İsrail askerlerinin saldırısı bir kere daha gösterdi ki, tarih boyunca hiçbir güç, hiçbir ordu, hiçbir devlet/imparatorluk, hiçbir silah, ‘la ilahe illallah’ dinini yenememiştir. İman her zaman güce, silaha, saraya, ordulara galip gelmiştir. İnsanları öldürmek, onları yenmek değildir.
İSRAİL NE YAPMIŞ OLDU?
Mehmed Durmuş
İHH’nın Gazze yardımı götüren gemileri bir anda siyasetin, hem de dünya siyasetinin tam göbeğine oturdu. Zannediyorum hiçbir eylem Gazze halkının kuşatılmışlığına, alabildiğine geniş olmasına rağmen dünyanın başlarına dar edilmişliğine bu kadar yoğun şekilde dikkat çekemezdi. Gazze’ye uygulanan ambargo kalkmasa bile, hiç değilse dünyada elan Gazze ablukası gibi ciddi bir sorunun yaşanmakta olduğunu bütün ‘sağır sultanlar’ duymak zorunda kaldı.
Hiçbir şey bedelsiz olmamaktadır. Pahalı şeylerin bedeli pahalı, ucuz şeylerin bedeli de ucuzdur. Dünyanın bir köşesinde Müslüman bir topluma reva görülen bir zulme ses çıkarmanın, derdiyle alakadar olmanın hiç de ucuz olmadığını ise bu gemi olayı iyice açığa çıkartmıştır.
İHH’nın gemilerle ‘İnsanî yardım’ götürme girişimini herkes, her kurum, her siyasî kanat ve her devlet kendine en uygun biçimde kullanabilir, en elverişli ‘yarar’ı devşirebilir. Herkesin kendince bir hesabı elbette vardır. Herkes, kendi hesabının mükafatını ya burada, ya da öte dünyada bir şekilde alacaktır. Fakat birilerinin canları üzerinden bir başkaları dünyalık hesaplar yürütürse, bu da oldukça adî bir hesaptır.
Bir Müslüman olarak beni bilhassa o gemiye tamamen Allah rızası için binen, çünkü kendileri tokluk içinde iken, Gazzeli kardeşlerinin, savunmasız çocukların, kadınların ve yaşlıların gözü yaşlı bekleyişlerine katlanamayan insanlar ilgilendirmektedir. İsrail askerlerinin açık saldırısı sonucu hayatını kaybeden Müslümanların, Allah rızasından başka amaçları olmadığına kanaat getiriyor ve ölümlerinin Allah yolunda (fî-sebîlillah) olduğuna hüsnü zan ediyorum ve bu yüzden kendilerinin şehadet mertebesine ulaştıklarına inanıyorum. Aileleri için katlanmak zor olsa da bir açıdan da kolay olmuştur çünkü hepsi de bilerek o yakınlarını gönderdiler ve bazılarının da ayrılmadan önce helallik dileyen konuşmaları zaten basına da yansımıştır. Gemide iken, ölen oğlunun başucunda durup Allah’a hamd edip, oğlunu Filistin davasına hediye eden babaların anlatılan hikayesi, bu meseleyi yeteri kadar teyid etmektedir. Dolayısıyla onların Allah yolunda öldürülmüş olduklarına inanmaları, sabır ve tahammüllerini artırmıştır. Biz de kendilerine Allah’tan rahmet, mağfiret, ailelerine sabır ve ecir diliyoruz.
İHH’nın on bin tonluk yardımı, bizzat götürenlerin kendi elleriyle Gazzelilere ulaşmadı ama bence ondan da etkili bir sonuç çıktı ve bir anda Gazze meselesini bütün dünyanın birinci gündem konusu yaptı. İkinci olarak ise İsrail denilen Batı’nın tüp bebeği, altmış iki yıllık geçmişinde ilk defa bu kadar açık düştü. Hesapları pek tutmadı. Çılgınlığı bu sefer başını ağrıtacak noktaya geldi. Muhtemelen hesap etmediği sonuçlar doğdu. İsrail demişken, ordusunun yaptığı saldırganlığı anlatmak için çok ağır hakaret kelimeleri seçmeye pek gerek bulunmamaktadır. Çünkü Allah binlerce yıl öncesinden bunları domuza, maymuna benzetmiştir. Bunların kişiliksizliğini Kur’an yeterince anlatmaktadır.
Türkiye’de bazı İsrail ve Amerikan zangoçu gazeteci-yazarlar, hemen hepimizi şaşırtan derecede, İsrail’in bu son operasyonunu eleştiren yazılar kaleme aldılar. Hürriyet gazetesinin sabık genel yayın yönetmeni bile, güya mertçe itiraflarda(!) bulunarak, İsrailli dostlarını eleştirdi, yaptıklarının anlamsız olduğu mesajını verdi, yani dostça uyardı. Fakat yine dikkatlerden kaçmamış olmalıdır, yapılan bütün bu eleştiriler, İsrail Devleti’ne değil, İsrail Hükümeti’ne yönelikti. Eleştirilen, İsrail hükümetinin çılgınlığı idi, pragmatist davranamayışı idi. İsrail’in bekasına zarar vereceği için, hükümetin bu pervasız hareketleri ‘mantıklı’ bulunmamıştı. Yoksa hemen hepsinin gözünde akan Müslüman kanı, İsrail’in gözündeki kadar ancak ‘değerli’dir. Tıpkı Gazze’de abluka altında olan Müslümanların, gözlerindeki değeri gibi…
İsrail’in yardım gemilerine yaptığı saldırı, Türkiye’de büyük infiale yol açtı. Neredeyse her parti tepkisini dile getirdi. Ama herkesin tepkisi farklı saiklere yaslanmaktadır. Bununla beraber halk katında, İslamî kaygılarla olaya destek verenler hiç de küçümsenmeyecek derecededir. Hemen hepimiz, yakinen veya uzaktan tanıdığımız gemideki insanların akibetini düşündük, adeta İsrail askerlerinin ellerinde rehin kaldıkları saatleri sanki birlikte geçirdik. Ölmeyip sağ dönenlerine sevindik.
AKP Hükümeti, kendi şartları içerisinde tartıldığı zaman, görece olarak iyi netice aldı denebilir. Görece diyorum çünkü eğer Türkiye devleti bağımsız(!) bir devletse, İsrail’in yaptığı gerçek bir savaş sebebidir. İsrail bu eylemi bütünüyle Türk halkını, Türk devletini aşağılamak için yapmıştır. Ortadoğu’da kendinden başka aktör olamayacağı mesajını vermek için, Türkiye’nin Ortadoğu’da öncü rolüne soyunmaması gerektiği mesajını vermek için yaptı. Meydan okudu, rest çekti, küfretti. Bu aşağılamaya hiçbir ‘normal’ devlet katlanamaz. Bu bir şeref meselesidir. Gelin görün ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuşatıldığı reel şartlar düşünüldüğü zaman, tıpkı Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın onca gürledikten sonra itiraf ettiği gibi, kimse hükümetten İsrail’e savaş açmasını beklememektedir. Zira İsrail demek ABD ve Avrupa ülkeleri demektir. ABD ile İsrail’in ilişkisi karşılıklı çıkar ilişkisidir. ABD, İsrail askerlerinin gemide yaptıklarına karşılık sadece ‘üzgün’ olduğunu belirtme lütfunda bulundu. Başta ABD olmak üzere batı ile bunca siyasal bağlılıkları olan bir devletin, bölgedeki en yakın dostu İsrail’e savaş açması, ancak ham hayal peşinde koşanların düşünebileceği bir iştir.
Savaş açmak şöyle dursun, halen İsrail’le ortak askeri tatbikatlar yapılmakta, ticari ve askeri anlaşmalar devam etmekte ve bunların varlığı bile tartışmaya açılmamaktadır. İsrail’le halen üç büyük tatbikat yapılmakta olduğunu da kamuoyu bu son olay vesileyle öğrendi.
Son olarak önemli bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Laik basın İHH’nın gemilerini ısrarla “aman ha yanlış anlaşılmasın, bu bir insanî yardım girişimidir, İslami değil!” uyarısı ile haber konusu yapmaktadır. Çok açık bir şekilde, olayın Gazze’ye Türkiye’den İslamî bir destek, bir müdahale olarak anlaşılmaması için çok ciddi gayretler sarfetmektedirler. Hükümet üyelerinin de meselenin bu yönde anlaşılması için titizlendikleri gözlenmektedir. Bu olay, kimlerin İslam’ın gölgesinden bile korktuğunu, kimlerin aslında ideolojik olarak İsrail’den farkının bulunmadığını açıkça göstermiştir. Yani İsrail askerleri, gemideki insanların plastik sandalyelerinden, tabak-çanaklarından, su sıktıkları hortumdan korkmakta yalnız değildirler. Öyleyse bu durum bize bir şey öğretmektedir. Müslümanlar olarak, hedefimizi açıkça belirtmeli, kelime ve kavramlarımızı berraklaştırmalı, duruşumuzu netleştirmeliyiz.
İsrail askerlerinin saldırısı bir kere daha gösterdi ki, tarih boyunca hiçbir güç, hiçbir ordu, hiçbir devlet/imparatorluk, hiçbir silah, ‘la ilahe illallah’ dinini yenememiştir. İman her zaman güce, silaha, saraya, ordulara galip gelmiştir. İnsanları öldürmek, onları yenmek değildir. Bilakis savunmasız insanları kurşuna dizmek, acizliğin, yenilmişliğin kanıtıdır. İslam gerçekten çok güçlüdür. Çünkü Allah güçlüdür. Allah boş yere “Onlardan korkmayın, benden korkun!” buyurmamaktadır. Biz Müslümanlar akidemizi düzelttikçe, Allahın dini üzerinde aynı akide ve aynı İslami hedeflerle birbirimize sımsıkı kenetlendikçe dünyada hiçbir güç bizi korkutamayacaktır. Allahın emrettiği adalet de o zaman tahakkuk edecektir. Müslümanlar olarak yüzyıllarca derin kış uykularında uyuduk ama artık Kur’an’la yeniden dirilmenin zamanıdır. Bu güç bizde fazlasıyla mevcuttur.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *