Nahda siyasi dengesini yeniden kazanabilecek mi?

Nahda siyasi dengesini yeniden kazanabilecek mi?

Bu da bizleri, Nahda Hareketi’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kaybetmesinin gelecekte siyasi güç dengelerinin düzenlemesinin değişeceği ön sonucuna götürüyor.

Nahda ağır bir fatura ödüyor

Emel Musa / Şarku’l Avsat

Tunus’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci tur sonuçlarının yarattığı siyasi deprem, yalnızca kazanan 2 adayın özellikleri ve niteliklerinin doğasından kaynaklanmıyordu.

Buna ilaveten seçim sandıklarının ortaya çıkardığı ve Tunus’taki Nahda Hareketi’nin yeni gerçekliğine ilişkin yeni veriler de vardı.

Seçim sonuçlarının yarattığı deprem diğer siyasi partiler gibi Nahda Hareketi’ni de es geçmedi. Nahda’yı çevresini ve müttefiklerini şaşırtıp telaşlandırdı.

Bu da bizleri, Nahda Hareketi’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kaybetmesinin gelecekte siyasi güç dengelerinin düzenlemesinin değişeceği ön sonucuna götürüyor.

Elbette böyle bir görüşü ileri sürerken dikkatli olmalıyız. Çünkü kesinleşmesi için öncelikle genel seçimlerin sonuçlarının; Nahda’nın bir depreme maruz kaldığını mı yoksa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarının yalnızca küçük bir sarsıntıdan ibaret olduğunu ve Nahda’nın siyasi dengesini geri kazanacağını mı teyit edeceğini görmemiz gerekiyor.

Nahda cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetti. Adayı Abdulfettah Moro ikinci bile olamadı. Oyların yalnızca yüzde 13’nü alarak üçüncü sırada yer alabildi. Tabii ki Nahda Hareketi’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılması son ana kadar beklenmiyordu. Nahda’nın o zamanlar medyanın kullandığı ifade ile nadir bir kuş arayışında olduğu çokça söylendi. Nahda’nın devrimden sonra siyasete dönmesi ile temel olarak genel seçimlerle ilgilendiği ve parlamenter sistemi savunduğu dile getirilerek cumhurbaşkanlığı seçimleri için dışarıdan isimleri aday göstereceği çokça konuşuldu. Öte yandan Tunus’ta, cumhurbaşkanlığı makamının ülkenin vitrini olduğu ve Tunus’u yönetecek ismin modernist elitlerden olması geleneğinin devamının sağlanması konusunda bir tür yazılı olmayan bir anlaşma vardır.

İkinci nokta; Nahda’nın adayı sıradışı bir isimdi. Abdulfettah Moro, Raşid Gannuşi ile birlikte Nahda kurucularından biri ve önde gelen isimlerinden birisi olmasının yanı sıra iyi de bir konuşmacı ve hatip. Ama buna rağmen seçimleri kaybetti. Görünen o ki Moro, Nahda’nın seçmen kitlesinden gereken desteği alamadı ki bu hareketin liderleri için şok edici bir sonuçtu. Çünkü hem kendisinin hem de diğer İslami hareketlerin seçmen kitlesi disiplini ile dini eğilimli olmayan partilerin kitlelerinden farklılık arz ediyor.

İslami hareketlerin gücünün özünü oluşturan disiplin olgusu, katı karakterinden vazgeçmeye başladığını düşünüyorum. Bu da genel olarak siyasal İslam tarihinde görülen nitel bir değişim. Genel seçimlerin sonuçlarının, cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilgisinin etkilerini azaltmak gibi pekiştirme ihtimali de var. Zira cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarının seçmenlerin üzerinde psikolojik bir etkisi var.

Nahda’nın seçimleri kaybetmesinin sebeplerini okumaya çalışırsak hareketin liderleri ile tabanı arasındaki ilişkide disiplin ilkesini etkileyen bir tür yabancılaşma görülmeye başladığını fark edebiliriz. Bir süredir Şura Meclisi içerisinde, genç üyeler ile yaşlılar arasında ve şahin kanat ile ılımlı kanat arasında anlaşmazlıklar olduğuna dair haberler ortada dolaşmaya başladı. Hareket içerisindeki başlıca anlaşmazlıklar; uzlaşı politikasının ve davetçi bir yönü de olan hareket içerisinde politikacıların neredeyse mutlak hegemonyasının yol açtığı nedenlere bağlı. Bazıları bunun Nahda’nın kuruluşunda benimsediği ilk programını öldürdüğünü düşünüyorlar.

Bunun yanında Nahda’nın politik seçimlerinden rahatsız olan şahinlerin çoğu, Nahda Hareketi’nin yoğun bir desteğe sahip olduğu bölgelerde seçmen üzerinde etkili olduklarını ama politikanın kendilerine zarar verdiğini iddia ederek hareketin davet çalışmaları ile politikalarının birbirinden ayrılması çağrısında bulundular. Nahda Hareketi içerisindeki şahin kanat, Abdulfettah Moro’nun söylemlerinin, Tunus’taki modernist seçkinler ve siyasi demokratik çevreye karşı aşırı bir normalleşme bir üslup taşıdığını düşünüyorlar.

Öte yandan, Nahda Hareketi cumhurbaşkanlığı seçimlerine sembolik olarak katılmış ve bütün umudunu genel seçimlere saklamış gibi görünüyor. Zira Tunus’ta meclisin yetkileri cumhurbaşkanının temsili yetkilerinden daha yüksek ve güçlü.

Uzlaşı ve fikir birliğinin, seçmen kitlesinin disiplinini dini ideolojinin ruhundan ve gücünden alan siyasal İslam’ın proje ve ideolojilerinin aleyhine olduğu için ona zarar verdiği düşüncesi, bana göre derin derin düşünülmeyi ve incelenmeyi hak eden bir ana düşüncedir.

Dini hareketlerin katı ideolojisi, ülkelerindeki ve dışarıdaki siyasi çevre ile normalleşme politikasından etkilenmeye başladığında bunun otomatik olarak neden olduğu reaksiyon bizzat disiplinin etkilenmesi oldu.

Bu da Arap ve İslam dünyasında siyasi katılımın siyasal İslam’ın varlığını aşındırmakta olduğu anlamına geliyor. Çünkü siyasi katılım onu projesine, dayanaklarına ve tutumlarına meydan okumaya zorluyor. Bu modernleşme hareketlerine tanık olan ve hukuka dayalı sivil toplumlarda dini hareketleri sürekli rahatsız eden bir etkendir.

Disiplin prensibini sorgulamak Tunuslu dini eğilimli hareketleri korkutan, elinin ve ayağının birbirine dolaşmasına neden olan bir düşünce. Çünkü gücünün ve meşruiyetinin kaynağı olan disiplinin sorgulanmasının, gelecekte disiplin dışı uygulamaların birikimi ile etrafında görülen ve seçmen kitlesinin az olması sorunundan mustarip olan partiler ile aynı duruma düşmesine yol açmasından korkuyor.

Nahda Hareketi’nin tabanının bu mesajını iyi okumuş ve anlamış olduğu çok açık.

Buna dayanarak şunu sorabiliriz: Nahda, yalnızca hareket olarak varlığının garantisi değil aynı zamanda genel siyasi alanda gücünün kaynağı da olan disiplinini nasıl geri kazanacak?

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *