Amentüsü farklı, sözü ve yazısı farklı aydın-entelektüelin varlığı, statüko karşısında sürekli renklerinin değişkenlik göstermesi, toplumsal kaosların ortaya çıkmasına, takip edilecek yolların karmaşık hale gelmesine neden olmakta.
Söz’ün ve Yazı’nın rengi Amentünüzü belirler
“Allah’ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir?
Biz yalnızca O’na kulluk edenleriz.”
(Bakara 138)
Yakup Döğer
Yeryüzünde var olan her şey, mutlak manada kendine özgü bir renge sahiptir ve bu renk kendisine yaratıcısı tarafından taktir edilmiştir. Bu taktir ediliş canlı cansız bütün yaratılmışları içine alır, aynı zamanda bu renk sadece cismani varlığın dışa yansıyan renginden ibaret değildir. Fıtratın rengi de aynı renktir. Allah dışına rengini verdiği yarattıklarının iç dünyalarını, fıtratını da kendi rengine bezemiştir. Bu rengin atıf yaptığı referans aldığı yer “Ahsen-i takvim” olarak yaratılan insanın “Eşref-i Mahlûkat” oluşudur. Her şey kendi rengiyle ahenk içinde olduğunda anlamlı olur.
İfade ettiğimiz bu renk hakikati, cismani yani fiziki görüntüye tekabül eder. Bir de imani ruhani, fikri renk vardır. Bu renk amentünün rengidir. Cismani olan rengin değişkenlik gibi bir olasılığı yoktur. Tabi son dönem estetik olayını hesaba katmazsak eğer. Lakin fikri, düşünsel, felsefi renk, değişkenliğe açıktır ve her zaman ve mekânda değişebilecek olasılığına sahiptir. Bu değişkenlikte genel olarak ikrar ile amel-eylem aralığındaki farka tekabül eder. Söz de böyledir yazı da böyledir. Söz de yazı da renkten renge girebilir. Tabiatı gereği bu değişkenliğe müsaittir.
Sözün ve yazının renginin göreceli olması ve değişkenliğe müsait oluşu, zaman ve mekân düzleminde şartların değişmesi, kişinin mevcuda razı olup olmamasıyla ortaya çıkar. Amentünün de rengi bellidir, değişkenlik göstermez. İşte yol ayrımı da buradadır. Her neye inanılırsa inanılsın, kabulleriniz ve hayat tasavvurunuz ne olursa olsun, her insanın inandığı, ikrar ettiği bir dünya görüşü vardır. Bu görüş semavi veya dünyevi olabilir, ama mutlaka vardır. Sözünüzün ve yazınızın rengi amentünüzün rengiyle uyumlu olmazsa, kendi paradigmanızda tutarsızlık yaşar, başkalarına karşı anlamsızlaşırsınız. Bu insanın kendi kendisini tüketmesidir. Kendi kendinizi tüketmenizi size bir başkası yapamaz. Sadece kendi tercihinizle gerçekleştirebilirsiniz.
Sözün ve yazının renginin amentünüzle tutarsızlık göstermesinin birçok nedenleri vardır. Olabilecek birçok nedenlerin hepsi de dünyevidir. Yarına ait nedenler sizi bu tutarsızlıktan alıkoymuyor, sözünüzün ve yazınızın rengini amentünüzün renginden farklılaştırıyorsa, burada büyük sorun var demektir. Bu tutarsızlık sizi itibarsızlaştırdığı gibi, ciddiyetinizi de kaybetmenize neden olur. Bu nedenlerden birkaçını ifade etmeye çalışırsak neler söyleyebiliriz?
Öncelikle sözünüzün ve yazınızın renginin amentünüzden farklılığının en büyük nedenlerden biri, her ne halde ve konumda olursanız olun, hangi zaman ve mekân düzleminde bulunursanız bulunun, yol ayrımına geldiğinizde, bu ayrımda amentünüzün size gösterdiklerine muhalefetinizdir. Bu muhalefetin altında ise dünyevi bir beklenti ya da kaygı vardır. Sözünüzün ve yazınızın rengi, tercih ettiğiniz neyse onun rengine dönüşür. Lakin siz bu halinizle bile amentünüze sadakatle bağlı olduğunuzu ikrardan geri durmazsınız. Bu durum sizi en az iki renkli, ikiyüzlü, iki kişilikli, iki kimlikli yani ikircikli yapar. Sadakat söyleminiz, aslında yalancı olduğunuzun ifşası olarak anlam bulur. Bu tavır amentünüzün sahibi tarafından şiddetle reddedildiği gibi, hemcinsleriniz tarafından da makbul görülmez.
Sözün ve yazının renginin, amentünün renginden farklılaşma olasılıklarının en olası olanı, egemen iktidarla olan ilişki biçiminde ortaya çıkar. Burası dananın kuyruğunun koptuğu yerdir. Amentünüzde samimi iseniz, sözünüzün ve yazınızın rengi değişmez, değilseniz satın alınma bedeliniz karşı tarafın belirlediği bedeldir. Egemen olan, iktidarda olan, gücü, parayı ve imkânları elinde bulunduran, karşısında duranı her zaman edilgen olarak görür, etki alanına alır. Bu aşamadan sonra direnme kabiliyetiniz yoksa amentünüzün bedelini ödemeye hazır değilseniz, sözün ve yazının rengi değişir. İnandığına muhalefet etmesi, imanından emin olmadığı anlamını taşır.
Egemen olan güç, etki alanı oluşturabilmek için, söze ve yazıya ihtiyaç duyar. Bu iki unsur egemenin beka meselesinde olmazsa olmazdır. Dil ve kaleme sahip olamayan hiçbir asabiyet iktidarını sağlayamaz, sağlasa da sürdüremez. Zira dil ve kalem meşruiyet meselesine çözüm üretir. İnsanın taşıyıcı kolonlarıdır, olmazlarsa yeni bir yapının imarı mümkün değildir. Bu ve bunlar gibi sebeplerden dolayı kendi renginde söz ve yazı üretirken, toplumsal alanda etkili olan-olabilecek söz ve yazıları da kendi rengiyle bezemeye gayret eder.
Söz ve yazı taraf olmanın ifadesidir, nerede durduğunu ve hangi rengi aldığını gösterir. Yazı sözün kalıcılığını sağlar, somuttur, belge niteliği, kanıt özelliği taşır. Söz uçar yazı kalır diyenler bu sebepten demiştir. İktidarın dili yazılıdır, sözlü ifadeden daha kalıcıdır. Dolayısıyla renginin ne olduğu büyük önem taşır. İktidarlar paradigma dışı muhalefetin sözünü de yazısını da kendi renginde görmek ister. Paradigma içi muhalefet, aynı değerlerin sahiplenilmesine rağmen, farklı bir yol yordama işaret ettiğinden, muhalefet gibi görülse de, aslında aynı temel üzerine inşa edilir. Bu sebepten, arif, ulema, aydın, entelektüel sıfatı taşıyan, toplumun dönüştürücü unsurlarının rengi, tarafı, bulunduğu yer, referans aldığı merkez belirleyici özellik taşır.
Yaşadığımız zaman diliminde ve mekân içerisinde, amentüsü farklı, sözü ve yazısı farklı aydın-entelektüelin varlığı, statüko karşısında sürekli renklerinin değişkenlik göstermesi toplumsal kaosların ortaya çıkmasına, takip edilecek yolların da karmaşık hale gelmesine neden olmaktadır. Bu durum aynı zamanda somut olarak yaşanan siyasi, askeri, ekonomik, sosyal, felsefi, ilmi durum karşısında kitlelerin neyin hakikat neyinde batıl olduğu kanaatine ulaşmasında büyük sıkıntı çıkarmaktadır. Bir idealist üzerinden düşünürsek eğer, amentüsünün rengi ile sözünün ve yazısının rengindeki farklılık, onu sıradanlaştırır, basitleştirir. Yol göstericiliğine halel gelir.
Herhangi bir basılı ya da görsel dünyada kendisine yer edinmiş, kapalı kapılar arkasında iken amentüsüne sadakatini ve rengini mangalda kül bırakmayacak şekilde dile getirenler vardır. Bu idealistlerin kamuya açık alanlarda sözünün ve yazısının rengini değiştirmesi, egemen olandan taraf yer alması ve hakikati örten, göreceleştiren tavır takınması kendisini kullanışlı hale getirmektedir. Bu tavır sadece kendisini değil, iman ettiği amentüsünü ve bu amentüye iman eden kitleleri de kullanışlı hale getirmektedir.
Geleneğin tarihsel süreç içerisinde yetiştirdiği, ne olursa olsun iman ettiği amentüsünün rengini hiçbir zaman değiştirmemiş, değiştirme gibi bir meyil de göstermemiş, amentüsüne paralel, sözüne ve yazısına sadakatle bağlanmış adı sayılamayacak kadar idealist vardır. Ebu Hanife, Hasan Basri, Ahmet Bin Hanbel, İmam Şatibi, İmam Serahsi, İmam Maturidi geçmiş dönem ilk akla gelenlerdir. Bunlar gibi yaşadığımız çağda da örnekleri vardır. Bu şahıslar (Allah onlardan razı olsun) amentülerinin bedelini bil hakkın ödemiştir. Ne sözlerinin ne de yazılarının rengi değişmemiştir.
Modern dönem aklı ve dünya görüşü, yaşadığımız sosyal gerçeklik, bizi kuşatan tasavvur aklımızın ermeyeceği yerlerden, amentümüze muhalif olabilecek her türlü meşruiyet sağlama yöntemlerine doğru bizi ayartmaktadır. Donuk sahife fıkhı, mevcuda mesafeli uyarlanma, günün şartlarındaki değişim ve yeni yöntem arayışlarının olabileceği, mağaralardan çıkılması, usulden kopuk esasa muhalif olan yollar, her daim zihnimizi iğdiş etmektedir.
Unutulmaması gerekenlerin başında gelenlerden en önemlisi, amentüyü oluşturan, ona bir aksiyon veren, dinamizm katan, bir şekle sokan, amentüyü oluşturan kavramlardır. Kavramsız, terimsiz amentü olamayacağı gibi, amentüye rengini veren bu kavramlardır. Kavramların hakim olmadığı, meşruiyetini kavramlardan almayan hiçbir söz ve yazı, sahibinin iman ettiği amentüsünün rengine bürünemez. Bugün şahit olduğumuz en büyük sıkıntılardan biri, söz ve kalem erbaplarının kavramlardan bağımsız, kavramlardan uzak, kavramları hesaba katmadan dünyaya seslenmeleridir. Oysa kavramlar herhangi bir dış müdahaleye kapalıdır, tevil ve tahrifi kabul etmezler. Tevil ve tahrif edilseler, bu yönde girişimler olsa da, bu çabalar onların asli hüviyetlerini hiçbir şekilde örtemez. Zira kavramlar üretilmiş değildir, verilidir.
Sağlıklı bir zihinle düşünen her söz ve kalem erbabı, verili olan kavramların dönüştürülemeyeceğini bildiği gibi, herhangi bir ideolojiye ait üretilmiş kavramların dahi dönüştürülemeyeceğini bilir. Bu önermenin olabilmesi, yani kavramların dönüştürebileceğinin düşünülmesi, imkânsızlıkla eş değerdir. Kavramların içini boşalttığınızda amentünüzü soyut bir itikadi inanç seviyesine indirmiş olursunuz. Bu soyutlaşma sizin amentünüzün insana, siyasete, içtimai düzene, ekonomiye, evrene, doğaya, bilgiye, insan eylemlerine karşı söyleyebilecek sözünüzün olmadığı anlamına gelir. Oysa gerek verili değerlerden oluşan amentü, gerekse herhangi bir dünyevi ideoloji kendisini sadece soyut olarak ifade edemez. Çünkü bu tavrı onun hayatta kalma imkânın ortadan kaldırır. Esasen söz ve yazının esas amacı da bu dünyaya dair bir şeyler yapıp etmektir. Değiştirmektir, var olanı başka şekle sokmak, kurulu düzene esastan muhalefettir.
Egemen güçlerin eğitime, okula, üniversiteye, bilgi üretmeye, akademik camiaya dair çabası, yüzbinlerce okur-yazar kadro edinme gayreti, yüzbinlerde eğitimci istihdam etmesi, hatiplere sahip olması, görsel ve yazılı basında taraftarlar edinmesi söze ve yazıya duyduğu hayati ihtiyaçtan dolayıdır. Bu ihtiyacın asla tekabül eden yanı, söz ve yazı ile meşruiyet sağlama ve toplumu kendi dünya görüşüne göre yeniden inşa etme mecburiyetidir. O yüzden söz ve yazı dün çok önemliydi, bugün de öyle ve gelecekte de öyle olmaya devam edecektir.
Kendisini bir davaya nispet edenler, bir amentüye mensubiyet duyanlar, sözlerine ve yazılarına azami dikkat etmelidir. Hangi renkten konuşup hangi renkten yazdıklarına, hangi amentünün rengine bezendiklerini sürekli kontrol etmelidir. Unutulmamalıdır ki, amentü iki renge bezenmeyi kaldıramayacak kadar hassastır. Ve unutulmamalıdır ki bir insanda iki kalp yoktur.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *