Türkiye’nin felsefe krizi ve Teoman Duralı

Türkiye’nin felsefe krizi ve Teoman Duralı

“Din ve felsefe yan yana anıldığında bunu şiddetle red eden egemen anlayış devam etmektedir. Türkiye’nin krizlerinin ana sebeplerinden birisi işte bu felsefe krizidir. Halen felsefesini arayan, felsefesini kurmaya çalışan, felsefesini bulmaya çalışan bir Türkiye’deyiz.”

Rüstem Budak / Her Taraf

Her milletin, devletin, çalışmanın, eğitimin, ekonominin, yürüyüşün bir felsefesi vardır.

Bu felsefe; mantığın, yorumun, aklın, algının, bakış açın, tefekkürünün bileşkesidir.

Bazıları kendi yaşadığı coğrafya, şartlar,  medeniyet tecrübesi, tarihsel geçmişi, elindeki imkanlar ile kendi felsefesini oluşturur.

Bazıları da başka toplumların, devletlerin, akımların felsefi tecrübelerinden faydalanır.

Türklerin de  bir felsefesi vardır ve yeni felsefi arayışlarını sürdürüyorlar.

Türklerin felsefesinin ana temelini İslamlık oluşturur. İslamlık, bozkırdan medeniyete yürüyüşün ve insanlık tarihinde numune-i imtisal olacak bir varoluşu gerçekleştirmenin ana mayasıdır.

Ancak son 100 yıldır İslam bu felsefi temelin dışında bırakılmaya çalışılıyor.

Bunun yerine Eski Yunan’dan başlayan ve modernizm ile devam eden felsefi çizgi ikame edilmeye çalışılıyor.

Bu felsefi çizgi- damar insanlık tecrübesinin bir parçasıdır. Bütün insanlığın ortak malıdır ve faydalanmalıdır ancak bu felsefi miras yegane temel olarak alınamaz.

Türkiye’nin yeni felsefesi içerisinde İslamlık ve Türklük ile yoğrulmuş İslamlık yer bulmaz. Öyle ki halen eğitim kurumlarında, üniversitelerde, felsefe bölümlerinde İslam bu felsefi yapının, birikimin bir parçası olarak kabul edilmez.

Geçmişte Mezopotamya’dan Maveraünnehir’e, oradan Endülüs’e kadar oluşan İslami felsefi tecrübe yok sayılır.

Bazı üniversitelerde, bazı hocaların özel gayretleriyle yapılan İslam ve Türk-İslam felsefesi adına çalışmalar bulunuyor.

Yalnız bu çabalar ve ürünler egemen olan dili henüz değiştirecek konuma henüz gelmedi.

Hakeza üniversitelerde ve lise felsefe müfredatlarında İslam-Türk felsefesinin birikimi yansıtılmaz.

Böyle bir felsefe ilişkisine dair anlayış kabul edilmez ve bu şiddetle halen reddedilmektedir.

Din ve felsefe yan yana anıldığında bunu şiddetle red eden egemen anlayış devam etmektedir.

Türkiye’nin krizlerinin ana sebeplerinden birisi işte bu felsefe krizidir.

Halen felsefesini arayan, felsefesini kurmaya çalışan, felsefesini bulmaya çalışan bir Türkiye’deyiz.

Siyaset, ekonomi, ahlak, eğitim, sağlık başta olmak üzere her alanda bir felsefenin varlığının zorunluluğu vardır.

Bugün Türkiye’deki batılı, eski Yunan felsefe damarının, kendi geçmişindeki felsefi tecrübesini, imkanlarını red ve inkar ederek, aynı montaj ekonomisi gibi montaj bir felsefi yaklaşımla uygulanmaya çalışıldığını görüyoruz.

Her alanda bize ait bir felsefenin varlığını ararken, diğer taraftan hassaten düşünsel olarak İslami yaklaşım içerisinde olduğunu iddia eden bazı kesimlerde ilginç bir şekilde felsefenin İslam’da olmadığı, felsefik düşünmenin ve tecrübenin insanları dinden uzaklaştıracağı, felsefenin zararlı ve genç kuşakları zehirleyen bir anlayış olduğunu ileri sürmektedir.

Bununla birlikte Müslümanların hassaten ilahiyat fakülteleri başta olmak üzere eğitim müfredatlarında felsefenin kaldırılması veya çok daha az yer verilmesi gerektiğini savunulmaktadırlar.

Bu zihinsel handikap ise başka bir boyutta Türkiye’deki felsefe krizini beslenmektedir.

2016 yılında Değirmen dergisinde Türkiye’deki felsefi birikimi ve tecrübeye işaret etmek için Yüzyılın Filozofları Özel Sayısını hazırlamıştık. Filozof sözünü iddialı bulsak da kendi gerçekliğimize işaret etmek için kullanmıştık.

Derginin bu sayısında Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti tecrübesi içinde gelişen felsefi birikim ele alındı.

Son yüzyılda yerli felsefe mirasına emek veren filozofların şahsında gelinen ve gidilen süreç ortaya çıkarılmaya çalışıldı.

Felsefi mirasın geçmişi ve bugünü üzerine değerlendirmeler yer alan sayıda yirmi sekiz filozofa yer verildi.

Dergide filozofların görüşleri, mücadeleleri, yaklaşımları ve bıraktıkları miras değerlendirildi. Değirmen Dergisi Yüzyılın Filozofları Özel Sayısı’nda yer verilen felsefeci- filozoflar:

Baha Tevfik, Ziya Gökalp, Ahmed Cevdet Paşa, Prens Sabahaddin, Ali Suavi, Mustafa Şekip Tunç, Abdülhak Hamid Tarhan, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Filibeli Ahmet Hilmi, Rıza Tevfik, Ahmed Mithat Efendi, Ahmet İnam, Mehmet Emin Erişirgil, İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Necati Öner, İsmail Tunalı, Teoman Duralı, Süleyman Hayri Bolay, Kenan Gürsoy, Niyazi Berkes, Mevlüt Uyanık, Nihat Keklik, Ömer Ferid Kam, Suut Kemal Yetkin, Emrullah Efendi, İsmail Hakkı İzmirli, Babanzade Ahmed Naim’e yer verildi.

Son 100 yıla baktığımızda Türkiye’deki felsefi birikim ve tecrübe henüz kurumsallaşmış olmasa da bireyler ve bazı sivil oluşumlar etrafında büyük bir mücadele yürütmektedir. Teoman Duralı’nın ismi işte tam burada önem kazanmaktadır.

Bu topraklara ait, kendi tarihsel, kültürel, düşünsel birikimimize yaslanan, insanlık tecrübesinden soyutlanmadan oluşan bir felsefe arayışının nevi şahsına münhasır bir temsilcisiydi.

Felsefenin müslüman akılla yapılamayacağını iddia edenlere inat, bize müslüman bir aklın felsefi temayüllerini, tasavvurunu, imkanlarını ve çağımızdaki karşılığını ortaya koyan, çağımızdaki İngiliz-Yahudi Medeniyeti’nin insanlığı sürüklediği krize karşılık Merhamet Medeniyetini kurmayı teklif eden Teoman Duralı’ya Allah rahmet eylesin.

Bilgi ve hikmetinden gereği gibi istifade etmeyi ve daha ileriye taşımayı bizlere nasip eylesin.

Türkiye derin felsefi krizi yaşıyor ve bir yandan da bunun çözümü için arayışlarını sürdürüyor.

Gerçek anlamda bu topraklara ait bir felsefi birikim ve tecrübe henüz kabul edilmemektedir veya verilen emekler küçümsenmekte hatta aşağılanmaktadır.

Türkiye’nin kendisi için ve dünya için bir anlam ifade edebilmesi için bu felsefe krizi ile her daim yüzleşmesi, bunu beslemesi ve kendi felsefi aklını temerküz ettirerek yoluna devam etmesi gerekiyor.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *