Cemaatlerin, tarikat, sendika, meslek odaları, dernek ve vakıfların; ama kendi varlıklarının bekasını sağlama adına; ama kendi düşüncelerini iktidara taşıma veya iktidarda tutma adına elde var bir pozisyonuna düşerek sistem partilerini yıllardır oylarıyla destekledikleri ve bu sebeple İslam düşüncesi nokta-i nazarından kendilerince sağlam veriler ortaya koyduklarını iddia edenler tarafından yıllardır eleştiriye tabi tutuldukları birçoğumuzun malumudur. Ama
Cemaatlerin, tarikat, sendika, meslek odaları, dernek ve vakıfların; ama kendi varlıklarının bekasını sağlama adına; ama kendi düşüncelerini iktidara taşıma veya iktidarda tutma adına elde var bir pozisyonuna düşerek sistem partilerini yıllardır oylarıyla destekledikleri ve bu sebeple İslam düşüncesi nokta-i nazarından kendilerince sağlam veriler ortaya koyduklarını iddia edenler tarafından yıllardır eleştiriye tabi tutuldukları birçoğumuzun malumudur.
Ama gelin görün ki son gelişmelerden, bu bağlamda yazılıp çizilenlerden ve yapılan açıklamalardan mülhem söylersek; geçmişte yaşanan bu tür tartışmalar unutulmuş; bugünlerde AKP’nin yürürlüğe koyduğu Demokratik açılım paketleri; onun iktidarında açılan Ergenekon Dosyası ve şimdi de referandum sürecine zorladığı Anayasa değişikliği çabaları nedeniyle parlamenter sistem, demokratik olduğu söylenen yapı, laik rejim İslam düşüncesi bağlamında meşruiyet kazanmış gibidir.
Yani; sanki geçmişte sistem partilerine destek veren cemaatlere ve mensuplarına yapılan eleştiri kriterleri değişmiş; sanki tağuti sistem dedikleri, küfür, şirk nizamı diye tesmiye ettikleri yapı arzu edilen keyfiyete bürünmüş ve bundan sonra Anayasa için referanduma katılmak zorunluluğu hâsıl olmuş; zımnen, bu süreci bize ikram eden AKP’yi de sürekli iktidarda tutmak Müslümanların üstüne sanki farz kabilinden vazife kılınmıştır.
İddiaları daha da vurucu ifadelerle özetlersek: “AKP’nin Anayasa değişikliği çabalarına tüm eksikliklerine rağmen destek vermek siyasi basiretin gereğidir. Anayasa değişikliğiyle adalet ideal anlamda olmasa da işlerlik kazanacak ve Müslümanlara serbest alan oluşturacaktır. Aksi bir tutum ve davranış tabansızlık örneğidir ve Ergenekon dosyasına ilişkin dava sürecini Müslümanların aleyhine akamete uğratmaktan başka bir işe yaramayacaktır”.
Oysaki gerçek, kanaatimize göre böyle değildir. Siyasi basiret, aslında Müslümanların hiçbir şekilde müdahil olamadığı sürece ilişkin, olumlu olarak değerlendirilebilecek açıklamalar yapmamasıdır..Bu tür beyanlar mevcut siyaseti ve siyasetin yaslandığı yönetim biçim ve ideolojilerini meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.. Açıklamalarda dile getirildiği şekliyle,”mevcut gelişmeler yeterli değildir, işin ruhudur değişmesi gereken” gibi şerh düşmeler vaziyeti kurtarmaya matuf çabalardan başka bir şey değildir.
Bu tür çıkışlar, Müslümanların sisteme yıllardır tevhid eksenli tavır alış nedenlerinin sorgulamaya açılmasına vesile olmaktadır ki işin aslında en düşünülmesi gereken tarafı da budur.Bu aynı zamanda mevcut anayasal sisteme ve taraftarlarına tevhit eksenli davet yapmaya çalışanların,yani müslümanların açıkça kendilerini inkar etmesidir..
İlginçtir: 1924 ve 1961 Anayasalarının ne’liğini çok tartıştık biz. Devamında 1982 anayasası için de öyle. O çerçevede 82/darbe Anayasasına oy verenlerin tevhidi bilinçten yoksun olduğu iddiaları hala kulaklarımızdadır. O dönemlerde darbecilerin anayasası için oy kullananların günah işledikleri, şirke girdiklerine dair söylemler havalarda uçuştuğuna şahit olmayanımız yoktur.
Fakat şimdi o söylemlerin kıymet-i harbiyesi kalmamış, bugünlerde gerçekleşeceği umulan değişiklikler için sandık başına gitmek, tüm söylenenlerden anlaşılacağı üzre neredeyse tevhidi bilincin, siyasi basiretin ta kendisi olarak görülmeye başlanmıştır
Hatırlayalım: Yine o günkü oylamanın askerin beklentisinin hilafına şekillenmesi halinde olacakların şiddeti üzerinde az korkutucu hikâyeler dinlemedik biz.
O sebeple 1982 anayasasının oylanması sırasında eleştirilen cemaatler de; “hele bu anayasayı oylayalım, hele asker başımızdan bir gitsin, parlamento yeniden göreve başlasın; işte biz o zaman gereğini yerine getirmeye çalışırız“ derken de siyasi basireti merkeze almaya çalışmışlardır; bilenler bilir, iddiaları bu yöndeydi çünkü.
Referanduma götürülmesi umulan şekil değişiklikler bağlamında söylersek: Anayasada kısmi anlamda yapılacak değişiklikler sayesinde Anayasa Mahkemesinin ve HSYK’nın yapısının değişmesi; yıllardır sırf Müslüman oldukları ve inançlarının gereğini yerine getirdikleri için insanları meslekten men edip, tüm yaşamı boyunca mağdur eden YAŞ kararlarına yargı yolu açılması; yok yere insanların işkence edilmesine, öldürülmesine, sürgün edilmesine ve daha bir dolu zulme vesile olan 12 Eylül darbecilerine geçici 15. madde kaldırılarak yargı yolu açılması gibi değişiklikler, geçmişte mevcut anayasa dolayısıyla mağdur edilmiş bütün insanlar için görece olumlu gelişmeler olarak değerlendirilmektedirler.
Yine demokratik sistem olduğunu iddia eden bir yapıya rağmen, bir takım güç dengelerini rahatsız ediyor gerekçesi ile demoklesin kılıcı gibi partilerin başında sallanan kanunlarda tadilat yapılarak parti kapatmanın zorlaşması; çalışan kesimi ilgilendiren şekliyle memurlara toplu iş sözleşmesi ve sendika hakkı tanınması gibi kısmi değişikler, yürürlükte olanlar nedeniyle yine yıllardır mağdur olan kesimleri memnun edecek düzenlemeler olarak görülmektedirler..
Fakat bütün bu gelişmeler en nihayetinde sistemin küresel dengeler açısından kendisini yenilemesidir ve AKP’de bu işi görece menfaatler doğrultusunda, gelecek beklentisi ile; bile isteye, güle oynaya yapmaktadır. Bu gelişmelerin hiçbir yerinde sanıldığının aksine insan unsuru ve özellikle söyleyelim ki “Din/Vahiy/Müslüman” gerçekliği yoktur. Varsa yoksa demokratik parlamenter sistemin, lakikliğin işlemesi; kurumlar, kurumlar arası güç dengelerinin sağlanmasıdır. Parlamenter sistemin yasama boyutunun sair baskılardan korunmasına yönelik zemini oluşturmaktır. Süreç, mevcut siyaseti içselleştirmiş olanların kendi kabulleri ve istikametleri doğrultusunda gelişmektedir;bildiğimiz ve inandığımız anlamda sahih İslam düşüncesinin bu sürece müdahale etme noktasında istişari anlamda hiçbir katkısı yoktur.
Son sözler kabilinden ifade edelim ki:Olanlar zaten olmaktadır. İslami kesimin kendisine fayda sağlayacağı umulan bu şekil değişiklikleri tersine çevirmek gibi bir gayret içinde olacağını vehmet ve bu sebeple endişeye kapılıp ortak basın açıklaması yapmak süreci iyi okuduğunu varsayan Müslümanları üzmekten başka bir işe yaramamıştır.
Ki bütün Müslümanları bağlayıcı, zımnen de Ergenekoncu olmakla suçlayıcı açıklamalar da işin cabasıdır.
Kendi adımıza açıkça beyan edelim ki: Malum gelişmelere taraf olduğumuzu deklare etmek kendimizi inkâr etmekten ve bundan sonraki söylemlerimizde kendimizi bağlamaktan başka bir şey değildir.
Yarın olası bir referandumda sandık başına gideceklerin ve hatta gitmeyeceklerin, “kırk satır mı, kırk katır mı” gibi tehditlere maruz bırakılması; lehte oy verirlerse tevhidi anlamış, siyasi basireti yerinde; aleyhte oy verirse basiretsiz ve Ergenekoncu, darbe anayasası taraftarı olarak ilan edilmesi yerinde bir çıkış olmamıştır.
Artık akil geçinenlerin, cemaatlerin ve onların resmi uzantıları olan dernek ve vakıfların söylemlerine,”vardır bir hikmeti” tarzında yaklaşmanın modası çoktan geçmiştir.
Şimdi ben yarın sandık başına gitmeyeceğime göre veya hadi gittim diyelim leyhte oy kullanmayacağıma göre Ergenekoncu, darbeci Anayasa taraftarı mı oldum?
Süreci kendi kabullerimize göre, yani yıllardır bize öğretilenlere göre okuyabilecek hiç mi basiretimiz yok bizim?
Vah bana!
Vah bize!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *