Ali Erbaş, Din İşleri Yüksek Kurulu ile İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerinin yetkin kurumlar olduğunu savunarak “Sahih dini bilginin üretildiği ve güncellendiği ilim merkezleridir” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sayfasında Başkan Ali Erbaş’ın yaptığı açıklamalara yer verildi. Haberin başlığında ‘dini konular’ vurgusu yapılması dikkat çekerken, yapılan açıklamada “Dinin değişmez sabiteleri dışında kalan ve ictihadın mümkün olduğu alana dâhil olan bazı fıkıh hükümlerini, değişen şartlara göre gözden geçirmek dinde reform yapmak anlamına gelmez.” denildi.
İslam’ın güncellenmesi tartışmasını başlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından konuyla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulu göreve çağrılmıştı.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın 5 maddeden oluşan açıklaması şöyle:
Son günlerde özellikle medyada İslam kültürüne ait bazı kavramlar etrafında geliştirilen kişisel görüşler bağlamında bazı tartışmaların gündemi meşgul ettiği görülmektedir. Bu vesileyle Diyanet İşleri Başkanlığımız aşağıdaki hususları kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı duymuştur.
1. Öncelikle ifade etmek gerekir ki İslam, bütün insanlığın huzur ve mutluluğu için gönderilmiş, kıyamete kadar bütün zamanlarda insanlığın ufkunu aydınlatacak hak dindir.
Açık bir gerçeklik olarak, İslam’ın zaman ve mekâna göre değişmeyen, başta tevhid olmak üzere inanç esaslarına dair sabiteleri; varoluşa, insana, hayata, çevreye dair evrensel ilkeleri, ahlaki değerleri vardır.
Bunun yanında dinimiz, bireysel ve toplumsal hayata yönelik ilke ve kurallar da getirmiştir. Müslüman âlimler bu kuralları yine Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in Sünnet’i doğrultusunda yorumlamışlar ve yaşadıkları zamana ve şartlara uyarlayacak ictihad ilkeleri geliştirmişlerdir. Böylece İslam’ın temel ilkelerinin, dünya görüşünün ve adaleti esas alan toplumsal hayat idealinin sürekliliğini sağlamayı hedeflemişlerdir. Dinin değişmez sabiteleri dışında kalan ve ictihadın mümkün olduğu alana dâhil olan bazı fıkıh hükümlerini, değişen şartlara göre gözden geçirmek dinde reform yapmak anlamına gelmez. Aksine bu davranış, İslam’ın evrensel hakikatlerini, onların özüne dokunmadan her çağa ve topluma aktarmak ve hayata ilahî bildirimler doğrultusunda rehberlik etmek demektir. İşte bu çerçevedeki bir yenilenme esasen İslam ilim geleneğinin de ilkelerini belirlediği ve müntesiplerinden beklediği bir görevdir. Din İşleri Yüksek Kurulumuz bu görevi “Kesin ve açık bir Nassın olduğu yerde ictihad edilemez” kuralıyla “Böyle bir nassın olmadığı konularda zamanın değişmesine bağlı olarak hükümler de değişebilir” kuralı ekseninde yapmaya gayret etmektedir.
Her çağda ve zamanda İslam’ın evrensel hakikatlerini doğru anlayarak Müslüman mefkûreyi oluşturmak ve bu doğrultuda sürekli fıkhını yenileyerek yaşanan hayata rehberlik etmek Müslümanlar ve özellikle ulema için önemli bir sorumluluk ve hayati bir görevdir. Zira hayata rehberlik eden bir dinin, sosyal gerçeklikleri ve değişimleri göz ardı etmesi düşünülemez. Her hâlükârda İslam’ın sabiteleri ve dinamik dünyası, bilgi ve metodolojiye dayalı bir uzmanlık alanı olup ilmî ve bilimsel bir disiplin içinde konuşulmalıdır. Nitekim Din İşleri Yüksek Kurulumuz ile İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerimiz bu konuda yetkin kurumlardır. Sahih dini bilginin üretildiği ve güncellendiği ilim merkezleridir.
2. İslam elbette bütün müminlerin ortak inancıdır ve değeridir. Hiçbir kurumun ve kişinin tekelinde değildir. Ancak herkes İslam hakkında konuşurken hak ve hakikate karşı sorumluluğun gereği olarak dikkatli olmak durumundadır. İslam’ın ilkelerini ve ufkunu yanlış ya da eksik anlamaya yol açabilecek, hatalı söz ve eylemlerden kaçınmalıdır. Hayati bir ilke olarak hakikati söylemek kadar, hakikati doğru bir yöntemle, açık ve anlaşılır bir üslupla, zamana, mekâna ve muhataba uygun olarak, farklı algılara ve yanlış anlamalara mahal vermeyecek şekilde konuşmak da aynı şekilde önemlidir ve ihmal edilmemelidir.
Rahmet ve esenlik dini İslam’ın ilke ve kavramlarının suisitimal edilerek, FETÖ, DEAŞ vb yapılarda olduğu gibi, kavga, anarşi ve ayrışmalara alet edildiği günümüzde, sahih dini bilgi konusu adeta Müslümanların güvenliği meselesi haline gelmektedir. Dolayısıyla İslam’ın hakikatleri söz konusu olunca herkes, metodolojik olarak hesabı verilemeyecek kişisel, aceleci ve popülist söylem ve yaklaşımlardan kaçınmak zorundadır.
İslam’ın temel kaynaklarını, doğru bilginin metot ve yöntemini dikkate almayan, birlik ve beraberliğimizi zedeleyen, hikmeti göz ardı eden, ayrıştırıcı ve ötekileştirici yaklaşımlar; itici, kırıcı, katı ve kaba bir dil; bulanık ve gizemli bir üslup ile sahte ve yapmacık tavırlar; öfke ve nefret üreten davranışlar her şeyden önce Müslümanlara zarar vermektedir.
3. Medya ve iletişim imkânlarının hayatı kuşatmasının beraberinde getirdiği bilgi karmaşası nedeniyle bu gün iletişim ve haber ahlakı daha önemli hale gelmiştir. Bilgiyi aktarırken bağlamından koparmadan, hedef göstermeden, çarpıtmadan habercilik ilkelerine sadık kalmak ihmal edilmemesi gereken ciddi bir sorumluluktur. Dolayısıyla medyanın her alanında, İslam’ın ilkeleri ve toplumun değerleri ile ilgili konularda haber ve yazı yazanlar doğru bilgiye ulaşma azmiyle gerekli inceleme ve araştırmayı yaparak sorumluluk bilinci ile hareket etmelidir.
Toplumumuzun birlik ve kardeşlik harcını oluşturan İslam ve onun değerleri üzerinden, özensiz haber ve yorumlarla yanlış algılar oluşturarak adeta İslam’ın kendini hedef almaya neden olan yaklaşımlar da kabul edilemez.
4. Yasal görevi gereği toplumu din konusunda aydınlatma sorumluluğu ile milletimize hizmet eden Diyanet İşleri Başkanlığımız bütün çalışmalarında; İslam’ın hakikatlerini ve ilkelerini her şeyin üstünde tutmuş, en zor şartlar altında bile İslam’ın inanç esasları, temel kuralları ve üzerinde icma oluşup tarih boyunca Müslümanların ortak kabulü haline gelmiş sabitelerine ters düşen bir açıklama yapmamıştır Milletimizin sağlam bir inançla ve gösterişten uzak samimi bir kulluk bilinciyle dokusunu koruyup varlığını sürdürmesi için çalışmıştır.
Bugün de aynı hassasiyetlerle her türlü siyasi, etnik, mezhep ve meşrep odaklı düşünce ve görüşün üstünde bir yaklaşımla milletimizin dini hayatına rehberlik etmeye devam etmektedir.
Başkanlığımızın dini konularda en yüksek karar ve danışma organı olan Din İşleri Yüksek Kurulumuz, kanunun da kendisine verdiği görevle İslam dininin temel bilgi kaynaklarını ve metodolojisini, tarihî tecrübesini, güncel talep ve ihtiyaçları dikkate alarak dinî konularda karar vermekte, görüş bildirmekte ve dinî soruları cevaplandırmaktadır.
Başkanlığımız yasal sorumluluğu gereği, yanlış dini bilgilerle milletimizi yanıltan, birlik beraberliğimizi zedeleyen, ayrıştırıcı ve dinin hakikatlerinden uzak, istismarcı söylem, kişi ve gruplara karşı gerekli araştırma ve çalışmaları titizlikle yaparak sürekli milletimizi bilgilendirmeye devam edecektir.
Aziz milletimizin dini bilgi ve din hizmeti konusunda Başkanlığımızı takip etmeleri bizleri memnun etmektedir. Teveccühlerinden dolayı milletimize teşekkür ediyor, kendilerine her daim, güncel sahih dini bilgi, din eğitimi ve din hizmeti sunmaya devam edeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.
5. Son olarak, her vesileyle dile getirdiğimiz, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle de ifade ettiğimiz, İslam’ın kadına bakışını birkaç cümle ile tekrar sizlerle paylaşmak isterim. Yüce dinimiz İslam’a göre insan mükerrem bir varlıktır. Dolayısıyla kadın ve erkek arasında, yaratılış gayesi, varoluş değeri ve kulluk sorumluluğu açısından hiçbir fark yoktur.
Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberler ve onların kutlu yolunu takip edenler; kadını erkek üzerinden tanımlayan, ikinci sınıf sayan, değersizleştiren, olumsuz yorumlara konu eden, onun haklarını, onurunu ve iffetini ihlal eden bütün tavır, davranış, tutum, düşünce ve yaklaşımlarla mücadele etmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) veda hutbesinde, kadınların haklarını gözetmeyi, bu hususta Allah’tan sakınmayı, kadın ve erkeklerin birbirlerinin hukukuna riayet etmelerini Müslümanlara bir sorumluluk olarak yüklemiştir.
Dolayısıyla, tasvip edilir hiçbir yanı, yönü ve mazereti bulunmayan kadına dönük şiddet merkezli eylem ve söylemin, Rahmet ve esenlik dini olan İslam’dan referans bulması asla mümkün değildir. Zira şiddete meşruiyet sağlayan, merhameti öteleyen ve kadını rencide eden bütün gelenek, örf ve inanışlar reddedilmelidir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *