Tamam, Ben Pes Ettim!

Tamam, Ben Pes Ettim!

Gece Yazıları-1 Sürece ilişkin makasıdı şerıa-yı yerli yerince okuyup yorumlayamadık! Verili siyasetin makasıdı hususiyelerini de! Bu denli zaaftan ve zaaflarımızı yüzümüze çalan bir dolu laftan sonra pes etmemek ne mümkün? Kimlerle güreş tuttuğunu bilmezsen olacağı budur işte! Ben kimim ki Devlet-i Aliyenin ciddi işleri için bir atımlık oyumu sistem eleştirisi adına koz olarak kullanmaya kalkacağım;

Gece Yazıları-1

Sürece ilişkin makasıdı şerıa-yı yerli yerince okuyup yorumlayamadık!

Verili siyasetin makasıdı hususiyelerini de!

Bu denli zaaftan ve zaaflarımızı yüzümüze çalan bir dolu laftan sonra pes etmemek ne mümkün?

Kimlerle güreş tuttuğunu bilmezsen olacağı budur işte!

Ben kimim ki Devlet-i Aliyenin ciddi işleri için bir atımlık oyumu sistem eleştirisi adına koz olarak kullanmaya kalkacağım; esamemiz mi okunur bu âlemde?

Sen ki Türkiye’de doğup büyüyeceksin..

Sen ki Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyetinin okullarında tahsil görecek, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışacak, hastanelerinde şifa arayacaksın..

Onun belirlediği kanunlarla hayatını nizama sokacaksın, kravatlı üst düzey bürokrat, bordrolu memur, sözleşmeli işçi, kıt kanaat geçinmeye mahkum asgari ücretli, her an iflasa mahkum vergi levhalı esnaf, garip guraba dostlarının insafınca tayin ettiği maaşıyla geçinecek ama tercihen tez vakitte ölmesi arzu edilen emekli vs. olacaksın; ev bark sahibi olup evlenecek ve çocuklarını da aynı istikamette aynı sürece dahil edeceksin; yani beğenmediğin rejimin yaşama, hayata dair tüm enstrümanlarını az çok kendin için kullanacaksın ve sonra da sistemi, rejimi beğenmeyeceksin veya zaten lütfedilmiş imkanların daha da iyisine yelken açtırdığı söylenen malum süreç için çaba göstermeyip tembel tembel oturacaksın, tavırsızlığı tavır olarak pazarlayacaksın öyle mi?

“Hadi ordan! Hadi ordan!” deyiverirler adama..

***

Yaşadığın zaman diliminde (bazılarımızın görece dediği) özgürlüklere doğru uçuşuvermek için surda bir gedik daha açılmaya çalışılırken hiç olacak iş mi bu?

Ki kızmaca gücenmece yok, seninkisi de tam tamına işgüzarlık!

Hem sen ne hakla eleştiri yaparsın ki?

Ateşin ne, cirmin ne?

Ne bedeli ödedin ki şimdiye dek?

Hangi zahmete katlandın, ne tür sıkıntılar çektin?

Yatarak, masa başında gece yazıları yazarak mı düzelecek dünya?

Öyle mi sayın dostlar?

Sakın ha, söz kendime, üzerine alınmasın kimse..

***

İlginç ve bir o kadar da garip!

Sürece ilişkin ne söylense başka havalarda çalınıyor, hem de ilgisiz makamlarda, ilgisiz enstrümanlarla ve zaten (bize göre) yanlış notalara basılarak..

Ki zalimliklerin ortadan kalkması, adaletin sağlanması, bir tek ferdin dahi mağdur edilmemesi, cana kıyılmaması; yani insanın insanca yaşayabileceği bir yeryüzü alanının oluşması hangi Müslüman aklın reddedebileceği bir şey olabilir?

Yazılıp çizilenlerden bunların aksinin istenildiğini çıkarmaksa bir başka garabet..

Her gün bir yenisi boca edilen gündemlere dair, öğretenlerden öğrendikleri kadar bir şeyler demeye çalışanlar sabahtan akşama, olmadı geceden sabaha sadece laf mı üretirler, hayatın içinde yok mudurlar, oradan öyle mi görülüyor?

Söylenenlere bizim gibi eleştiri getirenler eleştiri yazılarını nerede ve hangi vakitlerde yazıyorlar acep?

Masada mı, yatakta mı, kanepede mi?

Yoksa havada, su üstünde mi?

Sahi nerede?

Yazı yazmayı, okumayı bırakıp işlerinden, sosyal statü ve mevkilerinden, ailelerinden kendilerini soyutlamışlar, mallarını mülklerini hibe etmişler de ellerinde kılıç kalkan cephelerde Allah! Allah! diye cihat mı ediyorlar?

Olmadı günün her vaktini, Kur’an yedeklerinde, insanlara tebliğle mi geçiriyorlar?

Sayalım mı şimdi kimlerin nerelerde neler yaptıklarını, iş buna mı kaldı?

Tartışma bu zaviyede mi sürdürülür, yakışır mı bizlere?

Basiret, feraset, öngörü sahiplerinin işi olmamalı bu tarz yaklaşımlar..

Hatırlatma babında ve soru kalıbında söylemiş olalım:

Her vasatta Hz. Muhammed örnekliğinden bahsedenler, rejime ve mevcut algıya dair geliştirilen tevhit eksenli tenkit sürecinin hangi koşullarda nasıl işlediğini, söz ve eylem birlikteliğinin hangi saiklerle oluştuğunu bizden iyi bilmezler mi?

Yoksa dem o dem değil midir?

***

Ve bilenler bilir..

Yeryüzünde siyasal anlamda daha adil, özgürlükler bağlamında daha yaşanabilir, ekonomik ve sosyal anlamda da daha bir kolaylıklar sağlayan yerler var.

Bu çerçevede Laikliği, demokrasiyi bihakkın icra eyleyen devletleri bilenler de sıralayıversinler artık..

Bakarsınız buralarda yaşananlardan gına gelir de göç ediveririz oralara..

Örnek neslin Habeşistan hicreti biteviye örnek verildiğine göre..

***

Her vasatta Müslüman olma iddiasından ve buna bağlı İlkeler skalasından yola çıkarsak zaten iktidarın gereği, zaten insanlığın icabı adına yapılması gerekenleri marifetmiş gibi anlatanların, sanki bir erdemmiş gibi pazarlayanların peşinden gitmek!!!

Her vasatta daha bir demokrasi, dinin kesinlikle siyasete müdahil olmayacağı daha bir laiklik vaadi verenlerin sözlerine muhabbetle kulak vermek!

Müslümanlar için en tuhaf, en şaşılası olanı da sui misalleri emsal alıp elde olanları beğenmeye, onlarla yetinmeye dahası iktidarda tutmaya zorlamak!!!

Düşünülesi şeyler değil mi bütün bunlar?

Kimlerin, hangi inanç ve ideolojilerin himmetine muhtaç kaldık?

Üzerinde beraberce duralım, düşünelim ve cevap arayalım lütfen..

Eğer mesele ihsas ettirdiklerimizden ibaretse, varalım göç edelim, terk-i diyar eyleyelim bilenlerin bildikleri; gidip de gelenlerin ballandıra ballandıra anlattıkları beldelere..

Vatancı, Ulusalcı, Anadolucu, Milliyetçi, Ülkücü şucu bucu değiliz elhamdülillah..

Ve yeryüzünün neresinde doğsak Müslüman olmak zorunluluğumuz da elde var bir nasıl olsa..

***

Ben şimdi ölenlerden, dahası demokrasi şehidi olanlardan ve halen yaşayanlardan özür ve hatta helallik diliyor, onlara dair geçmiş söylemlerimden de tövbe ediyorum(!)..

Meğer onlar ne kadar haklıymışlar, meğer onlar ne mübarek zatlarmış!..

Hele elan yaşayanlar ne basiretliymişler ve ferasetleri yüzlerinden akıyor, bir bir sözlerinden dökülüyormuş da biz de nahak yere muhalefet edip duruyormuşuz!..

A. Menderes ve onunla asılanlar..

T. Özal ve ona destek veren siyasiler..

Her biri yaşadıkları dönemde görece özgürlükler sağladılar ümmete, Müslümanlara..

N. Erbakan’ın hakkını da teslim edelim..

Şimdiki Başbakanımızı o yetiştirip, ikram etti bizlere..

Maksat demokrasi, maksat laiklik ise ve bu bağlamda çığır açmaksa A. Menderes’e demokrasi şehidi denilmesinden, diğerlerinin demokrasi vurgularından niye rahatsız olalım, değil mi?

Mademki öyle o demlerde niye söylendiler onlara, bizim akil adamlarımız?

İslam ve siyaset denkleminden yola çıkarak az eleştirmediler yapıp etmelerini..

Onlar üzerinden geliştirilen hurafeci, gelenekçi, teslimiyetçi, ılımlı İslam algısı yabancısı olduğumuz kabuller değil; ki bu kabulleri merkeze alarak uzak tutmadık mı birbirimizi öylesi yapılanma ve düşüncelerden?

Ve F.Gülen..

Niye kızıp duruldu ona ve üstadına?

Müslümanları sağ ve sığ siyasete ram ettiler diye niye yerden yere vuruldular, vurduk beraberce?

Ne güçlüymüş bu “F” tipi örgütlenme ki Türkiye siyasetini kendi lehine yani Müslümanların lehine şıpın işi yerle bir ediverdi..

Hayranlık duymamak elde değil vesselam..

Başarı varsa şayet bu sadece AKP’nin değil, malum cemaatin, itiraf edelim ..

Ergenekon vb. dosyaların, bilmem ne harekâtlarının tetikleyicisi ve sürekli dosyalar servis edip gündemde tutan onlar değiller mi?

Meğer öngörüsü ne kadar kuvvetli, meğer cemaatin davranışlarıyla ilgili verdiği kararlar ne kadar isabetliymiş hocamızın!

Ben ölenlerden ve dediğim gibi elan yaşayan zevattan özür dilemeyeyim de ne yapayım şimdi?

***

Bizi alternatif söz ve eylem üretmemekle mahkûm etmeye çalışan dostlarımız, ismini andıklarıma rahmet okuyuversinler artık..

Sağ olana, hele her sözünden hikmet fışkırana zaten lafımız olamaz değil mi?

On-un-ların açtığı alanda top koşturduğumuzun farkında değil miyiz yoksa?

Ve hazır açılmış alanlarda nasıl olsa söz verildi, müjdeler olsun!

13 Eylül sabahı yeni bir anayasa sürecine vira bismillah..

***

Evet, bu işler bizim bildiğimiz işler değilmiş, itiraf etmek lazım..

Bundan sonra ya AKP saflarına katılacağız ya da son devrin müceddidine tabi olacağız..

Aksini düşündüren sebepler karın gurultularımızdan ibaret olduğuna göre..

Ve şapkamızı önümüze koyup demokrasi ve laikliği niye bu denli yanlış/eksik değerlendirdik diye düşünerek muhasebe yapmaya koyulacağız artık..

Ki bu saatten sonra geliştireceğimiz söylemlerimizi de daha iyi bir demokrasi, daha bir hakkı verilmesi gereken laiklik için kurgulayabilelim..

Yeni bir anayasa sürecini akamete uğratmak işimize gelmez çünkü..

Hazırcıyız evvelemirde..

***

Aklıma geldi birden:

DP eksenli tek partiden çok partiye geçiş sürecine ve o dönem iktidar sahiplerinin asılmasına, MNP’nin kuruluşuna, ANAP/Özal dönemine vb. siyasi atraksiyonlara mütemadiyen komplocu yaklaşan ve bunu siyasi bilinç ve basiretin gereği sayan; darbeleri,özellikle 12 Eylül’ü,28 Şubat’ı ve sonrasında SP’den AKP’nin çıkışını başlangıçta aynı düzlemde değerlendiren, onlar üzerinden Batı hegemonyasını, küresel baskı ve oyunları işlemeye çalışan dostlarımız bugünlerde AKP eksenli komplocu düşünmeye ne hikmetse rezerv koydular..

Her işin arkasında artık ABD, AB ve diğerleri yok..

Türkiye siyaseti üzerinde küresel güç oyunları, emperyalist baskılar artık söz konusu değil..

Acaba bunun sebebi ne ola ki?

***

Her zaman dediğim gibi maksat muhabbet..

Maksat, henüz yaşıyorken istikameti düzeltmek..

En önemlisi istikamet üzre sabit kalmak..

Ve bu doğrultuda yazılıp çizilenlerden nasiplenmek..

Kimseyi mevcut siyasete eklemleme anlamında mahkum etmeden, kimseyi daire dışına iteklemeden..

Ama yoldaki işaretler diye bişi var..

Her yolda, yolun her virajında önümüze çıkıyorlar..

Onların varlığını inkâr mı edelim şimdi?

Uyarmayalım mı birbirimizi bildiklerimiz kadarınca?

Bütün bu dertlenmeler, derde dair paylaşmalar sadece anayasaya oy verip vermemek meselesi değil ki; anlaşılamadı mı hala?

Evet/hayır ikilemiyle geçiştirilebilecek bir şey değildir ki yaşadığımız süreç..

Niye bu iki kavram üzerinde dönüp duruluyor, gerçekten anlamak zor..

“Evet/hayır ikilemine sıkışıp kalmayalım, her Müslüman süreci tahlil edebilecek vasfa sahiptir, zaten olması da gerektir “ diyenler neden tavırsızlığa mahkum edilir, niye yaşanan zulümlere duyarsızlıkla itham edilir bunu anlamak da hakikaten zor..

***

Neyse..

28 Şubat darbeciliğin postmoderniydi..

Öyle demişler ve tarihe öyle not düşmüşlerdi..

12 Eylül 2010 referandumu din algısının postmoderni olabilir mi?

Uydu mu acaba bilmem ki; öylesine salladım işte!

***

Gece yazılarından da buraya kadar..

Selam ve muhabbetle..

Çok İhtiyacımız var çoook..

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *