Hicretteki kopuşun neden kopuş, bağlanışın neye bağlanış olduğu anlaşılmazsa, ne ululazm peygamberlerin, ne de son peygamberin hicreti anlaşılmaz… Hicret, bir tarihte olup bitmiş bir hikayenin öncesinden ve sonrasından kopuk bir kesit değildir…
Hüseyin Alan
Kavram “bir şey ve bir yerden kopup, başka bir şey ve başka bir yere bağlanmayı” ifade ediyor:
“Hacere” filli, kopuşu anlatıyor ama bu kopuş ardından bir boşluğu düşüşü değil, başka bir bağlanmayı içeriyor; nitekim filli uygulanışta böyle gerçekleşiyor…
Kur’an nazil olmaya başladıktan sonra kişisel olarak başlayan hicret, Allah’an gelenleri tasdik edip Allah’a güvenenlerin kendini arındırması sürecini anlatır.
“İşitip itaat eden” insanın “günahlardan ve kötü huylardan kopup sevaplara ve güzel ahlaka bağlanması” bu. Cahiliyeden şirkten hevadan kopup, İslam’a, tevhide, Allah’a bağlanış…
Hicret burada kalmıyor. Doğal olarak bu kişilerin “müminler grubu” olarak birleşmesi, bir siyasal toplum oluşturması, mevcut siyasadan ve cahili toplumsal bağlılıktan ayrışmasını getiriyor.
Risaletin daha ilk yıllarında nazil olmuş, “Allah’ın davetine icabet edenler” diye başlayan Şura suresi 38-42. ayetler, Kalem suresindeki “itaat ilişkisine dair gelen buyruklar” vb ayetler, bu “muhacirleri/siyasi toplumu” tanıtır…
Yesrib’e hicretten önceki süreci doğru anlamayıp hicreti “sığınılacak bir melceye” iltica etmeye, sığıntılığa dönüştürenler, “Kur’an’ın hacredilmesini/haczedilmesini” anlamayacağı gibi;
“Çıkılacak yerden güzellikle çıkışı, girilecek yere güzellikle girişi” de anlamayacak…
Hicretteki kopuşun neden kopuş, bağlanışın neye bağlanış olduğu anlaşılmazsa, ne ululazm peygamberlerin, ne de son peygamberin hicreti anlaşılmaz…
Hicret, bir tarihte olup bitmiş bir hikayenin öncesinden ve sonrasından kopuk bir kesit değildir:
Mekke’de oluşturulan bir siyasal toplumun hicretle birlikte Yesrib’i nasıl Medine yaptığının, orada nasıl bir İslami devlete dönüştüğünün bütünlüklü bir hikayesidir…
İçinde yaşadıkları siyasal ve toplumsal cahiliyeden fikri ve fiziki kopuşu gerçekleştiremeyenlerin, bir siyasal toplum olmayı becermesini de, öncesi ve sonrasıyla hicreti anlamasını da beklemek beyhude olur!..
Hicret, birilerinin hüzünlü hikayesi, birilerinin üzerinde tepinip duracağı anlatı ve kutlama malzemesi değildir:
“Bir şeyden ve bir yerden kopuş, bir şeye ve bir yere bağlanıştır.”
“Şeyi” ve “yeri” anlamak için “kopuşu” ve “bağlanışı” anlamak icap eder: İşitip itaat edecek “göze-kulağa-kalbe” ihtiyaç vardır! Kulluk ve ibadet bundan sonra gelecek!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *