Allah’ın Kulları Allah’ın Sevgilisi, Dostu, Arkadaşı Olabilir mi?

Allah’ın Kulları Allah’ın Sevgilisi, Dostu, Arkadaşı Olabilir mi?

“Kendisinden başka ilah olmayan her şeyin yaratıcısı Allah, insana vahy ile kendisini tanıtırken, yarattığı hiçbir şeyin kendi dengi ve yine hiçbir şeyin kendi benzeri olmadığını elçileri vasıtası ile bildirmiştir.”

Allah’ın Kulları Allah’ın Sevgilisi, Dostu, Arkadaşı Olabilir mi?

İlyas Yorulmaz

Kendinden başka ilah olmayan Allah (29/46), ilah olmanın gereği olarak kâinatta tek yaratıcı olmasının yanında, aynı zamanda yarattığı her varlığın Rabbidir (42/15). Yarattığı her varlığı yaratılış amacına uygun olarak programlamış ve her varlık kendisine (fıtratına) yüklenen görevleri, Rabbinin kendi bilgisinde olan bir zamana kadar kulluğunu devam ettirmektedirler. Kâinattaki her şeyi kendisine kulluk etmeleri için yaratan Allah, yarattığı kullarının arasından insanı ayırarak, kulluk edip etmemekte imtihana tabi tutulmasının gereği serbest bırakılan insan, Rabbine isterse kulluk eder, isterse kulluk etmeyebilir. Diğer varlıklardan insanı ayıran (İnsan imtihan olmasının gereği yaptıklarından dolayı hesaba çekilecek ama diğer varlıklarda hesab verme yoktur) Allah, dünya üzerinde yaratığı insanın, akıl olgunluğuna ulaşmasından sonra yaşadığı süreçte, uyku ile geçirdiği zamanın dışında yaptığından yapmadıklarından, düşündüğünden düşünmediklerinden ve söylediğinden söylemediklerinden sorumlu olacağını ve hesaba çekileceğini bildirilmiştir.

İnsanlar arasından seçtiği elçilerine indirdiği vahiy aracılığı ile kendisini tanıtan her şeyin Rabbi Allah, kendisinden başka yaratıcı olmadığını, insanın gördüğü ve görmediği her şeyi bir plan, düzen ve ölçü üzere yarattığını haber verdikten sonra bunları yalnızca ilah olan birisinin yapabileceğini vahiy ile insana öğretmiştir. Allah, yaratıcı olarak insanın genlerine yerleştirdiği (kodlandırdığı) Rabbi olan Allah’ı tanıma kabiliyeti ile âdemin (topraktan ilk defa yaratılan insanların) oğlu insan, yaşadığı dünya coğrafyasında karşılaştığı ama güç yetiremediği olaylarda, yardıma çağıracağı bir gücün yardımına ihtiyaç duyacaktır. Eğer Rabbi Allah’ı tanımıyorsa, adını kendinin koyduğu (hayali de olsa) güçlü olduğunu kabul ettiği birisinden yardım isteyecek ve yardım istediği o varlığı kendince yücelterek bir isim verecektir (yer tanrısı, gök tanrısı, güç tanrısı, savaş tanrısı, aşk tanrısı gibi…)

Konusunu edindiğimiz “Kur’an’a göre Allah’a arkadaş, dost, sevgili, yakın olma” konusu, günümüz ve bizden önce yaşamış insanlar tarafından, bazı insanlar tarafından, Allah’ın seçmiş olduğu insanların Allah’a yaptığı kulluk ve ibadetlerle kazandığı mertebelerden dolayı bitmez tükenmez kerametleri anlatılır. Bu aziz insanların! Allah adına bazı işlerde Allah’ın yardımcılığını hak ettikleri, isteklerinin geri çevrilmediği din adamları tarafından camilerde, havralarda, kiliselerde ve tapınaklarda, daha çok kitaplarda hikâye edilirler. Allah dostu (veli) veya aziz olarak anlatılan bu insanların, Allah katında ayrıcalıklı olduğuna inanılır ve saygıya layık olduğu, saygıyı hak ettikleri anlatılır ve diğer insanlar tarafından böyle kabul edilmesi ve inanılması istenir. Hatta onların ruhaniyetine inanmayan, onları red edenlerin cezalandırılacağı şeklinde korkutularak, en azından insanların onların aleyhlerinde konuşmamasının sağlanmasına çalışılır. Böylece günümüze kadar gelen ve örneklerini kendi toplumumuzda bolca gördüğümüz, görsel yayınlarda reklamlarını seyrettiğimiz, insanlar tarafından Allah’a yamanan (43/15) bu insancıkların iddialarını sosyal medyada görüyor, dinliyoruz. Rabbimizin kitabı Kur’an’da insanların, Allah’ın kullarını Allah’a yamama iddiaları, bizzat Allah’ın kitabı Kur’an’da ret edildiği (19/95, 17/ 111) ve buna inanmanın inkâr olduğu açıkça bildirilmiştir. Bu konuyu kazanç kapısı ve insanların sömürülmesi için insanları kontrol altına alma, köleleştirme faaliyeti olarak görmemiz ve söylememiz, günümüzde çoğu insanımızın şahit olduğu gerçeklerdir. 

İnsan için varlığı gayb durumunda olan ve kendisinden başka ilah olmayan her şeyin yaratıcısı Allah, insana vahy ile kendisini tanıtırken, yarattığı hiçbir şeyin kendi dengi ve yine hiçbir şeyin kendi benzeri olmadığını elçileri vasıtası ile bildirmiştir (42/11, 113/3). İnsanlara Allah’ı anlatan elçileri ve onlara tabi olan tebliğciler için “Kitap ehli ile mücadeleyi, en güzel bir biçimde yapın. Onlardan zulmedenlere ‘Bize indirilene ve aynı zamanda size indirilmiş olana da de iman ettik. Bizim ilahımız da, sizin ilahınız da tek ilahdır ve biz O tek ilaha teslim olanlardanız’ deyin.”(29 Ankebut 46) önerilen ayeti kerimede olduğu gibi Rabbimiz inananlara “Allah’ın tek ilah olduğunu ve Allah ile birlikte başka ilahların var olduğunu kabul edenlerin red edilmesini ve yalnızca kendisine teslim olunmasını” emrediyor. Aksini, yani Allah’dan başka ilahların varlığını kabul edip inananların, Allah’a ortaklar koştuklarını, içlerine düştükleri affedilmez (4/48) çelişkilerinin, ortak koşanlar için hesap gününde çok ağır sonuçlarının olacağı haber verilmektedir. 

Kendisinden başka ilah olmayan Allah, aynı zamanda yarattığı varlıkların da Rabbidir. “De ki, O Allah her şeyin Rabbi iken, ondan başka bir Rabb mi arayacağım?”(6 En’am 164) İnsanlar birbirlerine Rabb (mürebbi = öğretici, eğitici) olabilirler ve sıfat olarak kullanabilirler. İnsanlar Allah’ın Rabblık sıfatlarını hatta kendileriyle ilgili hiçbir şeyi Allah ile kıyaslayamazlar. Çünkü her şeyi bilen Allah’ın yanında insanın bildikleri yok mesabesindedir. Yusuf (as)’ın kıssasında Yusuf (as), Allah’ın Rabblığı ile insanların yöneticisi kralın Rabblığını bakın nasıl kıyaslıyor. “Melik ‘(Bu yorumu yapanı) bana getirin’ dedi. Melik’in elçisi Yusuf’a geldiğinde Yusuf ‘Efendine (Rabbine) dön ve ellerini kesen kadınların, neden ellerini kestiklerini ona sor. Şüphesiz benim Rabbim o kadınların hilelerini en iyi bilendir’ dedi.”(12 Yusuf 50) Yusuf peygamber kralın rüyasını yorumlaması için gelen kralın adamına “Senin Rabbin kral, kadınların bıçakla neden ellerini kestiklerini bilmezken benim Rabbim Allah, o kadınların yaptıklarını ve neden ellerini kestiklerini en iyi bilendir. Yusuf (as) ima yoluyla “Kral gerçek Rabb olsaydı o kadınların ellerini neden kestiklerini bilirdi.” anlamında kıyaslama yaparak, belki de hapisten çıktıktan sonra suçsuz olduğu halde, ileride işlemediği veya yapmadığı bir şeyden dolayı, aleyhine kullanılmaması için öncelikle suçsuzluğunun bilinmesi ve ortaya çıkması için böyle bir yola başvurmuş da olabilir. 

Rabbimiz insanın imtihanının gereği olan doğruların ve yanlışların açık ve anlaşılır olarak, elçilerine indirdiği vahy ile doğruların öğretilmesi ve belirlenmesinin kendisine ait olduğunu, yanlışların da şeytanın öğretileri olduğunu bildirmiştir. “Sen yalnızca onları Allah’ın dinine davet et ve emr olunduğun gibi dosdoğru ol ve onların arzularına uyma ve onlara de ki, Allah’ın kitaptan indirdiklerine iman ettim ve aranızda adalet üzere karar (hüküm) vermekle emr olundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımızın sorumluluğu bize ait, sizin yaptıklarınızın sorumluluğu da size aittir. Bizimle sizin aranızda bundan (Kur’an’dan) başka hiçbir bağlayıcı hüküm yok. Allah aramızda olanları bir araya getirip hükmünü verecektir. Çünkü dönüş O’nadır.”(42 Şura 15) Ayeti kerimede Yüce Rabbimizin elçisine ve dolaysıyla inanan insanlara hatırlattığı, doğruların tek rehberi ve doğruya ulaşmanın tek vasıtasının indirdiği Kitabı Kur’an olduğu hatırlatılıyor. İnananlar aralarında ayrılıklara düştüklerinde, hüccet (delil) olarak Kur’an’ın hakemliğine müracaat ederek sorunlarını halletmelerini ve hükümlerine teslim olunmasını (4/59) emrediyor, öneriyor. Yüce Allah’ın kitabında insanlara öğrettiği bunca açık ve anlaşılır ayetlerinin olmasının yanında, hem önceki kitapların, hem de son vahiy Kur’an’ın tabileri olduklarını iddia edenler bu ayette olduğu gibi, Allah’ın dininde Allah’dan başka hüküm koyucuları Rabbler edinmişler. Şu yaşadığımız günümüzde de müslümanım diyenler aynı şekilde şeyhlerini, mürşidlerini âlimlerini yöneticilerini ve imamlarını rabbler ediniyorlar. “Onlar hahamlarını ve rahiplerini ve Meryem’in oğlu Mesih’i Allah’dan başka rabler edindiler. Hâlbuki onlara, kendisinden başka ilah olmayan, tek bir ilaha kulluk etmeleri emredilmişti. O (Allah), onların edindikleri, koştukları düzmece ilahlardan uzaktır.”(9 Tevbe 31) Rabbimizin indirdiği kitabında, insanlar ve kâinatta bulunan her şey için koyduğu yasalar, kesin ve değişmez hükümlerdir. İnsanlar Allah’ın koyduğu hükümlere uyup uymamakta, inanıp inanmasında zorlama yoktur (2/256). İnsan dışındaki yaratılmış diğer her türlü varlıklar, Rablerinin onlar için koyduğu hükümlere teslim olup boyun eğmişlerdir. Rabbimiz insanların uymaları için koyduğu hükümlerin değişmez olduğunu insana “Allah, ‘Benim yanımda çekişmeyin. Ben size vaatlerimi, siz dünyada iken gönderdim. Vaat ettiğim söz benim yanımda değişmez. Ben kullarıma haksızlık yapıcı değilim’ dedi.”(50 Kaf 28-29) diye bildirdikten sonra, değişmez hükümlerine aykırı olmamak, Allah’ın hükümlerini iptal etmemek ve Rabbimizin koyduğu hükümlerle çelişmemek şartı ile hüküm koymalarına izin veriyor. Fıkıh usulünde buna içtihatlar diyoruz. İçtihatlar Allah’ın hükümleri gibi değişmez hükümler değildir. Zamanla veya insanların geleneklerine göre veya şartlar değiştiğinde toplumun ihtiyaçlarına cevap veremiyorsa değişebilir ve değiştirilir. Ancak insanların içtihatlar yoluyla verdikleri hükümler zamanla değişmez hükümler olarak algılanmış, inandım ve müslümanım diyenleri fırkalaştırıp ayrıştırmış, mezheplerin oluşmasına sebeb olmuş, bu sebeble insanlar birbirlerine düşman oldukları gibi, birbirlerini öldürmeyi, kanlarını dökmeyi, mallarını, eşlerini, çocuklarını köleleştirmeyi helal saymışlardır. Daha da ileri giderek Allah’ın hükümlerine rağmen Allah’ın yalnızca kendisine ait helal haram belirleme yetkisini yeterli görmeyen mezhepler, “Dillerinizde yalanları alışkanlık haline getirip, Allah adına yalan söyleyerek, rastgele bu helaldir, şu haramdır demeyin. Allah adına yalan söyleyenler, asla kurtuluşa eremezler.”(16 Nahl 116) her biri kendi içlerinde içtihatlarla kendilerine göre helal haram hükümleri belirlemişler ve tabileri tarafından da sorgulanmadan hükümleri kabul edilmiştir. 

Allah’ın kitabından Allah’ı gereği gibi tanımayan, Allah adına yalan söyleyerek Allah’ın seçkin kullarının var olduğunu iddia eden, onlar üzerinden sömürü düzenini kuran çıkarcı şeytanlar ve onların tuzaklarına düşen Allah’ın vahyi Kitab’ından uzak kalmış cahiller, Allah’ın uyarıları ve hatırlatmalarına kulaklarını tıkıyorlar. Allah’ın kulları olan insanların kendi aralarındaki ilişkilerle elde ettikleri, oluşturdukları arkadaşlık, dostluk, eş olma, çoluk çocuk sahibi olma gibi beşeri kazanımları her şeyin yaratıcısı ve İlah’ı Allah’da da insanlar gibi beşeri kazanımların olduğunu iddia etmeleri, Yüce Allah’ı insan seviyesine indirmek ve görmek anlamını taşımaktadır. Rabbimizin reddettiği (43/15) bu konuyu kutsal kitabımızdaki kullanımlarına bakarak anlamaya çalışalım.

Âlemlerin Rabbi Allah, insan için gayb durumunda olduğu için, Kendisini insana yeterince, insanın anlayabileceği kadar tanıtıyor. İnsan yaratılışı gereği meraklı ve aceleci olduğu için Allah’ın kendisini Elçilerine indirdiği kitabında “Hiçbir şey onun benzeri (42/11) ve dengi değildir.”(112/3) dediği halde, insan olarak hayalinde Allah’ı nasıl düşünmek, nasıl görmek istiyorsa, Rabbleri Allah’ı gördüklerine kıyaslayarak anlamaya çalışıyor. Rabbimiz insanların bu durumunu dile getirerek “Allah’ı misaller vererek anlatmayın. Allah her şeyi bilir, siz bilemezsiniz.”(16 Nahl 74) diyerek insanı uyarıyor. Kitabı Kerim’inde insana Allah “Ben sizin ilahınızım, benden başka ilah yoktur”, “Ben sizin Rabbinizim, benden başka Rabbler edinmeyin”, “Ben sizin yaratıcınızım, size ben hayat verir, sonra öldürürüm”, “Ben yarattıklarımı koruyup gözeten, onların her türlü ihtiyaçlarını yaratıp önlerine serenim”, “Ben sizin her şeyinizi bilen, yaptıklarınızı gören, söyledikleriniz duyanım ve sonra hesaba çekmek üzere diriltir, yaptıklarınızın karşılığında sizlerin hak ettiklerini eksiksiz verenim…” Rabbimiz Allah kitabında bunlar ve bunlardan başka yazamadığımız vasıflarda kendini tanıtıyor. Allah kendisini nasıl anlatıyor ve nasıl sıfatlandırıyorsa bunlarla yetinmeyen insan, Allah’a yakışmayan kendisine layık görmediği sıfatlarla Allah’a dua etmek, seslenmek, tanımlamak, başkalarına varlıklara benzetmek gibi durumlarda Rabbimiz “Allah onların vasıflandırmalarından yücedir, beridir” diye ret ediyor. 

İnsanların kendi aralarında “Halîl = En yakın arkadaş”, “Veli = Sahiplenen, koruyan arkadaş”, “Karîn = Çok yakın arkadaş”, “Sadîk = doğrulayan, destekleyen arkadaş”, “Habîb = Sevgili arkadaş, sevgili eş”, “Sahîb = Konuşan, sohbet eden dertleşen arkadaş” “Refîk = Eşlik eden arkadaş, eş (zevce)”, “Hamîm = Samimi, sıcak davranan arkadaş” bu sıfatlarla birbirlerine hitap edebilirler. Bu sıfatları, insan Allah ilişkilerinde Allah için kullanmak, yaratan ve yaratılan arasındaki ayırımı yok saymak, aradaki perdeyi kaldırmak, yaratanın kullarını yaratan seviyesine çıkarmak anlamına geliyor. Allah insanlara rehberlik etmesi ve doğrulara ulaşması için yollarını gösterdiği kitabında, kulları olan insanlara bu sıfatlarla “Benim dostum, benim oğlum, benim kızım, benim sevgilim, benim arkadaşım” diye hitap etmemiştir. İnsanlar içinden elçi olarak seçtiği insanları överken ve cennet ashabı olarak kendilerini müjdelediği Nebileri için “Onlar bizim salih kullarımızdı” diye haber verirken Allah, peygamberlerine yakıştırdığı “Allah’ın kulları olmayı” insanların bazılarına yakıştıramayanlar var. Allah’a kul olmayı bazı insanlara çok görenler veya insanların bazılarına yakıştıramayanlar hesap gününde cehenneme odun (66/6) olacaklardır.

حبيب Sevgili احباؤ Sevgililer:

“Yahudiler ve Hıristiyanlar ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz’ dediler. Onlara de ki ‘Öyle ise günahlarınızdan dolayı Allah size niçin azap ediyor?’ Hayır, siz sadece yarattıklarından biri olan insansınız. Allah dilediğini bağışlar dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve her ikisi arasında olan şeylerin tamamı Allah’a aittir, dönüş O’nadır.”(5 Maide 18) Günümüzde Allah’ın kulu ve elçisi olan Muhammed (as)’a “Habîbullah = Allah’ın sevgilisi” diyen günümüz insanlarının, Allah’ın bu ayetini hiç mi hiç dikkate almadıklarını görüyoruz. Rabbimiz yahudi ve nasranilerin “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz” demelerine “Hayır, siz sadece yarattıklarından biri olan insansınız” cevabını vermesini, insan olan Abdullah’ın oğlu, Âmine’den olma Muhammed’i Allah’ın yarattığı insan olarak neden görmezler? Allah’ın ayetlerinden birini yalanlamanın, kim olursa olsun yaptıkları tüm amellerini boşa çıkaracağını (3/21, 22, 7/147) bilmezler mi?

خليل Halîl = Yakın arkadaş:

“O gün inkârlarından dolayı kendilerine haksızlık yapanlar ellerini ısıracaklar ve ‘Keşke elçi ile beraber bir yol edinseydim. Keşke falancayı yakın arkadaş/halîl edinmeseydim’ derler.”(25 Furkan 27-28)

“Sana vahy ettiğimizden başka sözleri, bizim adımıza uydurman için neredeyse seni yanıltacaklardı. (Bizim adımıza yalan uydursaydın) O zaman da sana yakınlaşacaklardı (seni halil edineceklerdi).”(17 İsra 73) Bu iki ayette insanların kendi aralarındaki yakınlaşma ve bu yakınlaşmanın getirdiği inanç ve fikir birliği, Rabbimiz Allah’ın insan için belirlediği yaşam kural ve emirlerine muhalif inanç ve yaşam kurallarını karşılıklı kabul etmeleridir. Bu kabulden sonra bunları hayatlarına uygulamaları ve bu hal üzere ölmelerinden sonraki ahiret hayatında gerçeği anlamalarının, geç kalınmış bir anlama çabası olarak görülmektedir. İsra 73’üncü ayette de Allah’ın elçisi Muhammed (as)’a müşrikler gelerek kendileri ve ilahları hakkında Allah’ın vahyetmediği sözleri söylemesi halinde ona yakınlaşıp (halîl olup), davasını destekleyip yardım edeceklerini teklif ediyorlar. Bir insan olarak Allah’ın elçisi, şartların zorluğundan ve baskılardan kurtulmak için onların bu teklifini kendi nefsine olumlu kabul etmiş olacak ki Rabbimiz “Eğer biz seni desteklemeseydik, neredeyse az kaldı onların isteklerine uyacaktın. (Onlara uyup da, bizim adımıza yalan uydursaydın) O zaman sana, hayatın ve ölümün bütün acılarını kat kat tattırırdık ve bize karşı kendine herhangi bir yardımcı da bulamazdın.”(17 İsra 74-75) diyerek elçisinin düşündüğü şeyin yanlış olduğunu ve Allah tarafından engellendiği bildirilirken, Allah’ın elçisi inkârcıların tekliflerini yapmış olsaydı (vahiy edilmediği halde, vahiy diye onlar için söz uydursaydı), çok büyük azaba uğratılacağı hatırlatılıyor. Rabbimizin aynı tehdidi Kur’an’a inanan ve kitabında olamayan Allah adına vahyedilmemiş sözleri de söyleyenleri kaplıyor.

“Yaptığı her şeyi Allah rızası için yaparak, Allah’ın emirlerine teslim olandan ve Allah’ın halil (kullukta en yakın) edindiği, Allah’a kullukta en üst zirveye çıkmış (hanif) İbrahim’in öğretilerine uyandan daha güzel yaşam biçimi (dini) olan kimdir.”(4 Nisa 125) Ayeti kerime İbrahim (as)’ın yaşadığı süre içerisinde Allah için yaptığı tevhid mücadelesi, bu mücadelede kendi şahsına münhasır mücadele yöntemleri ve muhatapları müşriklerle yaptığı akılcı diyalogları, kendinden sonra gelen inananlar için örnek olarak verilmektedir. Bu ayette bizim dikkatimizi çeken “DİN” ve “Milleti İbrahim” terimlerinin nasıl anlaşılması gerektiğidir. Rabbimiz insanlar için kurallarını, emir ve yasaklarını yalnızca kendisinin belirlediği, insana uyması için önerdiği ve tavsiye ettiklerinin tümüne “DİN” diyor. İbrahim (as)’ın Allah’ın dini içerisinde, Allah’ın kendisine vahyetmediği halde, insanlarla kendince bulduğu mücadele yöntemleri, uygulamaları ve sözlerine “MİLLETİ İBRAHÎM” demesi, onun kendi şahsına has inkârcılarla olan mücadelesini, İbrahim (as)’dan sonra gelenlerin de aynı şekilde mücadele yöntemleriyle Allah için mücadele edebileceklerini ve mücadele yöntemlerini kullanabileceklerini “İbrahim ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek var.”(60 Mümtehine 4) diyerek bildiriyor. 

Aşağıda verdiğimiz ve Kur’an’da kullanılan Habîb, Halîl, Sadîk, Refîk, Hamîm, Karîn, Velî (Mevlâ) mübalağalı sıfat isimleri yüce kitabı Kur’an’da kendisi ile kulları arasında kullanılmamıştır. Bu sıfat isimleri insanlara ait olup, Kur’an’da Rabbimiz insanların bu isimleri kendi aralarında kullandıklarını, birbirlerine hitap ettiklerini bildiriyor. Rabbimiz bu isimlerden yalnızca “Velî = Sahip olan, koruyan, yardım eden” anlamında, kendisine inananların velîsi olduğunu (2/256), insanların Allah’ın velîsi olduğuna dair hiçbir ayet bulunmadığını ve veli kelimesini anlamına göre, velî edinmenin ihtiyaçtan kaynaklandığını görüyoruz. Bu nedenle İsra suresi 111’inci ayette de “Muhtaçlıktan dolayı Allah’ın velîsi olmamıştır” diyerek, günümüzdeki bazı insanların Allah’ın velisi oldukları söyleminin de Allah tarafından ret edildiğini görüyoruz. Yazımızın daha uzun olmaması için Kur’an’da kullanılan farklı “ARKADAŞ” sözcüklerinin anlamlarını ve ayetlerin yerlerini verdik. Yorumlarını okuyucu arkadaşlara bırakıyoruz:

صديق = Doğrulayan, destekleyen arkadaş:

“Kör olan için bir sorumluluk yok, topal için, hasta için, sizin kendinize ait evlerinizde yemek yemenizde, bir sorumluluk yok. Yahut babalarınızın ve annelerinizin, erkek ve kız kardeşlerinizin, amca ve halalarınızın, dayılarınız ve teyzelerinizin evlerinde yahut anahtarları sizde olan evlerde yahut arkadaşlarınızın evlerinde toplu veya ayrı ayrı yemek yemenizde de sizin için sorumluluk yoktur. Evlere girdiğinizde, Allah’ın katından bereket ve iyilik dileyerek Allah’ın selamıyla (girdiğiniz evin halkını) selamlayın. Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki, belki aklınızı kullanırsınız.”(24 Nur 61)

“Artık şu an bize yardım (şefaat) edebilecek kimse yok. Bizi koruyup gözetecek bir arkadaş da yok.”(26 Şuara 100-101)

رفيق = Eşlik eden arkadaş, eş (zevce):

“Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, İşte onlar Allah’ın nimet verdikleri nebiler, Allah’ın vahyini doğru olarak kabul edenler, doğru olarak şahitlik yapanlar, Allah’ın emrettiği, yapılması gerekenleri yapanlarla birlikte olacaklardı. Onlar ne güzel arkadaştırlar.”(4 Nisa 69)

حميم = Samimi sıcak davranan arkadaş:

“Güzel olanla, kötü olan bir değildir. Sen en güzel olanla kötülüğü uzaklaştır. Seninle onun arasında düşmanlık olan birisi, sanki birdenbire sıcak bir dost olmuştur.”(41 Fussilet 34)

“O suçlu için, bugün burada hiçbir koruyucu ve dost yok.”(69 Hakka 35)

“Dost, başka bir dostun halini sormaz.”(70 Mearic 10)

قرين = Çok yakın arkadaş:

“Kim Rahmanın zikrini (Kur’an’ı) görmezden gelirse, ona bir şeytan musallat ederiz ve şeytan onun yakın arkadaşı olur.”(43 Zuhruf 36) 

“Ta ki o, aldatılmış kimse bize gelince, kendini aldatana ‘Keşke seninle benim aramda iki doğu kadar uzak bir mesafe olsaydı. Sen ne kötü bir arkadaşmışsın’ der.”(43 Zuhruf 38)

“Bundan sonra onların kendileri gibi arkadaşlar edinmelerini sağladık. Arkadaşları daha önceki yaptıklarını ve daha sonra yapacaklarını onlara süslü ve güzel gösterdiler. Onlardan önce gelip geçmiş, gerek tanımadıkları (cin), gerekse tanıdıkları (ins) topluluklar için geçerli olan (Allah’ın yok etme vaadi) sözü, onlar içinde hak olmuş ve onlar da kaybedenlerden olmuşlardır.”(41 Fussilet 25)

“Cennette olanların bir kısmı, cennettekilerden bir kısmı ile karşılıklı konuşurlar. Onlardan birisi: Benim çok yakın bir arkadaşım vardı.”(37 Saffat 51)

“Arkadaşı dedi ki, ‘Bu benim yanımda hep hazırdı.'”(50 Kaf 23)

“Arkadaşı ‘Rabbim onu ben azdırmadım. Ancak o da zaten uzak bir sapkınlık içinde idi.'”(50 Kaf 27)

“İnsanlardan Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde, göstermelik olarak mallarını harcayanlar var. Şeytan arkadaşlık kurmak amacıyla kime yakınlaşırsa, o (şeytan) ne kadar kötü arkadaştır.”(4 Nisa 38)

مولي ولي = Koruyucu, sığınak, sığınılan yer:

“Bugün, sizden ve inkâr edenlerden azaba karşılık fidye alınmaz. Kalacağınız yer ateştir ve orası sizin sığınağınızdır. Ateş dönüş yeri olarak ne kadar kötü bir yer.”(57 Hadid 15)

“(Yine) Allah iki adamı misal olarak anlatıyor. İkisinden birisi dilsiz ve kendisi için hiçbir şeyi planlamaya gücü yetmiyor ve sahibine yük. Sahibi onu hangi işe yönlendirse bir işe yaramıyor. Bir de doğru bir yol üzerinde olup, adaletli olmayı emreden diğer bir adam var. Şimdi bu iki kişi eşit midir?”(16 Nahl 76) 

“Şüphesiz ki, doğrularla yanlışların ayrılacağı gün, bütün insanların toplanma zamanıdır. Yakın arkadaşın, yakın arkadaşa hiçbir yarar sağlayamayacağı günde, onlara kesinlikle yardım edilmeyecek.”(44 Duhan 40-41)

صاحب = Sohbet eden, konuşan, dertleşen arkadaş: 

“Kaybolduğu zaman yıldıza yemin olsun ki. Sizin arkadaşınız ne sapıktır ne de azgın birisidir.”(53 Necim 1-2)

“Arkadaşınız kesinlikle bir deli değildir.”(81 Tekvir 22)

“Onlar hiç akıllarını çalıştırmıyorlar mı? Arkadaşlarında hiçbir delilik belirtisi yok. O, yalnızca apaçık bir uyarıcıdır.”(7 Araf 184)

“Eğer Allah’ın elçisine siz yardım etmezseniz, şüphesiz inkâr edenler elçiyi (Mekke’den) çıkardıklarında, mağarada ikincinin ikincisi arkadaşına ‘Üzülme, Allah bizimle beraber’ dediğinde Allah, korkan arkadaşını sakinleştirmiş ve onların görmediği bir ordu indirerek onlara yardım etmişti. Böylece, Allah inkâr edenlerin sözlerini alçaltmış ve Allah kelimelerini de (sözlerini) yüceltmiştir. Allah en güçlü olan ve her şeye hükmünü geçirendir.”(9 Tevbe 40)

“Ve bir de tek meyve bahçesi olan biri vardı. İki bahçesi olan, diğer bahçe sahibine (komşusuna) karşılıklı laf atarak ‘Ben mal çokluğu olarak senden daha fazla ve evlat sayısı olarak da daha güçlüyüm’ demişti.”(18 Kehf 34)

“Bahçe komşusu arkadaşı ona karşılık vererek, ‘Seni topraktan, sonra bir atımlık sudan yaratan ve sonra da seni adam yerine koyan yaratanını mı inkâr ediyorsun?'”(18 Kehf 37)

“Onlara de ki: Ben sizin, Allah için birer ikişer (namaz için) kalkmanızı, sonra gelecekte başınıza gelecek şiddetli bir azabın öncesinde, arkadaşınızda bir delilik olmadığını ve yalnızca sizin için bir uyarıcı olduğunu hatırlamanız için öğüt veriyorum.”(34 Sebe 46)

“Sonra Salih’e inanmayan Semudlular arkadaşlarını çağırdılar ve birbirleriyle karşılıklı tartıştıktan sonra, deveyi boğazlayıp kestiler.”(54 Kamer 29)

“Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya, akrabalara, yetimlere, fakirlere, yakın akrabaya, yanıbaşınızdaki komşuya, yanıbaşındaki arkadaşa, yolda kalmışa ve bakmakla mükellef olduklarınıza iyilik edin. (Şunu bilin) Muhakkak ki Allah, böbürlenip övünenleri sevmez.”(4 Nisa 36)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *