek. Biz onun liderliğinde Araplara boyun eğdireceğiz” sözlerini hatırladılar. Heyecanlandılar. Hz. Peygamber onlara İslam’ı anlattı, dine davet etti. O zamana kadar gelen haramları, farzları açıkladı. Bunlara dikkat edin, söylediklerimi uygularsanız kurtuluşa erersiniz dedi. Heyet söylenenleri dikkatle dinledikten sonra daveti kabul ettiler, Peygamberi tasdik ettiler.
Peygamber o zaman Kavmiyle aralarında geçen din temelli çatışmalardan bahsetti. Onlar, “vallahi biz artık kavmimizden ayrılacağız ve senden öğrendiklerimizi onlara anlatacağız.” Bu “Ayrılacağız” ifadesi, gerçekte İslam’ı dosdoğru anladıklarına işaretti. Bunu duyan Peygamber onlardan kendine destek olmalarını istedi, bu hususta ne yapabileceklerini sordu.
Konuşma bu aşamaya geldiğinde içlerinden biri “Daha yakında kavmimiz arasında bir savaş (on yıllardır devam eden iç savaşın Buas mevkiinde yapılan son etabı) oldu. Kabilelerimiz hâlâ birbirine kızgın ve düşmandır. Şu anda senin lehine bir toparlanma yapamayız. Umulur ki, Allah senin sayende onların hepsini bir araya getirir. Eğer onlar seninle birleşecek olurlarsa senden üstün kimse olmayacaktır. Bizi bu yıl serbest bırak. Geriye döndüğümüzde çalışalım. Gelecek yıl için sözleşelim” dediler. Cevap makuldü. Sonra vedalaşıp ayrıldılar ve seneye buluşmak üzere ahitleştiler.
2. I. Akabe Biatı
Geçen hac döneminde iman eden ve Peygambere söz veren altı adam Yesrib’de dini yaymaya başladılar. Bu sayede İslam orada duyulmaya ve konuşulmaya başlandı. Ertesi yaz M.621, Risalet’in 12. yılında Yesrib’den hacca gelenler arasında 12 kişilik Müslüman bir kâfile vardı. Bunların ikisi Evs kabilesinden, diğerleri Hazrec’dendi.
Hazrec’e mensup olanlar: Neccar’dan: Esad, Avf b Haris ve kardeşi Muaz. Zürayk’dan: Zekvan ve Rafi. Avf’dan: Ubade b Samit, Abdurahman b Yezid. Amir b Avf’dan: Ubade b Nadle. Seleme’den: Ukbe b Amir. Sevad’dan: Kutbe b Amir… Evs’e mensup olanlar: Beli’den: Ebul Haysem. Amir b Avf’dan: Uveym.
Peygamber daha önceden sözleştikleri gibi Akabe kayalıklarında gizlice bunlarla buluştu. Gelenlere İslam’dan bahsetti. Kur’an’dan ayetler okudu. Sonra kendilerinin Mekke’deki durumlarını anlattı, hicret için belde aradıklarını söyledi. Onlardan soru soranlar oldu, cevabını verdi. Sorular daha çok Mekke’deki Müslümanların haliyle ilgiliydi. Peygamber de onların Yesrib’deki siyasi ve sosyal vaziyetlerini sorup öğrendi.
Heyet Hz. Peygambere itaat edeceklerine, söylediklerini yapacaklarına dair söz verdiler, yemin ettiler. Usul gereği elleri el üstüne koyup biat ettiler. Biatın şartları şunlardı: “Allah’a ortak koşmamak. Hırsızlık yapmamak. Zina etmemek. Çocukları öldürmemek. İftira etmemek. Haktan (Kur’an’dan) ayrılmadığı sürece peygambere itaat etmek.”
Hz. Peygamber “Eğer bu sözünüze uyarsanız cennet sizindir” dedi. Bu gruba Esad b Zurare lider olarak seçildi. İslam tarihinde I. Akabe Biatı olarak bilinen vaka buydu.
İbn İshak’da, Ubade b Samit’den gelen bir rivayete göre bu biat şartlarının farklı bir versiyonu var. İlk biatta “harp etmek üzere” ifadesi geçmediği için “kadınlar biati” denmişti. Şu ifadeler ikinci biatin şartlarını andırıyor ama buraya alalım: “Darda ve ferahta, sevinçte ve kederde seni dinlemek ve itaat etmek üzerine, başkalarını (iman etmiş kardeşlerimizi) kendimize tercih etmek üzerine, idarenin ehline verilmesinde birbirimizle niza etmemeğe, nerede olursak olalım hakkı söylemeye, Allah yolunda hiç bir lainin levminden (kınayanın kınamasından) korkmamaya, harp biatıyla biat ettik.”
Bundan sonra Yesrib’li müminler, kendi yanlarında götürmek, kendilerine ve belde insanlarına dini öğretip yaymak üzere önderlik etmesi için birini vermesini istediler. Onun can güvenliğini, konaklamasını, misafir edilmesini kendileri sağlayacaktı. Peygamber Musab b Umeyr’i onlara verdi yahut daha sonra gönderdi. Musab, Habeşistan’dan yeni dönmüştü.
Musab, Esad’ın evinde konuk oldu. Esad’ın yönlendirmesi, ayarladığı ziyaretler, toplantılar ve görüşmelerle işe başladı, ikisi birden İslam’ı anlatmaya ve yaymaya devam ettiler. Esad, gidecekleri kabileler, gruplar ve adamların inançları, kişiliği ve tutumları hakkında önceden Musab’ı bilgilendiriyordu. Musab da bunları dikkate alarak Esad’ın başlattığı davetin arkasını getiriyordu.
Musab Kur’an’dan bildiklerini, Peygamberden duyduklarını ve gördüklerini, Mekke’de birlikte yaptıklarını aynen uyguluyordu. Müslüman olanlar hep birlikte toplu namaz kılmaya başladılar.
Bir gün Esad’ın teyzeoğlu, Evs kabilesinin güçlü kollarından birinin de başkanı olan Sad b Muaz’ın mahallesine gittiler, bir bahçeye misafir oldular, bir grupla görüşmeye başladılar. Sad ve yardımcısı Useyd, onları uzaktan izliyordu. Esad’ın ve bu yabancının anlattıklarını duymuştu ama bu işlerden memnun değildi. Şimdi de kendi hükümranlık alanına gelmişler, kabilesinden bazılarının akıllarını çeliyorlardı. Buna çok bozulmuştu.
Sad, Esad orada olmasa Musab’ı öldürürdü ama kendini frenledi. Useyd’i yanlarına gönderdi, “mızrağını yanına al, hayatta kalmak istiyorlarsa buradan gitmelerini söyle” dedi. Useyd yanlarına geldi ve “burayı derhal terk edin” dedi. Musab ona güler bir yüzle baktı, içten gelen bir sedayla şöyle seslendi: “Hele bizi bir dinle. Hoşuna giderse kabul edersin, gitmezse reddedersin, biz de kalkar gideriz.” Musab’ın görünüşünden, tatlılığından ve sözlerinden etkilenen Useyd “doğru bir söz söyledin” deyip yanlarına oturdu.
Musab ona Kur’an’dan ayetler okudu, İslam’ı anlattı. Useyd duyduklarından etkilenmiş, yüz ifadeleri değişmişti. Bu dine girmek istediğini söyleyip ne yapması gerektiğini sorduğunda Musab anlattı, Useyd şahadet getirdi. Sonra söylendiği gibi abdest alıp namaz kıldı. Sad, onları uzaktan izliyor, olup bitene anlam veremiyordu. Useyd’e içten içe kızmıştı. Adamları oradan kovmadığı gibi bir de oturup muhabbete dalmış, ilginç hareketler yapmıştı.
Useyd, “arkamda bir adam var ki, o size uyarsa bütün kabile de uyar. Şimdi onun yanına gideceğim ve sizi anlatacağım” deyip kalktı ve Sad’ın yanına döndü. Sad, onun değiştiğini fark etmişti, “ne yaptın” deyince o “iki adamla konuştum. Anlattıklarında bir zarar görmedim. Onların kabileden adamlarla konuşmasına izin verdim” dedi. Sad, “senden fayda yok” deyip mızrağını aldı ve Musab’ların yanına vardı. Esad onu o halde görünce ona çıkıştı. İkisi tartışmaya başladılar. Musab araya girdi ve Useyd’e söylediklerini söyleyip kendilerini dinlemesini sağladı. Sad, dinlemeyi kabul etti. Sonuçta o da Useyd gibi Müslüman odu.
Sad, sonra Useyd’i yanına alıp kabilesinin toplantı yerine gitti, kabileyi toplantıya çağırdı. Kalabalık toplanınca onlara kendisini, statüsünü, liderliğini öne sürüp kendisinden şikayetçi olup olmadıklarını sordu. Kalabalık kendinden memnun olduğunu, ne derse onu yaptıklarını, bundan sonra da yapacaklarını söylediler.
Sad o zaman, onlara durumu anlattı, verdiği kararı bildirdi. Kendisinin bu konuda da arkasında durup durmayacaklarını sordu. Şayet kabul etmezlerse kabilede kadın erkek kim Müslüman olmazsa, onlarla konuşmayacağına dair yemin etti. Kalabalık, hep birden Müslümanlığı kabul ettiler…
Rivayetler, Musab ve Esad’ın dini yayma konusunda kısa sürede çok başarılı olduklarını naklediyor. Yesrib’de hemen her eve, kabileye ve kollarına İslam duyurulmuş, Evs’in üçte biri, Hazrec’in yarısı Müslüman olmuştu. Evs, nüfus olarak Hazrec’ten daha kalabalıktı. Kabaca toplamda 1500 kadınlı erkekli Müslüman kişi vardı. İçlerinde parmakla sayılacak kadar Yahudi de Müslümanlığı seçmişti. Bu kısa sürede kazanılmış büyük bir başarıydı…
Musab Yesrib’de 11 ay kaldı. Hac zamanından bir ay önce Mekke’ye döndü. Peygamber ve arkadaşlarıyla uzun uzun konuştu. Orasıyla ilgili topladığı tüm bilgileri, gelişmeleri, şehrin yapısını ve son durumu aktardı. Onların yakında kalabalık bir halde hacca geleceklerini, biat edeceklerini, kendilerini oraya davet edeceklerini bildirdi. Hep birlikte Allah’a şükrettiler, durum değerlendirmesi yaptılar. Yesrib’i Habeşistan tecrübesiyle kıyasladılar, daha imkânlı olarak düşünüp göç etmeyi ve şartları konuştular.
Hz. Peygamber bu meseleyi ayrıca amcası Abbas’la da görüştü. O henüz Müslüman olmamıştı ama ona ve hanımına güvenirdi. Abbas, Yesrib’i, adamlarını, durumlarını iyi biliyordu. Hazrec’in bir kolu olan Neccaroğulları zaten yakın akrabalarıydı. Peygamber ona hacca gelecek adamlarla anlaşırsa oraya göç edeceklerini, bu konudaki fikrini de sordu. O da olumlu görüş beyan etti, görüşmede kendisinin de bulunmasını istedi.
3. II. Akabe Biatı
M.623, Risâlet’in 13. yılı hac mevsiminde Yesrib’den toplamda 500 kişi hacca gelmişti. İçlerinden 73 erkek 8 kadın Müslüman da onlarla birlikteydi. Kâfilede Hazrec’ten Salime oğullarının lideri Cabir b Abdullah da onlarla birlikteydi. O henüz Müslüman değildi fakat önemli bir adamdı. Cabir, biattan sonra Müslüman olacaktır. Kafile’de, Bera gibi Müslüman olmuş liderler de vardı. Bera, Osman b Mazun gibi önceden dindar, dini konularda bilgili ve etkili biriydi.
Haccın üçüncü günü gece yarısıydı. Peygamber ve Müslümanlar Akabe’de gizlice buluşacaklardı. Yesriblilere verilen haber, gizlice gelmeleri, geciken olursa onları beklememeleri yönündeydi. Bazı rivayetlerde Peygamberin bu buluşmaya Ebu Bekir, Ömer ve Ali’yi de götürdüğü nakledildi. Amcası Abbas’ın olduğu konusunda ihtilaf yoktur.
Yesribliler dikkat çekmemeye özen gösterdiler. O gecenin üçte birine kadar müşrik yoldaşlarıyla birlikte uyudular. Sonra “kaya kuşu kadar sessizdik” dedikleri gibi diğerlerine sezdirmeden birer ikişer kalkıp sözleştikleri gibi Akabe kayalıklarında buluştular. Abbas’ın uyarısıyla konuşmalar alçak sesle yapılacaktı çünkü alınan istihbarata göre etrafta kendilerini gözetleyenler olabilirdi.
Haziruna ilk konuşan Abbas oldu çünkü o emin olmak istiyordu: “Ey Yesribliler, Muhammed(s) bizim aramızda itibarlıdır. Kabilesi içinde şerefli ve saygındır. Onu nasıl koruduğumuzu bilirsiniz. Buna rağmen o sizi seçti. Sizinle birlikte olmak istiyor. Ona verdiğiniz sözü tutmaya, ona karşı çıkanlardan onu korumaya söz veriyorsanız alın, bu yük sizindir. Fakat o size geldikten sonra onu ele vereceğinizi düşünüyorsanız onu şimdiden bırakın” dedi.
Oradakiler “söylediklerini duyduk” dedikten sonra “fakat ey Muhammed, sen kendin konuş” dediler. Hz. Peygamber kısa bir giriş konuşmasından sonra Kur’an’dan bazı ayetler okudu. Özlü ve kısa açıklamalar yaptı. Sonra “bu anlaşmayı şu şartlarla yapıyorum” dedi ve devam etti:
“Bana verdiğiniz sözden sonra beni, eşlerinizi ve çocuklarınızı koruduğunuz gibi koruyacaksanız” demişti ki Bera ileri atıldı ve onun elini tuttuktan sonra “seni hakla gönderen Allah’a yemin olsun ki, seni onları koruduğumuz gibi koruyacağız. Biz savaşçı bir kavimiz. Biatımızı kabul et” dedi.
O sırada içlerinden Evs’li bir adam Bera’nın sözünü keserek “Ey Muhammed, bizim diğer topluluklarla da bağımız var (Yahudileri ve müşrik akrabalarını kast ediyor). Onlara galip gelmek istiyoruz. Biz sana biat eder, Allah’ta zafer verirse, sen kendi halkına dönüp bizi bırakır mısın” diye sordu.
Peygamber o zaman gülümsedi ve “hayır, vallahi siz benimsiniz, ben de sizinim. Sizin kanınız benim kanımdır. Sizin affınız benim affımdır. Ben size iltihak edip katılıyorum, siz de bana iltihak ediyorsunuz. Siz kiminle çatışıp savaşırsanız, ben de onunla çatışıp savaşırım. Kiminle sulh yaparsanız, ben de onunla sulh yaparım” dedikten sonra:
“Bana aranızda işlerinize bakacak 12 lider seçin” dedi. 9’u Hazrecli, 3’ü Evsli adam seçtiler. Gelenlerin çoğunluğu Hazrecli olduğu için Hazrec liderleri çoğunluktu. Esad b Zürare bütün hepsinin lideri olarak seçildi.
Seçim sırasında Muhammed(s) ince bir noktaya dikkat çekerek dedi ki: “Musa(s), İsrailoğullarından 12 Nakip almış, hiç kimse ben neden bunlar arasında yokum diye düşünmesin, Cebrail benim için seçiyor” demişti.
Nakip seçim işi bittikten sonra da nakiplere dedi ki “Sizler başkasına kefilsiniz. Tıpkı havarilerin Meryem Oğlu İsa(s)’ya kefil olmaları gibi. Ben de kavmime (Kureyşten müminler) kefilim” dedi. Onlar da “tamam” dediler.
Nakip, kabilesinin temsilcisi, şahidi, efendisi demekti. Nakipler şunlardı: Hazrecten Esad b Zürare, Sad b Rebi, Abdullah b Revaha, Bera b Marur, Abdullah b Amr, Ubade b Samit, Sad b Ubade, Münzir b Amr, Ebu Heysem b Tayyihan. Evs’den, Useyd b Hudeyr, Sad b Heyseme, Rifa b Abdulmunzir…
Nakiplik seçimi, seküler bir zihinle iman etmiş bir zihin arasında ayırıcı ölçülerden birisidir. Mümin, Allah’a itaat ettiği sürece liderine itaat edip güvenen ve destek veren, diğeri çıkarını önemsediği için güvensizlik duyup hep bir hesap üzerinde olandır. Mümin, kardeşini kendisi gibi bildiği için sinesinde “neden ben değilim” diye şeytani bir düşünce taşımayan, diğeri, “neden ben değil de o” diye içini kemiren düşünceye hapsolandır.
Mümin Nakip, kardeşlerini kendisinden önde tutan, onlara örnek olan, zorluklara katlanan, merhametli ve adaletli, diğeri, ben görevim nedeniyle diğerlerinden üstünüm ve farklıyım diyendir. Mümin Nakip, almadan veren, kardeşlerinden daha fazla sorumluluk taşıyan, diğeri, vermeden alan, sorumsuzluk zırhına bürünendir. Mümin Nakip ehil biri, müttaki, diğeri, gözü açık, arkası güçlü biridir…
Yesribliler biat için hareketlenirken Abbas yeniden söz alarak “Ey Hazrecliler (Evs ve Hazrec topluca bu adla da anılırdı), siz bu adama biat ederken neleri göze aldığınızı biliyor musunuz?” Onlar “biliyoruz” dediler. Abbas bunu duymazdan gelerek “siz insanların kızılından siyahına kadar savaşmayı göze alarak biat ediyorsunuz. Mallarınızın talan edildiğini, önde gelenlerinizin öldürüldüğünü gördüğünüz zaman onu bırakıp düşmanlarına teslim edecekseniz, onu şimdi bırakın. Böyle yaparsanız rezil olmazsınız. Şayet her şeye rağmen ona bağlı kalacağınızı ve sözünüzden dönmeyeceğinizi düşünüyorsanız onu alın” diye ekledi.
Nakipler “biz onu mallarımızın talan edilmesi ve ileri gelenlerimizin öldürülmesi pahasına kabul ediyoruz” dediler. Ardından “Ya Resulullah, sana verdiğimiz sözü eksiksiz yerine getirirsek bize ne var” diye sordular. O zaman Allah’ın elçisi “Cennet” var dedi. Bu cevaptan sonra diğerleri “O halde elini bize uzat” deyip biatlaştılar. Bu iş bitince toplantı sona erdi, herkes geldiği yere ama dikkatlice geri dönmeye başladı…
Bu biat, tevhid dini İslam’ı kavramak için önemlidir. Kureyş ve Yesribliler öncesi diğer kavimlerle yapılan görüşmelerle, Yesriblilerle yapılan görüşmeler arasındaki fark bu konuda aydınlatıcıdır. Diğerleri, sadece iktidar ve güç peşindeydiler. Peygamberi bu işe ortak etmek veya ondan bu işte yararlanmak derdindeydiler. Oysa Yesriblilerle yapılan anlaşma temelden farklıdır.
Her şeyden önce bu anlaşma uluhiyet ve rububiyet temelli, ahiret bağlantılıdır. Dünyevi bir hesap yahut beklenti işin içinde yoktur. Her hal ve şartta ama hep birlikte yalnızca Allah’a itaate, peygamberin sözüne tabi olmaya söz verilmiştir.
Yesrib’de yeni oluşan müminler topluluğunun temeli, onları kabile ve kan bağının üzerinde yeniden ama başka bir toplum olarak bir ve beraber kılan temel unsur ile, yalnızca inanç bağı üzerine atılmıştır. Bu topluluk, Mekkeli mümin kardeşleriyle de sadece iman kardeşliği temelinde birlik olmayı kabul etmiştir.
Bu yeni sosyal oluşum tıpkı toprak unsuru hariç Mekke’de oluşmuş müminler topluluğunun yeni haliyle ama genişletilmiş şekliyle bir benzeridir. Yeni şartlarda yeniden oluşacak olan bu topluluk bütün işlerini tevhidi değerlere bağlı kalarak düzenlemek üzere sözleşti. Allah’ın istediği, Peygamberin başından beri aradığı da buydu.
Bu anlaşmada her şeyin temelinde tevhid inancı vardır. Bu sebeple toprak (Yesrib’e hicret) bunun için, Ensar Muhacir kardeşliği (Yesrib’de oluşacak İslam ümmeti) bunun için, siyasi hükümranlık (hicret yurdunda bağımsız karar verme) bunun için, topluluğun dünyevi işlerini (şeri hukuk nizamına göre) çekip çevirme bunun için, savaş (cihat) bunun içindir…
4. Kureyş, Mina yakınlarındaki Akabe’de yapılan gece görüşmesinden sabah vakti haberdar olmuş, detayları bilmeseler de gizli bir görüşme yapıldığını öğrenmişlerdi. Peygamberin bu tür görüşmelerini takip ettikleri için bu normaldi.
Hemen Yesrib heyetinin konakladığı yere gittiler. Çadırları dolaşarak onlara dün gece neler olup bittiğini soruyorlardı: “Duyduğumuza göre bizim adamla buluşup bizimle savaşmak üzere onunla biatlaşmışsınız. Vallahi sizden nefret ettiğimiz kadar hiçbir Arap topluluğundan nefret etmeyiz” diyor, tehditler savuruyorlardı. Onlar böyle dolaşırken Müslümanlar, uykulu haldeymişçesine kendilerini toparlamaya çalışıyor, onlara cevap vermeyi geciktiriyorlardı. Böylece yalan söylememiş oldular.
Yesrib kafilesinde yer alan ve Müslüman olmayan diğerleri “yemin edip böyle bir şey olmadığını” söylüyorlardı. Bunlar haklıydılar çünkü dün gece ne olup bittiğini onlar da bilmiyordu. Yesrib’li Müslüman liderler çok başarılı olduklarını daha burada göstermişlerdi. Strateji, organizasyon, planlama, taktik ve uygulama çok iyiydi.
İbn Hişam’a göre Kureyş liderleri, Abdullah b Ubeyd’in de olduğu çadıra geldiklerinde ona da sordular. O “vallahi bu söyledikleriniz büyük bir iştir. Kavmim böyle bir şeyi benden saklamaz. Böyle bir şey olduğunu bilmiyorum” dedi. Diğerleri ikna olmasalar da duydukları karşısında ayrılıp gittiler. Fakat işin peşini bırakmadılar. Çok sürmedi, gece görüşmeye katılanlardan bazılarının isimleri bile öğrendiler.
Bu sırada müminler hazırlıklarını yapmış halde Mekke’ye geçip oradan dönüşe başlayan kabilelerinin arasına karıştılar, birlikte yola çıktılar. Bu arada tek başına mümin bir kimsenin kalmamasına dikkat ettiler.
Buna rağmen Sad b Ubade ve Münzir b Amr geride kalmış, yükleriyle uğraşıyordu. Uzaktan kendilerine doğru gelen bir kalabalığı gören Münzir erken davranıp Yesribli kalabalığın arasına karıştı ama Sad yakalandı. Sad, yanına gelenlerden birinin uzun boylu, güzel yüzlü ve beyaz renkli olduğunu görmüş, diğerleri kötülük yapacak olursa bu adamın engelleyeceğini düşünmüştü. Fakat yanına gediklerinde kendisine ilk tokadı bu adam vurmuştu. Bu adam Suhey b Amr’dı.
Sad’ın, devesine yüklediği eşyanın şeridiyle ellerini boynuna bağladılar. Yerde sürüklemeye ve dövmeye başladılar. Sad’ın saçları uzundu, o sebeple saçlarından da çekip duruyorlardı. Onların içinde veya yakınında olan Ebul Buhteri, Sad’a, Kureyş’te anlaşmalı olduğu kimse olup olmadığını sordu. Ona Mutim b Adiy ve Haris b Harb’le ticari anlaşmaları olduğunu söyledi. Bunun üzerine Ebul Buhteri diğerlerini durdurdu ve kendisi Mekke’de o adamları buldu, durumu anlattı. Onlar gelip Sad’ı kurtardı. Sad yoluna devam etti. Kendinden önce gidenler Sad’ın başına gelenleri duyuca geri dönüp onu kurtarma hazırlığı yaparlarken Sad onlara ulaştı ve hep birlikte yollarına devam ettiler.
5. Akabe biatları, anlaşma şartlarına bakıldığında da görülür ki, lideri (şimdilik) Mekke’de olduğu halde nakipleri eliyle yönetilen topluluğu Yesrib’te olan bir devlet kurulmasına işaret eder.
Akabe biatlarından hemen sonra Mekkeli müminlerin Yesrib’e hicreti başladı ve iki üç ay içinde tamamlandı. Müminlerden işkence gören, hapsedilen ve hicret etmek için mazeret ileri süren bazıları hariç diğerleri hicret ettiler.
Hz. Peygamber, yakın dostu Ebu Bekir ve geride bazı işleri görmek üzere görevlendireceği Ali Mekke’de kalmıştı. Peygamber, arkadaşlarının salimen hicret etmesini sağlarken dikkatleri üzerine çekmiş, ölüm dahil tüm riskleri üzerine almıştı.
Mekkeliler bu iş gözleri önünde olup bitiyorken engel olamadılar. Buna karşılık: Bu hareketin lideri olan ve halen yurtlarında bulunan Peygamberi öldürme kararı aldılar. Müminlerin geride bıraktıkları evlerine, mal ve eşyalarına el koydular. Muhacirlerin hareme girişine ve Kâbe’yi ziyaretine yasak koydular.
Kâfirlerin aldıkları bu kararlar tamı tamına bir savaş sebebiydi. Bu sebeple ayetler cihadın kıtal biçimine izin verecektir.
Devam edecek…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *