Bir fırıncıya her zaman yarım kilo tereyağı satan bir çiftçi varmış. Bir gün fırıncı, çiftçinin tereyağını doğru tartıp tartmadığını görmek için tereyağını tartmaya karar vermiş. Fırıncı tereyağını tartmış ama yarım kilodan az gelmiş. Buna kızarak çiftçiyi mahkemeye vermiş…
Hikmet Ertürk
Yargıç, çiftçiye tereyağını tartmak için herhangi bir ölçü kullanıp kullanmadığını sormuş. Çiftçi de “Ben onurlu bir insanım ancak ilkel biriyim, uygun bir ölçüm yapan bir terazim var.” demiş.
Hâkim, “O halde tereyağını nasıl tartıyorsun da eksik çıkıyor?” diye sormuş.
Çiftçi şöyle yanıtlamış:
“Sayın Yargıç, fırıncı benden tereyağı istediğinde, önce ondan yarım kiloluk bir ekmek alıyorum. Fırıncı ekmeği getirdiğinde, bu ekmeği kilo ölçütü (dara) olarak teraziye koyuyor ve aynı ağırlıktaki yarım kilo tereyağını ona veriyorum. Suçlanacak biri varsa o da fırıncıdır.”
Hayatta, ne verirsek onu alırız. Başkalarını aldatmaya çalışmayalım.
Allah Resulünün dediği gibi “Akıllı kimse, kendini sorguya çeken kimsedir.”
Herkes önce kendine bakmalı! Eleştiriye açık olmanın önemini kavramalı, kendi hatalarını görmeyi keşfetmeli/kabullenmeli.
Ayağınıza taş değdiğinde kalbinizi yoklayınız” (Hadis) Çünkü karşılaştığımız sorun sebepsiz olmayabilir. Kendi elimizle yapıp ettiklerimizden dolayı olabilir. Karşımızdaki kimseleri suçluyorken kendimizin temiz olduğundan da emin olalım. Yapmadığımız, yaşamadığımızın iyilikleri başkalarından beklemeyelim. Unutmayın neyi yaşatırsanız onu yaşarsınız.
Öyle ki önce herkes kendi heybesini doldurmalı kendisine bakmalı.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yanına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun. Çünkü Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.”
“Allah’ı unutup da, Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Çünkü onlar sapık kimselerdir.” (Haşr, 18-19)
Seyyid Kutub’un dediği gibi, takva kalp ile yaşanan bir şeydir. Sözlerle ifade edilemez. O yüzden yarına hazırlanırken gerçek amellerimizi çoğaltmalıyız. Amellerimiz kendimizle ilgili olmalı, Allah için yapageldiğimiz amellerimizi başkaları ile ilişkilendirmemeliyiz. İnsan bu şekilde kalbi ile duymayı öğrenirse hayatının tüm alanlarını gözlerinin önüne getirebilir. Tüm yaptıklarını gözden geçirip hatalarını görebilir. Yarın için biriktirdiği iyiliklerin ne kadar az olduğunu da görebilir.
Bu düşünce insanın zayıf durumlarını, yetersiz kaldığı yerleri ve hatalı hareketlerini görüp itiraf etmesi için yeterlidir.
Allah’ın yapıp ettiklerimizden haberdar olduğunu da asla unutmayalım. Eğer bu konuda ihmalkâr davranırsak, “Allah’ı unutup Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi oluruz.”
Bu gerçekten ilginçtir ki bir Müslüman Allah’ı nasıl unutabilir. Bu durum bizim tüm iman iddiamızın da olmadığının bir kanıtıdır. Zaten kendimizi unutmak da böyle başlayacaktır. Bu da insan olduğumuzun unutulması demektir. Yüce Allah kendini de unutanlara, sürekli hayatı için bir azık hazırlamayanlara, “İşte onlar sapık kimselerdir.”, “Doğru yoldan ayrılan, sapıp giden kimselerdir.” diyor. Ardındaki ayette de, doğru yoldan ayrılan sapıp giden bu kişilerin cehennemlik oldukları söyleniyor.
O zaman biz iman eden müminlerin Allah’ı gündemlerinden çıkaran ve kendilerini unutan cehennemliklerden farklı bir yol izlememiz gerekiyor. Onlarla ne bu dünyada ne öteki dünyada asla aynı düşüncede/çizgide olmamalıyız. Ayrı yollarda olmalıyız.
Demek ki başkalarına Allah’tan korkmalarını, Allah’ı hatırlamalarını öğütlerken kendimizin de söz ile değil kalp ile Allah’tan korkmayı öğrenmemiz gerekiyor. Askılıkta cansız duran hareketsiz elbiselere dönüşmemeliyiz. Hayata dair yaptığımız çabalarımızın, iyiliklerimizin bir başkası için değil yalnız Allah için yapıldığının bilincinde olmalıyız. Bu bizim yapıp ettiğimiz şeyleri başa kakma alışkanlığımızı sonlandıracaktır. Ayrıca Allah için karşılıksız çaba harcayan uyarıcılarımızın fedakârlıklarını da görmemizi sağlayacaktır. Başarısızlıklar, bir diğer kişilerin yetersizlikleri bir arabalıkları yok etmemelidir. Bu İslami bir bakış açısı değildir. Aksine kendimizi, kendi benimizi önemsediğimizi büyüklendiğimizi gösterir. Kalbinde büyüklenme hastalığı olanların sınavı ebetteki daha zorlu geçecektir. O yüzden biz kendimiz ne yaptığımızla ilgili olalım. Unutmayalım ki başarısızlığın sebebi tüm herkesle ilgilidir.
Hz. Ali halifeliği zamanında, Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle artan fitne ve fesat daha da artmış. Bu durumdan üzülen ve şikâyetçi olan bir mümin Hz. Ali’ye gelerek “Ya Ali neden Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer zamanında meydana gelmeyen olaylar senin zamanında meydana geliyor, müminler birbirine düşüyor?”
Hz. Ali cevap verir, “Onların zamanında biz vardık, ama bizim zamanımız da onlar yok… Siz varsınız.”
O yüzden, Allah Resulünün dediği gibi önce kendi nefsimizi/benimizi hesaba çekmeliyiz. Ayağımıza taş değse kalbimizi yoklamalıyız. Başarısızlık halinde kendi uyarıcılarımızı eleştirmek kolay olandır. Asıl bizler bu yolda nasıl bir katkı veriyoruz buralara odaklanmamız gerekir. Yürünen yolda mutlaka engeller, sorunlar oluşacaktır. Umalım ki bu kendi hatalarımızdan kaynaklanmasın.
Ama yine de, “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzünden olabilir… ” (Şûra 42/30) bunu unutmayalım.
Ölümümüzden sonra kötü bir akıbetle karşılaşmak istemiyorsak sorunlarımızı çözeceğimiz, yeniden dirileceğimiz yerin de bu dünya olduğunu kavrayalım. O yüzden takvalı olmayı bugünde, bu yaşadığımız anda öğrenmeliyiz.
Sürekli Allah’ın gözetimi altında olduğumuzu unutmayıp bizlerin de Allah’ı görüyormuş gibi O’na kulluk etmemiz gerekir. O’nu kalbimizle hissetmeliyiz.
Geçmişte yaptığımız hatalarımızı hatırlamalı, bunları tamir etmeli, helalleşmeli bir daha yapmamak adına inatlaşmalıyız.
Başkalarının hatalarını görmek yerine kendi hatalarımızı görmeye odaklanmalıyız. Sürekli kendimizi temize çıkarmaya çalışmanın bize bir faydası olmayacaktır. Allah herkesin kalbini en iyi bilendir. Üstelik kendi hatalarımıza odaklanıp o hatalarımızdan vazgeçmek büyük bir erdemdir eksiklik asla değildir.
Kötülüklerin kendimiz ile ilgili bir bağı olduğuna inanmalıyız.
Yapageldiğimiz fedakârlıkları, iyilikleri kendimizden bilip, daha az fedakârlık gösteren kişileri görüp büyüklenmek zayıf bir anlayış şeklidir. Çünkü Allah tüm iyiliklerin kendisinden olduğunu söylüyor. Hatalar varsa bu hatalar ilk kendimize sorulmalıdır.
Yol yürürken yolun sadece kendimize ait olduğu düşüncesinden vazgeçmeliyiz. Aşırılıklarımızı dizginlemeli vasat orta bir yol tutmalıyız. Allah aşırı gidenleri sevmediğini söylüyor.
İnşallah yukarıda anlattığımız terazisi bozuk ekmekçinin durumuna düşmeyiz. Kendi elbisesi kirli iken dürüst insanlardan şikâyetçi olanlar gibi olmayız. Yol ayrılıklarımızın hiçbir haklı sebebi olamaz. Bu konuda karar vermek bize de düşmez. Ayağınıza eğer böylesi taşlar takıldı ise ilk yapacağımız şey kendimize bakmak olmalı.
Hesabımızı sonraya bırakmadan, önce Allah’ı sonra kendimizi tekrar hatırlamalıyız. Kalbimizle dinler, kalbimizle konuşursak inşallah sorunlarımız küçülecektir. Bize fısıldayan üçünce seslerden uzak duralım. Bizim yegâne yol rehberimiz Yüce Allah ve O’nu elçisi Hz Muhammed’dir. Onların yolunu takip eden Salihlerle yol alalım.
Selam ve dua ile…













Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *