Modern olmak ile Müslüman olmanın uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığını bilmek sorunu çözeceğimiz en önemli çıkış noktası olmalı iken, tam tersi oldu.
Evet İslamlaşmak mı, yoksa modernleşmek mi!.. Müslümanlar bu ikilem arasında gidip gelir oldular ne zamandır. Hem modern hem Müslüman olmak gibi bir çaba içine girenler, inançlarına kattıkları olumsuzlukların kendilerini nerelere götürdüğünü fark edecekleri yerde, bir de bu yanlışları çevrelerine de sirayet ettirme gayreti içine girdiler.
Halbuki modern olmak ile Müslüman olmanın uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığını bilmek sorunu çözeceğimiz en önemli çıkış noktası olmalı iken, tam tersi oldu. İslam modern olmaya karşı değil, İslam demokrasiye karşı değil, bu kavramları bizatihi içinde bulunduruyor anlayışı yani İslam ile bu ve bunun gibi diğer İslam dışı, modern dünyanın içselleştirdiği kavramların Müslümanlar arasında kabul görmesi sonucu oluşan bu kavram kargaşası Müslüman çoğunluğun hayatına yön vermeye başladı çoktandır.
Tamam anladık, bunu birileri tezgahlıyor, tezgahlıyor da Müslüman olmak akletmeyi gerektirmiyor mu! Bu tezgahlara düşmemek için, bu dinin ilkelerini en doğru biçimde öğrenip yaşamak Müslüman’ın sorumluluğunda değil mi!..
Modern olmayı, çağdaş olmayı, teknolojinin imkanlarından yararlanmak, hayatın diğer alanlarında da İslam ile ters düşmeyecek şekilde yaşamımıza girmesi gerekenleri alıp inancımıza ters düşenleri dışlamak yerine önümüze konan her şeyin, her kuralın hayatımıza yön vermesine izin vererek inancımıza, yaşamamız gereken İslami hayata fitne katmış olmuyor muyuz?
Modern olmanın, dünya ile bütünleşmenin en önde gelen kurallarından biri olduğu demokratikleşme, seçme ve seçilme hakkı gibi bir dar kalıp ile İslam’danmış gibi kabul görür oldu. Halbuki sadece seçme ve seçilme hakkı gibi gösterilmeye çalışılan Demokrasinin ve onun içini dolduran diğer kavramların, İslam alemine sokulan Truva atı olduğunu daha önce de söylemiştim, şimdi de söylüyorum. Gözümüz açıldığında göreceğiz ki, modernizmin işgali altındayız. Bu işgali umarım iş işten geçmeden anlarız.
Modernizm, sadece teknoloji değil, bir yaşam biçimidir. İslam’dan olmayan bir yaşam biçimi. Modernizmin hayata geçirdiği kavramları, kuralları, Allah’ın kurallarıyla asla benzeşmez. Modernizmi ayakta tutan kavramlardan hangisi İslam ile bağdaşabilir? Demokrasi, özgürlük, insan merkezcilik, hümanizm, sekülarizm gibi kavramlar İslam açısından, birer açmazdır.
Bu kavramların arka planını merak etmek yerine baş tacı etmek kolay geldi pek çok Müslümana. İş böyle olunca da, İslam’ın gerçeklerinden uzaklaşıp, modernizmin aldatmacaları içinde buluverdik kendimizi ansızın.
Geçenlerde, televizyonda kısa bir konuşmaya rastladım, daha doğrusu konuşma kısa değildi de ben sonuna rast gelmişim. Bu programda bir yazarın kitabı tanıtılıyordu, ne yazık ki ne kitabın adı ne de yazarın adı aklımda ama orada parmak basılan bir nokta dikkatimi çekti; kitabın yazarı, Müslüman kadının modernleştiğini iddia ederken, bu tespitine delil olarak da, çarşaftan başlayıp, eşarba gelindiğini, çarşafın önce siyah, daha sonra başka renklerde giyilmeye başlandığını, eşarpların da önceleri daha büyük ve genelde siyah olduğunu, gittikçe hem ebatlarının küçüldüğünü, hem de renklendiğini söylüyordu.
Bu iddiada haklılık payı yok diyemeyiz. Çünkü, gerçekten de kafaların içi değiştikçe bu dışa da süratle yansıyor. Yani Müslüman kadın Demokratikleşiyor, modernleşiyor. Müslüman kadın imajıyla örtüşmesi mümkün olmayan bir anlayışa rağbet edip, feminist olmayı içselleştiriyor.
Bu iddiaya ben de katılıyorum. Sadece Müslüman kadın değil Müslüman erkek de aynı yanılgının içinde. Modernleşme yanılgısının.
Keşke sorun kıyafetlerin renklenmesiyle kalsaydı, ne yazık ki Müslüman kadının tesettürü, modern dünyanın, kapitalist sisteminin maddeci amacına hedef oldu; beş yıldızlı dünyanın ışıklı podyumlarına çekilerek amacından saptırıldı.
Seçim ile işbaşına gelen hükümet yetkililerinin eşleri sanki başka dert yokmuş gibi, tesettür defileleri düzenlemeye çıktılar. Bu davranışların bilinç altında yatan sebebi, İslam’ı özümseyememek değil de nedir! Müslüman önce geri kalmışlık kompleksinden kurtulmalı ki, başını dik tutabilsin. İslam aleminin yaşadığı kavram kargaşası, davranışlara yansıyor, bu davranışlar da, ‘biz moderniz!..’ çığlıklarını yansıtıyor dalga dalga etrafa. Aksini söylemek keşke mümkün olsaydı.
O kadar modernleştik ki, sonunda kendimizi Hıristiyan aleminin bir parçası sanmaya başladık. Artık yaşamak istediğimiz dinimizin, şu anda en büyük sorunu gibi gözüken tesettür emrinin onayını ‘insan hakları mahkemesi’ne havale etmek gibi bir acze düşüyoruz. Bu bana Mevdudi’nin bir cümlesini hatırlattı: “Bir zamanlar Allah’a açılan elleriniz, şimdi alçalıp düşmanlarınıza açılıyor.”
Diğer taraftan, İslam’a karşıdan bakanlardan biri olarak da Mehmet Altan’ın kısa yorumunu vermeden geçemeyeceğim; “İnsan hakları mahkemesinin Leyla Şahin olayı ile verdiği karara ne diyeceği sorulduğunda; “Bu acizliktir, tıpkı beş vakit namazı papaya danışmaya benzedi bu iş” cevabını verdi Kanal 7 spikerine.
İnsanlar mümin veya değil, bir olaya bakışları doğru ise, bu demektir ki, kafalarında kavram kargaşası yaşamıyorlar, yani onların düşüncelerinde, fikirlerinde taşlar yerli yerine oturmuştur.
Mehmet Altan olaylara karşıdan bakan, Mevdudi ise İslam’ın içinden bakan biri olarak bu tür bakış açısından aynı noktaya varıyorlarsa demek ki olayın gerçeği bu. Biz Müslüman’ız ne işimiz var onların mahkemelerinde! Allah demiyor mu; “Onlar istiyorlar ki kendilerine taviz veresin de seninle uzlaşsınlar.” (Kalem/ 9)
Gayet iyi anlıyorum genç kızlarımızı. Okumak istiyorlar, toplumun içinde olmak, artık biz de varız demek istiyorlar, inandıkları gibi yaşamak istiyorlar. Ama ne yazık ki, inandığımız gibi yaşamanın iznini bize, her fırsatta kanımızı emenler vermeyecektir. Keşke bunu yanılgılar yaşamadan, onurumuz zedelenmeden anlayabilseydik.
Daha ne kadar o kapılardan elimiz boş dönmeyi göze alabileceğiz bilemiyorum. Modernleşme, demokratikleşme, aydınlanma, çağdaşlaşma, sekülerleşme kavramlarının içerikleri anlaşılmadıkça, İslam ile ne kadar ters düştükleri konusunda akledilmedikçe, Müslümanlar İslamlaşmak adına kendilerini çıkmazın içinde bulmaktan kurtaramayacaklar.
Biz İslam’ı seçmiş isek, öncelikle gözetmemiz gereken Allah’ın rızası olmalı. Müslüman gayet tabii ki hem dünya hem de ahiret için çalışacak, doktor da olacak, mühendis de, tüccar da, işçi de, ama öncelik onun hayatında Allah rızası olmalı değil mi?
İktibas, Aralık 2005
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *