Merhum E.Özkan’ın iktibas dergisinde sistem ve Müslümanların durumu sadedinde ele aldığı mankurtlaşma ve kavurgalaşma kavramlarından mülhem zaman itibariyle bir başkalaşımın, bir değişimin yaşanmayacağını iddia etmek öyle kolay olmasa gerek.
Bir kitap, Madun konuşabilir mi?
Chakravorty Spivak isimli bir yazara ait.
Madun’un sözlükteki anlamı ise “Alt aşamada bulunan, birinin buyruğu altında görevli, ast vb.”
Antonio Gramsci isimli düşünürün tanımına göre de “Bir toplumda sesi olmayan, kendilerini temsil edemeyen, toplumun işleyiş mekanizmaları içinde kendini ifade edemeyen işçiler, köylü kadınlar gibi sınıflardır.” Yani tekil anlamdan daha çok toplumsal gruplara denk gelen bir tanım. Aslında başka açılımlar da var ama işin temeli yazdıklarımızdan ibaret, tabii ki bana göre.
Peki, bu kavram bizi neden ilgilendirdi?
Garip kaçar mı bilmem, içinde yaşadığımız toplumda var olan İslami kesimden bazılarının olan bitenler karşısındaki tavrına dikkat çekmek için.
Çünkü yıllardır yazılıyor, konuşuluyor ama gelinen noktada sürece dahil olunduğu, sürecin dili sahiplenildiği bir vakıa. Keza tasavvuf literatürüne ait olduğu kabul edilen “Vardır bir hikmeti” ifadesine olabildiğince hayat verildiği de.
Öyle ki bu durum, bu teslimiyet dün İslam inanç ve düşüncesi nezdinde olumsuz olarak tanıtılan bazı kavramları da (Demokrasi, laisizm, Kemalizm) meşrulaştırmaya kadar varmıştır.
Bu tespitin haklılığı elbette tartışılabilir lakin mezkûr kavramda içkin olan ve Milat gazetesi yazarı Abdülbaki Değer’in “Madun, konuşma isteği, arzusu, yönelimi ve koşulları karşılandığında yani ağzını açtığında bize neyi söyleyecek? Bizi neye çağıracak? Verili düzeneğin hegamon söylemini mi söyleyecek? Yoksa işlevsizleşmiş dünün tortularına mı bizi çağıracak? Bu sorular ziyadesiyle önemli zira maduniyet, mahkûm edildiği koşullarda salt baskı altına alınmayı ifade etmez, aynı zamanda yabancılaşmayı, kendine uzak düşmeyi, kendini kaybetmeyi, kendi kimlik bütünlüğünü yitirmeyi ve kendi sesini unutmayı beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla sömürge mekaniği, dikotomik bir ezen ezilen çelişkisinin berraklığında değil ezileni deforme eden, insandışılaştıran, kısırlaştıran, kendi olmaktan çıkaran yozlaştırıcı bir pratik olarak iş görmektedir. “şeklindeki ifadeleri bizi haklı kılmaktadır. Ve zaten yıllardır baskı altında olunduğundan merhum E.Özkan’ın iktibas dergisinde sistem ve Müslümanların durumu sadedinde ele aldığı mankurtlaşma ve kavurgalaşma kavramlarından mülhem zaman itibariyle bir başkalaşımın, bir değişimin yaşanmayacağını iddia etmek öyle kolay olmasa gerek.
Okumalarımızdan çıkan bir diğer sonuç, toplumlara vaziyet eden siyasi iradelerin, şu veya bu şekilde güç sahibi olanların biteviye madun ürettikleri gerçeğidir ki biz bunu güçlü bir devletin, güçsüz devletlere hegemonya kurmaya çalışmasına da hamledebiliriz. Kolonyalizmi, emperyalizmi ve bu ikisi ekseninde Ortadoğu problemlerini bu şekil ele alırsak sanırım çok yanlış yapmış olmayız.
Güçlü devletler ifadesini bir yenilgi, bir teslimiyet olarak görmek işimiz değil, yaptığımız şey sadece bir durum tespitidir.
İçinde yaşadığımız vasata bakarsak sürekli gündem değiştirildiği, gündem değiştirilirken sürekli gelgitler, zikzaklar yaşandığı inkar edilemez bir gerçekliktir. Kendisini İslama nispet eden grup ve akillerin çoğunda görülen durum ise bu gelgitler, zikzaklar karşısında eleştirir gibi yani konuşuyor gibi yapmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Onlara “Ne oluyoruz?” sorusunu sormak bile risklidir.
Devletçiliği, milliyetçiliği, ulusalcılığı vb. neredeyse İslami mücadelenin esaslarından görmeye başlayanlardan başka bir hamle beklemek de sanırım abesle iştigaldir..
Bu durumda akla kaçınılmaz olarak “Madun” kavramı gelmektedir. Yani ezik ve alt sınıf olmaları kendilerine dayatılmış, haliyle bunu içselleştirmiş olan kişi ve gruplara konuşma, yazma fırsatı verildiğinde, aslında kendilerini ezik hale getirenlerin yani egemenlerin sesi olmaları kaçınılmaz bir sonuçtur.
Bugünlerde yaşanan ilgin şeylerden biri de M.Kemal ile ilgili kabullerin siyasete vaziyet edenler tarafından Kemalizm lehinde operasyona tabi tutulmasıdır.
Bu konuda rezervi olan İslami kesimden bazılarının tepki gösterdiklerini kendi haber sitelerinde, gazete köşelerinde okuyup durduk ama atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir. Kendisine olabildiğince destek verilen siyasal irade zaten ne yapsa yeridir, devlet aklı denilen şey de zaten böyle çalışır. Çünkü yakın gelecekte ne seçimi olacağı herkesin malumudur.
Hem içeride güçler dengesini sağlamak başka nasıl olabilirdi ki!
Dolayısıyla eleştirir gibi olmak dostlar alışverişte olsun kabilindendir ve dediğimiz gibi bu durum madun kavramında mündemiçtir.
O yüzden madunum da madunum demekten başka çare yok gibidir!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *