Gündeme dair dergimizin sitesinde yaptığımız değerlendirmemize bir katkı/ilave yapmak durumu hâsıl oldu! Bu eklemlenmek, takılıp kalmak anlamına alınmasın! Meramımızın iyi anlaşılmasından başka niyetimiz yok! Orada yumurtacıları hedef alırken asıl hedefin dikkatlerimizden kaçmaması gereğini salık vermiştik! Yumurtacıların kendilerinin yumurtayı, hem de çift sarılı ve organik olanını fazlasıyla hak ettiklerini de ima ederek! Gelinen nokta gösterdi ki
Gündeme dair dergimizin sitesinde yaptığımız değerlendirmemize bir katkı/ilave yapmak durumu hâsıl oldu! Bu eklemlenmek, takılıp kalmak anlamına alınmasın! Meramımızın iyi anlaşılmasından başka niyetimiz yok!
Orada yumurtacıları hedef alırken asıl hedefin dikkatlerimizden kaçmaması gereğini salık vermiştik! Yumurtacıların kendilerinin yumurtayı, hem de çift sarılı ve organik olanını fazlasıyla hak ettiklerini de ima ederek!
Gelinen nokta gösterdi ki sistemi beraat ettirmeden, yumurtacılara ve daha önemlisi onları öne süren kuklacıya, gizli ve sanal güçlü ele fazlasıyla titizlenmek gerekmektedir! Sisteme akıl danelik yapacak değiliz, işimiz düzeni değil kendimizi uyarmak! Kendi yapıp etmelerimizin neticesini görmek isteriz! Kimsenin ceberutluğu istediği, ne olsa gider dediği falan yok! Görmezden gelmenin anlamı da yok! Amaçlar ayrı olunca araç beraberliğinden söz edilemez! Amaçtaki kısmî benzeşme de sağlıklı okunmalıdır! Biz de sistemden bizarız, düzenin hâkimiyet tercihinden, hele bunun güya ve kandırmaca ile de olsa halka tevdi edilmesinden rahatsızız! Hâkimiyetin ancak İlahî kaynaklı olabileceğini salık veriyoruz! Onların rüzgârını kendi lehimize alıp onunla yelkenlerimizi şişirmenin hiçbir olumlu yanı yok! Taktik beraberliği de bir yere kadar olmalı ve asla ilkesiz/takiyye ile olmamalıdır diyoruz! Tekrar edelim bu söylediklerimizden kimse yanlış çıkarsamada bulunmasın! Sivrisinekle mücadele ile bataklığı kurutma çabası arasındaki farkın ayırdındayız! Asıl yönümüzden/hedefimizden bir sapma söz konusu değildir! Bu, sivrisineğin zararına dikkat çekmeyi ertelemeyi, yerine göre o mücadeleyi ihmal etmeyi gerektirmemektedir! Ne modern hurafeleri, ne halkın cahilane daldığı geleneksel hurafeleri görmezden gelmeli, ne de aralarındaki irtibatı/ilişkiyi atlamalıyız! Bunların birbirini doğuran/gerekli kılan/besleyen çift yönlü etkileşimini ihmal etmemeliyiz!
Yaşanan olaylara, süren öğrenci protestolarına bakınca, buna başbakanın stad açılışındaki planlı olduğu(!) anlaşılan, bir raunt olarak görülebilecek yuhalanmasını da eklersek olayın bütününü görmemiz kolaylaşacak gibi! Hakeza Eğitim İş’in yasak girişiminin, aynı hedefe matuf fitne eksenli işlerden, organize işlerden olduğu anlaşılıyor! İş midirler, sipariş midirler? Danışıklı dövüş bu olsa gerek! Tek/asıl işleri halkın aleyhine olacak girişimlerin takipçisi olmak olarak belirginleşen bu kişi ve kuruluşların eğitim anlayışı bizimkinden yüz seksen derece farklı besbelli! Buna basın yayında listeleri verilen Ergenekon sürecinde kapatılacak/düşman dernek, kuruluşlar ile pekiştirilecek/desteklenecek/destekleri alınacak kuruluşların amaçlarındaki paralellik de eklenmeli! Eylemci öğrencilerden birinin devlet organlarının görüşmelerine katıldığı için yediği dayağı, yine aynı görüşmelere katılan jaguarlı başka bir öğrenciyi bu öğrenci kitlesinin seçmiş(!) oluşu ile “harç” mazeretleri arasındaki tenakuzu/paradoksu/çelişkiyi iyi düşünmek gerekmektedir! Sistemin polis marifeti ile üniversitelerde sınırsız/süresiz arama yetkisini alışı ile bahsi geçen sendikanın can simidi gibi sarıldığı sınava başörtüsü ile girişi yasaklatma girişimi arasındaki mahkeme/muhakeme boyutunu da hukukla ilintilendirerek, kafa karışmadan telif ve/veya te’vil edebilmek mümkün mü?! Gölcük/Balyoz/kadife eldiven dosyalarından İstanbul ve civar illerdeki üniversitelerden yandaş/kullanılacak öğrencilerin listelerinin çıkması da hiç enteresan değil, değil mi?! Yine dışarıda/başka ülkelerde cereyan eden halk eylemlerinin yönünün/tarzının, bize/buraya nasıl bir bağlantısı/yansıması olacağına da bakmak gerekiyor! Bir kere burada kitleselleşmeyen tavrın amacı/yönü ile dışarıdakilerin en azından niyetinde bir farklılık okunabilir! Şöyle ki; belki bilinçsizce/şuursuzca ama bir zulme isyan, aşağılanmaya/sömürülmeye baş kaldırı söz konusu dışarıdaki eylemlerde! Organize ve kadro yönlendirmeli bir hareket olmadığı ve manipülâsyona açık, kaş yapayım derken göz çıkarma, yağmurdan kaçarken doluya tutulma ihtimali her an mevcut, spontane bir girişim gibi duruyor! Umarız ki, altından çapanoğlu çıkmasın ve hain/fitneci ellerin güdümünden uzak/bağımsız olsun! Olsun ki; sanal devlerin boyaları/maskeleri/makyajları dökülsün, her yere ellerinin/güçlerinin yetmediği ve akıllarının ermediği görülsün/anlaşılsın! Zulümle âbâd olunamayacağı anlaşılsın! Güvenin gerçek adresi, hak ve hukukun esas mercii belli olsun! Bu kadarı bile, istenen sonuç olmasa da ilk adım olarak önemsenmelidir! Bunun aksine buradaki eylemlerin ise daha çok özgürlük(!), daha çok hak ve hukuk(!) adına, zulümden kurtuluş odaklı olmadığı, bir grup beyazın, seçkin elitin, halkı pasta paylaşımından, iradesini(!) sergileme pozisyonundan uzak tutma, kaybedilen mevzileri geri kazanma adına fitne/kaos çıkarma amaçlı olduğu sezinlenmektedir! Bir kısım seçkin/beyaz halk parçasının(!), halka rağmen pozisyonlarını muhafaza, daha çok geri kazanma, korkulu rüya görmektense uyanık kalma endişesi olarak tezahür ediyor! Bunun Ergenekon sürecinden bağımsız olduğu düşünülemez! Tabi başta ve önceki yazımızda söylediğimiz rezervlerimiz saklı ve baki! Biz daim teyakkuz halinde bulunmak, kendi sürecimizi kendi yöntemlerimizle sürdürmek durumundayız! Kitlelerin şartlandırılabileceği, kadroların bilinçlendirilebileceği hassasiyeti ile hareket etmeliyiz! Burada Kürşat Atalar’ın ‘organizasyon mu, ilmî liyakat mi’ (Habertaraf sitesindeki yazısı) önermesi önemli hale geliyor. Kendi cevabının nasıl verileceğini (Aslında ‘düşüncenin okullaşması’ çerçevesinde ve onun İktibas ile olan serüveninden hareketle, az çok tahmin edebiliyoruz bu cevabı!) beklerken, ben bu ikisi, yani ‘organizasyon’ ile ‘ilmi liyakat/bilgilenme/bilinçlenme’ arasında ayrı düşünülemeyecek, zorunlu ve çift yönlü iletişim ve etkileşim olduğunu düşünüyor, önermenin bu şekilde terkip edilmesini bekliyorum! Örneğin Tunus halkı organize olamamanın boşluğunu/belirsizliğini yaşıyor hala! Kur’an kurslarının, İHL’nin önünün kesilmesi, kesintisiz eğitimin zorunlu hale gelişi esnasında daha kalabalık bir kitlenin, burada sokaklarda olduğu malumunuz! Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgârın yardımcı olamadığı gibi, bu sokak hareketlerinin bir tepkiden öte gitmeyen boyutu ile yine bir sonuç devşirilememişti bildiğiniz gibi! Bu ve buradaki kitle, sayı olarak, belki bilgi birikim olarak da oradakilerden yoğun olmasına rağmen bir sonuç devşirilememesi de manidardır! Tunus’ta şöyle veya böyle ilk aşama kat edilmiş durumda, beklenen ikame sağlanamasa da! Burada ise ne ilk aşamada, ne son aşamada hiç bir sonuca ulaşılamaması bir tarafa, bu kitleye rağmen(!) istenenler, istendiği haliyle/kitlenin istemediği doğrultuda gerçekleştirildi! Daha ötesi bu geri adımın peşine, kitle aleyhine, kitlenin gözünün içine baka baka tasallut/kuşatma, artarak sürdü! Kısaca olumlu bir sonuç alınamadığı gibi daha ağır bedeller ödenmek zorunda kalındı! Pirince giderken, evdeki bulgurdan olundu! Kitlenin sağlam bir organizasyon dâhilinde, bilgi ve bilinçle donanımlı olarak ve de ısrarla/gemileri yakarak hareket etmekten uzak, sırf tepkisel hareket etmesi bu sonuca duçar oluşumuzu doğurmuştu! Emevi saltanatının ve haleflerinin adaletten/hakkaniyetten uzak, zulüm ve istibdat düzenlerinin devamı adına, saltanat ulemasının gönüllü fetvası, dinine vakıf ulemanın da sindirilerek sukutuyla uyguladığı ‘kader’ ve ‘fitne’ algısı, muhafazakârlık olarak meşhur olan geleneksel (daha çok Sünnî) camiada “fasık da olsa imama/öndere/lidere/yöneticiye uyulması” şeklinde sistematikleşmiş ve şart(!) koşulmuş/bilinmiş ya, bitti, o kadar, bir ötesi yok, olmaz, düşünülemez, sorgulanamaz! Bu kanaralaşmışlık biraz da ondan! ‘Fitne(!) çıkar sonra’ denilerek ne güzel fitneye düşürülmüşüz değil mi?! (Bu konuda Taha Akyol’un konuyu irdeleyen, sistemi rahatlatmaya, çeşitli dini argümanların müsamaha ile karşılanması -ki bir ilerisi, daha kötüsü(!) bu camiadan asla beklenmez!- önerisini içeren kitabına bakılabilir!), (Hakeza Ruşen Çakır’ın hepimizin fotoğrafını çekip sunduğu kitabı da ilginç gelebilir!)
İlmî liyakat da hak getire! Kadro bilinçlenmesi de! Fikri liderlik ile şahsi liderlik, nitelik ile nicelik, organizasyon ile ilmi liyakat, grup ve cemaat taassubundan uzak kardeşlik hukuku/bilinci ile geleneksel/kültürel halk İslam’ı yerine, iletilen/sahih vahyî Hak dinin verileri arasında/çerçevesinde çok ciddi bir tefekkür/tezekkür/taakkul/tefakkuh/tedebbür ameliyesi gerekmektedir! Yine kafa karışıklığı, hep paradoks! İtikadî ve amelî, zaten ayrı olan mezheplerimizi çoğaltıp duruyoruz!
Karar verip/tarafımızı seçip doğru araçlarla, doğru hedefe doğru yola koyularak, yolculuk azığını/her türlü donanımı tedarik edip, yol refiklerini tamamlayarak, doğru yöntemlerle, yılmadan/geriye bakmadan ve dönmeden/gemileri yakarak, yorulduğumuzda hemen aynı paralelde başka işe koşup/işi ve sorumluluğu kuşanarak, en önemlisi yalnız Rabbimize yönelerek/kulluk ederek/sığınarak/yardım dileyerek (İnşirah 7-8), tevekkülle istikamet üzere olmalıyız! Gündemlerle ilintimiz, bu genel bakış çerçevesinde gerektiği zaman ve gerektiği/hak ettiği kadar ona eğilerek, gerektiğinde elimizin hem tersiyle, hem de düzüyle itilerek, olaylara hapsolarak değil olguları/arka planı/ amaçlananı/muradı/gerçek senaryoyu bilip görerek hareket etmek şeklinde olacaktır, o kadar!
Eklemlenmek yok, etkilenmek yok, eğilmek yok, taviz yok, takiyye yok, müdahane yok! Es geçmek, görmezden gelmek de ‘Bizi hiç ilgilendirmez!’ anlamında olmamalıdır! Dinin bu insanların gündemine girmesine vesile olması, bu ve benzer meselelerde dinimizin söylediği sözünün, sunduğu çözümünün insanlara sunulması adına, belki bir fırsat olarak bile görülebilir! Hiç görmezden geleceğimiz, susmamızın daha faydalı olabileceği anlar/gündemler elbette olacaktır! Ancak, İslam’ın zamana/çağa/asra müdahale etmek, zulme/karanlığa/zorbalığa/şeytanın adımlarını izleme temayülüne karşı bir teklif sunmak, yoldan çıkan insanlığa yaratılış hikmet ve gayesini yeniden hatırlatarak sıratı müstakime yöneltmek, sınır ve sorumluluklarını hatırlatmak, yapılıp edilenlerin/insanın eliyle kazandıklarının sonucu olarak cennetle müjdelenip cehennemle uyarılmak, asıl ve kalıcı yurt ahireti tekraren hatırlatmak amaçlı olduğu izahtan varestedir! Sivrisinek ile saz muhakemesi gibi!
‘Hap’ arayışı değil bu; sadra şifa olmak, İslam’ın şifasını tüm kuşatıcılığı ile kendimizden hareketle tüm insanlığa sunmak/ulaştırmak, sosyalleşme yol ve yöntemlerini doğru takdir edip uygulamak, çözümü yakalayıp temsil liyakati/yaşayan şahitlik sergilemek anlamında bir bütünlük/süreklilik/tutarlılık taşımak endişesidir! Bu meşruiyet arayışı değil- ki bu meşruiyet asıl kaynakla irtibat, gücünü ve hızını ondan almakla alakalı olup bu bizim ayırt edici noktamız olmalıdır hep-, meşguliyet hiç değil; meşveret arayışıdır!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *