İslam, Gönül ve Sevgi

Müslümanın gönlü ve gönül dolusu sevgisi olanı, merhameti bol olanı makbuldür her zaman. Ama diğer hasletler gibi bunlar da aklın önüne geçmemeli.

Gönül ve sevgi birlikte kullanılan iki kavram olmuştur hep insan hayatında. Bu iki kelime yan yana insanın duygu dünyasının zenginliğinin ifadesidir. Gönlünde sevgi zenginliği olmayan insanın ne kadar insan olduğu sorusu aklımı sık sık meşgul etmiştir benim.

İnsan, bir bütündür. Bu bütünlük kişinin fiziksel varlığıyla, aklıyla, duygularıyla, mantığıyla oluşur. Bazı çevrelerde müslüman, sevgi adamı-gönül adamı diye tanımlanır oldu epey zamandır. Bu tanıma uyanları da İslami kişilik örneği olarak lanse etmekte bir beis görmüyor birileri. Halbuki İslam’ın müslümanı sadece gönülden ve sevgiden ibaret olmamalı. Müslümanın gönlü ve gönül dolusu sevgisi olanı, merhameti bol olanı makbuldür her zaman. Ama diğer hasletler gibi bunlar da aklın önüne geçmemeli. Çünkü duygular, aklın/mantığın denetiminden yoksun kalınca insanı alır ve rüzgarın önündeki yaprak misali sürükler durur bilinmedik umulmadık sonuçlara. Bir de bakarsınız öyle bir yerdesiniz ki sizi oraya getiren duygularınız bile bu geldiği noktayı yadırgar

Allah insana hitab ederken onun önce aklını muhatap alır, neden acaba, diye bir soru, bizi yukarıda ki cevaba ulaştırır. Allah sık sık kullarını akledin diye boşuna uyarmıyor demek ki!..

Sevgi adamı, gönül adamı tabiri, anlayışı, tarikat çevrelerinin İslam’a bakış biçimidir, daha doğrusu tarikat ehlinin insan kişiliğini istedikleri gibi şekillendirmek için kullandıkları bir yöntem bu.

Yunus Emre, şeyhi Taptuk Emre’nin dergahına yıllarca odun taşımış ama dergahın kapısından içeri bir tek eğri çalı bile sokmamış. Sadece dosdoğru odunlar girebilmiş o eşikten içeri.

Buradaki sevgi, buradaki samimiyet canhıraş uğraş İslam’a ne kazandırmış dersiniz! Birkaç şiirden başka bir şey değil. Bunca gayretin sonunda boynu bükük, bir lokma bir hırkayla yetinen, başına vur lokmasını elinden al, bir derviş modeli çıkmış ortaya.

Yunus Emre’nin gözardı edemeyeceğimiz şairliği Allah vergisi bir özelliği. Bu konuda kendiliğinden çağlayan bir pınar gibi o. Ama dergahta şekillenen kişiliği şiirlerine de öylece yansımış. Sevgi ve gönül adamından sadece garibanlığa övgüler düzen bir halk şairi varolmuş o kadar.

Bütün bunlar gözönüne alındığında Allah’ın nasıl bir müslüman istediğini anlamak, görmek hiç de zor değil.

Müslüman, gönlüne değil Allah’a teslim olandır.

Gönül adamı, sevgi adamı olmanın kime ne zararı var sorusu akla gelecek bu iddialardan sonra.

Sadece sevgi ve gönül ile donananların kendilerinden başka kimseye zararları olmaz belki, ama İslam’a olan zararları da telafi edilemeyecek kadar büyük oluyor. Bu yapıda kişilerin uzlaşmacı tavırları gözlerden uzak değil, onlar hemen yanıbaşımızdalar her zaman.

Allah’ın sevme dediğini sevmek, sev dediğini sevmemek kararı kişilerin insiyatifinde olmamalı şayet o kişi müslüman olduğunu, yani Allah’a teslim olduğunu iddia ediyorsa!..

Allah kafirlerle dost olmayın, onlar bir millettir diyorsa, bizim onların hali hazır dinlerine, inançlarına saygı duymak, dinler arası diyalog safsatalarına inanmak gibi bir yanlışa düşmememiz gerekmez mi?..

İşte iyi niyet, sevgi, gönül aldatmacaları böyle kilit noktalarında müslümanları kandırmakta kullanılıyor.

Hıristiyanlık aleminin uydurduğu ama kendilerinin asla benimsemedikleri, bir yanağına tokat yersen öbürünü çevir, sloganı nedense İslam alemine ihraç edildi. Doğrusu bu anlayışın kabul görmediği de pek söylenemez, çünkü böyle yaşamak insanların çoğuna kolay geliyor. Üstüne üstlük bu felsefenin pazarlamacıları da iyi seçilmiş, işlerinde uzman kişiler. Akletmeye üşenenleri peşlerine takıp istedikleri yöne kolayca çevirebiliyorlar.

İyi niyet, sevgi dolu bir gönül, yardımseverlik, merhamet müslümanın olmazsa olmaz özellikleridir. Ama bu özellikler aptallık derecesine vardırılmamalı hiçbir zaman. İş aptallık raddesine geldiğinde kişiler de, o kişilerin oluşturduğu toplumlar da sömürülmekten kendilerini kurtaramazlar. Müslümana sömürmek nasıl haram ise, sömürülmek o derece haram diye düşünüyorum.

Müslüman akledendir. Ama aklının güdümüne giren değil. Daha doğrusu, aklını ilah edinmekten kaçınandır. Vahyi rehber kabul etmek yerine sadece aklının peşine düşmek de müslümanın işi değil.

İktibas, Eylül 2006

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *