Siyonist rejim ve liderleri ‘savaş suçlusu’ ilan edilebilir mi?

Siyonist rejim ve liderleri ‘savaş suçlusu’ ilan edilebilir mi?

İsrail’in Filistin’de sivillere yönelik saldırıları devam ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in savaş suçu işlediğini söyledi ve ekledi: ‘Seni savaş suçlusu olarak dünyaya ilan edeceğiz ve şimdi bunun hazırlığı içindeyiz.’ Peki hangi suçlar savaş suçu sayılıyor? Savaş suçu ilan edilmesi ne anlama geliyor? İsrail nasıl savaş suçlusu ilan edilir? Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, en azından kendi ülkemiz içerisinde bu hukuki süreci başlatabiliriz diyor.

Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail‘in 7 Ekim’den bu yana düzenlediği saldırılarda şehid sayısının 8 bin 306’ya yükseldiğini açıkladı. Yararalı sayısının ise 20 binin üzerinde olduğu belirtildi. BM Genel Kurulu, Gazze’de “acil, kalıcı ve sürekli bir insani ateşkes” çağrısında bulunarak, çatışmaların durdurulmasını talep eden karar tasarısını kabul etti. BMGK’nın bu kararını değerlendiren Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 27 Ekim tarihli BMGK kararının İsrail’in sivilleri hedef aldığı saldırılarındaki sorumluların yargılanmasında önemli bir karar olduğunu ifade etti.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da düzenlenen mitingde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan da, İsrail’in açıkça savaş suçu işlediğini belirterek, ‘Şimdi İsrail, biz de seni savaş suçlusu olarak dünyaya ilan edeceğiz ve şimdi bunun hazırlığı içindeyiz. Bunun çalışmasını yapıyoruz ve savaş suçlusu olarak İsrail’i dünyaya tanıtacağız.’ ifadelerini kullandı.

“LEX LATA” MEVZUATI

Peki hangi suçlar savaş suçu sayılıyor? Savaş suçu ilan edilmesi ne anlama geliyor? İsrail nasıl savaş suçlusu ilan edilir? Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi KKTC/Lefkoşa Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, milliyet.com.tr’den Sercan Dinç’e önemli değerlendirmelerde bulundu.

Hangi suçlar savaş suçudur dediğimiz zaman buna net bir şekilde açıklık getirmek mağdurun statüsünün belirlenmesiyle ve yürürlükte olan kanunların izahatlarıyla cevap vermemiz mümkündür. Usul her zaman için yürürlükteki mevzuatlar ‘Lex Lata’ denilen yürürlükteki mevzuat uyarınca değerlendirme yapmayı uygun görür.

Bu bağlamda Roma statüsü 8. madde savaş suçlarıyla ilgili tanımı yaparken burada özellikle bir planın, politikanın ya da bu tarz suçların geniş çapta işlenmesinin bir parçası olmak üzere mahkeme savaş suçları üzerinde yargı yetkisi bulunduğunu belirterek özellikle savaş suçlarının 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerinin çok ciddi şekilde ihlal yani, Cenevre Sözleşmeleri hükümlerine göre;

– Korunan şahıs ve malların herhangi birine karşı kasten öldürme,
– Biyolojik deneyler dahil işkence ve insanlık dışı muamele,
– Vücuda veya sağlığa kasten ızdırap verme,
– Ciddi yaralamaya sebep olma,
– Askeri gereklilik olmadan yasa dışı keyfi olarak mülkiyetin yaygın yok edilmesi ve sahiplenilmesi,
– Bir savaş esirinin veya koruma altındaki bir diğer şahsın düşman devlet silahlı kuvvetlerince hizmet etmeye zorlanması,
– Bir savaş esirinin ya da koruma altındaki diğer kasti olarak şahsın adil veya olağan yargılama hakkından yoksun bırakılması,
– Hukuka aykırı sürgün/nakletme ya da hukuka aykırı alıkoyma ve rehin alma olarak özellikle izah edilir.

Burada bizi ilgilendiren esas mesele savaş suçlarının bizzat ifade edilmesinde dikkate alınması gereken unsurlar olduğu kadar bunun nasıl ifade edeceğimizde.

* Öncelikle savaş suçu kişilere karşı işlenebilir.
* Mülkiyet haklarına karşı işlenebilir.
* Yasaklanmış yöntemlerin kullanmasını içeren savaş suçları bağlamında değerlendirilir. Yani toplu cezalandırma bunlardan biridir.
* Yasaklanmış silahların kullanmasını içeren fiili eylemlerde işlenen savaş suçları vardır. Bütün bunlar temelde insanlar haklarını ilgilendirdiğinden ötürü ağır ihlaller kapsamında değerlendirilir.

Örneğin; beslenme, barınma, eğitim ve sağlık hakkı gibi temel insan haklarını ihlalini öngören uygulamalar elbette devlet içerisinde buna bizzat dahil olup yön veren, emir veren kişiler üzerinde bireysel cezayı sorumluluk şeklinde değerlendirilir.

CİNAYET VE KASTEN ÖLDÜRME

Evlerin yıkılması, hayvanların öldürülmesi, sivillerin öldürülmesi kasıtlı bir politika bağlamında insani yardımın reddedilmesi genellikle silahlı çatışmalarda uluslararası alanda hep görülen meseleler olmuştur. Özellikle suya erişimin engellenmesi dahil kasıtlı bir şekilde gerçekleştiği her zaman görülmüştür. Bütün bunlar içerisinde özellikle Roma statüsü 8. madde A bendi esasına baktığımızda hem sözleşmede hem Roma statüsünde, Cenevre konvasyonu içerisinde burada cinayet ve kasten öldürmenin kişilere karşı suçlar bağlamında bir savaş suçu oluşturduğunu görmekteyiz.

Burada özellikle de eylem ve ihmal yoluyla işlenebileceği pek çok otorite tarafından doğrulanmıştır. Bu tip öldürme eylemlerinin kasti ya da ihmalde gerçekleşmesinde dahi savaş suçu sayılmaktadır.

Ekonomik ve Sosyal Haklar Komitesi’nin toplantısında belirli bir kişi ve grupların da erişiminin de engellenmesinin iç çatışmalarda ya da diğer acil durumlarda ciddi bir hak ihlali olduğuna hükmetmesi son derece önemlidir. Burada kasten öldürme ve buna dayalı eylemler savaş suçudur. Bu kapsamda özellikle de Uluslararası Sivil ve Siyasal Haklar Sözleşmesi de bu bağlamda bizzat açık hüküm öngören statüdedir. Bunun suç olduğunu kabul etmektedir. Dolayısıyla Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi dahil olmak üzere evrensel olarak kabul edilen uluslararası sözleşmelerde öldürme, insan hayatına son verme ciddi bir ihlaldir.

ESKİ YUGOSLAVYA CEZA MAHKEMESİ’NİN KARARI

Yine hukuka aykırı olarak nakil etme, yerinden sürgün etme eylemlerine baktığımızda bizzat bunların da uluslararası literatürde, özellikle Roma statüsünde 8. madde ciddi suç iken yine 85. maddesinde göre de suç teşkil ettiği görülmektedir. Bu bağlamda sivil nüfusun hukuka aykırı şekilde sınır dışı edilmesi savaş suçu niteliğindedir.

Eski Yugoslavya Ulusalararası Ceza Mahkemesi’nde Krajišnik kararında mahkeme özellikle su ya da elektrik kesilmesinin çoğu Müslümanların, Sırp güçleri tarafından fiilen belediye hizmetine almasının imkansız hale getirilmesi neticesinde bunun zaten savaş suçu olduğunu 2006 kararında belirtmiştir.

SADECE ÖLDÜRME DEĞİL, YAPILAN MUAMELELER DE DEĞERLENDİRİLİR

Haaretz gazetesinde pek çok insanın lağım sularını içmek zorunda kaldığı, tuzlu suları içmek zorunda kaldığı belirtilmiştir. Bu da açık bir delik ve hüküm olarak savaş suçunun işlendiğinin delaletidir. Yani sadece öldürme değil yapılan muameleler çerçevesinde de bu değerlendirilir.

TOPLU CEZALANDIRMA YASAKTIR

Ayrıca toplu cezalandırma eylemleri Lahey Düzenlemelerinde 1899 ve 1907, Cenevre Sözleşmeleri Ek Protokol 1 ve Ek Protokol 2’de ve Uluslararası Teamül Hukuku’nda her iki silahlı çatışma türünde, ister uluslararası nitelikte olsun ister iç çatışma olsun toplu cezalandırma yasaktır.

Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun savaş kodları ile ilgili 1996 yılında hazırlamış olduğu taslak esasında toplu cezalandırma kesinlikle kabul edilemez bir nitelikli durumdur. Bu nedenle savaş suçu kabul edilmektedir. Zaten Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin her ne kadar toplu cezalandırma, yargı yetki içerisinde verilmese de genel uluslararası hukukta toplu cezalandırma savaş statüsü içerisinde görülmesinden ötürü mahkeme bu konuda herhangi bir geri adım atamaz.

Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin değerlendirmelerinde de kişilere ve gruplara işlemedikleri eylem nedeniyle verilen cezalar savaç suçu niteliğindedir.

Kültür varlığına saldırılması yine savaç suçu kabul edilir. Mülke karşı yapılan yıkımlar yine savaş suçu kabul edilir.

ROMA STATÜSÜ HAKKINDA

Roma statüsünde savaş suçu tanımlamasında 50’ye yakın başlık vardır. Roma statüsü 2002 yılında 123 ülke tarafından kabul edilmesiyle yürürlüğe girdi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi kurulmuş oldu. Burada bireyle, devlet başkanları ve askeri üyeler diğerleri özellikle bu suç fiilini işleyenler yargılanır. Burada kovuşturulan meseleler 4 ana başlıkta irdelenir.

* Savaş suçları
* İnsanlığa karşı suçlar
* Saldırı suçları
* Soykırım

İSRAİL DEVLETİ DOĞRUDAN SAVAŞ SUÇLUSU İLAN EDİLEBİLİR Mİ?

İsrail’in bizzat doğrudan savaş suçlusu olarak devlet nezdinde bir suç atfe yapmak mümkün olmasa da bu suç fiilini işleyen şahıslar askeri ve siyasi kimlikte bulunan ve aynı zamanda savaş hukukun en önemli parçası sivilleri eline verilen silahlarla suç işleyenlerin de varlığının tespiti halinde savaş suçlarının işleneceğine dairdir. Bu da Bosna’daki olaylarda mahkeme kararlarında ifade edilmiştir. İsrail’in doğrudan savaş suçlusu ilan edilmesi mümkün değildir.

SOYKIRIM DETAYI

Çünkü devletler savaş suçu işlediğine dair yargılanması, yargılanma yoluna doğru gitmesi Uluslararası Adalet Divanı’nda da kabul gören bir uygulama değildir. Fakat özellikle soykırım başlığı adı altında Uluslararası Adalet Divanı’na soykırımın yaşandığıyla ilgili danışma görüşü sunması ve bu konuda yapılan hukuk dışı eylemlere karşı diğer devletlerin müşterek veya yalnız başına meşru müdafaa hakkını kullanması yönünde bir görüş beyan etmesi ve buna dahil olmak üzere geçici önlemler alınması hususunda Divan’ın karar vermesi istenebilir. Divan’ın böyle bir uygulamaya gidebilmesi için İsrail Devleti’nin özetle soykırım eyleminde bulunduğunun delillerle burada dosyasının hazırlanıp tevdi edilmesi gerekir. Ve yetki alanı içerisinde bulunması gerekir.

SAVAŞ SUÇLUSU OLARAK KİMLER YARGILANIR?

İsrail’in doğrudan devlet olarak savaş suçlusu ifade edilmesi hukuki manada mümkün değil. Çünkü savaş suçlusu kişiler ve bu suç fiilini bizzat işleyen kişiler yargılanır. Bir yargılama süreci gerektirir. Bu yargılama sürecinde Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin değerlendirdiği kanıtlarda hava fotoğraflarından mültecilere, fotoğrafçılara, savaştan etkilenen kişilerin bulunduğu konuma, görgü tanıklarının verdiği ifadeler, veri tabanları, buna dayalı veriler, uluslararası hukuk temelinde öngörülen sözleşmeler ve bu sözleşme hükümleri, Uluslararası Teamül Hukuku, Uluslararası İnsancıl Hukuk ve 1949 Cenevre Sözleşmeleri, 1998 Roma Statüsü, 1977 Ek Protokol, geçmiş mahkemelerin vermiş olduğu kararlar hepsi bir bütünsellik içerisinde savaş suçlusu tanımının ortaya konmasına katkı sağlar.

Askeri amaç dışındaki sivil insanların bizzat yaşadıkları evlere din, eğitim, sanat, bilim, kültür binalarının, tarihi eserlerin, hastanelerin, hasta ve yaralılarının toplandığı yerlere kasten saldırı düzenleme savaş suçu olacaktır.

SİVİLLERİN AÇ BIRAKILMASI, MERHAMET GÖSTERİLMEYECEĞİNİN İLAN EDİLMESİ…

En önemli savaş suçlarından bir tanesi de doğal çevreye zarar vereceği bilincinde saldırıların yapılması. BM Barış Gücü ya da yardım kuruluşlarına tahsis edilen personel, birlik ya da araçlara kasten saldırı. Çatışmalarda doğrudan yer almayan sivil bireylere ya da nüfusa karşı kasten bir saldırı. Tıbbi bilimsel deneylere tabi tutulması, birilerinin fiziksel sakatlanması gibi ya da zehirli silahların kullanılması, merhamet gösterilmeyeceğinin ilan edilmesi… Bizzat Cenevre Sözleşmeleri’nin ayırt edici amblemini kullanan (Örneğin; Kızılay, Kızılhaç, Uluslararası Mülteci Kampı, Filistin Mülteci Kampı gibi) binalara, malzemeye, ulaşım birimlerine saldırı düzenlenmesi, bizzat sivillerin aç bırakılması yöntemine başvurulması Cenevre Sözleşmesi’nin yasakladığı ana ilkelerden biridir. Yaşam hakkının kasti olarak her türlü öldürme, sakat bırakma, işkence, insan onuruna hakaret eden, aşağılayan, küçük düşürücü davranışlardan pek çok konuya insanı hedef alan, her türlü vicdanı sızlatan uygulama savaş suçu kabul edilir.

“BÖYLE BİR KARAR ALMA YOLUNA GİDEBİLİR”

Böylesine bir davanın Uluslarası Ceza Mahkemesi’nde incelemenin gerçekleşmesi ve kabul edilebilir konusunda kurallarına baktığımızda bizzat burada mahkemenin soruşturmayı savcı yürüttüğünde ve makul nedenler bulundurduğuna karar verdiğinde bütün taraf devletleri ve söz konusu suç üzerinde olarak yargı yetkisi devletlere uygun görünmesi takdirde savcı gizlilik temelinde de yapar. Herhangi bir şekilde şahısları koruma veya delillerin yok edilmesi, şahısların kaçmasını önleme amacıyla devletlere bilgi verip, bu vereceği bilgileri de kısıtlayabilir. Savcının yapacağı soruşturma biteceğine kadar ve bu değerlendirmeler dikkate alındığında yargılanması söz konusu eylemler için yakalama kararı ve özellikle de savcının bunları değerlendirirken uygulanacak hukuk çerçevesinde gereken usul ve delilleri kullanarak geçerli anlaşmaları, uluslararası hukuk çerçevelerini ve uluslararası hukukun gereğini uygulayarak böyle bir karar alma yoluna gidebilir.

“SAVCI, ÖN YARGILAMA DAİRESİ İLE SORUŞTURMA AŞAMASINDA”

Türkiye Cumhuriyeti taraf bir devlet olmadığı için Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne savcı zaten şu an bu konuda soruşturma yapıyor. Usul ve delil kurallarının özellikle taraf devletler kurullarının 3’te 2 çoğunluğundan kabul edilmesi halinde yürürlüğe giren bir yapısı olduğu değerlendirildiğinde bizzat bu usul ve delil değerlendirilirken yürütülen kurallarda soruşturma ve kovuşturmanın son derece önemi var. Şu an savcı ön yargılama dairesi ile soruşturma aşamasındadır. Elindeki bilgilerin henüz yeterli olmadığı belirtilmektedir. Uluslararası kamuoyuna da geçtiğimiz gün yapılan çağrı da son son 2 yıldır bu hadiselerin desteklenmesi verilerle talep edildiği belirtilmiştir.

NETANYAHU VE HÜKÜMETİNİN OLASI YARGILANMASINDA SÜREÇ NASIL OLUR?

İsrail’in halihazırda ABD ile Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde taraf olmadığı için Netanyahu’nun doğrudan bu konuda hükümetinin Uluslararası Ceza Mahkemesi yargılamasına dahil olup karışması mümkün olmasa da bu cezai sorumluluğu olmadığı manasına gelmez. Bu konuda tutuklama kararını savcılığın vermesi gerekecektir. Ancak yargılamadan önce iddianamenin kabul edilmesi şarttır. Burada duruşma safhası içerisinde suçlamalara itiraz etmesi, karşı tarafın delilleri sunması vs. gündeme gelecektir. Ama bu yeterli delillerin sağlanması kendisinin beraat etmemesi için önemlidir. Bu nedenle yargılamanın adil ve sağlıklı ilerleyebilmesi için Türkiye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ihtiyacı olan verileri ve raporları hukuki anlamda çok yönlü olarak mahkemeye ulaştırılması, Filistin’in hukukçularının desteklenmesi son derecek önem arz etmektedir.

BM’NİN ATEŞKES ÇAĞRISI NE ANLAMA GELİYOR?

İsrail’in ortaya koyduğu esasen yoğun bombardıman ve yıkıcı saldırılar karşısında insani yardımın bölgeye ulaşmasını engellemesi ve insancıl hukukun defaatle ihlal edilmesini sağlamasından ötürü bizzat ateşkes çağrısı yapılmıştır. Burada bunların sorumlularının yargılanması için elbette büyük bir fırsat söz konusudur. İlerleyen döneme kalmadan halihazırda sürecin özellikle Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde devam eden öön soruşturmasına, savcılığa ilgili evrakların ulaştırılması halinde sürecin hızlanması sağlanabilir.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN AÇIKLAMALARINDAKİ ŞİFRELER

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat İsrail’in savaş suçlusu olarak dünyaya ilan edilmesi hususunda hazırlık yapıldığını belirtmesi ve dünyaya bu şekilde İsrail’in tanıtılacağını belirtmesi;

1- Siyasi açıdan İsrail’in dünyada itibarsızlaştıran muamelelerinin hiçbir şekilde affedilecek yönü bulunmadığını,
2- İsrail’in gelmiş olduğu noktada ciddi bir yalnızlık süreci içerisinde mahkum olmaya doğru gittiğini,
3- Türkiye’nin hukuki anlamda bizzat Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yürüttüğü savaş suçu yargılama sürecine hukuki manada kurumsal pek çok çalışmayla katkı vermesi ve delil sunması sürecinde bu konuda yardımcı olacağı anlaşılmaktadır.

Bu söylenen söylem ve ifadeler Filistin’in yalnız olmadığını, dünyaya İsrail’in bizzat yapmış olduğu insanlık dışı muamelelerin çok daha etkin çok daha aktif ve diğer ülkelerin de hukuki mekanizmalarının Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde etkili kılabilecek şekilde delillerin toplanmasında, ilgili belgelerin raporlanması yönünde daha baskıcı bir siyasi ve hukuki atmosferin sağlanması yönünde Türkiye proaktif bir tavır içerisine gireceği kanaatindeyim.

Bizim İsrail’in karşısında savaş suçlarını işleyen kişiler elbette ön plana çıkarılırken İsrail’in soykırım işlediği noktasında bir siyasi ve politik bir duruşa geçilmesi halinde parlementolardan ‘İsrail’in Gazze’de Filistin halkına soykırım yaptığı’ şeklinde siyasi alınacak kararlar dizisi en büyük zaten İsrail’in devletin statüsünün nasıl hukukun dışında bir statüde bulunduğuna da bize gösterecektir. Bu nedenle kanaatimce savaş suçlarının ifadesinin altında Cenevre Sözleşmesi’nden kaynaklı olarak Roma statüsünde oluşturulan 4 ana suç tipi de planlanmıştır.

“İSRAİL KARA LEKEYİ HUKUKİ OLARAK ÜZERİNE ALACAKTIR”

Sürgün normalde sivil halka karşı işlendiğinde bu insanlığa karşı suç statüsünde kabul edilir. Yani savaş suçundan ziyade bir halkı yerinden etmek, zorla göç ettirmek insanlığa karşı bir suç olarak tanımlanır. Ki bu daha önce eski Yugoslavya Ceza Mahkemesi’nde de özellikle insanlığa karşı suçlar temelindeki yargılamalarda ortaya çıkmıştı. O nedenle Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin bu işi sadece savaş suçu bağlamında değerlendirmesini kabul etmemiz mümkün değildir. Bunun insanlığa karşı suçlar ve soykırım meselesini de eklemlendirerek raporların hazırlanması ve soykırımla ilgili veriler bizzat insanlığa karşı suç bağlamında da unsurlar ve delillerin ifade edilmesi konusunda İsrail kara lekeyi üzerine hukuki olarak alacaktır.

“KENDİ ÜLKEMİZ İÇERİSİNDE BU HUKUKİ SÜRECİ BAŞLATABİLİRİZ”

Ulusal düzeyde savaş suçlarının bizim yasamında yer almamasının sebebi ülkesellik ilkesdir. Ama soykırım evrensellik ilkesine göre değerlendirildiği için soykırım suçu işleyen faillerin kendi ceza mercimizde de yargılanması pekala mümkün olur. Özellikle savaş suçları ülkesellik ilkesi gereği suçun işlendiği ülke devletinde kendi hukuki organları tarafından bunun yürütülmesi genellikle kabul gören bir durumdur.

Ama savaş suçlarında yargılamanın yapılabilmesi için kendi ülkemizde, kendi vatandaşlarımıza karşı herhangi bir suç fiili işlenmişse burada bulunan o zaman biz cezai yargı yetkimizi kullanarak kendi ülkemiz içerisinde bu hukuki süreci başlatabiliriz.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *