‘Bu trajedinin sonunda hem İsrail hem de ABD tarihin karanlık ve kirli sayfalarında yer alacak’

‘Bu trajedinin sonunda hem İsrail hem de ABD tarihin karanlık ve kirli sayfalarında yer alacak’

Dünya gazetesi yazarı Burcu Kösem, “İsrail ile ABD’nin arası açılır mı?” başlıklı yazısında, “ABD’nin İsrail’den desteğini tam olarak çekeceğini düşünmemekle beraber, katı duruşunda mecburi bir duraksamaya giderek, iki devletli çözüme yönelik adım atacağını düşünüyorum.” değerlendirmesi yaptı.

Burcu Kösem’in yazısı şöyle:

İsrail’e savaşın başından bu yana tam destek veren ABD yönetimine ve de Biden’ın ateşkes mümkün değil açıklamalarına karşı ABD kamuoyundan çarpıcı tepkiler gelmeye başladı.

İsrail, -7 Ekim’deki Hamas saldırısı bahanesiyle- Filistinlileri katletmeye devam ederken, Batı’nın baştaki tavrında kısmen dönüşler olduğunu görüyoruz. İsrail’e savaşın başından bu yana tam destek veren ABD yönetimine ve de Biden’ın ateşkes mümkün değil açıklamalarına karşı ABD kamuoyundan çarpıcı tepkiler gelmeye başladı.

İsrail ise, son kertede ABD basınını da hedefe almış gözüküyor… NYT’de çıkan habere göre, “İsrail hükümeti perşembe günü, aralarında New York Times’ın da bulunduğu birçok büyük haber kuruluşunun serbest çalışan fotoğrafçılarını İsrailli askerlerin ve sivillerin Hamas savaşçıları tarafından öldürülmesinde ve kaçırılmasında “suç ortağı” olmakla suçladı; The Times, bağımsız yazarı hakkında bu iddiayı şiddetle reddetti.”

Makalede çok çarpıcı bir bölüm daha var. Bu bölümde, İsrail’in sözde Hamas teröristleriyle mücadele ettiği iddiasıyla hastaneler dahil pek çok yeri bombalayarak Filistin halkına karşı; kadın, çocuk, yaşlı ve hasta farkı gözetmeksizin bir katliam yaptığı gerçeğini dünya basınından nasıl gizlediğine yönelik bilgiler yer alıyor: “Batılı haber kuruluşlarının savaşı haber yapmaları konusunda ek bir zorluk da, kadrolu muhabirlerinin ve fotoğrafçılarının Gazze’ye erişiminin çok sınırlı olmasıdır.

İsrail, ordusunun eşlik ettiği durumlar haricinde gazetecilerin bölgeye girişini engelledi ve Mısır da erişimi engelledi. Gazze’yi kontrol eden Hamas, muhabirlerin haber yapabilecekleri konulara kapsamlı kısıtlamalar getiriyor. Sonuç olarak çoğu yayın, bölgede yaşayan yerel muhabirlere ve fotoğrafçılara güveniyor.”

Söz konusu bölümde geçen Mısır’ın erişimi engellemesi konusu ise, Arap dünyasının yaşanılan bu katliam karşısındaki yaklaşımı bakımından oldukça esef verici bir durum. İçinde vicdan barındıran her ülke vatandaşı Filistin halkına yardım için çırpınıyor… Ama petrol zengini ülke liderleri net ve birlikte bir tavır sergileyemediklerinden bu katliam durmuyor. Ülkemiz ise, ilk günden itibaren masum sivillerin öldürülmesi karşısındaki tavrını net bir şekilde ortaya koyuyor…

Yine ilk günden itibaren Filistin’e destek olmak ve oradaki masum sivillerin hayata tutunabilmelerini sağlamak adına ülkemiz birçok yardım kampanyası başlatıyor. Türkiye olarak, Gazze’nin yaralarına merhem olabilecek tırlar dolusu yardım malzemesini Gazze halkına ulaştırmak için tam zamanında yola da çıkarıyoruz.

Ama bizler topyekün seferber olmuşken; gönderilen bu yardım malzemeleri bile Mısır’ın kendi ülkesindeki Refah sınır kapısını kontrol edemiyor oluşu nedeniyle, gerek kontrolünün gerekse de açılıp kapanmasının ABD ve İsrail’in elinde oluşu nedeniyle ne yazık ki olması gereken yere olması gereken zamanda ulaştırılamıyor.

Diğer taraftan yukarıda da değindiğim üzere petrol ve doğalgaz zengini Körfez ülkeleri, İsrail ve ABD’ye karşı yeterli ve kesin bir tutum sergileyemiyor. Bu konuyla ilgili olarak öne sürülen tezlerden biri ise Hamas’ın Arap rejimleri için bir tehdit kabul edilen Müslüman Kardeşlerin bir kolu olarak varsayılması. İsrail’in elinin de bu bağlamda rahat olduğu ifade ediliyor. Türkiye’nin ise Filistin meselesi konusunda ortaya koymuş olduğu tutum başından beri aynı olarak kabul edilebilir. Ve Türkiye’nin bu tutumu aslında dünya barışının sağlanması açısından da kaçınılmaz.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı internet sitesinde, “Türkiye-Filistin Siyasi İlişkileri” başlıklı bölümde, Ankara’nın Ortadoğu’daki ihtilafa ilişkin pozisyonu şu ifadelerle aktarılıyor: “Türkiye, Filistin-İsrail ihtilafına iki devletli çözüme yönelik yerleşik BM parametreleri temelinde ve müzakereler yoluyla adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüm getirilmesini, bu çerçevede 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan, coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız ve egemen Filistin Devleti’nin kurulmasına yönelik çabaları desteklemektedir.”

Batılı ülkeler tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılan Hamas konusunda da Türkiye’nin tutumu farklı. Elbette ki Hamas’ın sivilleri hedef alması, Türkiye için de kabul edilemez bir gerçektir ve Sn. Cumhurbaşkanı bunu da net ifadelerle kınamıştır. Ancak bu durum hatırlanacağı üzere BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ifade etmiş olduğu ,”Filistin halkı 56 yıldır boğucu bir işgale maruz kalıyor.

Topraklarının sürekli olarak yerleşim yerleri tarafından yutulduğunu, ekonomilerinin tıkandığını, insanlarının yerinden edildiğini ve evlerinin yıkıldığını gördüler. İçinde bulundukları zor duruma siyasi bir çözüm bulma umutları yok oluyor” cümleleri ile benzer bir anlam taşıyor. BM Genel Sekreteri bu cümleleri ile Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırılarının durup dururken başlamadığının kabul edilmesinin önemli olduğunun altını çizmişti ve kendisinin kurduğu bu cümleler neticesinde istifası istenmişti.

İfade etmeye çalıştığım konunun hassaslığı ortada. Bunu anlıyorum… Ama dileğim; Filistin’deki çocuk ölümlerinin 7 Ekim’deki Hamas saldırısıyla başlamadığını ve istatistik gibi verilen ölüm sayılarının masum insanların yaşamlarının son bulduğu anlamına geldiğini tüm insanlığın acilen idrak etmesi…

Bu trajedinin sonunda hem İsrail hem de ABD tarihin karanlık ve kirli sayfalarında yer alacak. Bunu görüyoruz.

Peki bu katliam nasıl durdurulacak ve ne zaman son bulacak? Türkiye arabuluculuğunda başarılı olabilecek mi? Bu durum ülkemizin dış siyaset ve ekonomisini nasıl etkileyecek?

İnanın ben işin içinden çıkamıyorum! Diğer taraftan kendi kendime sorduğum “ABD’nin İsrail’e tam desteği sürdürülebilir mi” sorusunun cevabını net verememekle birlikte, Fransa Başkanı Macron’un gelen kamuoyu tepkisine dayanamayıp, ateşkes çağrısında bulunması ve BM sözcülerinin Filistin halkı için endişelendiklerini ifade eden cümleleri, yürüyüş ve protestoların yerini bulmaya başladığını gösteriyor.

Sonuç olarak ABD’nin İsrail’den desteğini tam olarak çekeceğini düşünmemekle beraber, katı duruşunda mecburi bir duraksamaya giderek, iki devletli çözüme yönelik adım atacağını düşünüyorum.

DÜŞÜNDÜREN SORULAR

1-İnsan haklarının evrensel olduğunu her daim vurgulayan batı için: İnsan en çok kendinde yoksun olan şeyi konuşur; denilebilir mi?

2-Ukraynalı siviller için gözyaşı döken batılı liderler, Filistinli siviller söz konusu olduğunda neden göz kuruluğu çekerler?

3-Filistinli çocuklar büyüyebilecek mi?

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *