İnsan, hayatının dar bir alanında, kendi başına, yahut dostlarıyla, veyahut servetiyle çözemeyeceği bir gaile ile karşılaşıyor, Allah’a içten ve samimi olarak yöneliyor, düzeleceğine söz veriyor. O anda dini Allah’a has kılıyor. Ya sonra…
Hüseyin Alan
1: Dün olduğu gibi bugün de, genel olarak ferdi ve toplumsal yaşam tarzının ‘kısmı asgarisinde’ Allah’a hastır;
‘Kısmi azamisinde’, ileri gelenlere, kapitalist serbest pazar ekonomisine, tefeci piyasaya, demokratik siyasete, seküler eğitim ve modern toplumsal hayata, Allahtan özerk özgür bireye hastır..
Şerh edelim: Ferdi ve toplumsal hayatın gerek kısmı asgarisinde, gerekse kısmi azamisinde kimin, hangi ilahın sözü dinleniyor?
Buralar hangi ilaha ve kurallarına göre düzenlenip şekillendiriliyorsa, din orada, o ilaha hastır.
Şerhin ön şart var: Hayat yekpare olmayıp ikiye parçalanmış durumda: İster ‘birey-toplum’ diye, ister ‘özel-kamusal’ diye, isterse ‘dünya-ahiret’ diye ayırımı yapılsın fark etmiyor, hepsi aynı.
Bu ayırım, tarih akışında sık rastlanan, günümüzde de gelişerek devam eden putperest toplumsal biçimi temsil eder:
İster göçer toplum densin ister kent toplumu, ister ilkel toplum densin ister uygar toplum, ister geri kalmış toplum densin ister kalkınmış.. Bu da fark etmiyor, aynı bilgi biçimi temelinde, aynı tecrübe ve yapısallık söz konusudur.
İkili düşünce, kuralları ve ilahlarıyla ayrışmış ikili hayata işaret eder. Burada, dinin ne olduğunu kavramışsak mesele anlaşılmıştır..
2: O halde “Dini Allah’a Has Kılmak” ne?
İlk söylenmesi gereken, evrenin ve içinde yaşanan hayatın yekpare olarak anlaşılması, parçalı anlayış ve yaşayışın ‘tevhid’ edilmesidir. Hayat derken, dünya hayatıyla ahiret hayatının da bir’leştirilmesidir..
Allah, Kur’an’da konuyu anlaşılır kılmak için zıttından örneklerle açıklıyor, ki insan ne yaptığını anlaya.
O örneklerin ferdi olanında ne var?
İnsan, hayatının dar bir alanında, kendi başına, yahut dostlarıyla, veyahut servetiyle çözemeyeceği bir gaile ile karşılaşıyor, Allah’a içten ve samimi olarak yöneliyor, düzeleceğine söz veriyor. O anda dini Allah’a has kılıyor. Sıkıntıdan kurtarılıp feraha kavuşturuluyor, geniş alana geçiyor, sözünü unutuyor, sapmaya devam ediyor. Artık din Allah’a has değildir.
Örneklerin toplumsal olanının yaygın biçimi için geçmiş milletlerden çok nakil var ama biz son peygamberin milletine bakalım:
Hz. Muhammed’in milleti dindar bir toplumdur: Yaratıcı bir Allah’a inanıyorlar, bidat ve şirk unsurları taşısa da, bugün bildiğimiz ibadetleri yapıyorlar. Kâbe dolayısıyla dinin sahibi ve muhafızlarıdırlar da.
Ama bunlar, Allah’ın yanında başka ilahlara da tapınıyor, bunların Allah yanında şefaatçi olacaklarına da inanıyorlar.
Bunların dini Allah’a has kılmaması nasıl açıklanıyor:
Hz. Muhammed ‘yegane ilah Allah’tır, ona ortak koştuğunuz diğerleri hiç bir şeydir, siz cahilsiniz, akılsızsınız, atalarınız da bir şey bilmiyordu’ dediğinde; anladılar ki Muhammed’in Allah’ı, her işlerine müdahale edecek.
Buna karşı çıktılar. Olur mu öyle şey dediler: Kabile bağımıza, ticaretimize, sınıfsal yapımıza, üstünlük iddiamıza, kararlarımıza, kime nasıl davranacağımıza, keyfimize.. Allah ne karışır? Allah tek rab olur muymuş?
Bunlar Allah’tan gelenleri tasdik edip iman etselerdi ne olacaktı? Hesap gününe inanacaklar, o güne göre işlerini, ilişkilerini, beklentilerini, üstünlük iddialarını.. yeniden düzenleyeceklerdi.
Yani dini Allah’a has kılacaklardı. Her hallerinde Allah’ı dikkate alacaklardı. Nitekim onların içinden Muhammed’i tasdik edip Allah’a güvenenler böyle yaptılar.
Bilindiği üzere iki grup arasında din çatışması çıktı. Uzlaşma da olmadı..
3: Günümüzde Din Kime Hastır?
Kim diyorsa ki özele, kişiye, vicdana, ahlaka, ibadete, mabede, ahirete.. hastır:
Sormak lazımdır: Siyasette, ticarette, komşulukta, sanatta, mimaride, sporda, mesleki hayatta, uzmanlıkta, sevgi de, buğzda, gelecek tasavvurunda.. uyulan kurallar ve uygulanan dinde/düzende
Niye Allah yoktur? Bu işler, Allah’ın olmadığı başka bir hayat var da orada mı yapılıp ediliyor? Allah buraya karışmıyor mu?
İnsan burada istediği gibi davransın diye mi? Başı boş kalsın, kafasına göre takılsın, yaptıkları yanına kalsın, hesap vermesin diye mi?
Aynen. Tıpa tıp. Kur’an buna putperestlik diyor. Yani dinin Allah’a has kılınmaması, başka ilahlara da itibar edilmesi..
Putların dün taştan metalden ağaçtan, bitki ve hayvanlardan, yer-gök cisimlerinden olması ile, bugün atalardan, liderlerden, ilkelerden, paradan, markadan vs olması fark etmiyor.
Aslolan, insanın, putlaştırılan bir cisimde veya varlıkta ilahi-ruhani-maddi bir güç ve kudret varsayıp ona imtiyaz vermesi, söylediklerine uyması, kutsamasıdır.
Bazı bitkileri ve hayvanları kutsayıp onların yenmesini haram bilenler, neye tapıyorlar? Masum türü hariç ‘çevre dostluğu, vejeteryanlık, hayvanseverlik, insanseverlik’ rastgele midir sanılır?
Putun, heva ve heves olması da aynı manadandır. Ferdi çapta ‘kendin olmak, farkında olmak, kendini keşfetmek, zamanın ruhuna uymak, insan olmak..’ ne sanılır?
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *