Can dostuma mektuplar-3

Can dostuma mektuplar-3

Niye düşünce, inanç ve eylem özgürlüğünü kısıtlayan bilmem kaçıncı maddeler Anayasadan çıkarılsın diye vaveyla kopardık biz geçmişte; kendi içimizde disiplinler, kurallar, ilkeler oluşturup dururken biteviye, insanları harcarcasına, tüketircesine? 

Sana bir soru dostum; “tutuklu kalmak” nedir bilir misin?
Yok, aklına düşeni düşleme sen..
Tel örgülerle çevrili cezaevinden, nezarethaneden, hücreden, toplama kamplarından filan değil; aile ortamlarında, mahallede yani toplumda yani dost arkadaş meclislerinde yani aslında kendimiz gibi olmamız, kendimizi ifade etmemiz gereken hayatın her yerinde; söz ve eylemlerimizle, düşüncelerimizle istediğimiz gibi davranamamaktan, dilediğimiz gibi, içimizden geldiği gibi konuşamamaktan, kendimizi olanca gerçekliğimizle, tüm insanlığımız ve tüm Müslümanlığımızla ifade edememekten bahsediyorum ben..
Sahi insanın kendisini ortaya koyamadığı yerde kendi “ben”i, “kişiliği” var mıdır dostum, birey olabilmiş midir evvel emirde, Kur’ani tabirle eşref-i mahlûkat kategorisine talip midir bu haliyle?

Kendini beğenmiş, sublime etmiş “ben”den bahsetmiyorum bilesin, hesap verme bilinci olan, bu sorumlulukla, bu duyarlılıkla “uhrevi yaşam” da mutlu olmak için kendince hayatı anlamlandırmaya çalışan, yaratılmışların en şereflisi olmaya niyet koymuş bireyden bahsediyorum ben.

Bilirsin, her bir şeyin de adını koyuvermişler tarihçiler, sosyal ve siyaset bilimciler, psikologlar; yani bütün ilim bilim dallarının, özelde İslami bilimlerin akil adamları; nerede, ne zaman, neden, kime nasıl davranmamız gerektiğinin tarifi vardır her birinde, al yapıştır kolaycana üstüne, üstüme, pek de mahirizdir bu konuda, su dökebilen yoktur elimizin üstüne..

Hayır, ben almayayım desen de söz ağzından çıkmışsa, davranmışsan meclislerde kendince, çaresi yok üstleneceksin, sahipleneceksin sana yakıştırılanları, sence hak etmesen de..

İtirazları oynayacaksan eğer, kendi kimliğini koymaya çalışacaksan şayet özgürce, moda tabirle tehcir ve tenkile baştan razı olman yiğitliğin şanından mıdır, yoksa başka bir şey midir, yaşayarak öğrenirsin dostum hiç merak etme sen; Allah için, Allah aşkına öğretiyorlar da zaten, ücretsiz, bedava cinsinden.

Hani bir başı örtülünün hafızalarda yer eden ağzının kapatılma girişimi var ya; benzer şekilde susturulman adettendir bizim mahallede; hem de özgürlük türkülerinin pek çalınıp söylendiği yerlerde, yeter ki nasıl düşündüğünü ifade etmeye gör; örtüşmüyorsa eğer en azından sloganlarla dediklerin, şakımıyorsan onlarla birlikte yandığının resmidir, söylemesi benden..

Dediğim tutukluluk bu dostum, anlatabildim mi bilmem..
Kendim gibi olamadım hiçbir yerde, ifade edemedim kendimi olabildiğince, münafık yaptılar beni kendime, inandığım değerlere; hem de Müslüman olduğumu, herkes gibi insan olduğumu, inandığımı ilan ettiğim halde!
Su gibi yaptılar beni ama “aziz” olanından değil, girdiği kaba göre şekil alan cinsinden; bukalemun oldum yer yer, şekil değiştirdim biteviye!

Tanımadıklarım, bilmediklerimin arasında hadi neyse; dostlarımızın, arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin, sevdiklerimizin, değer verdiklerimizin, Müslüman, mü’min bildiklerimizin arasında işkence değil de nedir bu dostum sence? Hem de yıllardır inanç ve düşünce özgürlüğünden dem vuranların, yasaklara karşı inandığı değerler uğruna mücadele edenlerin içinde tutuklu kalmak, esareti yaşamak, kendin gibi değil, onlar gibi düşünmeye zorlanmanın karşılığı nedir dostum, söylesene?
Garip gelmiyor mu sana da bu anlattıklarım, yaşamadın mı yoksa hiç böyle bir şey, hadi düşünsene?

Hatırla; özünde farklı düşünen ama kişiliklerini makamlarına, kariyerlerine, üç kuruş paraya tahvil ederek sahibinin sesi olan yazarlar, hâkim, savcı, avukat cinsinden hukukçular, askerler, polisler, sermaye sahipleri, sivil toplum üyeleri, bilumum yazılı ve görsel medya mensupları vs. hep eleştiri oklarını yönlendirdiklerimizdendi bizim, kendileri gibi olamıyorlar, düşüncelerini, gerçekleri saklıyorlar, acizler, zavallılar diye..

Hatırla; içimizden birileri de o sürüye dahil oldukları için kahır ettiğimizi, inanç, dava böyle mi yaşanılır, böyle mi örneklendirilir; insan kendinden, kendi gerçekliğinden, kendi değerlerinden bu kadar mı uzaklaşır; dost, kardeş, arkadaş bu denli kolay mı terk edilir diye dertlendiğimizi..

Ama gel gör bak, ders almıyoruz olan bitenden, muhaliflerin tavırlarından; biz de birbirimizi kendi içimizde saklı tutmaya, kendi benliğimizde tutuklu kalmaya mahkûm ediyoruz, gidiş o gidiş aziz dostum, kıyameti ve sonrası hesabı bilmem!.

Sorayım sana yine; ne hakkımız var kızmaya, inancımızı, inanca bağlı eylemlerimizi yasaklıyorlar diye muhaliflerimize; kendi içimizde Müslümanlar ama farklı düşünenleri safra görüp mahkûm ediyorken hala ve kadim denilen gelenekte var kabul edilen zenginlik imkân veriyorken buna?

Niye düşünce, inanç ve eylem özgürlüğünü kısıtlayan bilmem kaçıncı maddeler Anayasadan çıkarılsın diye vaveyla kopardık biz geçmişte; kendi içimizde disiplinler, kurallar, ilkeler oluşturup dururken biteviye, insanları harcarcasına, tüketircesine?

Şimdi de aynı tehlikeler söz konusu, Anayasa değiştirilsin, yasaklar tamamen kaldırılsın diye niye yırtınıyoruz biz; hala bizim gibi düşünmeyenleri kendi içimizde “öteki” kılmaya çalışıp, onların cenneti önünde bekçi gibi dururken, güya İslam düşüncesini tartışma adına?

Farkındayım, yine mükerrer konulara girdiğimin..
Ne yapaydım yani; inandığım değerler icbar ediyor beni, nush kabilinden her şey bilesin, tekdir değil işimiz; kötekse, ceza, azapsa Yaratanın işi; ama O’ öyle merhametli ki O’öyle şefkatli ki; yeter ki hak edelim helalinden..

Haklıyız taleplerimizde, insanlar inançlarını usulünce beyan edebilmeliler ve gereğini bihakkın yerine getirebilmeliler elbette; hak ve adalet, eşitlik vb. insan onuruna yakışan her ne varsa ikame edilmeli yasalara; insanı insanlıktan, kendi olmaktan uzaklaştıran kanun ve kurallar sürgün edilmeli yokluk âlemine ve altını çizeyim, bütün dileklerimiz vahyi istikamette olmalı, istişare ederek, danışarak, kavga etmeden, hırlaşmadan mücadele etmeliyiz birlikte bu uğurda ama çelme takıp düşürmeden yolda birbirimizi, zayi etmeden değerlerimizi..

Hem kim itiraz edebilir ki buna, evvel emirde Müslüman olarak, Mü’min kardeşine, dostuna değer verenler, herkesten evvel Allah’ın rahmetine, şefkatine muhtaç aciz insanlar olarak?

Evet dostum..
Bir şeyler tutuklu kılıyor beni, dediklerimde saklı her şey, açık edemedim her şeyi sana tüm çıplaklığıyla, çekiniyorum çünkü; acabalar sardı etrafımı en dikenli cinsinden de o yüzden..

Yazarken bile sana bu mektubu, konuşurken dostlarımla her vasatta pot kıracak mıyım, gaf yapacak mıyım, kaş yaparken göz çıkaracak mıyım acaba diye geriliyorum her daim, anla işte!

Böyle olmamalı aslında bu..
Kendi içimizde seslendirebilmeliyiz düşüncelerimizi olabildiğince.. Ürkek olmamalıyız birbirimize karşı, biz bize güvenmezsek, güvenilir kılmazsak birbirimizi nasıl oluşur ideal toplum; slogan mı kalsın bütün söylemlerimiz, işlemesin mi kalbimizin en derinine, en değerlisinden değerler?

Ve çıkarma sakın şimdi bu dediklerimden görelilik ve göreceliği, herkese göre Kur’an anlayışını..

Düşün geçmişini, gençliğini, inandığın hassasiyetler için yola çıktığın günleri ve o gün bugündür okuduğun kitapları, tanıştığın ve tartıştığın insanları..

Sen herkesin yanında, herkes de seninle birlikte miydi?

Denk miydi bütün bildiklerin, diğer bilenlerin bildikleriyle?

Sabretmeseydiler o bilenler sana da bana da ukalalığımızla, gelir miydik şimdi geldiğimiz yere ve hedefleyebilir miydik daha iyiye doğruyu?

Ötekileştirmeyelim dediğim farklılık bu işte, niyet halisse sonuçta..

Neyleyeyim ben göreliliği, göreceliği şeytanlık varsa sonunda?

Evet dostum, bir daha yazar mıyım, yazabilir miyim bilemem..
Ânın, yarının sahibi var da ondan ve söyleyeyim sana şimdilik kabilinden son söz olarak..

Tutuklu kılarsak birbirimizi, kızmayalım bizi yıllardır düşünce suçundan tutuklayanlara.. Konuşturmazsak birbirimizi, davacı olmayalım ağzımızı kapatanlardan..

Paylaşmazsak, paylaşamazsak düşüncelerimizi birbirimizle, lanet okumayalım düşünceyi yasaklayanlara..
Biz bizi öteki kılarsak, gücenmeyelim bizi öteki ilan edenlere..
Zorlarsak bize benzesinler diye insanları, kızmayalım kızlarımızı geçmişte ikna odalarına tıkanlara..

Acı ama gerçek aziz dostum, yerine getiriyor herkes tabiatının gereğini..

Şükür ki Rabbimiz var, O’yasaklamıyor düşünceleri..
Tabii eylersek günah işleri, etmezsek tövbemizi, elbet mühürler kalbimizi!

Hoşça kal can dostum..
Rabbimizin, “Mü’minler ancak kardeştirler!” diye seslenişine icabet etmek niyetiyle..

Zaten ne içindir ki vahyi uyarılar, ne içindir ki peygamber sözleri?

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *