İslam dini için en tehlikeli insan tipi bunlardır. Çünkü dillerinden dini, imanı düşürmeden, İslam’ın yasakladığı ırkçılık ve mezhepçilik yaparak ön saflarda konuşmaktadırlar.
Gülbahar Ay Satan
1) İran-İsrail savaşında, aşağılık kompleksi olan bazı seküler bağnaz kesimin söylemleri:
Bu kesimde ister sıradan bir insan olsun isterse akademisyen olsun çok kolay çamur atabiliyor. Bu insanlara göre ABD ve Batı mutlak iyidir. Ve gittiği yere demokrasi götürür. Bu cümlelere canı yürekten inanıyorlar. Olabilir, çünkü bu insanların ahiretleri yok ve tek dünyaları burası. Tüm ödül ve cezalar burada. Ve dünya hayatı oldukça kısa. Bunun için ABD’nin emrinden çıkmayan tüm sömürge ülkeleri gibi kendilerine dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla ABD’nin kanatları altında yaşamak istiyorlar. Onlara göre İslam dinini anımsatan her şey ilkel, kötü ve tehlikeli. Ama BATI onlar için güvenli ve konforlu bir sığınak.
Bağnaz sekülerler, İran’da kadınların saçlarının üstünü kapatmamak suçtur diye, İran’ın özgürleşmesi gerektiğini söylüyor. Aynı kişiler, bir zamanlar Türkiye’de eşarbına toplu iğne takmayı suç sayıyordu. Ve o kişileri de açarak özgürleştirmek istiyordu.
Özgürlük, insanın istemediği şeyi yapmamasıdır diyor ya düşünür. Kimine göre özgürlük, baş örtüsü takabilmektir. Ama bencil ve bağnaz insanlar bunu idrak edemez.
Evet, iç meseleleri bahane ederek dış güçlerin bir ülkenin başına bombalar yağdırmasına nasıl sempatiyle bakılabilir. Her ülke kendi içinde sancılar çekti, çekmektedir.
Dinden nefret eden bu bağnaz sekülerler, Hamaney’e ölüm tehditleri gelince yadırgamıyor. Çünkü onu dünya ve İsrail için bir tehdit olarak görüyor.
Kimsenin dini, kültürü, kutsalı, mabedi bombalarla yok edilemez. Batının bir ruhani lideri, papası var. Hintliler inekleri kutsal görüyor. Bir çok din, inanış ve kültür var. Devletler, toplumlar; antlaşmalarla, sözleşmelerle birbirlerine karşı barış ve güvenlik içinde yaşamaya çalışmalıdır.
İran’da demokrasi yok diyenler, acaba ABD ve BATI’da bir demokrasi var mıdır? Halkın mı yoksa siyonist lobilerin ve silah firmalarının mı sözü geçmektedir. Kim yönetiyor o ülkeleri, kim savaşlara sokuyor?
O çok övdükleri emperyalistlerin demokrasisi, Ortadoğudaki kadın ve çocuklar için ne anlam ifade ediyor. Demokrasi denilen şey sadece kendilerinin ve kendi safında olanların (şimdilik) refahı mı demek oluyor?
2) Savaş sürecinde güya barışçıl gibi görünen gazeteci ve yazarların söylemleri
Bu sözde barış yanlıları sürekli İran ile israil’i aynı hizaya çekmeye çalışıyor. İki taraf da silahı bıraksın diyor. İki tarafı da dini alet ederek Ortadoğu’yu ateşe vermekle suçluyor. Yahu her gün ekmek sırasında bekleyen çocukları sistematik sekilde öldüren İsrail ile İran’ı nasıl bir kefeye koyarsınız. İnsanları buna alıştırarak İran itibarsızlaştırılıyor.
Bu gazetecilerin yaptığını Trump da yapıyor. ikisi de yaramaz çocuk gibi diyor. Azarlıyor. Savaşı, bombaları espri konusu yaparak basitleştiriyor, magazinleştiriyor. Ama el altından İsrail’e sahip çıkıyor. Aynen bu gazeteciler de iki tarafı denk göstererek özünde İsrail’in tarafını tutmuş oluyor.
Herkesin kullandığı kelimelere dikkat etmesi lazım. Sen televizyonlarda bir yorum yapıyorsun binlerce, milyonlarca kişi etkileniyor. Bu gazeteciler, hümanist tavır takınarak İran’a diyor ki: dine değil, bilime yönel, lütfen nükleer enerji ısrarından vazgeç.
Nükleer enerjiyi tıp ve uzay teknolojisinde kullanacağım buna kimse engel olamaz diyen İran’ın bu söylemlerini öne çıkarmıyor. Barış güvercini gibi iki taraf da lütfen nükleer silahtan vazgeçsin diyor. Soykırım yapan, yüzlerce kez savaş kurallarını ihlal eden İsrail ile halen ilkeli siyaset yapmaya çalışan, halen BM’nin savaş kurallarına uyan, sadece karşı taraf vurunca misilleme yapan İran’a aynı anda sağduyu çağrısı yapıyor. Bilim yerine dine önem verirseniz sonuç bu olur diye yanmış binaları gösteriyor. İşte bunlar profesyonelce dolaylı yoldan çamur atıyor. Gerçeği ters düz ediyor.
3) Irkçılık ve mezhepçilik ateşiyle yorum yapan sözde Müslümanların söylemleri
İslam dini için en tehlikeli insan tipi bunlardır. Çünkü dillerinden dini, imanı düşürmeden, İslam’ın yasakladığı ırkçılık ve mezhepçilik yaparak ön saflarda konuşmaktadırlar.
Bu kişiler kimi zaman hoca kılığındaki kimi zaman da profesör olarak halka hitap etmektedir. Bu insanlar için eğer söz konusu kendileri ise her şey mübahtır. Kendileri ABD’yi kınamaya bile ülke çıkarları için imtina ederken, İran’ın ABD’nin en büyük üssüne füzeler fırlatmasını değersizleştirmektedir. Emperyalizme karşı bu kadar pısırık olan bir dünyada, ABD üstlerine sembolik de olsa bombalar yağdırmak nasıl küçümsenir. Bazı solcu anti-emperyalistler bile bunu alkışlamıştır.
Hasedinden her defasında İran’ı dövenler: İran İsrail’i kendi ulusu için vuruyor ama ümmet içinde kendini parlatıyor diyor. Bunu derken acaba ne demek istiyorlar? İran tüm saldırılara karşı suskun mu kalsın?
Bu adamlar sözde dini korumak için her türlü cümleyi rahatlıkla kuruyor. Örneğin, İran Türk düşmanıdır diyorlar. Neye dayanarak böyle diyorlar? Bir dayanaklarının olması gerekmez, onlara göre İnsanlar şiiliğe sempati duymasın diye her türlü yalanı söylemek caiz hatta sevaptır. Bir devletin hatalarını, liderlerini, yanlış politikalarını dile getirirsin. Düzeltilmesi için ikazlar ya da çözümler sunarsın. Direkt İran devleti Türk düşmanıdır ne demek? Yahu İran nüfusunun neredeyse yarısı Türktür.
Bu adamların elleri çamurdan çıkmıyor, İran, İsrail’le ortak diyor, danışıklı dövüş diyor. Maalesef alıcıları da çıkıyor. Mezhepçilik insanın aklını ve kalbini işte böyle köreltiyor. Bir yalanı birkaç defa tekrarlayınca o kişi söylediği yalana kendisi de inanıyor.
İslam İşbirliği Teşkilatı, sanki halkları oyalamak için kurulmuş gibi toplanıyor ve konuşuyor . Olan oluyor ölen ölüyor ve bir kınamayla toplantı sona eriyor.
İşte mezhepçi ve ırkçı sözde Müslümanlar da bu toplantıdakilerin bir alt koludur. Onlar orada konuşuyor bunlar da kitlelere hitap ederek müslüman halkları oyalıyor. Sürekli ne kadar aciz olduğumuzu ve Müslümanların asla birlik olamayacağına ve düşman olduğuna inandırmaya çalışıyor.
Son olarak… Haçlı ordusu, İran’ı yıpratarak, zayıflatarak yok edebilir mi bilmiyorum. Ama şunu biliyorum:
* İran emperyalistlere ve İsrail’e karşı oluşan korku imparatorluğunu yıktı.
* Siyasal İslamcılığı, yani emperyalistlerin dayattığı siyasi görüşten başka bir siyasi görüş ortaya koyma ihtimalini yeşertti.
– İslamcılık bitti diyenlere, ilkeli siyasi bir duruş ne kadar önemli ve gerekli tekrar hatırlattı.
* Bu dünyada zalimlere karşı korkmamak gerektiğini gösterdi.
– Tek çıkar yolun takiye ve emperyalistlere eyvallah demek olduğunu söyleyenlere nasıl izzet ve şerefle savaşılırı gösterdi.
* Gazze’deki mustazafların -birkaç gün de olsa- yanan yüreklerine su serpti.
Son elçi Muhammed’in (sav) ilk cemaatinde kimler vardı? Kimler omuz omuza namaz kıldı? Köleler, kendi kabilesini üstün görmeyenler, zengin fakir ayrımı yapmayanlar, güçlü güçsüz ayrımı yapmayanlar… Kısaca, çıkarı için değil adil olan Allah’a iman etmiş müminlerdi.
Allah’tan, sapıklardan başka kim ümidini kesebilir ayetini hatırlayalım. Çoğunluk mezhepçiliğe ateş taşısa da, biz şerre değil, hayra odaklanmalıyız. Dünyada sünnileri kardeş gören tek bir şii kalsa da onu kazanmaya çalışmalıyız. O umutun peşine düşmeliyiz. Genellemek, karşı tarafı düşman ilan etmek, ancak emperyalistlerin işine yaramaktadır.
Ve çamur atanlar bir gün o kadar kirlenecekti. Herkes gerçeği görecek ve onları tanıyacak inşallah.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *