Tarihe gömdük Kur’an’ı, mitolojik kahraman yaptık Hz. Muhammed’i; efsaneleştirdik O’nun ve yol arkadaşlarının mücadelesini! Nasıl rehber ve nasıl örnek olsunlar ki bu halleriyle?
Bir zamanlar Niçe’nin kendi zamanı için dediği gibi, şimdi de öldürdüler Tanrı’yı güç sahipleri!
Laiklik adına, daha ileri bir demokrasi vaadiyle kaldırdılar yeryüzünden egemenliğini!
O’ndan alıp güya halka verdiler iktidarı ama aslında tamamen beşeri algı ve zaaflarıyla şekillendirdikleri anayasa ve kanunlarla kendi güçlerini tahkim ettiler..
Kaldı ki Niçe, Tanrı gerçekliğine ve peygamberler vasıtasıyla va’z edilen hükümlere, ne kadar ahlaki değer varsa onlara ihanet eden Hıristiyanlara kinaye söylemişti malum sözünü; tabii ki kendince… Sorayım sırası gelmişken, haksızmıymış Niçe?
Geçmişte olduğu gibi, şimdinin Hıristiyan dünyasının Din algısı teyit etmiyor mu onun dediğini?
Var mı özgün Din adına bir şeyler, kol gezmiyor mu oralarda dinsizlik ve ahlaksızlık?
Hıristiyanlar için Kiliseler ve Yahudiler için Havralar kendilerine biçilen misyonu vazife edinmiş, sus pus geçinip gitmiyorlar mı iktidarlarla?
Hiç duyuyor muyuz onlardan, ama kendi dünyalarında ama İslam dünyasında yapılan toplu kıyımlara, sömürü ve zulümlere itiraz?
Ve halklardan hiç sorgulayan var mı kendi yaşam tarzlarını?
Acı ama gerçek, doğru demiş Niçe, vakt-i zamanında Hıristiyanların Tanrısı öldü derken!
Şu gerçekliği de ihmal etmeyelim sakın ha, artık aranan nitelik değil, niceliktir çünkü!
Kabul bu olunca niye sorgulasınlar ki yaşam tarzlarını?
Dünya nüfusunun dörtte üçünü temsil ediyorken yani çoğunluk ve yeryüzü hâkimiyeti onların elindeyken, haksız ve yanlış yolda oldukları konusunda kim ikna edebilir ki onları?
***
Hadi Hıristiyan ve Yahudilerin yani iktidarlarının ve teba durumunda olanların tabiatları böyle, Allah’ın varlığına ve otoritesine itirazları var; o yüzdendir ki tüm kurguları bu dünyaya özgü, ölüp de hiç dirilmeyecekmişçesine..
Peki, onların değer yargılarının ürünü olan laiklik, demokrasi ve özgürlük adı altındaki kandırmacalarına tav olan ve Müslümanlıklarını kimselere bırakmayanlara ne demeli?
Hiç düşünmezler mi, o kabullerin Allah’ın egemenliğini yeryüzünden kaldırmayı hedeflediğini?
***
Yüzleşelim kendimizle, yıllardır yürürlükte tutulan, darbe ve muhtıralarla küresel algıya uyarlanan ve yakın gelecekte de kurucu iradeye dokunulmayacağı sözü verilerek, yeniden değiştirilmesi söz konusu olan anayasada kendine yer bulmuş olan laiklikten kastın ne olduğunu iyi biliyoruz biz..
Ondan bağımsız düşünülemeyecek olan demokrasinin de..
***
Aksi düşünüş ve davranma ihtimaline karşı, sormak zorundayım yine:
Asırlardır okunulan Kur’an ve ondan mülhem ibadet diye yapılagelen her şey, iktidarlarca ve yaslanıp durdukları ideolojileri gereğince öldürülen Tanrı’nın ruhuna sadece hediye niyetine miydi?.
Niye, Hz. Muhammed’in her sözü ve davranışını Dindendir, örnekliktir diye dilimize doladık ve olmadı farklı mülahazalar nedeniyle birbirimize durduk yıllarca?
Ne için tartıştık O’nun yol arkadaşlarının, asr-ı saadet denilen yönetim zamanlarında yaşananları; sonrasında ısırıcı meliklerle, zalim halifelerle mücadele eden, dahası kanlarıyla ve canlarıyla bedel ödeyen insanların mücadelelerini?
Hal böyleyken düşünce ve ameliyelerimizin, Tanrı’nın ilahi kimliğini yok etmek için üretilmiş Bizans ikonalarına, bir bir şekil göstergelere dönüşüvermelerinden hiç rahatsızlık duymaz mıyız?
***
İtiraf edelim artık, kendi kültür ve tarihimize, değerlerimize yabancılaştık bir bir!
Tarihe gömdük Kur’an’ı, mitolojik kahraman yaptık Hz. Muhammed’i; efsaneleştirdik O’nun ve yol arkadaşlarının mücadelesini!
Nasıl rehber ve nasıl örnek olsunlar ki bu halleriyle?
***
Ve kabul edelim ki iktidarların, iktidarı temsilen bir avuç insanın, kendilerini seçkin addedenlerin, seçilmiş azınlıkların, diğer insanlardan, tebaalarından istedikleri de budur zaten..
Yani asli gerçekliğinden soyutlanmış, aynen Hıristiyanlıkta, aynen Yahudilikte olduğu gibi sadece dışa vurulmayan inanca ve birkaç ritüele indirgenmiş, sosyal ve siyasal hayata, ekonomik ilişkilere, hukuka vs.ye hiçbir müdahalesi olmayan, va’z edicisi “öteki” kılınmış ve deizme kurban edilmiş bir Din telakkisidir öngörülen..
Dahası, güç sahiplerinin kendi kabul ve arzularını, heva ve heveslerini ilahlaştırıp iktidarlarını muhkemleştirmenin ve böylelikle tebaaları nezdinde meşrulaştırmanın tam karşılığıdır hepsi..
Ki onlar adına kâh âlim, kâh aydın, kâh entelektüel cinsinden toplum mühendisleri kanaat ve görüşleriyle, fetvalarıyla iyi yapıyorlar beyin yıkamayı (endoktirinasyon); tabii ki kavramların altını üstüne getirerek!
***
Ne diyebiliriz ki; akil adamların da çoğunluğun talebi de daha ileri bir demokrasi istikametinde!
Azınlıkta kalanların yani kelaynak kuşlarının; yani hep eleştiren ve kendi düşüncesini ortaya koyamayanların sözlerine de itibar edilmez zaten!
Çokluk doğrunun karşılığıysa eğer, azınlığın yanlış yolda olduğunu söylemeye gerek var mı?
***
İşte biteviye olumsuzluklarıyla önümüze konulan İslam dünyasının iktidarlar tarihi; Allah için, İslam, Din adına sergilenen kötü örneklilerle dolu!
Babadan oğula şekillendirdikleri saltanat rejimleriyle âlimlere, mümtaz şahsiyetlere, liderlere kıyıp kan kusturmuşlar, olmadı sürüm sürüm süründürmüşler!
Şimdi de mirasyedi Ortadoğu’da despot yöneticilerce, oligarşik ve monarşik yapılarca gerçekleşen zulümler, toplu katliamlar, tehcire maruz bırakmalar almış başını gidiyor!
Bütün bu dertleri, sıkıntıları, zulümleri çekenlerce tek alternatif demokrasi değil de ne olsaydı yani?
Böylesi bir ortam ve zamanda ona ve onu baş tacı edinenlere karşı çıkmak akıl kârı değil ki!
Ve Türkiye; asker ve yargı vesayetinin sorgulanmasına, darbecilerin ve Ergenekoncuların yargılanmasına; dahası merkezinde insan hakları olacağı taahhüdü verilen anayasa değişikliğine zemin hazırlanmasına vesile olduğuna göre nasıl karşı durabiliriz ki demokrasi taleplerine ve iktidara?
İtiraza mahal yok, anlaşılacağı üzere!
Böyle buyurdu çoğunluk çünkü!
Yüzde seksen yedinin karşısında yüzde on üçün esamisi filan okunmaz!
İki kişiden birinin desteğini alan iktidara laf etmeye de kimsenin hakkı yok!
Demokrasi kazanmıştır artık, bundan sonrası da daha bir ilerisi için!
Gazamız mübarek olsun!
***
Absürd mü geldi bu dediklerim, fazla mı uçurdum meseleleri?
İyilik ve güzelliklere, özgürlük ikram edenlere karşı nankörlük mü sergiledim yine?
Gökten bela ve musibet mi yağsın istiyorum üstümüze sizce de?
Sahi, bu kadar da basiretsiz olabilir miyiz, demokrasiye rezerv koyanlar olarak?
Ne hikmettir ki böyleyiz işte!
Huyumuz kurusun, hep abartır, hep eleştiri formunda türkü çığırırım ben!
Adım Hıdır değil ama elimden gelen budur!
Alternatiftir, düşüncedir ara ki bulasınız sözlerimizde!
Hem zaten Kur’an’a tabi olduğunu iddia edenlere; hem zaten Hz. Muhammed’i örnek aldığını söyleyenlere alternatif düşünce ve alternatif hareket sunabilir miyim ben, haddime mi düşmüş?
***
Yürüyün dostlar, yollar açıktır ve meydanlar sizindir!..
Bundan böyle okumalarınızda, derslerinizde, seminerlerinizde, konferans ve panellerinizde demokrasinin hikmet ve faziletlerini anlatmaya koyulun!..
Şimdiye kadar boş durmadınız elbet ama ancak yüzde elliye karşılık gelebilmiş gayetiniz!
Demokrasi mücahitlerini anmayı da ihmal etmeyin sakın ha!
Egemen sizsiniz artık, otoriteyi temsil etme hakkı da size ait!
Kim ki karşı çıkar, kim ki eleştirir sizi, kim ki düşünce konforunuzu, otoritenizi bozmaya ve sarsmaya çalışır, yaşam hakkı vermeyin ona!
Sarakaya alın, kaş göz hareketleri ile gırgır geçip tahfif edin, tehcir ve tenkili de ihmal etmeyin!
Kur’an aksini söylese de revadır o tarz davranışlar size!.
Demokrasi için cihad ediyorsunuz, az şey mi bu!
Kaldırın kütüphanelerinizden İslami hareket başlıklı kitapları, onların yerine demokrasi mücadelesinin, demokratik hareketlerin neliğini anlatanları dizin saf saf!
Nasıl olsa, böyle buyurdu hazretler!
Nasıl olsa, böyle buyurdu çoğunluk!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *