ABD’nin Kızıldeniz koalisyonuna bölgesel destek yok

ABD’nin Kızıldeniz koalisyonuna bölgesel destek yok

“Arap devletlerinin Husilerle savaşmaya Batılı ülkeler kadar hevesli olduğunu sanmıyorum.” görüşünü paylaşan Uluslararası Kriz Grubu’ndan gazeteci Joost Hiltermann, Batılı devletlerin de doğrudan bir krize girmek istemeyeceklerini belirtti.

Batılı devletlerin de doğrudan bir krize girmek istemeyeceklerine işaret eden Hiltermann, “caydırıcı güç oluşturmayı” isteyeceklerini söyledi.

Husilerin gemilere yönelik saldırılarına karşı kurulduğu duyurulan “Refah Muhafızı Operasyonu (Operation Prosperity Guardian)” isimli çok uluslu misyona ilişkin AA muhabirine uzmanlar değerlendirmelerde bulundu.

Uluslararası Kriz Grubu (Crisis Group) Orta Doğu ve Kuzey Afrika Program Direktörü Joost Hiltermann

“Arap devletlerinin Husilerle savaşmaya Batılı ülkeler kadar hevesli olduğunu sanmıyorum.” görüşünü paylaşan Joost Hiltermann, Batılı devletlerin de doğrudan bir krize girmek istemeyeceklerini, “caydırıcı güç oluşturmayı” isteyeceklerini söyledi.

Joost Hiltermann, Suudi Arabistan’ın koalisyonda çıkarının olmadığını ve savaşa daha fazla sürüklenmek istemeyeceğini belirterek, Yemen’deki savaştan çıkmak isteyeceğini savundu.

Suudi Arabistan’ın, Husilerle müzakerelere yoğun şekilde dahil olduğunu ifade eden Joost Hiltermann, “koalisyona katılmanın muhtemelen bu görüşmelerin kesilmesi anlamına geleceğini” vurguladı.

Joost Hiltermann, genel olarak Arap devletlerinin, Batılı ülkelerin bu rolü üstlenmesine sıcak baktığını çünkü ticari trafiğin serbest dolaşımında ortak çıkarlarının bulunduğunu kaydetti.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Atay Akdevelioğlu

Atay Akdevelioğlu da, Kızıldeniz’de Husilerin gemilere saldırılarına karşı ABD liderliğinde kurulan çok uluslu misyonun kısa mesafeden işgal rejimine atılabilecek füzeleri durdurmakla görevli olduğunu belirterek, misyonun ayrıca Kızıldeniz’deki taşımacılık faaliyetlerini Husilerin saldırılarına karşı güvence altına almaya çalışacağını ifade etti.

Misyonun “muhtemelen” başarılı olacağı değerlendirmesinde bulunan Atay Akdevelioğlu, “ABD ve ona katılan müttefikleri teknik donanıma sahip gemileri göndereceklerdir.” dedi.

Atay Akdevelioğlu, misyonun acil amacının işgalci İsrail’in korunması olduğuna işaret ederek, “Daha uzun vadede (amaç) tıpkı Somalili korsanlar örneğinde olduğu gibi, bölgedeki deniz ticaretini güvence altına almak çünkü Batı sistemi, küresel kapitalist sistem, deniz nakliyatının güvenliği üzerine kurulu aslında.” diye konuştu.

Küresel kapitalist sistemde ticaretin çok büyük kısmının deniz üzerinden gerçekleştiğine dikkati çeken Atay Akdevelioğlu, Kızıldeniz gibi önemli geçiş noktalarında asayişin olmamasının küresel sistem açısından kabul edilemez bulunduğunu dile getirdi.

Atay Akdevelioğlu, ABD’nin Husilere direkt saldırması ve Yemen’in savaşa sürüklenmesi ihtimalinin olup olmadığına ilişkin soru üzerine, “Hayır, zannetmiyorum. Husilerin yarattığı tehdit, aslında verilen cevap kadar ciddi değil.” dedi.

ABD’nin çok uluslu misyon hamlesinin sembolik ve siyasal amaçlarla yapıldığını vurgulayan Atay Akdevelioğlu, “(ABD) Husilere karşı doğrudan saldırı işine girmeyecektir.” değerlendirmesinde bulundu.

Atay Akdevelioğlu, Beyaz Saray’ın, Husiler saldırılarını çok artırmadığı takdirde doğrudan müdahaleyi ülke içi siyaset açısından uygun görmeyeceğini belirterek, Husilerden böyle bir hamle beklemediğini kaydetti.

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Körfez Çalışmaları Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Yetim

ORSAM Körfez Çalışmaları Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Yetim, Yemen’in İran için önemine değinerek, “Gazze işgali sonrasında temel çatışma ve gerilim dinamiklerinin Suriye-Lübnan gibi Levant hattında yaşanacağı doğru olarak düşünülürken İran’ın, artık Yemen’de de Batılı aktörleri ve İsrail’i sıkıştırma ve caydırma amacıyla farklı bir cepheye kavuştuğu söylenebilir.” görüşünü paylaştı.

Yemen hattının konumu nedeniyle kritik pozisyonda olduğuna dikkati çeken Mustafa Yetim, “ABD Savunma Bakanı (Lloyd) Austin’in 10 ülkeden oluşan ve seyrüsefer serbestliğini koruma amacı ile oluşturulduğu belirtilen çok uluslu güvenlik inisiyatifi de aslında Yemen’deki bu riski caydırma amacı ile oluşturulmuş ve Levant hattında savaş uçağı gemisi ile yapılan burada çok uluslu şekilde yapılmak istenmektedir.” diye konuştu.

Mustafa Yetim, koalisyonun çoğunluğunu Batılı ülkeler ve “Gazze işgaline daha farklı yaklaşan Bahreyn”in oluşturduğunu belirterek, “Koalisyonun Yemen çatışmalarına müdahil olması ve Husileri engelleme kapasitesinin oldukça sınırlı olduğu söylenebilir. Diğer taraftan bu oluşum, İran ve desteklediği devlet dışı aktörlere çatışmaların derinleşmesi veya genişlemesi, Yemen tarafından İsrail’e ve Kızıldeniz’deki deniz ulaşımına yönelik tehlikelerin artması durumunda ciddi sonuçların olabileceği mesajıyla alakalıdır.” ifadelerini kullandı.

ABD’nin “belirsiz bir cepheye yönelmesinin” uzak ihtimal olduğuna işaret eden Mustafa Yetim, “Öncesinde dahi Yemen çatışmalarında yer almamış ABD’nin, henüz İran ile Suudi Arabistan arasında normalleşme zemininin yakalandığı bir ortamda farklı ve belirsiz bir cepheye yönelmesi ve bu yönelimin küresel ve bölgesel aktörlerce desteklenmesi oldukça uzak ihtimaldir.” dedi.

ABD merkezli Orta Doğu Çalışmaları Enstitüsünde (Middle East Institute) kurum dışı araştırmacı olarak görev yapan İbrahim Celal

İbrahim Celal’e göre ise, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) koalisyonun dışında kalma nedenleri, “İsrail’i savunuyor” gibi görünmek istememeleri, ABD’ye karşı güven sorunu ve Husilerin saldırılarını yeniden başlatma tehdidi.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *