Kalbin Sesi -Bir Hicret Risalesi- üzerine notlar

Kalbin Sesi -Bir Hicret Risalesi- üzerine notlar

Bilinenleri yeniden hatırlama, hayatımızın her yanına derinlemesine nüfuz ettiği için fark edemediklerimizi tekrar hissetme ve batıya, ülke insanımıza, günümüze ve geleceğe dair çok da dillendirilmeyenleri bir kez daha duymak için iyi bir imkan “Kalbin Sesi-Bir Hicret Risalesi”.

Geleneğin Çözüm Önerisi Ne?
Kalbin Sesi -Bir Hicret Risalesi- üzerine notlar

Latif Değer

Mustafa Kutlu yaşayan edebiyatımız içinde dindar-muhafazakar-gelenekçi çizgide bir hikayeci. Eserleri de bu çizgi çerçevesinde bir yayın politikası izleyen Dergah Yayınları’ndan çıkıyor. “Ya Tahammül Ya Sefer” “Yoksulluk İçimizde” gibi kendisini çok iyi anlatan hikayeleri yanında çokça eser vermiş bir edip. Hatta onu, dindar muhafazakar edebiyat içinde bilinen “yedi güzel adam”ın yanına koyarak, sekizinci güzel adam olarak saymak da mümkün. Yazarın gazetelerde de yazıları yayımlanıyor.  

Kutlu, bu sefer karşımıza başlıkta adı anılan denemeleriyle çıkıyor. Denemeler bir çeşit dindar-muhafazakar-gelenekçi çizginin “İlkeler ve Hareket”i sayılabilir. Yazar kendi hikayeciliğini eserin birçok yerinde hatırlatıp yazdıklarının aşırı iddialı bir proje olarak algılanmasını istemese de belki bu eser; Türkiye’de dindarların, muhafazakarların, batılılaşmanın, yönetim sisteminin, her türden toplumsal kesimlerin yaşadıkları pratik ve ideolojik sorunlara ömrü boyunca kafa yormuş ve yaşça da kemale ermiş bir dindar aydın tarafından, bugüne kadar bu sorunlara dair yazılıp söylenmiş en derli toplu “çözüm önerisi”dir.

Yazar ülkemizin iki yüz yıldan fazladır süren batılılaşma ve yüz yıla yaklaşan Batılaşma serüveninin toplumun öteden beri taşıyıp getirdiği inanış, kültür, gelenek ve yaşam tarzında yarattığı travmaları, içinde bulunduğu geleneksel çizgi çerçevesinde analiz ederek çeşitli çözüm önerileri, ideolojik ve pratik çıkış yolları bulma gayretiyle hareket ediyor.

Önsözü ile birlikte 30 denemeden oluşan 140 sayfalık kitabın ana fikri çerçevesinin temel kavramı “Hududullah” olarak belirlenmiş denebilir. İçine düşürüldüğümüz dünya sistemini, bu kavramla ima edilen tüm sınırları çiğneyerek inşa edilmiş çağdaş küresel medeniyet olarak adlandıran yazar, insanlığın ve özelde ülkemiz insanlarının bu tuzaktan kurtuluşunu, bu medeniyetin geliştirdiği düşünce sistemi, bilim ve teknolojiden hicret etmekte görüyor. 

Kimi denemelerde dile getirilen öneri ve değerlendirmelerin kitabın ve yazıların türü ve hacmi ile yazarın kendine belirlediği mesleki pozisyona riayet sadedindeki iddiasızlığına binaen altının detaylıca doldurulmadan özetle söylenmesi, yazılanları destansı bir karaktere de büründürürken; kitabın kimi yerlerinde dillendirilen devrimci iddialar ile ülkenin, halkın ve sistemin realiteleriyle beraber düşünülerek yazılmış bölümlerde, mevcut cari sistemle çizilmiş sınırları tanıma ve bunlara riayet etme kapsamında öneriler geliştirildiğinin vurgulanması da kitabın iç çelişkileri veya fincancı katırlarını ürkütmeme endişesi olarak okunabilir.

Kitaptaki ana kavramlardan biri, hatta kitabın çözüm önerisine ad olarak belirlediği “Ahlak Nizamı” kavramsallaştırması da ülkemizde geleneksel-muhafazakar-dindar fikri çerçevenin, siyasi ve ideolojik özlemleri ifade etmede kullandığı veya mecbur edildiğini hissettiği kuş dilini dışa vurması açısından “Adil Düzen” adlandırmasını hatırlatıyor.

Kitabın siyasi-ideolojik çerçevede yukarıda zikredilen tutuk dili, tercihen detaylandırılmamışlığı, “İsyan Ahlakı”, “seçkinler” gibi kavramlarla ima ettiği fikri referans çerçevesi, insanlık tarihi boyunca biriktirilen bilgi ve becerilerle ulaşılan bilimsel ve teknolojik ilerlemeyi ıslah yerine terk etmeye dair İslami risalet geleneği ile pek de aynı yere düşmeyen yaklaşımları, Osmanlı ile somutlaştırılan geleneksel devlet ve yönetim anlayışının üzerine örtülen masumiyet perdesi gibi hususlar elbette detaylı analiz, müzakere ve eleştirileri çağırıyor. Ancak böyle bir geleneğin içinde yetişen bir yazarın kendi düşünce çizgisi içinde yaşayıp gördüğü hatta kitapta kısmen eleştirel bir yaklaşımla değindiği sessizliği bozarak bir çözüm önerisi ortaya konması da önemli sayılabilir.

Ayrıca yazılarda sıkça tekrar edilen insanın kulluk sorumluluğu, hayatın anlamı ve amacı, neredeyse her biri modern bireylere dönüşmüş ülkemiz insanlarına yeryüzündeki serüvenimizin nihai hedefinin huzur, mutluluk, zenginlik ve konfor değil, Allah rızası ve imtihan olduğu gerçeğinin hatırlatılması zikre değer vurgular olarak öne çıkıyor.

Yine devlet, siyaset ve sosyoloji bilgisine vakıf insanlarca bilinmesine karşın çok da dillendirilmeyen batılı kapitalist devlet düzeninin bir çeşit zenginleri ve onların zenginliklerini korumayı amaç edinen, onların sınır tanımaz bir sömürgeci anlayışla üretip, tüketilmesi için de arge-pazarlama vb. vasıtalarla her türlü hileli yolu geliştirip bunu da bilim olarak pazarlayan yaklaşımlarını gözeten, vergi veren orta ve alt gelir gruplarını ise öldürmeden, isyana ve düzeni bozmaya yeltenmeye sürüklemeden yaşatma gayreti olarak sistematize edilmiş olduğunu açıkça dile getirmiş olması da yazarın hayır hanesine yazılacaklar arasında.

Bilinenleri yeniden hatırlama, hayatımızın her yanına derinlemesine nüfuz ettiği için fark edemediklerimizi tekrar hissetme ve batıya, ülke insanımıza, günümüze ve geleceğe dair çok da dillendirilmeyenleri bir kez daha duymak için iyi bir imkan “Kalbin Sesi-Bir Hicret Risalesi”.

Selam ve dua ile…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *