Şeriat ya gelecek ya da gelecektir

Şeriat ya gelecek ya da gelecektir

Bir gün bu halk Şeriatın din ve millet karşılığı olduğunu, Şeriatın din ve millet kelimeleriyle aynı hükümler bütününü gösterdiğini anlayıp, Müslüman ümmetin iradesi Allah’ın iradesiyle örtüştüğünde bu gücün önünde hiç kimse duramayacaktır…

Mehmed Durmuş

Şeriat Korkusu Sunidir

Şeriatı bükemeyenler, onu dönüştürmeyi hedef edinmiş bulunmaktadırlar. ‘Amerikancı İslam’ tabiri dönüştürülmüş Şeriatın bir cüzünü temsil etmektedir. Ülkelere ve halklara diş geçiren rejimlerin semalarından bütün dünyaya her gün, Şeriatın kan dökücü, kadın düşmanı, bencil, uçkuruna düşkün, kaba-saba insanların dini olduğu yönünde bir propaganda yağmaktadır. Doğudan batıya tüm İslam düşmanı rejimlerin propaganda savaşında Şeriata dair en iyimser tablo şudur: Şeriat orta çağ toplumlarını idare etmişse de çağdaş toplumlara söyleyecek bir çift sözü bile yoktur! Şeriat, modası geçmiş bir gericiliktir.

Osmanlı Devleti’nin enkazı üzerine İngilizlerin mihmandarlığında kurulan Cumhuriyet rejimi tamamen Şeriatın şeytanlaştırılması esasına göre şekillendirilmiştir. Yeni rejim meşruiyetini Şeriatın kötü olduğu temel tezinden almıştır. Dolayısıyla geçiş döneminde Cumhuriyeti kuranların Osmanlı bakiyesi topluma ‘sağ’ yüzlerini, ikinci meclisle birlikte ‘sol’ yüzlerini göstererek, oyunu kurallarına göre oynamalarından farklı anlamlar çıkaran muhafazakârların yaklaşımı gülünç kaçmaktadır.

Şeytan, “şayet beni kıyamete kadar yaşatırsan” kaydıyla Rabbinden bir nevi ‘ruhsat’ çıkartarak, çok azı dışında insanların ekserisini kendine bağlayacağını söylemiştir. Allah da ona istediği bu ‘ruhsat’ı vermiş ve adeta şeytanın yol haritasını çizerek şöyle buyurmuştu: “Onlardan gücünün yettiği kimseleri davetinle şaşırt (istikrarsızlaştır); süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlatlarına ortak ol, kendilerine vaatlerde bulun. Şeytan insanlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.”(1) Dün ve bugün Şeriat aleyhinde yapılan yaygaraların tamamı şeytanın sesinden başka bir şey değildir.

Her kim dünyada olup-bitenleri, bu ayete başvurmadan izah etmek isterse, akim kalır. Dünyada Şeriatı insanların tiksinip, mideleri bulanacak şekilde tanıtan –ferdî veya kurumsal– bütün özneler, sadece şeytanın yol haritasını izlemektedirler. Şeytan çağırmakta, onlar da koşa koşa gitmektedirler. Öyleyse Şeriatın düşmanları üzerinde fazla nefes tüketmeye gerek yoktur. Çünkü şeytana çalışma ruhsatını veren Allah, onun hilelerinin çok zayıf olduğunu, Allah’ın salih kulları üzerinde hiçbir gücünün/sultasının olmadığını da duyurmaktadır.(2)

Şeriatı Durduran Düşmanlarından Ziyade Dostlarıdır

Şeriatın önündeki asıl engel onun düşmanlarından ziyade, tırnak içindeki ‘dostları’dır. Çünkü Şeriatın aleyhinde irat edilen her söz şeytanla eş anlamlıdır, şeytandan sadır olmaktadır. Şeytanın gücü sabun köpüğünden daha güçlü olmadığı gibi, Şeriat düşmanlarının gücü de şeytanın yaygarasından daha etkili değildir.

Şeriata yönelik en büyük tehlike, onun ‘dostları’ndan gelmektedir. Çünkü Şeriatı, onun izzetine ve azametine layık şekilde sahiplenmeyen, onu dillerinin ucuyla geveleyen, hatta bit pazarında ilk önce Şeriatı elden çıkaran, onun sözde dostları olmuştur. Hiçbir bedel gerektirmeyen, sadece nutuk atmanın yeterli olduğu yerlerde Şeriatı yüksek sesle haykıran, özel mahfillerde ise Şeriat düşmanlarına, “biz [AB’de, Avrupa müktesebatında vb.] sizinle beraberiz, biz [müminlerle] alay ediyoruz”(3) diyerek gavura yakınlık arz edenler Şeriatın gerçek düşmanlarıdır.

Kur’an, ‘inandım’ diyen bu insanların hallerini, izzeti Allah katında değil de kafirlerin katında aramak diye tanımlamaktadır.(4) İzzeti kafirlerin yanında aramanın Türkçesi, bugün dünyada tek geçer yol gibi dikte edilen demokratik, liberal, laik hayat tarzının dışına çıkılamayacağını, Şeriat lafzını –çok özel gün ve ortamlar haricinde– ağzına almanın kabalık sayılacağını içlerine sindirmiş, Müslüman Doğu’nun ezik çocuklarının bilinç haritasıdır. İzzeti Allah’ın, Rasûlünün ve müminlerin katında aramanın Türkçesi ise, Allah’ın biz kullar için indirdiği Şeriatın bizim için en uygun yaşam tarzı, dünya ve ahiret saadeti olduğunun teslim edilmesidir. Bebek için ana rahmi, kuş için yuva, kuzu için anne memesi, arı için çiçek, çocuk için ana kucağı neyse insan için de Şeriat odur. Şeriatı taşlamak insanın anasını-babasını taşlamasıdır, insanın yemek yediği kabı kirletmesi; güneşe, rüzgâra, suya ve toprağa düşmanlık etmesi gibidir.

Şeriatı Kim İstemez?

Şeriatı en başta cahiller istemezler. Kişi bilmediğinin düşmanıdır. Kimileri, Şeriat düşmanı laiklerin, demokratların, Şeriatı reddedecekken söze “biz de Müslümanız” diye başlama gereği duyan fasıkların yoğun propagandaları neticesinde beyinleri yıkanmış olduğu için Şeriata körü körüne düşmandırlar. Bunlar tıpkı, gök gürültülü, sağanak yağmurlu, zifiri karanlık gecede şimşek çakınca bir adım atıp, sonra çakılıp kalan kişi(5) misali, Şeriat hakkında tek bildikleri sadece birkaç küfür sözüdür. Kendilerini aydınlatacak hiçbir nurları yoktur. Kimileri de, laik-demokratik propagandayı çok önemsemese bile, Şeriatı bilmek uğruna bir çaba göstermeyenlerdir. Halkın büyük kesimi çoğunlukla “gelen ağam, giden paşam” eyyamcılığı ile hareket ettiği için, gün Şeriata sırt çevirme günüyse sırt çevirmekte, “Şeriat uğrunda ölürüz” gibi sloganlar atma günüyse, slogan atmaktadırlar.

Şeriat düşmanlarının bir kısmı, kalpleri İslam’a mühürlü kafirlerdir. Kalplerin mühürlenmesi sadece Kur’an’ın indiği dönemdeki Araplara has bir olgu değildir. Bizler haklarında kesin hüküm verme yetkisine sahip olmasak da İslam’a, Şeriata, Kur’an’a, risalete vd. olan yaklaşımları, sözleri ve eylemleri kişilerin inanç durumunu yansıtmaktadır. Şeriata ağza alınmayacak sözlerle hakaret eden insanlar aslında Allah’a olan düşmanlıklarını göstermektedirler. Türkiye’de ‘azgın azınlık’ diyebileceğimiz sanatçı, aydın, sporcu, manken gibi bazı kişiler bugünkü ‘özgürlük’ ortamını tepe tepe kullanmakta, her şeye meydan okuyabilecekleri vehmine kapılarak sınır tanımaz bir Şeriat düşmanlığı yapmaktadırlar.  Müslümanlara düşen ise, kalplerinde mühür olup olmadığını önemsemeden bu insanları, Allah’ın dinine çağırmanın yollarını aramaktır.

Şeriatı istemeyenler listesinin omurgasını, devletleştirilmiş Şeriat düşmanlığı (müesses nizam) oluşturmaktadır. Yukarıda değindiğimiz gibi, Cumhuriyet rejimi Şeriatın alternatifi olarak kurulmuştur ve onun ajandasında Şeriat ‘düşman kuvvetler’ olarak kodlanmıştır. Bu bakımdan devleti yönetmeye talip olan kişiler ve siyasi partiler bir defa Şeriat yönetimini istemediklerini en yüksek perdeden ve anlaşılır bir dille beyan etmek zorundadırlar. Sözü edilen siyasi liderler ve partilerin –kendilerini ‘Müslüman’ olarak adlandırsalar da– müesses nizamın temel ve tali kurallarını benimsediklerine (iman ettiklerine), devletin temelini ve toplum düzenini Şeriata dayandırmak gibi bir niyet taşımadıklarına devletin zinde güçlerini inandırmaları gerekmektedir. Kurulurken sun’î ilkahını ve de ebeliğini batının yaptığı, en başta batı uygarlığını din yerine ikame etmiş, Avrupa Birliği’ni, bu birliği tanıtan ve tanımlayan birtakım kriterleri imanın şartı yerine koymuş, NATO’da olmaktan razı, bütün bunların ispatı gibi, İsrail’le her daim ‘normalleşme’ içinde olan bir devleti kim yönetirse yönetsin, Şeriatla bağını alenen kesmiş olması icap etmektedir. Bir siyasi parti kurulurken, onun lideri ve kurmay ekibi gerek resmi/aleni gerekse gayri resmi ortamlarda gereken mesajı en etkili biçimde almaktadırlar. Dolayısıyla Türkiye’de Şeriatın karşısına ilk dikilecek olan sadece düzenin kurucu partisi CHP ve Kemalistler değil, onlarla beraber AKP gibi sağ-muhafazakâr partileridir. Sağ-muhafazakâr partiler sadece laikliğin ve Kemalizm’in değil, Şeriatı toplumun gündemine girdirmemenin de bekçisidirler. Yirmi küsur yıldır yakinen görüldüğü üzere Türkiye’yi Şeriat ülkesi olmaktan itina ile koruyan, muhafazakâr demokrat Adalet ve Kalkınma Partisi’dir. Türkiye, tarihinde hiç olmadığı kadar bu partinin çeyrek yüz yıla yaklaşmış iktidarı döneminde Kemalistleşmiş, Cumhuriyet birinci yüzyılını bizzat Şeriat kisveli insanların Şeriat düzenine sırtlarını dönmeleri, Kemalizm’e sözleriyle ve yaşam biçimleriyle sahiplenmeleriyle tamamlamıştır.

Şeriat Meydan Okumaktadır

Allah biz Müslümanlardan Kendisine boyun eğmemizi, Allah’a ve Rasûlüne itaat etmemizi istemekte, Şeriata göre bir hayat kurmamızı emretmektedir. “Ben müslimlerdenim” diyen herkes Allah’ın bu emrine itaat etmekle mükelleftir. Bilmeden, cehalet eseri olarak yanıltılmış insanlardan başkası Şeriata düşman olamaz. Şeriata düşman olmak Allah’a düşman olmaktır. Şeriat bizim yegâne hayat tarzımızdır. İnsanlar Şeriatı, ona hariçten bakan ve hiç tanımadıkları halde Şeriat hakkında korkutucu cümleler kuran cahillerden değil, bizzat Kur’an’dan ve Sünnetten öğrenmelidirler. Yeryüzünün bütün insanlarına kılıçla ve kalemle dayatılan, insan hakları ve özgürlük gibi sözcüklerle süslenerek beğenimize sunulan bütün yaşam biçimleri, dünya görüşleri bir tarafa, Şeriat bir tarafadır. Şeriatı karanlık, gericilik, çağdışılık diye etiketleyenler cahildirler; hem kendilerini cehenneme atmakta hem de tüm yeryüzü halklarını cehenneme sürüklemektedirler.

Kur’an’ın, kendisine inanmayanlara, onun benzeri bir sure, on sure ya da bir kitap getirin diye meydan okumasını(6) aynı zamanda Şeriat adına yapılmış bir meydan okuma olarak görebiliriz. Dünyanın bütün bilim adamları, “ben uzmanım” diyen herkes, bir ömür boyu akademide dirsek çürütmüş bütün hocalar bir araya gelseler, insanlığın derdine deva olacak bir felsefe, bir mefkure üretemezler. Şeriatı görmezden gelen insanoğlunun üreteceği şey sadece akademik-bilimsel bir kibir olacaktır.

Bütün dünya devletlerinin ve içinde yaşadığımız ülkenin de Şeriata ila nihaye engel olması söz konusu değildir. Bugün Şeriat kanunlarla, zecri tedbirlerle engellense de bu böyle gitmeyecek, bir gün elbet ve elbet Şeriat yeniden bu ülkenin dini olacaktır. Laik Cumhuriyetin sonsuza kadar yaşayacağını, Kemalizm’den dönülemeyeceğini, demokrasiden vaz geçilemeyeceğini haykıranlar tevbe etmelidirler. Güneş balçıkla sıvanmayacağına göre, Şeriatın ötelenmesi de insanın cürmü olarak bir yere kadardır. Şeriatın gelip gelmeyeceğine, yani ülkeye egemen olup olmayacağına, devlet yönetiminin Şeriata dayanıp dayanmayacağına hükmedecek olan Allah ve Müslümanlardır. Bir gün bu halk Şeriatın din ve millet karşılığı olduğunu, Şeriatın din ve millet kelimeleriyle aynı hükümler bütününü gösterdiğini(7) anlayıp, Müslüman ümmetin iradesi Allah’ın iradesiyle örtüştüğünde bu gücün önünde hiç kimse duramayacaktır. Şeriatın toplumun ve siyasetin dini olmasını halkın istemesi –Allah’ın izniyle– yeterlidir. Okullardaki eğitimle, basın-yayın organlarıyla, televizyonla ve ülkenin seferber edilen bütün imkanlarıyla genç nesillerin beyinlerini laiklikle, demokrasi ile yıkamak bitimsiz bir güce sahip değildir. Bitimsiz güç sadece Allah’a aittir ve Allah nurunu tamamlayacak, O’nun gönderdiği din bütün dinlere ve düşüncelere galip gelecektir.(8)

İnsanlar Şeriatın Allah’ın tertemiz dini olduğunu anlayıp iman ettiklerinde Allah’ın iradesi tecelli edecek ve tıpkı Rasûlullah’ın on bin kişilik orduyla Mekke’ye girdiği gün yapıldığı gibi putların temsil ettiği düzene son verilecek, yeryüzündeki hayat Allah’ın iradesine teslim olacaktır. İnsanların ekserisi o gün, daha önce aldatıldıklarını, boş yere Allah’ın dinine karşı geldiklerini itiraf edecekler, Allah’ın dinine teslim olmakla şerefleneceklerdir. Bir kısım insanın küfürde, Şeriat düşmanlığında ayak diremesi ise bir cehl-i mürekkep olarak sadece kendilerine zarar verecektir. Küfürde inat edenlere, Şeriattan hoşlanmamakta ısrar edenlere Allah’ın bir cevabı vardır. Böylelerine Kur’an “De ki kininizle geberin!” (gul mûtû bi-ğayzıkum) buyurmaktadır.(9) İslam’da insanların yaşatılması, vahiyle diriltilmeleri esastır. Lakin Bedir’de öldürülen önderler misali, küfürde inat eden kalbi mühürlenmişlere Allah’ın verdiği cevap budur.

Şeriat dersinde elbette en büyük görev müminlere düşmektedir. Biz müminler Şeriata/İslam’a gerçekten iman ettiğimiz, sözümüzle yaşantımızın bir olduğu, Allah yolunda –tıpkı bugünkü Gazze gibi– en ağır bedelleri ödemeye hazır olduğumuz gün Allah ilk Kur’an nesline bahşettiği nimeti bize de bahşedecektir. Bunun için öncelikle İslam haricindeki bütün akidevî kirliliklerden arınmamız gerekmektedir. Bizler sahici anlamda mümin olduğumuz gün çevremize tesir ettiğimizi göreceğiz. Bizler –bugün olduğu gibi– İslam’ın kıymetini bilmez de dinimizden irtidat edersek, dünyada ve ahirette bedelini ödeyecek olan da biziz. O durumda Allah, Kendisinin onları sevdiği, kendileri de Allah’ı seven; müminlere karşı alabildiğine mütevazi, kafirlere karşı izzetli ve vakur, Allah yolunda cihad eden ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan bir İslam ümmetini yeniden yaratacaktır.(10) İşte Şeriatı o nesil getirecek, laikliğin de demokrasinin de işini bitirecektir. Allah, “Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz”(11) diye boş yere yazmamıştır.

1- 17/İsra, 64.

2- 15/Hicr, 42.

3- 2/Bakara, 14.

4- 4/Nisa, 139.

5- 2/Bakara, 20.

6- 2/Bakara, 23; 10/Yunus, 38; 11/Hûd, 13; 17/İsra, 88; 52/Tûr, 34.

7- Talip Türcan, Şeriat, DİA, XXXVIII/571-574.

8- 9/Tevbe, 33; 48/Fetih, 28; 61/Saf 9.

9- 3/Âl-i İmran, 119. Hasan Basri Çantay ayeti bu şekilde meallendirmektedir.

10- 5/Maide, 54.

11- 58/Mücadele, 21.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *