“Statükoyla özdeşleşerek sağcılaşan, artık devletliler nezdinde kalem oynatan, iş eyleyen kalem erbabının ve sivil yapıların kamburu sırtlanma ya da gönüllü eski köke payanda oluş halleri etrafımızda bolca görülmeye başladı. Hayra alamet değil.”
Yeni şafak yazarı Akif Emre; “Statükoya eklemlenen her hareket umut olma kabiliyetini yitirir. ”demiş.”Ve statükolaşan her düşünce dinamizmini kaybeder.”
Çok doğru sözler bunlar. Tabi içlerinin doldurulmaları gerekiyor. Statüko mevcut durum demektir. Örneğin halen geçerli olan toplumsal düzenin sürdürülmesi statüko’nun korunması anlamına geliyor. Bir şey eğrisi ile doğrusu ile var öyle ise bu durumu sürdürelim anlayışı en fazlada Müslümanlar için itici olsa gerek. Teklif sahibi olmak, tabi ki sorumluluğu da yüklenebilmek demektir. Fakat mevcut olanı hiçbir erdeme tabi tutmadan İslami değerler ile karşılaştırmadan kabul etmek ve de sürdürmek Müslümanların İslam’a dair zaten bir tekliflerinin olmadığını gösteriyor. Böylesi bir eklemlenmek İslami duruş ve söylemlerden vazgeçmek demektir. Fakat bizlerin “mış” gibi yaşayışları devam ettiği için zaten hiçbir eylemsel, somut adımlar atmasak ta tüm her şeyi yapıyormuş gibi konuşmalarımız devam etmektedir. Evet, hiçbir şey yapmıyoruz ve bunu herkeste görüyor. İslam’ın isteklerine dair bir söylemimiz yok bunu her şeyi göze alarak toplumsallaştırmak, her şeye rağmen yaşamak gibi bir eylemliğe de sahip değiliz.
Gerçektende reflekslerimiz kaybolmuş. Alternatif olma imkânımız yok. Çünkü sisteme alternatif bir duruş sergileyemiyoruz. Zaman içerisinde sistemlere özdeşleşmiş fakat hala İslam’a dair dil kullanan toplulukları da görüyoruz. Ve bu kesim muhalif olma yeteneklerini kaybetmiştir. Kendilerine ait olmayan, kendi renklerinden farklı renkteki yeni yerleşkelerinde yabancı bir dil ile İslam’dan dem vuruyorlar. Fakat güç kıldıkları güçlendirdikleri şey İslam dışı hayatlardır. Başkalarının düşünce ve ürettikleri pratikler İslam’a rağmen toplum içinde hayat buluyor. Ve onların düşünceleri topluma hükmediyor. Hayatları yönlendiriyor. Tüm bunları görüyorken hala İslam adına kazanımlar yapılıyormuş gibi toplum bu gibilere aldanmaya devam ediyor. Güçlü her zaman haklı kılınıyor.
O yüzdendir ki “Türkiye’de Müslüman bilinciyle, işgal ettiği yerin farkında olarak, bu memlekette, yeryüzünde kendini konumlandırma iddiasındaki her fert, her hareket, her düşüncenin yüzleşmek zorunda olduğu temel meselelerden biri, güç ve iktidar olgusu karşısındaki tutumudur. Güç ve iktidarın salt ekonomik ve siyasal pozisyonla alakalı olmadığı göz önüne alındığında bu durum temel insanlık sınavından başka bir şey de değildir.
Özelde Türkiye’deki Müslümanların farkına varması gereken husus memleket meseleleri ile statükonun, devletle memleketin birbirine karıştırılması, birinin diğeri yerine ikame edilmesidir. Daha açık konuşmak gerekirse Türkiye’de devlet karşısında Müslüman olmanın bilincinde olarak bir duruş sergilemekle genelde sistemle, statüko ile özdeşleşmeyi, eklemlenmeyi anlayanlar çoktur ve bunun böyle anlaşılması için de bizzat müesses nizama yön verenlerin çabaları söz konusudur. Devlet ve devletli olmak, çözüm sahibi olmakla statükoya eklemlenmek, nihilist bir itirazla muhalif olmak, yıkıcı bir anarşizmle alternatif olmanın birbirine karıştırıldığı bir zaman aralığındayız.”1
Tabi ki Müslümanlar nihilist bir itirazla muhalif olamazlar. Felsefede nihilizm, hiçbir şeyin var olmadığını, hiçbir şeyin bilinemeyeceğini savunan görüştür. Nihilizm kısaca “Hiççilik” anlamındadır.
Çevrenizde de Müslüman’ca bir duruş sergilemeye çalıştığınızda eğer duruş ve ilkeleriniz bu toplumun devlet anlayışı ile çelişiyorsa vatana ihanetle suçlanabiliyorsunuz. Bu çok sığ bir yaklaşımdır. Bu hali ile eleştirinin yalnızca belli alanlarda yapılabilir olduğu baskısı hala sürüyor. Konuşabileceğimiz konuları Kur’an belirlemiyor. Başkalarının çizdiği alanı konuşmayı da gayet doğal karşılayabiliyoruz. Böylesi pişkinlikler inşallah bir gün son bulur. Bizler bu günlerde İslam’ın gerçek mesajından bahseden öncüleri asla unutmamalıyız. Zor zamanlarda söylenmesi gerekeni söyleyenler ile ortam bu konulara müsait olduğunda sözlerini değiştirenler bir tutulamaz. İnancımız da her şartta doğru söylemeyi, emr olunduğumuz gibi bir hayat yaşamayı bizlerden istiyor.
“Türkiye özelinde Müslüman hüviyeti haiz insanların müesses nizamda iş yürütmesi, devletliler katında olması ile bunun İslamcılık ilişkisi; ölçülerin karıştığı, pragmatizmin ve siyasal rekabetin zirveye çıktığı bir vasatı oluşturuyor.
İslami tutum adına bir dönem en radikal iddialara, zihinleri biçimlendiren yazılara imza atanların bile kişisel çıkarlarından dolayı olmasa bile devletli olmanın ayartıcı iğvasına kapılmaları tam da bu dönemin alamet-i farikası olarak düşünce tarihine geçecektir. Statükoyla özdeşleşerek sağcılaşan, artık devletliler nezdinde kalem oynatan, iş eyleyen kalem erbabının ve sivil yapıların kamburu sırtlanma ya da gönüllü eski köke payanda oluş halleri etrafımızda bolca görülmeye başladı. Hayra alamet değil.”2
Aslında hayırlı yönleri de yok değil. Düşünce ve iddialarında samimi olanlarımız için bu deneyim oldukça faydalı olmuştur. Belki okuyarak elde edemeyeceğimiz dersleri de buralardan çıkartabiliyoruz. Tarafgirliğin nasıl bir şey olduğunu da öğrenmiş olduk. Doğru söz bir şeylerimizi kaybetme pahasına söylenememiştir. Kimse kendinden olanı eleştirememiş bedel ödemeye yanaşmamıştır. Aksine hak edilmeyen methiyeler övgüler bağlısı oldukları otoritelerine bolca sunulmuştur.
Bu günleri unutmamak bizlerin kazanımları olacaktır. İnşallah bu süreç zıtları olarak samimi kardeşlerimiz içinde bir okul görevi görecektir. Onların sayısı da çoğalacaktır. Tarih bizlerden zor olanı omuzlayacak kişiler istemektedir. Asıl yazılacak kelimeleri inşallah bu kardeşlerimiz yazacaktır. Sahte olan eklemlenmedir, umut olamayacakları gibi yok olmaya hatırlanma mayada mahkûmdur.
Selam ve dua ile…
Dipnotlar
1 Akif Emre, Yenişafak, Makale; Eklemlenmek Çürütür
2 Akif Emre, Yenişafak, Makale; Eklemlenmek Çürütür
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *