Bu fotoğrafın üzerinden haftalar geçti. Daha sonra bu adamı gördüğüm yere tekrar karşılaşabilir ümidiyle gitmiş olsam da bulamadım. Hala onu anlamladırmaya devam ediyorum. Bakışlarıyla anlatmaya çalıştıklarını düşünüyorum.
M. AKİF COŞKUN
Kendimizi Aramaklar Yolculuğu-39

Hakkında bilgi sahibi olmadığımız bir şeyle yahut kimseyle karşı karşıya geldiğimizde yaptığımız ilk şey onu anlamlandırmaya çalışmamızdır. Onu anlamak yahut anladığımızı sanmak ve hatta anlayamamak sonra gelir. Anlamadan önce zihin tüm birikimleriyle anlamlandırmaya çalışır. Onunla ortak yanlarını keşfeder ve tüm köprüleri bu ortak paydalar üzerinden inşa eder. Anlam (yanlış da olsa) bu şekilde kendini gösterir. Ortak bir payda yoksa anlam da olmaz. Onun yabancısı olmaya devam ederiz.
Fotoğraf sanatının bana kattığı en büyük bereket bu olmuştur. Özellikle insanlara yoğunlaştığımda dikkatimi çeken suretleri önce anlamlandırmaya çalışır daha sonra fırsat bulabilirsem onunla tanışarak (aramızdaki yabancılığı ortadan kaldırmaya çalışarak) onu anlamaya gayret gösteririm. Fotoğrafın sanata dönüşmesinin en önemliği eşiği budur bana göre. İnsanları bir objeden kurtararak ünsiyetleştirebilirsek yapılan sanatsal faaliyet de asli anlamında hüviyetine kavuşur.

Fakat bu sefer sadece anlamlandırmakla sınırlı kalacak bir suretle karşı karşı olduğumu o an henüz bilmiyordum. Şehrin merkezinde insanları seyrederken önümdeki bankta oturan bu adam duruşuyla beni kendine davet etmişti. Ellerini birbirine kavuşturmuş, ağarmış saçları ve sakalları, yüzündeki yorgunluğun derin hatları sanki başını önüne zoraki eğmiş bu adamın zihninden neler geçiyordu aceba?
Böylesi anlara çok yabancı olmadığım için ilk başta çok üzerinde durmadım. Etrafı ve insan kalabalıkların koşuşturmalarını seyretmeye devam etsem de yer yer karşımda duran bu adam tüm dikkatimi kendine çekiyordu. Bir kare daha almak için makinemi ona doğrulttuğumda kafasını kaldırıp bakışlarını doğruca bana yöneltti. Adamın bakışları makinemin vizöründen gözlerime ve ordan tüm zihnime öyle bir işlemişti ki yakın markajdan bir kare daha alıp yanına gitmeye ve onunla aramdaki yabancılığa son vermeye niyetlendim. Bakışların kesişmesi gayri ihtiyari bir ilandır. Bakışları dikkatlice okuyabilirsek kendimizi de ona göre belirleyebiliriz. Ortada bir uyuşmazlık varsa bakışın devam etmesi ahlaka mugayırdır.

Bu adamın bakışlarında uyuşmazlıktan öte öylesine derin bir bakış vardı ki neyle anlamlandırmaya çalışsam ortaya aynı nispette derin hikayeler çıkıyordu. Bu fotoğraflardaki adamın duruşu, elbiseleri, elindeki bastonu, yanındaki bohçasıyla türlü hikayeler devşirebilirdim. Karşımdaki bu banka oturmadan öncesi ve sonrası ile ilgili ne hikayeler geçiyordu gözümün önünden. Fakat ben bunu bu şekilde sınırlayarak ordan ayrılmayı kendime yakıştıramazdım. Zihnimden geçen kurgularla hikaye yazmak, onun fotoğraflarını çekerek sanatsal sınırlarımı pazarlamak benim ahlakıma aykırıydı. Yukarıda bahsini ettiğim gibi bu meşgalenin bana kattığı en büyük bereket karşılaştığım insanlarla bir ünsiyet kurabilmekti.
Tam kendimi onunla tanışmak için hazırlarken bu niyetimi bölen başka bir şey girdi araya. Onunla meşgul olurken karşımdaki adamla tanışmayı ihmal etmiştim. Hatta o hengamede unutmuştum da. Akşam evde fotoğrafları incelerken tekrar gördüğümde hatırlamıştım. Onunla tanışacaktım. Kendine davet eden bakışlara mukabele etmemiş olmanın derin hüznünü yaşıyordum şimdi. Nasıl oldu da unuttum hala anlamıyorum. İnsan ne kadar dürüst olmaya çalışırsa çalışsın mutlaka bir hatanın kurbanı oluyor. Hata yapmak bizi kibirden koruyabiliyorsa iyidir. Hata yapma vasfını ademe giydirenin hikmeti budur. Hatadan hikmetini çıkarabiliyorsak ne mutlu bize. Her ne kadar hikmetine de erişsek onun acısıyla da tekamüle eriyoruz. Ne muazzam bir örgüdür bu.

Bu fotoğrafların üzerinden haftalar geçti. Daha sonra bu adamı gördüğüm yere tekrar karşılaşabilir ümidiyle gitmiş olsam da bulamadım. Hala onu anlamladırmaya devam ediyorum. Bakışlarıyla anlatmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Bakışları kesişen iki insanız. Onun bakışları üzerinden kendimi okumaya çalışıyorum. Kendimi okumaya çalıştıkça mahcuplanıyorum. Kendimi onun gözünden anlamlandırmaya çalışıyorum. Kendimin tanımadığı yerlerime serbest atış yaparak kendimi utandırıyorum. İnsan kendini ne kadar tanıyor? Yahut tanıdığını sanıyor. Kendimizi başkaları üzerinden tanımlayarak bir sonuca varabilir miyiz? Kendi kendimizi ne kadar tanımlayabiliriz? Hangisi doğru sonuca ulaştırır. Hiç bilmiyorum. Fakat bu adamla bakışlarımızın kesiştiği andan itibaren hem onu anlamlandırmaya çalışırken aynı zamanda onun o derin bakışları üzerinden kendimi de anlamlandırmaya çalışıyorum. Biri boşuna bir uğraş biliyorum. Diğeri ise bitimsiz sonu gelmeyen hikayeler silsilesi. Kendime mugayır kaldım bu sefer. Eteklerime bulaşan bu kirle yaşamaya alışabilir miyim bilmiyorum. Tek temennim onunla tekrar karşılaşmak ve bu bitmeyen hikayeye bir son vermek.













Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *