Bir muhalefet odağı olarak Derviş Vahdeti ve Volkan Gazetesi

Bir muhalefet odağı olarak Derviş Vahdeti ve Volkan Gazetesi

Vahdeti İttihat ve Terakki’ye karşı yüksek perdeden muhalefet sergilese de, ciddi bir meşrutiyet savunucusudur. Aynı zamanda dönemin popüler kavramlarından olan hürriyet, adalet, müsavat, uhuvvet, ittihad-ı İslam gibi kavramları sıkça ele almış, yorumlamıştır. Vahdeti’nin düşüncesinde meşruti idare eğer temin edilmek isteniyorsa, bu ancak hürriyetle mümkün olacaktır.

Yakup Döğer

II. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte II. Abdülhamid’in despotik idaresi de sona ermiş, bütün kesimlerin özlemle beklediği hürriyet müsavat ortamı sağlanmıştır. Artık eski düzen ortadan kalkmış, yeni bir düzen kurulmaya çalışılmış fakat kısa süre bir süre sonra eski düzeni aratacak iktidar uygulamaları can sıkıcı boyut almıştır.

İttihat Terakki’yi iktidara taşıyan İslamcı cenahın, kısa bir süre sonra İttihatçılarla arası açılmış, aldatılmanın dayanılmaz sancısını yaşamaya başlamıştır. İktidarın bütün aygıtlarını kendi lehine pervasızca kullanmaktan çekinmeyen İttihatçılar, devlet kadrolarında büyük bir tasfiyeye giriştikleri gibi, Müslüman toplumu gavurlaştırmayı politik hedefleri haline getirmiştir.

İttihat ve Terakki ile arasına mesafe koyan İslamcı cenah, her ne kadar iktidara muhalefet etse de, eleştirilerinde temkini elden bırakmamış, her türlü tasarruf hakkını kullanmaktan çekinmeyen iktidarın gazabına uğramaktan sakınmıştır. Fakat iktidara, muhalefet cephesinde yer alan ve gözü kara denilebilecek derecede muhalefet eden birisi vardır. O da Derviş Vahdeti’dir.

İlginç olan şudur ki, günümüzde İslamcılık tartışmalarını yapanlar tarafından, İslamcılık adına temsil gücü yüksek olanların isimleri sürekli zikredilip anılırken, Derviş Vahdeti’nin adına ve mücadelesine hiç değinilmez. Mebus olarak meşrutiyet meclisinde birer koltuk kapan ilmiye sınıfı, ne şiş yansı ne kebap hesabı yaparken, Vahdeti doğrusuyla yanlışıyla zalim bir iktidara karşı pervasız bir muhalefet sergilemekten geri durmamıştır. O’nun bu muhalefeti ne yazık ki sonunda idamına yol açmıştır.

Vahdeti, 1870 yılında Kıbrıs Lefkoşe’de dünyaya gelmiş, küçük yaşında okula ve medreseye giderek Arapça ve fıkıh okumuştur. On altı yaşında iken annesinin intiharı, yirmi bir yaşında iken de babasının ölümü, üzerinde derin izler bırakır. Vahdeti de Abdülhamid’in zulmünden mustarip olmuş, devrilmesi için İttihatçılara destek vermiştir. O da dönemin bütün İslamcıları gibi meşrutiyet taraftarıdır. 

Çok sıkıntılı hayat yaşadığını bizzat kendisi, çıkarmış olduğu Volkan Gazetesi’nde, Abdülhamid’e yazdığı mektuplarda anlatmıştır. Fakir bir ailenin çocuğudur ve babası evine bir lokma ekmek götürmek için gece gündüz çalışmaktadır. Dört yaşında mektebe gitmiş, beş yaşında hatim etmiş, on dört yaşında ise hafız olmuştur.(1) 

Volkan Gazetesi

Derviş Vahdeti’nin, kendisiyle özdeşleşen Volkan Gazetesi, 1908–1909 yılları arasında yayınlanmış, 31 Mart Vakası dâhilinde mühim bir rol oynamıştır. 28 Teşrinisani 1324 – 7 Nisan 1325 (11 Aralık 1908 – 20 Nisan 1909) tarihleri arasında İstanbul’da toplam 110 sayı neşredilmiş, ancak 13. sayı görülememiştir. Gazetenin sahibi, başyazarı ve sorumlu müdürü Derviş Vahdetî’dir. Gazete çeşitli engeller yüzünden 24 ve 28-31 Aralık 1908 ile 1-9, 13, 18-22 ve 24 Ocak 1909 tarihlerinde çıkmamıştır. Bu kesintileri Vahdetî parasızlıkla açıklar. 1-23. ve 25-29. sayılarda başlık üstünde, “İnsaniyete hâdim dinî siyasî yevmî gazetedir”; 30-110. sayılarda yine başlık üstünde, “Her gün sabahları neşrolunur insaniyete hâdim dinî siyasî Osmanlı gazetesidir”; 48-110. sayılarda ise başlık altında, “İttihâd-ı Muhammedî Cemiyeti’nin mürevvic-i efkârıdır” cümleleri bulunmaktadır.(2)

Gazetede Vahdeti ile birlikte Mehmed Sıdkı, Kesriyeli müftüzade, Bediüzzaman Said Kürdi, Faruki Ömer, Abbas Lütfi, Ayıntablı Dersiam, Ali Sami Yozgatlı, Ebul Feyzi gibi isimler de yazılar yazmıştır.

Yukarıda da dediğimiz gibi, Vahdeti İttihat ve Terakki’ye karşı yüksek perdeden muhalefet sergilese de, ciddi bir meşrutiyet savunucusudur. Aynı zamanda dönemin popüler kavramlarından olan hürriyet, adalet, müsavat, uhuvvet, ittihad-ı İslam gibi kavramları sıkça ele almış, yorumlamıştır. Vahdeti’nin düşüncesinde meşruti idare eğer temin edilmek isteniyorsa, bu ancak hürriyetle mümkün olacaktır.(3)

Taraftarlıktan muhalefete

Vahdeti ve gazetesi Volkan da, dönemin bütün İslamcıları gibi, ilk zamanlarda İttihat ve Terakki’ye teveccüh duymuş, İttihat Terakki’nin önde gelen isimlerine makalelerinde övücü ifadeler kullanmış, Ahmed Rıza’yı mücadelesinden dolayı zikretmiştir. Eline geçen Meşveret ve Hürriyet gazetelerini okumaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade etmektedir.(4)

Vahdeti’nin bu teveccühü uzun sürmez ve kısa zamanda İttihat ve Terakki’ye muhalefet etmeye başlar. Abdülhamid istibdatı gitmiş, İttihatçıların istibdad yönetimi başlamıştır. İttihatçılar, Vahdeti’nin çok önem verdiği meşrutiyet düşüncesinden uzaklaşmaya, geçmişi aratacak bir baskıcı yönetim kurmaya başlamıştır.

İttihatçılar, hükümeti ve parlamentoyu etkileri altına almaya, kendi istek ve arzularını sürekli ileri sürerek, siyasi sitemi tıkamaya çalışmaktadır. İttihat Terakki’nin meclise müdahalesi ve memleketin meclis tarafından değil de sanki gizli bir el tarafından yönetilmeye çalışıldığı, Times Gazetesi’ne dahi haber olmuştur. Times’in bu haberini konu alan Volkan, meseleye dikkat çekmeye çalışır.(5)

Tehlikenin en büyüğü

Meclisin açılmasının hemen akabinde böyle bir haberin yapılması, İttihatçıların iktidarda tek adam olma isteklerinin tezahürü olarak görünmektedir. Bilindiği gibi meclis, 11 Aralık 1908 tarihinde açılmış, on gün sonra İttihatçıların neler yapmak istediği Times Gazetesi’ne haber olmuştur. Haberde, İttihat Terakki’nin, ellerindeki kuvveti, memleketin meşru sahibi olarak kabul edilen meclise vermekten kaçınması ve bunun sonucunda memleketi bekleyen tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekilmektedir.(6) 

Vahdeti, bu arada ileriki süreçte kendisinin başına büyük iş açacak olan Abdülhamid’e açık mektuplar yazmaya girişir.(7) Matbuatta iktidar ve muhalefet cepheleri ortaya çıkar. İttihatçı cenahın basını, kendi dışındakilere tehdide, jurnalciliğe başlar.(8) 

Meclisin açılışından kısa bir süre sonra Derviş Vahdeti, İttihatçı iktidarın baskıcı bir idareyle memleketi yöneteceğini anlamış, iktidara karşı ilk muhalefet eden olarak kendisini göstermiştir. Diğer İslami basın da İttihatçılara muhalefete etmekle birlikte, Vahdeti çok yüksek perdeden muhalefete başlamıştır. Cemiyet-i İlmiye-i İslamiye, yayın organları olan Beyânülhak Gazetesinde, İttihatçılarla bağının olmadığını ilan ederken,(9) muhalefetini temkinli bir şekilde sürdürmeye dikkat etmiştir. 

Hürriyet perdesi altında istibdad iktidarı

Manastır ve Selanik kahramanları(!), devri istibdadı ortadan kaldırmış fakat bu kez kendileri hürriyet perdesi altında başka bir istibdad kurmaya yeltenmektedir. Milletin tamamına sorulsa bu gidişatın böyle olduğuna dair hepsi aynı cevabı verecektir. İstibdad devrinde, istibdada karşı hizmetkârlık gömleğini çıkaranlar, koskoca bir milleti diğer bir istibdadın pençesine atmak için efendilik elbisesini giymektedir.(10) Vahdeti ve Gazetesi Volkan, İttihatçı iktidara karşı amansız bir muhalefete başlar.

İttihat Terakki devlet kademelerinde ve özellikle orduda söz sahibi olmuş, ordu denilince İttihat Terakki, İttihat Terakki denilince, ordu akla gelmektedir.(11) Basına karşı da bir baskı vardır. Akşamları çıkan gazete ilaveleri polis tarafından parçalanarak, okunmasına müsaade edilmemektedir. Oysa gece yarıları atılan silahları, sokaklarda atılan sarhoş naralarını polis işitmemekte, birisi ilave diyerek bağırınca hemen müdahale edilmektedir.(12) Vahdeti, izledikleri politikalarından dolayı İttihatçıları rahatsız edici muhalefetini sürdürür.

Asayiş sorunu

Memlekette, her alanda hızlı bir yozlaşma, fırsatçılık, adam kayırmacılık almış başını giderken, bir de asayiş sorunu çıkmıştır. İttihatçı iktidar memleket asayişiyle gereği gibi ilgilenmemekte, ahali asayiş hususunda büyük sıkıtı çekmektedir. Basra’da, Bağdat’ta, Musul’da, Van’da, Bitlis’te, Diyarbakır’da, Mamuratülaziz’de, Halep’te zabıta kuvvetleri numunelik olarak teşkil edilmiştir. Erzurum, Trabzon, Kastamonu, Ankara, Konya, Adana vilayetlerinin merkezlerinde bir dereceye kadar jandarma polis bulundurulmuş ise de, livalarda, kazalarda yalnız para, çoğunun mabudu olan para, tahsili içindir. Yoksa temini asayiş için olduğunu ne jandarma ne polis idareleri öyle bir iddiada bulunmaz.(13) Vahdeti, her alanda hatalı giden uygulamaları sürekli eleştirmektedir. 

Meşrutiyet ilan edilmiştir ama İttihatçı iktidar toplumsal yapının temel dinamiklerinde birçok siyasal ve sosyal değişimleri gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Yaşanan değişimlere hemen her kesimden tepkiler yükselir. Elmalılı, şeriatın meşrutiyeti kucakladığını söylese de, iyi niyetler yerini endişelere bırakmaktadır. Şeriat meşrutiyeti kucaklamıştır, peki meşrutiyet şeriata nasıl davranacaktır?(14) Esas soru budur.

Dinin hayattan soyutlanması

Dönemin Müslümanları bu endişelerinde haklıdır da. Din yavaş yavaş hayatın içinden dışarı doğru itilmeye başlanmış, meşrutiyet inkılabı Fransız inkılabı ile karşılaştırılmaya, Fransız inkılabına benzetilmeye çalışılmaktadır. Bu çabalar bizzat İttihatçı iktidarı eliyle ve yer yer zorlamalarla sürdürülmektedir. İttihatçı basın da bu çabaların medya ayağıdır. Avrupalı olmak düşüncesi, dine büyük zarar vermektedir. Vahdeti, Allah’ın dinine karşı süren bu mücadeleye şiddetle karşı çıkar.(15) Bir inkılap yapılmıştır ve İttihatçılar, meşrutiyetin ilanını bütünüyle kendilerine mal etmeyi ve bu durumdan da istifadeyi düşünmektedir.

Derviş Vahdeti ateşli bir muhalefet odağı olarak gördüğü her yanlış uygulamaya yüksek perdeden muhalefetini sürdürür. Gazetesi Volkan, bu muhalefetinin sesidir. Basın yoluyla sürdürdüğü muhalefetini, bir de fırka kurarak siyasi alanda tahkim etmeye çalışır. Vahdeti, İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti’ni kurar. Cemiyetin nizamnamesini gazetesi Volkan’da neşreder.(16) Kurulan cemiyetin çok kapsamlı bir maksadı vardır.

İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti

Cemiyetin maksadı, Hilafetin egemen olduğu beldelerde ve diğer beldelerde yaşayan muhtelif İslam unsurlarının ahlakını ve terakkisini, Kur’an’ı Kerim’in ve şeriatın gösterdiği yolda gerçekleştirmek ve kıyamete kadar devamını sağlamak için gayret etmektir. Bütün Müslümanların siyasi ve içtimai faaliyetlerini güçlendirmek ve birleştirmek, şer-i şerif ve Kanun-i Esasi’yi, Darül Hilafe’de tesis edilen meşrutiyeti muhafaza etmek için çaba göstermek.(17) 

Vahdeti, güçlü bir muhalefet odağı olmak için olağanüstü bir gayretle çabalamaktadır. İlerleyen süreçte ise İttihatçılar Abdülhamid’e rahmet okutacak baskılar uygulamaya başlar. Hürriyet namı altında bir meşruti idare uygulanmaktadır. Uygulanan idare istibdadın katmerlisidir.(18) Meclis-i Mebusan’da mebuslar ne yapacağını bilemez haldedir. İktidarın istediği söz edilmeyince mebuslara tehditler ve çocuk azarlar gibi telkinatlar yapılmaktadır. Milletin temsilcileri meclistedir fakat İttihatçıların dediği olmaktadır. İttihat Terakki, baskıcı bir yönetim uygulaması ile meşrutiyet düşüncesinden uzaklaşmıştır.(19) 

Ulema siyaset ilişkisi

Bu tarihlerde ortaya yeni ve ciddi bir tartışma daha çıkar. Şeyhülislam meclise gelmeli midir? Meclis-i Mebusan’da mesele üzerine uzun ve hararetli tartışmalar yaşanır. Büyük çoğunluğu ulema olan mecliste, mebusların hemen hepsi Şeyhülislam’ın meclise gelmesi gerektiğini ifade eder. Zira meclis, “Hâkimiyet-i Millettir.” Ve herkes bu meclise tabii olmaya mecburdur. 

Şeyhülislam bir kez meclisin açılışında, padişahın nutku okunduğu zaman meclise teşrif etmiş,(20) birkaç kez davet edilmesine rağmen, meclise gelmemiştir. Bu da hâkimiyet-i millet (!) olan mebusların tepkisini çekmiştir. Aslında mebus olan ulema ne olup bittiğinin farkında değildir. Şeyhülislamın şahsında ulema-siyaset ilişkisine yeni bir konum belirlenmeye çalışılmaktadır. Meclisteki tartışmalar basında da yer almakta, mesele her alanda tartışılmaktadır.

Tartışmalara basın yoluyla Vahdeti de müdahil olur. Vahdeti’ye göre, Şeyhülislamlık makamına tasarruf ve makama getirilme hakkı sadece halifeye aittir. Makamın ismi de şeyhülislamlıktır. Derece olarak Sadrazamla aynı derecededir. Manevi olarak da İslam aleminin müftüsü, temsilcisidir.(21) Mebuslar Şeyhülislamı meclise getirmekte kararlıdır. Konya mebusu Mehmed Vehbi Efendi ve arkadaşları, Şeyhülislamın meclise gelip izahatta bulunması için önerge verirler.(22) 

Şeyhülislamın farkı

Meclisin bu ısrarı, Vahdeti’yi tartışmalara yeniden müdahil olmaya götürür. Daha önce Şeyhülislama seslenen Vahdeti, bu kez meclis başkanlığına seslenir ve meseleyi izaha gayret eder. Vahdeti’ye göre Şeyhülislamın halife tarafından tayin olunması, bulunduğu makam itibarıyla meclise gelip izahatta bulunmasını olanaksız kılmaktadır. Şeyhülislam, şeyhülislam olması hasebiyle mecliste bir vekil gibi bulunması, görüşülecek meselelerde Muhammedi şeriata muhalif bir şeyin meydana gelmemesi gerekmektedir. 

Vahdeti, tartışılan hususu Kanun-i Esasi çerçevesinde de değerlendirmeye çalışır. Kanun-i Esasi’ye göre Şeyhülislamın vükeladan sayılması zımnen anlaşılsa da, meşrutiyet usulü idare olunan memleketlerde hiçbir reis-i ruhani parlamentoya izahat için davet olunduğu yoktur. Bu sebepten meclisin Şeyhülislamı davet etme hakkı olamaz, vakıflar bakımından da hesap soramaz. Zira mecliste bulunan çeşitli milletlerden oluşan komisyonlar, Rum, Ermeni, Bulgar vatandaşların Müslümanların vakıflarına karşı bir beyanda bulunmaları söz konusu değildir.(23) 

Müslüman vakıfları üzerinde gayrimüslimlerin söz hakkı yoktur

Vahdeti, Şeyhülislamın davet edilmesinin yanlışlığına dikkat çekerken, bir başka hususa daha işaret etmektedir. O da Müslümanlara ait vakıflar üzerinde gayrimüslimlerin söz hakkının olmadığıdır. Mecliste oluşturulacak komisyonlarda vakıflarla ilgili olanlara Müslümanların haricindekilerin dahil edilmemesi gerektiğini söyler. Vahdeti mebus olmamasına rağmen, bütün kesimlere muhalefetini hissettirir.

İttihat Terakki, yüksek rütbede bulunan askeri erkâna da sürekli müdahale etmekte, ayrıca kendi kontrolünde bir hafiye teşkilatı kurma çabasındadır. Bu müdahaleleri dış basında da haber olur. Vahdeti, gerek meclise, gerek devlet ricaline sürekli müdahale eden İttihatçıların politikalarını kıyasıya eleştirir. İttihatçıların bu uygulamaları meşrutiyet ruhuyla bağdaşmamaktadır. Meşrutiyetin ismi vardır lakin fiiliyatta ise yoktur. Artık İttihat Terakki Cemiyeti’nin ileri gelen açık fikirli azaları, sahip oldukları kuvveti, hakiki sahibi olan meclise devretmelidir.(24) Vahdeti’nin ifadelerinden anladığımız kadarıyla, İttihatçılar kısa sürede devleti tüm kurumlarıyla ele geçirmiş, eski istibdadı aratır uygulamalar yapmaktadır.

Hürriyet-i şahsiyenin gasbı

İttihatçı iktidar, her alana müdahale eder. Yapmak istediklerinden birisi de, yapılacak toplantılara ve basına sansür getirmektir. Vahdeti, iktidarın bu girişimine çok sert tepki verir. Bütün Osmanlıları hürriyete karşı gerçekleştirilmeye çalışılan uygulamayı itiraza davet eder.(25) Osmanlıların kanlarımızı kurutan, iliklerini kemiklerini sızlatan, ana baba evlat ve kardeşlerini birbirinden ayıran müthiş istibdad tekrar kanlı pençelerini uzatmaktadır. Otuz sene mütemadiyen kanlı gözyaşları dökerek, ah ve anin içinde geçen o kara günler yeniden geri dönmektedir. 

Vahdeti, gidişatın, önüne geçilemez bir uçuruma doğru olduğunu anlamıştır ve İttihat Terakki ileri gelenlerine seslenir. Memleket alt üst olmaktadır, millet hal çaresini de yine İttihat Terakki’den beklemektedir.(26) Eğer uygulanan politikalardan bir an evvel vazgeçilmez ise, hanüman-ı millet sönecektir. Vahdeti’nin bu amansız muhalefeti, kendisine ve gazetesi Volkan’a karşı ötekileştirme, itibarsızlaştırma faaliyetlerini de gündeme getirir.(27) İttihatçı neşriyat, Volkan için “müfsit” bir gazete demektedir. Hüseyin Cahid’in Tanin’i sürekli Müslümanların değerlerine saldırmakta, İttihatçıların gayri İslami uygulamaları ise ahali tarafından sesli tepkiye yol açmaya başlamaktadır.(28) Fakat ne kadar karalama kampanyaları sürse de, Vahdeti keskin muhalefetinden vazgeçmez. Dönemin Müslüman basınında da İttihatçılara karşı bir muhalefet vardır, fakat bu muhalefet çok itidalli bir seyir izlemektedir.

İstibdad idaresine kanun denemez!

Vahdeti, iktidarın bütün politikalarını eleştirmekte, sürekli gazetesi Volkan’da neşretmektedir. İttihatçı kadrolar keyfi uygulamalar yapmakta, başıbozuk hareket etmektedir. Müstebid bir kabinenin keyfi olan muamelesi de müstebid iken, istibdad idaresine kanun denemez.(29) Vahdeti, Volkan’ın hemen her sayısında muhalefetini dile getirmekte, sürekli iktidarı eleştirmektedir. İktidarın karşısına da, kurmuş olduğu İttihad-ı Muhammedî Cemiyetini konumlandırmakta, dünyadaki bütün Müslümanları cemiyetin üyesi saymaktadır.(30) Cemiyet üç yüz küsur milyon kişiden oluşmaktadır. Çarıklar çürükler çıktıktan sonra, cemiyet hakiki kuvvetini ortaya koyacaktır.

İttihat ve Terakki’nin yayın organı gibi çalışan ve neşriyat yapan Hüseyin Cahid’in Tanin Gazetesi, İslam ve Müslümanlık aleyhine sürekli yayın yapmaktadır. Vahdeti, iktidara ne kadar muhalefet ediyorsa, Tanin de o kadar savunmaktadır. İttihatçıların baskıcı ve gayri İslami politikaları, Müslüman ahali tarafından da nefretle karşılanmakta, gavurlaşmaya doğru gidiş tepki çekmektedir. Bazı gruplar, cemiyetler uygulamalara “Şeriat isteriz” diyerek seslerini duyurmaya çalışmaktadır. Tanin “Şeriat isteriz” diyenleri lakaytlıkla suçlamaktadır.(31) Vahdeti, Tanin’in bu ifadelerine de ciddi tepki gösterir. 

“Şeriat isteriz”

Tanin, “Şeriat isteriz” ifadelerini, istibdada ve anarşiye ricat olarak değerlendirmektedir. Şeriat isteriz diyenler, din ahiretle ilgisi olmayan bir takım gizli niyetli adamlardır. Vahdeti Hüseyin Cahid’in ve gazetesi Tanin’in ileri sürdüğü bütün iddialara cevap verir.(32) Memleketi asıl müşkülata düşürecek olan, “Şeriat isteriz” sözü değil, “Şeriatın icrası mümkün değildir ve abestir” sözüdür. Volkan, Tanin’in iddialarına bir sonraki sayısında da cevap vermeyi sürdürür.(33) Tanin, herkes haddini bilmeli, yoksa sonu pişmanlıktır diyerek muhalefeti tehdit etmekten de geri durmaz.

Mecliste yasama üzerine çok hızlı bir faaliyet sergilenmektedir. Ve yasalar genel itibarıyla Avrupa düşüncesi referanslı olup, dinden ve dinin hükümlerinden uzaklaşmayı sağlayacak niteliktedir. Oysa meclisin büyük çoğunluğunu ilmiye sınıfı oluşturmaktadır. Vahdeti, meclisin bu yasama faaliyetine itiraz eder ve İslam’a uygun yasalar çıkarılmasını tavsiyede bulunur. Hatta son derece müteessir olarak arz ve istirham eder.(34) 

Derviş Vahdeti’nin ve gazetesi Volkan’ın, bu muhalefetinden dolayı büyük baskı gördüğü anlaşılmakta, İttihatçıların baskısı biraz olsun sonuç vermiş gibi görünmektedir. Vahdeti İttihat Terakki’ye karşı nasihat edici ifadeler de kullanır.(35) Fakat bu müsamahanın, gerilen ortamın biraz yumuşamasını sağlamaya yönelik olduğu da anlaşılmaktadır. Vahdeti matbuatın daha özgür olmasını istemektedir.

Devlet içinde devlet, hükümet içinde hükümet

İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti, İstanbul’da teşkilatlandığı gibi, taşrada da birçok şubeler açmaya muvafık olur. Vahdeti taşra şubeleri için cemiyetin mührünü yaptırmak üzere mühürcüye gider ve cemiyet adına mühür kazımasını ister. Lakin mühürcü, mühür kazımak için ruhsat alınması gerektiğini ileri sürer. Eğer gelenler İttihat Terakki mührüyle gelirse, işleri hemen yapılacaktır. Oysa hükümetin böyle bir uygulaması yoktur. İttihat Terakki, sadece siyasal alanda değil her alanda sözünü dinletmekte, hükümetin üstünde bir rol oynamaktadır. İttihatçılar devlet içinde devlet, hükümet içinde hükümet olmuştur. Vahdeti, muhaliflerinin yolunu kesen İttihatçılara çok sert tepki gösterir.(36) İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti hiçbir zaman hiçbir suretle böyle hukuksuz uygulamalara karşı sessiz kalmayacaktır.

Vahdeti’nin İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti büyümekte, büyüme de İttihat Terakki’yi korkutmaktadır. Cemiyete her yerden büyük oranda katılımlar görülmektedir. Cemiyete Gürcü, Çerkez, Türk hemen herkes teveccüh göstermektedir. Katılanlar, canlarıyla kanlarıyla cemiyete bağlı olduklarını da ifade etmektedir.(37) Cemiyetin büyümesi, iktidarın Vahdeti’ye ve cemiyetine gözdağı vermesine kadar gider. Vahdeti’nin ifadelerine göre bütün memleket sekiz aydan beri gözdağı ve tehdit ile mahvolmak derecesine gelmiştir.(38) Memleket blöf ve gözdağı ile yönetilmekte, milletin temsilcisi olan mebusan ise bu blöf ve gözdağı karşısında zebun durumdadır.

Bu tarihler aynı zamanda 31 Mart Vakası’nın başladığı tarihlerdir. İttihatçıların uygulamaları ahali arasında büyük infiale yol açmış, ordu içinde alaylı ve mektepli subaylar çatışması doruk noktasına çıkmıştır. Serbesti Gazetesi başmuharriri Hasan Fehmi’nin Galata köprüsünde faili meçhul bir cinayetle öldürülmesi, maktulün cenaze namazını, İttihatçılara karşı topyekün bir başkaldırıya dönüştürmüştür. 

İsyan eden muhalefet, topladığı askeri birliklerle sarayı kuşatır. İttihat ve Terakki taraftarları ya ülke dışına kaçar ya da saklanır. İsyana birçok kesimden insanın katılması, yeni oluşan bazı yapıların olaylara iştiraki, birdenbire büyük bir isyana dönüşür. Asker ayaklanır, Yıldız kuşatılır, bazı kabine üyeleri öldürülür. Gelişmeler çok kritik bir eşiğe gelmiştir. Olayların bu safhaya gelmesi sonucunda ulema sınıfı, çığırından çıkan olumsuz gelişmelere müdahale etmek ister.(39) 

Olayların böyle kontrolden çıkmasıyla, içlerinde Elmalılı Hamdi Efendi ve Mustafa Sabri’nin de bulunduğu “Cemiyet-i İlmiye-i İslamiye” isyanı desteklemediklerini bildiren, isyancılara nasihat, Meşrutiyete hayranlık ve istibdat yönetimine nefreti ifade eden uzun bir beyanatı yayın organları olan Beyanü’l Hak’ta neşreder.(40) 

31 Mart Vakası sonucunda Derviş Vahdeti ve İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti, olayların baş sorumlusu olarak değerlendirilmiş, Derviş Vahdeti 19 Temmuz 1909’da Ayasofya Meydanı’nda idam edilmiştir. 

31 Mart Vakası, her ne kadar bu yazının devamı olarak görünse de, yaşanan olayların yoğunluğu ve muhteva olarak derinliği bakımından, başka bir çalışmanın konusudur. Bu sebepten yazımızın konusunu, Derviş Vahdeti’nin ve gazetesi Volkan’ın muhalif yapısını bir miktar da olsa ortaya koymakla sınırlandırdık.

Dipnotlar:

1- Halife-i İslam Abdülhamid Han Hazretleri’ne Açık Mektup yahud Maraz-ı Millet, Volkan, cilt I, sayı 17, tarih 28 Kânunuevvel 1324 – 10 Ocak 1909, Volkan, cilt I, sayı 18, 19, 20.

2- Volkan, DİA, cilt I, sayı 43, sayfa 132

3- Nutuk, Volkan, cilt I, sayı 1, tarih 11 Aralık 1908

4- Kahraman-ı Hürriyet Niyazi ve Enver Beylere, Volkan, cilt I, sayı 2, tarih 12 Aralık 1908

5- Tehlikenin En Büyüğü, Volkan, cilt I, sayı 12, tarih 22 Aralık 1908

6- Volkan, aynı makale

7- Halife-i İslam Abdülhamid Han Hazretlerine Açık Mektup yahud Maraz-ı Millet, Volkan, cilt I, sayı 17, tarih 28 Kânunuevvel 1324 – 10 Ocak 1909, Volkan sayı 18, 19. 20

8- Volkan aynı sayı

9- Beyanülhak, sayı 14, tarih 4 Ocak 1909

10- Faruki Ömer, Hürriyeti Gasbetmek Nasıl Olur?, Volkan, cilt I, sayı 21, tarih 15 Ocak 1909

11- Derviş Vahdeti, Müjde, İttihat ve Terakki Cemiyeti Eskisinden Ziyade Kuvvet Buldu, Volkan, cilt I, sayı 24, tarih 23 Ocak 1909

12- Derviş Vahdeti, İstibdada Doğru, Volkan, cilt I, sayı 32, tarih 1 Şubat 1909

13- Derviş Vahdeti, Altı Aylık Meşrutiyetimiz Böyle mi Olacaktı?, Volkan, cilt I, sayı 34, tarih 3 Şubat 1909

14- Küçük Hamdi, Makale-i Mühimme, Beyanül Hak, sayı 18, tarih 31 Ocak 1909

15- Derviş Vahdeti, Millet Selamettedir, Volkan, cilt I, sayı 45, tarih 14 Şubat 1909

16- İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti Nizamnamesi, Volkan, cilt I, sayı 48, tarih 17 Şubat 1909

17- Volkan, aynı sayı

18- Derviş Vahdeti, Devr-i Hürriyet mi Yoksa İstibdad mı?, Volkan, cilt I, sayı 48, tarih 17 Şubat 1909

19- M. Ali, “Acı Hakikatler”, Volkan, cilt I, sayı 53, tarih 22 Şubat 1909

20- MMZC. 1. İçtima, 1. Birleşim, tarih 17 Aralık 1908

21- Derviş Vahdeti, Şeyhülislam Hazretlerine, Volkan, cilt I, sayı 50, tarih 19 Şubat 1909

22- MMZC. 1. İçtima, 32. Birleşim, 20 Şubat 1909

23- Derviş Vahdeti, “Meclis-i Mebusan Riyaset-i Aliyyesine, Volkan, cilt I, sayı 55, tarih 24 Şubat 1909

24- Mizan’dan: Times Ne Diyor?, Volkan, cilt I, sayı 56, tarih 24 Şubat 1909

25- Ey Osmanlılar! Hürriyet-i Şahsiyenize Tecavüz Olunuyor, Volkan, cilt I, sayı 59, tarih 28 Şubat 1909

26- Derviş Vahdeti, İttihad ve Terakki Cemiyetine, Volkan, cilt I, sayı 60, tarih 1 Mart 1909

27- Derviş Vahdeti, “Volkan” Mel’un mu Oluyor?, Volkan, cilt I, sayı 62, tarih 3 Mart 1909

28- Fehim, Tanin’in Tecavüzatını Red, Volkan, cilt I, sayı 63, tarih 4 Mart 1909

29- Derviş Vahdeti, Hiç İstibdada Kanun Denir mi?, Volkan, cilt I, sayı 64, tarih 5 Mart 1909

30- Derviş Vahdeti, Ey Ümmet-i Muhammed! Me’yus Olmayınız, Volkan, cilt I, sayı 68, tarih 9 Mart 1909

31- Hüseyin Cahid, Şeriat İsteriz, Tanin, sayı 210, tarih 2 Mart 1909

32- Derviş Vahdeti, Şeriat İsteriz Ünvanı Altında İstemeyiz Fikri, Volkan, cilt I, sayı 70, tarih 11 Mart 1909

33- Volkan, cilt I, sayı 71, tarih 12 Mart 1909

34- Meclis-i Mebusan Riyaseti Cânib-i Âlîsine, Volkan, cilt 1, sayı 77, tarih 18 Mart 1909

35- Derviş Vahdeti, İttihad ve Terakki Cemiyeti, Volkan, cilt I, sayı 81, tarih 22 Mart 1909

36- Derviş Vahdeti, Hükumet İçinde Hükumet, Volkan, cilt I, sayı 88, tarih 29 Mart 1909

37- Sapanca’dan Telgrafname: 10.000 Kişinin İttihad-ı Muhammedî’ye Duhûlü, Volkan, cilt I, sayı 90, tarih 31 Mart 1909

38- Derviş Vahdeti, Blöf-Gözdağı, Volkan, cilt I, sayı 91, tarih 1 Nisan 1909

39- Yakup Döğer, Modernleşme ve Ulema – Elmalılı Hamdi Yazır, sayfa 41, Tashih Yayınları

40- Asker evlatlarımıza hitabımız, Beyanül Hak, sayı 29, sayfa 668, 19 Nisan 1909

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *