Bir kurbağayı kaynayan suya koyarsanız, çılgınca zıplayarak kaptan çıkmaya çalışacaktır. Fakat eğer onu ılık suya koyar ve suyu yavaşça ısıtırsanız, suyun içinde uslu uslu oturacaktır. Su yavaşça ısındıkça, kurbağa rahat bir uyuşukluk haline geçecektir, tıpkı sıcak bir banyo yapan bir insan gibi…
Hikmet Ertürk
Kaynayan kurbağa sendromu, toplumların, kişilerin bir şeyi yavaş yavaş yaşamaya başladıklarında buna tepkisiz kalmalarını konu alan bir anlatımdır. Modern bilime göre kurbağaların tepkisinin böyle olmayacağı belirtilse de bu tabir çok sık kullanılır.
Bu hikâye bize, genellikle insanların aşamalı değişikliklere karşı uyanık olması gerektiği, aksi halde istenmeyen bazı sonuçlarla karşılaşabileceğimizi anlatıyor.
Yani deniliyor ki; yavaş değişimler fark edilmezse köklü ve olumsuz değişikliklere zemin hazırlayabilir. Sonun da bir bakmışız ki iş işten geçmiştir.
Hayatımız da böyle sürüp gitmiyor mu? Yavaş değişimleri fark edemediğimiz için bu hallerdeyiz. Umursamaz bireylere dönüştük ve değerlerimizi kaybettik. Artık inanç değerlerimiz de sarsıldı. Hatalarımız ve günahlarımız bizim irademizden korkmuyorlar. Hakikatlere karşı laubali olma halimiz devam ediyor.
İşte bizler kendi kavramlarımızla hayatı okuyamazsak başkalarının hayatlarını yaşanır kılmış oluyoruz. Onların bizlere verdiği ev ödevlerini eksiksiz yerine getirmiş oluyoruz.
Gazze ateş altında, tüm İslam coğrafyası batılı düşünceler tarafından kuşatılmış durumda. Kendi inanç değerlerimizle karşılık veremiyoruz. Yavaş yavaş öldürüldüğümüzün farkına varamadık. Hadsizliğe, sorumsuzluğa, umursamazlığa, bencilliğe hala devam ediyoruz.
Bu hadsizliğimizi, umursamazlığımızı, bencilliğimizı kime karşı yaptığımızı bilelim. Allah tasavvurumuzu yeniden gözden geçirelim. İşlemiş olduğumuz günahları neden küçümsüyoruz dikkatlice düşünelim. Allah’tan başka hiçbir güçten korkmayalım. İlahımızın sadece Allah olduğunun artık farkına varalım.
Kızıldeniz’i kapattıklarında ABD Yemen’i vurmak için bir koalisyon kurup Yemen’i bombalamakla tehdit edince Muhammed el-Buheyti bakın ne demiş: “ABD’nin yaptırımlarından korkmuyoruz. Gazze’yi desteklemezsek Allah’ın bizi cezalandırmasından korkuyoruz.”
İşte gerçek Allah korkusu budur.
Bu sözlerin söylendiği Yemen’de BM’nin yayınladığı rapora göre her 10 dakikada bir çocuk ölüyor. 3 milyona yakın çocuk yetersiz beslenme ve ilaç yokluğundan dolayı ölümün eşiğinde… 7 milyon 300 bin kişinin başını sokacakları evleri yok ve bunların %75’ini kadın ve çocuklar oluşturuyor.
Peki, yıllardır kimlerle savaştılar? Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun desteklediği hükümet güçleri ile..
Suudilerin şu anda Amerika ile nasıl bir ilişkide oldukları, nasıl bir Müslüman devlet oldukları Gazze konusunda nasıl bir tavır sergiledikleri de ortada.
Anlaşılan o ki bu yoksul ülkeyi hiç kimse, hiçbir batılı proje, hiçbir değişim etki etmemiş. Nasıl bir İslam’a inanacağımızın örnekliğini de sergiliyorlar.
Hepsine selam olsun, Allah şahitliklerini kabul etsin. Bizlere de böylesi hakiki/sahih bir iman nasip etsin.
Tüm bunlar bize gösteriyor ki konformizme olan düşkünlüğümüzü de gözden geçirmek gerekiyor.
Anlaşılan o ki; bizlerin bir şeyi yavaş yavaş yaşamaya başladığımızda buna tepkisiz kalmamızın önüne geçecek azıklar toplamamız gerekiyor.
Gazze’deki katliamlara karşı umursamaz tavrımız bizim günahımızdır.
Allah Resulü, mü’min ve münafığın günaha karşı tavrı için şöyle diyor: “Mü’min üzerindeki günahı, üstüne yıkılmasından korktuğu bir dağ gibi görür. Münâfık ise günahını, burnuna konup da oradan uçurduğu bir sinek gibi önemsiz görür.” (Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme, 49)
İşte bu bizdeki tepkisizlik münafıkların burnuna konup da oradan uçurduğu bir sinek gibi önemsiz görmemizden mi kaynaklanıyor. Ki eğer öyle ise bu münafıkça bir davranıştır. Hâlbuki bizler üzerimizdeki bu günahı, üstümüze yıkılmasından korktuğumuz bir dağ gibi görmeliyiz.
Burada kime benzediğimize iyi bakalım. Neyi ne kadar önemsiyoruz düşünelim. Dikkat edelim de dağ üstümüze yıkılmasın. Bundan olabildiğince korkalım ki Müslüman olarak kalabilelim.
İnşallah Allah bu umursamaz tavırlarımızdan dolayı bizleri helak etmez. Müslümanlar olarak canımızı alır. Bunun için endişe duymalı harekete geçmeliyiz. Bizleri değiştirmelerine izin vermemeliyiz. İnanç değerlerimize karşı dirençli olmalıyız. Özellikle aşamalı değişikliklere karşı uyanık olmalıyız. Hele ki bu değişimleri bir de bizden gözüken ellerle yapıyorlarsa daha bir uyanık olmalıyız. Yoksa nasıl da değiştiğimizi, başka bir inancın yaşamını hayata geçirdiğimizi anlayamayız. Allah bizleri bu tarz değişimlerden korusun.
Selam ve dua ile…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *