Filistin Kıyamına Abbas İhaneti

Filistin Kıyamına Abbas İhaneti

Bunların yaptığına bakınca Münafıkûn suresinin dördüncü ayetini hatırlamamak mümkün değil: “Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar”. (Münafıkûn: 4)

Ahmet Durmuş / Venhar

Kısaltılmışı FKÖ olan Filistin Kurtuluş Örgütü 1964 yılında kuruldu. Örgütün kuruluşu özellikle Mısır devlet başkanı Cemal Abdunnasır’ın destekleri ve teşvikleriyle olmuştur. Örgütün kuruluşunda Arap ülkelerinin ve Mısır devlet başkanının siyasi hesaplarının olmadığını düşünmek elbette ki safdillik olur. Fakat çalışmamızın mahiyeti itibariyle oralara girmeyeceğiz.

Bu örgüt (FKÖ) gelişerek 1967 Arap İsrail savaşında etki alanını daha bir artırdı ve çeşitli grupları kendi bünyesinde topladı. Bu gruplar arasında en büyüğü olan El- Fetih’in başına Yaser Arafat getirildi. Yıllarca görev yapan Yaser Arafat 2004 yılında bazı kaynaklara göre zehirlenerek hayatını kaybetti. Arafat’ın yerine örgütün kurucu üyelerinden Mahmud Abbas göreve getirildi. Abbas 9 Ocak 2005 yılında El- Fetih’in adayı olarak girdiği seçimde Filistin devlet başkanı seçildi. Şu an Filistin devlet başkanlığını yürüten Mahmud Abbas 87 yaşında ve dünya devletleri resmiyette onu muhatap almaktadır.

7 Kasım 2023 kıyamına geldiğimizde Mahmud Abbas’ın ne yaptığı, kimlerle iş tuttuğu ve kimin yanında saf tutup kiminle savaştığı konusunda bize yansıyan bazı haberler var. Bu haberlere bir göz atmamız gerekiyor ki Abbas’ı daha yakından tanıma fırsatı bulalım.

Örneğin bu haberlerin en başında Mahmud Abbas’ın kurduğu şöyle bir cümle var: “Hamas’ın politikaları Filistin halkını temsil etmiyor” diyor. Bu ne demek?

Denen şey gayet açık ve net. Mahmud Abbas, Hamas’ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları’nın başlattığı Aksa Tufanı adı altında giriştiği İslamî direnişe, cihada, kıyama ve siyonist rejime karşı girişilen savaşa asla taraftar değil, yani bu savaştan rahatsız olduğu çok açık.

Ajanslara düşen bir başka haberde ise Frenklerin düzenlediği bir konferansta “Hamas’tan sonra Filistin” konusunu tartışmak için Mahmud Abbas çağrılabiliyor. Bir tarafta beş bin çocuk Siyonist bombalarıyla parça parça ediliyor, diğer tarafta ise Mahmud Abbas hala iktidarının geleceğini düşünüyor ve Hamas sonrasını kaygı ediyor. Bunun adı ihanet ve kendi insanını arkadan vurma değilse nedir?

Ajanslara düşen bir başka haber ise hiçbir Müslümanın duymak istemediği cinsten. Siyonist makamlarına şöyle bir ihbarda bulunuyor: “Hamas militanları Ambulanslarla taşınıyor.” Bu ihbarın üzerine Siyonistler hastaneleri ve ambulansları hedef almaya başlıyor.

Yine başka bir demecinde ise Mahmud Abbas: “İsrail ve Hamas arasındaki çatışmalar durunca Batı Şeria yönetimini devralmaya hazırım” diyor. Aslında Netanyahu da aynı şeyi söylüyor: “Gazze yönetimini güvenilir birine devredeceğiz.” Yani karşılıklı verilen mesajlar oldukça uyumlu ama bu onların hesabı.

Netanyahu ve Siyonist rejim bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da kendisine uşak arıyor, çünkü Hamas’ı diz çöktüremeyeceğini çoktan anladı. Üstelik, “İsrail ve Hamas’ın çatışması” olarak kullandığı cümle yenir yutulur cinsten değil. Demek oluyor ki bu savaş Mahmut Abbas’ın savaşı değil.

Öyle anlaşılıyor ki Mahmud Abbas ülkesini paramparça eden Siyonistler ve onların destekçileriyle iş birliği yapmaktan hiç çekinmiyor. Çünkü o Hamas’ın kalıcı olabileceğini hiç düşünmüyor. Üstüne üstlük bir de kendisinin kuyruk acısı var tabi, çünkü o, işbirlikçi bir kişiliğe sahip olduğu için Müslümanlar tarafından Gazze’den kovulan bir adam. Dolayısıyla Siyonist projenin bir parçası olan Abbas, İslami direnişi asla içine sindiremez.

Kendinden önceki lideri olan Yaser Arafat öldüğünde rakamlar değişiklik gösterse de geriye 6.5 milyar dolar miras bıraktığını medyadan öğrenmiştik. Hatta Mahmud Abbas bu paranın FKÖ yönetimine devredilmesini istemiş ve bunun mücadelesini vermişti. Başka bir haberde ise Yaser Arafat’ın kızına 10 milyar dolar miras bırakarak Filistin tarihinin en büyük hırsızı unvanını alarak tarihe geçmiştir.

Durup dururken Yaser Arafat’ın mirasından niye bahsettik? Çünkü Mahmud Abbas da Yaser Arafat’ın hem yol, hem de dava arkadaşı ve Arafat’ın ölümünden bu yana on dokuz yıllık iktidarında olup bitenleri ve dönen dolapları en iyi bilen kendisi. Aksi halde Siyonistler onu en kısa yoldan yok etmeyi ve iktidarına son vermeyi çok iyi bilirlerdi. Ama onların Abbas gibilerine ihtiyaçları var. Abbas’ın iktidarda kalması Siyonist çetelerinin işine geliyor ve bunu kullanıyorlar.

Hâsılı kelam Mahmud Abbas’ın serveti de bir gün tam olarak ortaya çıkacak ve tarihe geçecek. Ve niçin Hamas’la iş birliği yapmadığını veya niçin küfür cephesi tarafından Filistin liderliğinde kalmak istediğini o zaman daha iyi anlayacağız.

Mahmud Abbas’ın fikir dünyasını daha iyi anlamak için hem Türk Müslümanlarını hem de dünya Müslümanlarını ilgilendiren başka bir mesajı daha var. Abbas’ın 13-16 Haziran 2023 de Çin’e yaptığı ziyarette Çin devlet başkanı Şi Cinping ile görüştü, bu görüşmede Çin’in Uygur Türkleri ve Müslümanlar hakkında uyguladığı politikayı kastederek şöyle bir cümle sarf etmiş: “Bir insan hakları meselesi değil, ayrıcalığı ortadan kaldırmayı, terörizme ve ayrılıkçılığa karşı çıkmayı amaçlıyor.”

İşte Mahmud Abbas’ın gerçek kimliği, kişiliği bu olsa gerek. Ateist ve emperyalist bir devlet başkanı karşısında izzetli ve ilkeli durmak yerine menfaat ve çıkar odaklı düşünüp hem kendi halkını hem de Müslüman olan Uygur halkını anında satıveriyor.  Abbas’ın bu çıkışına en sert tepkiyi kim gösterdi derseniz, tabii ki Devlet Bahçeli. Devlet Bahçeli’nin hangi gerekçeyle karşı çıktığını izah etmeye sanırım gerek yok.

İslam ümmeti bugün Siyonist Yahudiler ve işbirlikçi batı tarafından Filistin özelinde yok edilmeye çalışılıyor. Her ne kadar gündemde haklı olarak Gazze ve Hamas olsa da atılan her bomba İslam’a Kur’an’a ve tüm Müslümanlara atılıyor. Bunu Rus siyaset bilimcisi ve aynı zamanda faşist düşünceli Alexander Dugin bile söyleyebiliyor:

“Bu savaş sadece Filistin’e ve Araplara değil doğrudan İslam’a ve İslam medeniyetine açılmış bir savaştır.”

Çünkü bu bir hakikat ve dünya alem bu hakikate şahitlik ediyor. Beşikteki, hatta ana rahmindeki çocuklarımıza kadar sil süpür kabilinden bir yok etme projesi uygulanıyor bugün Filistin’de. İslam ümmeti, yani bizler ve başımızdakiler sadece seyrediyoruz. Kınamalar, insani yardımlar, ateşkes çağrıları, barış umudu gibi karşılığı olmayan cümlelerle kendimizi avutuyoruz. Elbette ki en başta insani yardımlara ihtiyaç var ama bu yardımların mazlumlara ulaşması için öncelik Siyonist çetelerinin durdurulması gerekiyor. Bu durdurulma işi barışla veya ateşkesle falan olmaz, bu olsa olsa Siyonistlerin anladığı dilden konuşmayla olur.

Bizim bu yazıda dikkat çekmeye çalıştığımız ana mesele Mahmud Abbas meselesi. Binlerce Müslüman’ın şehit edildiği on binlerce ton bombanın atıldığı küçücük bir toprak parçasında hala Batının ve ABD’nin taşeronluğunu yapan Mahmud Abbas ve onun gibi uşaklık eden Arap liderleri nasıl can verecekler insan merak ediyor. Makam kaybetme korkusu adına kendi dininden, kendi canından ve kendi kanından olan insanları nasıl satabiliyor, insanın aklı almıyor doğrusu. Bunların yaptığına bakınca Münafıkûn suresinin dördüncü ayetini hatırlamamak mümkün değil:

“Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar.” (Münafıkûn: 4)

Hele de Müslümanın Müslümanı satması Yahudileşme temayülü değil de nedir? Dünya hayatının geçici zevkleri ve menfaatleri için bu kadar kör ve sağır olur mu insan. Oysa rabbimiz bize öğüt veriyor; ‘Bozulmayın dağılmayın ve Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, kafirleri dost edinmeyin, eğer dost edinirseniz siz de onlardan olursunuz. Onlar sizin dostunuz değil, tam tersi o kafirler birbirilerinin dostudur. Çünkü şeytan bunu onlara süslü/güzel gösterdi.’

Bugün dünya Müslümanlarının en büyük sorunu, tıpkı Mahmud Abbas örneğinde olduğu gibi yöneten ve yönetilenlerin uyumsuz olması. Bu uyumsuzluk özellikle Batının bir projesi olduğu için iktidarlar mutlaka batı yanlısı veya batı hayranı olan çevrelerden çıkartılır. Eğer arada bir fabrika yani imalat hatası olursa o da en kısa zamanda çeşitli yaptırımlarla alaşağı edilir.

Filistin’de yaşanan da bunun bir benzeri. Bu sefer ikiyüzlü iktidarlarının oyununu Hamas bozdu. Hamas onların kurduğu oyunun neticesinde ve demokratik kurallara göre bir seçim kazandı. Yani oyunun senaristi ve kurallarını belirleyen Sam Amca’ydı, ama bu sefer oyunda yanlış kişiler rol aldı.

Batılı tarzda bir seçim kazanmasına rağmen, Hamas terör örgütü olmakla suçlanmaktan kurtulamadı. Sebebine gelince onlar sırf Müslüman olduğu için terörle bağlantılı anılmak zorundaydı, öyle de oldu. Bu anlamda demokrasinin ne işe yaradığını tüm dünya Müslümanları derin derin düşünmeli. Yine ABD ve Batı’ya sormalıyız ki demokrasi ve insan hakları denen putçuklarınız kimler içindir? Hani ayeti kerime ne diyor:

“Andolsun size öyle bir Kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Enbiya: 10)

Ne de güzel tanımlıyor Rabbimiz bizi. Ey! İzzeti ve şerefi Batı’da ve batıl ideolojilerde arayanlar, olmadı Siyonistlere muhbirlik ve yaltaklık yapan sözüm ona Müslümanlar, anlayın artık izzet ve şerefin gerçek sahibi kimmiş?

Bana göre El Kassam tugaylarının bu cihadı küfrün karşısında yeniden diklenerek Müslümanların tarih sahnesine çıkışının miladı olacak. Bu kıyam tüm dünya Müslümanlarının İslamî diriliş ve direnişinin ne anlama geldiğini tüm insanlığa anlatacak ve tarihe bir not düşecek.

Kafir, küfür, tağut, zalim gibi kavramlarımız yeniden doğuyor ve yeniden anlam kazanıyor desek abartı olmaz. Eğik başımızı dik tutmamıza, yerlerde sürünen onurumuzu ayağa kaldırmaya bir vesile olacak Aksa Tufanı Allah’ın izni ile. Şair Necib Fazıl’ın dediği gibi; “Yüzüstü çok süründün ayağa kalk, Sakarya” misali zaman ayağa kalkma zamanı.

Ümmetin bu savaşa tanıklığı aynı zamanda imtihanıdır. Bu yüzden saflarımızı doğru belirlemeliyiz. Tarafımızı mutlaka hakikatten ve haktan yana seçmeliyiz.

Rahmetli Cahit Zarifoğlu’nun: “Kudüs bir sınav kâğıdı her mümin kulun önünde.” dediği gibi, bugün Filistin, Kudüs Gazze bizim için bir sınav kâğıdı. Bu sınavdan başarıyla çıkma temennisiyle.

Selam ve dua ile.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *