Kendi Kendimizi Kendirmek

Kendi Kendimizi Kendirmek

Zihnimiz bir kelime yumağı. Kelime yumağı, bitimsiz ve sınırsız bir alana konuşlandığının farkında. İstediği gibi düzensiz ve karışık bir şekilde zihnin her tarafına kontrolsüz büyümenin hazzını çıkarıyor gibi sanki…

Kendimizi Aramaklar Yolculuğu
Yazı ve fotoğraflar: Mehmet Akif Coşkun
Şiir: Yozgatlı Hasan Kaplani

Karanlık bir gece yol görünmüyor
Yürüyorum dikenlerin üstünde
Kara çalı bana aman vermiyor
Yürüyorum dikenlerin üstünde

Zihnimde kartopu gibi yuvarlanıp gittikçe büyüyen bir çığ gibi üzerime hücum eden kelime yumağından nereye kadar kaçabilirdim? Zihnimiz bir kelime yumağı. Kelime yumağı, bitimsiz ve sınırsız bir alana konuşlandığının farkında. İstediği gibi düzensiz ve karışık bir şekilde zihnin her tarafına kontrolsüz büyümenin hazzını çıkarıyor gibi sanki. O büyüdükçe ben susuyorum, ben sustukça o büyüyor. Susmak, bir dile sahip olan insanın kendini daimi gizleyebileceği bir sığınak değildir. Zaman zaman kendini sığındırır ona. Zaman zaman insana bereketini de damıtır. Zaman zaman, zamanına göre çoğu zaman gereklidir de. Zaman zaman, zamanında susmanın da zamanın ruhuna bir gereksinimdir. Ancak ne olursa olsun daimi bir suskunluk, insanın imkanı dahilinde değildir. Her ne kadar bitimsiz ve ucu bucağı bilinmeyen bir zihne sahip olsa da, daimi bir suskunluğun insanı ve hatta etrafındakileri içten içe bitirdiği aşikardır. Herkesin herşeyi konuştuğunu zannettiği bir zamanın içinde sıradan bir insan olarak, zihnimdeki kelime yumağından kelimeler yontmanın gereksiz ve ahlaksız olduğu düşüncesinden kendimi alıkoyamazken, bir taraftan da ne olursa olsun konuşmanın, hem kendi tabiatımın sağlığı açısından hem de inandığım bir gerçeğe sorumluluğumdan, gerekli olduğu inancı arasında gidip geliyorum. Ne tuhaf, üzerime hucum eden kelime yığınından kaçmaya çalışırken aslında onunla beraber kaçıyorum. Onunla birlikte ondan kaçıyorum. Onunla ondan kaçarken o, daha da büyüyüp üzerime hücum ediyor. Ondan yonttuğum kelimelerle kendimi ite kaka konuştururken bahsettiğim şeyler bile onunla benim aramdaki saçmalık halinden başka bir şey değil. Bunu, bile isteye yapıyorum ve madem konuşmakla bir gerekliliği yerine getirmiş sayacaksam kendimi, bu şekilde olsun diye hem sizi ve hem de kendimi kandırmanın bahanesine sığınıyorum. Beni, sözün eşiğine getirenin bir şiirin yatağı olduğunu gizlemeyerek hem de.

Güneş erken doğup şafak sökmüyor
Gökteki bulutu söküp atmıyor
Ay karanlık güneş ışık tutmuyor
Yürüyorum dikenlerin üstünde

İnsan, kendini kaybettiğinin farkına vardığında kendini aramaya başlar. Kendimizi nerede kaybettiğimizin izini ararız durmadan. Bu arayışın, nefes aldığımız sürece devam edeceğini bile bile kendi izimizi sürmeye devam ederiz. Kendimizi tek bir yerde kaybetmediğimizi biliriz ve izimizi sürdüğümüz her yerde kendimizden bir zerreyi, bulabildiğimiz kadarıyla yüklenerek devam ederiz arayış yolculuğumuza. Arayışımızda bir yükten kurtulmanın hafifliğini ve o kendimizden zerreyi yüklenmenin de ağırlığını aynı anda yaşarız.

Ancak bu arayışımızda öyle bir yere geliriz ki,  o yerde kaybettiğimiz kendimizi yüklenmek de, bizi o yere götüren yük de bize zul gelir. Mahcubiyetin utanmaya, utanmanın çaresizliğe, çaresizliğin kahıra evrildiği bir anın, bir mekanın içinde zihnimizde üzerimize çığlayan kelime yumağından yontabildiğimiz sadece koca bir “Âh” ile olduğumuz yere taşlanırız. Hadi konuş konuşabilirsen. Hadi yüklen bulduğun kendinden o zerreyi. Hadi hafiflet yükünü. Hadi eğ başını, hadi kaldır başını dik dur. Hadi yürü, hadi dur. Hadi konuş, hadi sus. Her şeyin bir anda anlamsızlaştığı, bir anda tüm anlamların birbirine karıştığı şu halin içinde neyin edebiyatını yapmaktayız. Ama yok, ben bu ipin ucunu göstermemeye kararlıyım. Ben yine zihnimdeki kelime yumağından yonttuklarımla çelişik cümleler devşirmeye devam edeceğim.

Sonlanmadı menzil ile durağım
Belki çok yakınım belki ırağım
Yaralandı parça parça ayağım
Yürüyorum dikenlerin üstünde

Konuşmak için kendimi zorladığım kadar konuşmamak için de zorluyorum kendimi. Daha iyi susmak için susma arası veriyorum kendime. Bakmayın öyle konuştuğuma, kendimi kendime kendiriyorum. Ama biliyorum, daimi bir suskunluğa sığamayacağımın farkındayım. Zaman geçecek, mevsim değişecek, yeni yeni fırtınalara gebe kalacağım. Yeni bir sıcağın alnında gevşeyecek mizacım, yeni soğukların altında karlanacak saçlarım. Kendi yolculuğumun bozuk yollarını bahane bilip zihnimdeki kelime yumağından barışık kelimeler yontacağım. Ne için sustuğumu unutturacağım kendime. Türlü bahaneleri geçerliyeceğim, e o kadar da maharetliyim, yuvarlak cümleler kurarak her nabza göre fiyakalı laflar devşireceğim. Konuşmanın ne kadar anlamı varsa susmanın da bir o kadar anlamı vardır. Bir de tersten okuyalım bu cümleyi; Konuşmanın ne kadar anlamı yoksa susmanın da bir o kadar anlamı yoktur. Kendinizi hangisine yakın buluyorsanız onu alın ve diğerini de bana yakıştırın. Bunun ne vebali olabilir ki. Sıradan bir insanın susmayı tercih etmesini günaha çalın ve kendi itibarınızı koruyun.

Yavaş yavaş ilerlerken Kaplani
Benim ile yola çıkanlar hani
Geri dönsem taşa tutar el beni
Yürüyorum dikenlerin üstünde

Ben bir yolcuydum oysa. Bir arayış yolcusuydum. Kirli ve tozlu raflar arasında kemikleşmiş kitapların sararmış sayfalarından işittiğim fısıltılar benim şu an burada âyan olduğumu söylüyorlar. Oysa ben kendimi, kendimi aramanın yolculuğuna adamıştım. Âyan olan aranır mı? Kayıp olan aranır. Aranması için kayıp olması onun doğasındandır. O halde ben kendimi tekrar kaybetmemin yoluna bakmalıyım. Kendimi aramanın yoluna ermek için kendimi kaybetmenin yoluna bakmalıyım. Nasıl oldu da âyan olundum ben. Ben kendimi nasıl aşikar ettim? Ben bu kadar kusursuz muydum? Nasıl oldu da buna inandırıldım?  Burası neresi? Neden etrafım aynalarla çevrili? Ne yana baksam kendimi görüyorum. Etrafım o kadar kendimle kuşatılmış ki, kendimi yok etmeye kalksam bile benim yerime başka bir kendim ikame edilecekmiş gibi. Kendimin çokluğundan kendimin yokluğu anlaşılmayacakmış gibi. Oysa ben kendimi aramanın yolcusuydum. Kendimi kaybetmeliyim. Öylesine kaybetmeliyim ki, yolculuğuma yeniden, taa en başından başlamalıyım. Bugüne kadar bana öğretilen kelimeleri ateşe vermeliyim. Yeni kelimelerimle yola koyulmalıyım. Yeni kelimelerim yine zihnimde bir çığa dönüşerek üzerime hücum etmeli ve ben yine onunla ondan kaçmanın çelişkili hali içinde elimde sır gibi sakladığım ipin ucunu göstermemek için var gücümle mücadele etmeliyim. Nedenini kimse merak etmez, biliyorum. Anlayış gösterilecek kadar itibar sahibi değilim, biliyorum. Yine de hasbi gönüllerin olduğunu, en azından onlara bir borcum olduğunu da biliyorum. Ve yine biliyorum, ne borçlu olduğumdan şikayetçidirler, ne de beklettiğimden. Beni yeterince biliyorlar, bakın bunu da biliyorum.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *