Tercihimi Güncelliyorum

Tercihimi Güncelliyorum

Bir fikir topluma ulaştırılması aşamasında mukavemetle, kabul veya red ile karşılaşır! Bunu topluma sunmayınca, teklif etmeyince fikir olmasının bir önemi kalır mı?

İki farklı tercih beyanımız olacak; tabi bunlar birbirinin zıddı değil, tamamlayıcısı, lazımı melzumu şeklinde olacak iki tercihtir. Birincisi iman sözleşmesi/tercihi, ikincisi ise bu birinci tercihin nasıllığı ile ilgili bir yöntem şekli ve tarzına dair bir tercihtir.

Birinci tercihimiz belli de netleştirelim, bir daha vurgulayalım; bir yaratıcıya inanıp yaratıcının yarattıklarını başı boş bırakmadığından ve yarattıklarının özellik ve ihtiyaçlarını da en iyi bilen olduğundan, hayatın her an ve alanlarında hakimiyetini, ilahlığını, rabliğini, kulluğun yöneltileceği yegane ma’bud oluşunu, sınır ve sorumluluk belirleyip yükleyen oluşunu, ödül ve ceza ile karşılık verdiğini/vereceğini, yardım istenecek ve sığınılacak tek merci oluşunu, nelerden razı olup nelerden razı olmayacağını vahyi ile belirtip elçileri ile açıklatan/örnekleten oluşunu vs. çerçevesinde bu hususlarda O’na şerik koşmadan bir iman ve teslimiyet göstererek, hayata anlamını/rengini veren O’nun dilemesi, istemesi ve belirlemesi olduğunu kabul ile bu kabulün gereklerini Kitabında bildirip, resulü ile örneklendirdiği şekilde, kendimce ayrıştırmadan, bir bütün dahilinde ve eksiltip artırmadan bir kulluk ve yöneliş sergileyeceğimi kabul anlamında tarafını belirlemektir. Bu, iman ve teslimiyet bilgisi, tercihi ve güveni etrafında sınava razı olduğumuzu da kabul anlamına gelmektedir. Sınavın sonucunda da bu tercihi, bir iddia olmaktan çıkarıp, ispat etmek ve sınavın gerekleri doğrultusunda bir hayat sürerek, iman amel bütünlüğü içinde sınav -O’nun yardımı ve esirgemesi dâhilinde- yüz akı ile verilebildiğinde ahiret yurdunun sonsuz nimetleri ile karşılanacağımızı, aksi halde- Allah esirgesin- eş değer büyüklükte bir yaptırımı, cezai müeyyideyi de kabul etmiş olduğumuzu beyan ve kabul etmiş, sözleşmeyi imzalamış oluyoruz.

Birinci tercih gönüllü ve irade ile olmak üzere herkese yöneliktir ve fakat ‘evet’ diyenler için unuttuklarımız ve farklı eklenecek özellikler olabileceğinden artabilecek, ancak en asgari/olmazsa olmaz özelliklerdir. İkinci tercih beyanı ise farklı bileşenlerden etkilenmesi ve şartlara uygun meşru uyarlamalar sebebiyle değişiklikler arz edebilir, ancak bu kişilere göre olabilse de ‘kendince’ olamaz, olmamalıdır!

İkinci tercihimize gelince; dediğimiz gibi bunu bir yöntem ve metod olarak görüp değişkenlik taşıyabilir özelliğine vurgu yapmak zorunludur. Araçlar gibi yöntemler de genel espriye, karaktere aykırılık taşımamak kaydıyla değişebilirler. Bu tercihimiz, ‘Önemli olan fikrî liderliktir, şahsî liderlik değil!’ fehvasının yeni ve farklı bir okuma ile başka bir formatta vurgulanacak oluşudur! Tercihimiz şimdiye kadar olduğu gibi yine de fikrî liderlikten yanadır. Lakin burada ‘şahsî liderlik’ vasfının biraz ikinci plana atıldığı, çok ötelendiği, bu iki noktanın birbirinin yerine ikame edilmekle yetinildiği, biri olmadan da diğeri yeterli olabilir zannının belirmesi, ikisinin arasındaki tamamlayıcı ilişkinin kesintiye uğratılıp aralarının ayrılması yaklaşımları dikkat çekmektedir. Ve bu yazı bu ihtiyaçtan hasıl olmuştur.

Elbette ‘fikrî liderlik’ önemlidir; zira hareketin ve misyonun devamlılığı buna bağlıdır! Her ideolojinin manifestoları olduğu gibi bunun akidevi boyutu, korunması ve yayılması ile ilgili ilkeleri, kaideleri olmak zorundadır. Bunlar olmadan ‘keyfe keder’ ve kişi adedince farklı algı ve kabul ortaya çıkar. Bu da içinden çıkılmaz bir renksizlik, kaos ve kargaşa, fitne ortamı doğurur. Ne çare ve çözüm önerilebilir, ne de sorunların çoğalması engellenebilir! Herkesin ortak kabulüne dayanan, bir üst metin olmak zorundadır. Oradan alınacak bilgiler fikirleri, fikirler düşünceleri, düşünceler davranışları doğursun! Kur’anın inananlar için tek ve en son asgari müşterek anlamında kaynakları, hidayet rehberleri, doğru yola ileten kılavuzları, tartışmasız başvuru metni olması bundandır. Aslında bu asgari müşterek tek oluşu, yeterli oluşu, geldiği kudret itibarı ile şeksiz, şüphesiz ve çelişkisiz oluşu, kâfi ve kifayetli oluşu açılarından eşsizdir ve azami müşterek olmalıdır. Vakıa ne yazık ki böyle olmamakla beraber bu başka yazıların konusudur.

Doğru bilgilere doğru kaynaktan ulaşılmayınca, doğru düşüncelere ve dolayısı ile de doğru davranışlara ulaşılamamaktadır! Yeryüzü Müslümanların verdiği fotoğraf ne yazık ki bunu doğrulamamaktadır; Kitap birleşin, tefrikaya düşmeyin, gruplara ayrılmayın, dinlerini parça parça edenler gibi olmayın, kelimelerin yerlerini değiştirmeyin, kendi ellerinizle yazdıklarınızı bu Allah’tandır deyip satmaya kalkmayın, kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını askıda bırakmayın, aranızdaki ortak kelimeye (Allah’tan başka ilah yoktur!) gelin, din yalnız Allah’a ait olana kadar mücahedeye devam edin.. derken, müslümanım diyenlerin tam tersi hareket etmeleri, tefrika içinde didişmeleri, bölük pörçük olmaları, aynı kitaba inanıp dururlarken ne ile izah edilebilir! Demek ki Kur’an azami müşterekliği bir tarafa, hayattan koparılmış, iniş gayesinin dışına hapsedilmiş, mehcur bırakılmış bir kitap kılınmış, yerine çok farklı zan ve şüphe ürünü sözüm ona kaynaklar ihdas edilmiştir! Yazılarımızı takip edenler belki fark edeceklerdir, hemen her yazıda lafı getirip benzer sorunlara, benzer yanlışlara tekrarlanan, benzeşen ifadelerle getirip yaslıyoruz; bu bile başlı başına, fikirlere, düşüncelere, daha önemlisi bunlara kaynaklık eden bilgi kaynağımıza ve onunla kuracağımız doğru iletişime verdiğimiz önemi ve önceliği göstermektedir! Yanlış yaklaşımlarla doğru çıkarımlara ulaşılamaz, yücelik atfedeyim derken hidayet kaynağımızı kılıflara, vitrinlere, vicdanlara, hayatın dışına hapsedersek, aksine onu mehcur bırakmış, ulaşılmaz kılıp hayattan koparmış, öpüp başa konulacak, ellenmez, dokunulmaz, çarpacak bir duruma indirgeyip büyük bir cürüm işlemiş oluruz. O zaman kime nasıl kılavuzluk edecek! Kur’andan başkasını kılavuz edinen, sanki karga kılavuz edinmiş gibi olur, teşbihte hata olmazsa! Nerede asgari müşterek? Nerede hayat kılavuzu? Nerede yol haritası? Bu sınav dünyasının cevap anahtarını bırakıp başka kılavuzlar edinenlerin doğal olarak tüm cevapları yanlış çıkacaktır! İsabet oranları yazı tura atarak, kura çekerek, sayışma yaparak, kafadan atarak cevap kâğıdını dolduranların isabet ettirtme oranı kadar olabilecek, doğruya rastgele ulaşabileceklerdir!

Evet, bizler haklı olarak fikirlerin liderliğine atıf yaparken, sanki şahsî liderliği önemsemiyoruz anlamı çıkmamalıdır! Yanlış anlam çıkmamasından öte şahsî liderliğe de gereken vurgular yapılmalıdır! Tarihi şahsiyetlerle ilgili programlarda öne çıkan vurgunun ‘anmak değil anlamak’ oluşu, bu şahsiyetlerin fikirlerine yaşayan bir kimlik giydirmelerinden, söylediklerini ve inandıklarını hakkıyla temsil etmelerinden, söylediklerini bizzat yaşayarak bedel ödeyen, söylemi ete kemiğe ve ruha büründüren bir örneklik sergilemelerinden kaynaklanmaktadır. Söylemleri ile önce kendileri değişmiş ve bu değişimi sözde bırakmayıp, zemin bulabilmesi için olanca güçleri ile bizzat mücadele göstermişlerdir. Onları farklı ve unutulmaz kılan da bu tutarlı ve bütünlük içindeki hareketleridir. Kur’an kıssalarına da bu gözle bakmalıyız! Orada hidayet amaçlı sunulan örneklikler, söylemin yanında tavır ve doğru davranışlar önceliklidir. Rol model ve prototip aktarımıdır! Yapılabilirliği, tekrarlanabilirliği, mümkünlüğü, gücümüz ve imkanlarımız dahilinde olduğu vurgulanmaktadır. Fark ve sıkıntı da zaten bu noktada başlamaktadır! Hepimizin rol modelleri var oralardan! Hatta çokça var! Olmayan, eksik olan, o rol modellerin, örnek şahsiyetlerin söylemlerini üç aşağı beş yukarı tasdik edip, doğru buluyor, çare olarak kabul ediyorsak da onların gösterdikleri tavizsiz, müdahanesiz, pazarlıksız ve tutarlı davranışları, çabayı, mücadele ve mücahedeyi gösterme iradesi gösterememektir! Sözleri, söylemi alıp davranışları al(a)mamaktır! İşte bu noktada ‘şahsî liderlik’e vurgu yapmak zorunda hissediyoruz kendimizi! Bunu ‘yapmadıklarımızı/yapamayacaklarımızı söylemek’ anlamına indirgemeden, ciddi olarak düşünmeliyiz! Aynı vurguyu nitelik ve nicelik ayırımında da tekrarlayabiliriz! Nitelik ve fikrî liderlik nerede başlar, sonu nereye uzanır? Sınırı var mıdır? Eşgüdüm içinde bir yol nasıl takip edilebilir? Nitelikli kadroların nicelikleri çekip çevirmesi, koordinasyonu sağlaması, fikrî liderlik vurgusunun nasıllığını ve nice’liğini örnekleyecek ve etkisini artıracak bir vakıa olarak şahsi liderlik olgusu (en azından eşitler arasından daha eşitini öne geçirmek ve ortak akılla oluşacak sinerjiyi doğru kanalize edecek bir üst yapı/akilûn olarak da düşünülebilir) bir şekilde ihmal edilmekten kurtarılmalı, önemsenerek öne alınmalıdır!

Neticede şahsî lider de fikri olarak en az asgari seviyeyi yakalamış, muradı kavramış, teslimiyetini izhar etmiş biri değil midir? Belli oranda bu fikri mensubiyeti taşımayanın durumundan bahsetmiyoruz! Ama hepimiz aynı özelliklere sahip değiliz, faklı duygusal ve fiziksel niteliklerimiz olabilir! Batıl bir örnek addedilmezse, mesela bir partide birçok nitelikli(!), bilgi donanımlı, titrli, apoletli kişi olabilmektedir, ama bu partide karizmasıyla, organizasyon kabiliyetiyle, farklı bir fiziki ve kişisel yapısı ile biri öne geçiyor ve önem kazanıyor! Dahası o kişiden sonra süreç atalete, gerilemeye düşüyor, aynı etki kamuoyunda bir daha oluşturulamıyor! Hz peygambere peygamberliği ile ilgili itirazlarda, Talut’un İsrailoğullarına önder kılınmasında, Hz. Muhammed’in bazı seferlerde komutan atamalarında, Hz. Hamza ve Hz. Ömer’in İslam’la şereflenmelerinin akabinde oluşan olaylarda da bu duruma örnekler bulabiliriz.

Bir fikir topluma ulaştırılması aşamasında mukavemetle, kabul veya red ile karşılaşır! Bunu topluma sunmayınca, teklif etmeyince fikir olmasının bir önemi kalır mı? Tüm muhatapların, bir örnekliğini görmeden, ‘nasıl bir şeydir, ne getiriyor, ne götürüyor’ bir bütün olarak kavramalarını bekleyemeyiz! Doğal olarak hepimizin de aynı temsiliyeti, aynı liyakatle üstlenmesi de beklenemez; her ne kadar bu bireysel bir teklif ve tercih meselesi de olsa ve aynı fikirlerle(!) besleniyor da olsak! Fikirler eğer sırf teoriden ibaret değilse, süreç içinde mutlaka şahsi liderlerini çıkaracaktır! Siz sadece bir kişi de olsanız/kalsanız bu fikriyatı yaşamak, onu temsil etmek durumunda olacağınızdan şahsi liderlik süreci de bir açıdan başlamış demektir! Süreç bunu belirginleştirecek, yürüyenler duranları, koşanlar yürüyenleri geçecek; adalet, şecaat, karizma, kabiliyet ve liyakat belirginleştikçe öne geçenler netleşecektir. Bilgi imana, iman güvene ve kesinliğe ulaştıkça, fikirler netleşip düşüncelere ve davranışlara kaynaklık ettikçe bu durum, şahsiyet sahibi şahsi liderler marifetiyle görünür kılınacaktır. Bunu aile için düşünsek de, konu komşu açısından düşünsek de, sokak ve mahalle bazında düşünsek de, köy ve kasaba boyutunda ele alsak da, ülke, ümmet ve insanlık bağlamında ele alsak da durum böyledir! Vahiyle beraber içimizden bir elçinin gönderilmesinde de bu maksat olsa gerektir!

Herkes kendi gücü ve niteliği çerçevesinde (çoban oluşumuz!), müktesebatıyla bağlarını sağlam tutarak doğru bir temsiliyetle mükelleftir. Nitelik artıyorsa, bu doğru oranda örnekliğin de artacağı anlamına gelir! Bu arada piyasada kifayetsiz, keyfiyetsiz ve Allah’ı razı etmektense nefsini, egosunu veya işi kendine ihale edenleri tatmin etmekle meşgul, kitleleri şartlandırarak yönlendiren, sürü mesabesinde güden, yanlış bilgilerden hareketle yanlışlar içinde sürünen ve cemaat(!) adı altında grupçuluğun yapıldığı yapıları sürükleyen lider görünümlü şahsiyet yoksunlarının piyasada bolca arzı endam etmesi (ki 28 Şubat sürecinde sanallarından banallerine, akredite olanlarından sahtelerine bolcasına şahit olmuştuk), fikirlerin ve bunların sahih kaynaklarının önemini artırmakta olsa da bu telif çabamızı, şahsi liderlik vurgumuzu önemsizleştirmemelidir! ‘Kadrolar bilgilendirilir, kitleler şartlandırılır’ söyleminin bir tezahürüdür bu! Ve kastettiğimiz anlamda fikriyatını içselleştirmiş örnek şahsiyet, şahsî lider eksikliğindendir! Koyunun olmadığı yerde, keçiler Abdurrahman Çelebi oluyor maalesef! Allahu a’lem!

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *