Rejimin Eskimeyen Havarisi

Rejimin Eskimeyen Havarisi

Müslümanların cahiliyye düzenlerinin iktidarı olmak için senelerini feda etmelerini kabul etmiyoruz.

‘Millî Görüş hareketi ve Necmettin Erbakan Hoca’ya gönül vermiş gençler olarak çeyrek asır önce ulaşabildiklerimize iktidar olmanın öneminden bahseder; kötülüklerin ancak iktidar erki ve eliyle düzeltilebileceğini anlatırdık.

Müslümanların Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi olması ve kötülükleri düzeltebilmesi için demokratik yollara tevessülün gerekliliğini, bunun da demokratik seçim olduğunu heyacanla anlatırdık. Bazı arkadaşlar daha ileri giderek seçimin İslâmî geleneğe uygunluğunu anlatmak için “dört büyük halifenin” seçimle yönetime gelmesini örnek gösterirdi.’. 

(https://www.milligazete.com.tr/makale/15656973/siyami-akyel/demokrasi-havarileri)

Milli Gazete yazarlarından Siyami Akyel;  geçmişte demokrasiyi ‘tağuti düzenin enstrümanı’ sayarak oy kullanmayan müslümanların, şimdilerde demokrasiyi ve seçim sistemini kutsadıklarını, bu gibi radikallerin dönüşümlerine bakarak da kendi yollarının hak olduğunu izah eden bir yazı kaleme almış. Başlığını da, o tutarsız gördüğü müslümanlara hitaben ‘Demokrasi Havarileri’ olarak atıvermiş.

Aslında yukarıda iktibas edilen yazının giriş kısmı kimin demokrasi ve rejimin havarisi olduğunu itiraf etmektedir. Çeyrek asırdır müslümanların Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi olması ve kötülüklerin düzelmesi için iktidar olmanın önemli olduğunu, bunun da ancak demokratik yollara tevessül ederek gerçekleşmesi gerektiğini heyecanla anlatanlar acaba başkalarına neden karşı çıkarlar? Hatta daha da ileri giderek dört halifenin seçimle yönetime geldiğine göre bu yolun meşruiyeti de İslami gelenekten kılıf bulmuştur.

Yazara, bu ülkede iktidar olabilmek için rejimin amentüsü olan laik-demokratik-kemalist putların önünde secde edilmesi gerektiğini, demokrasinin sadece seçme ve seçilmeden ibaret olmadığını, İslami bir hareketin iktidara giderken kullandığı araçların da mubah olması gerektiğini hatırlatmak isteriz. Zira geçmiş yazılarına bakıldığında İslami kavramlar ve değerler yüceltilirken, iş bu siyasete, yönetime gelince Batı’nın kavramlarına tevessül etmesi izaha muhtaçtır.

Bunun izahını müsadenizle biz yapalım. Necmettin Erbakan ve çizgisi Milli Görüş’ün tüm mücadelesinin özü, laik-demokratik-kemalist rejimin asla karşıtı olmadıkları, aksine müslümanların sistemi daha iyi ıslah edeceğini ve yöneteceğini ispat etmektir. Bu tam da demokratik bir tavırdır. Rejimin istediği, ses çıkartmadığı, müsaade ettiği bir davranıştır.

Yazar; radikal olan, demokrasiyi tağuti düzenin bir enstrümanı olarak gören, Milli Görüş ve Erbakan hocaya mesafeli duran kesimin şimdilerde oy vermeyi İslami gerekliliğe bağlamasını anlamakta zorlanıyor. Doğrudur, bu bir ilkesizlik ve omurgasızlıktır. Ama biz de yazarın ve cemaati olan Milli Görüş’ün, Batı’nın müslümanların yaşadığı ülkelere dayattığı yönetim şekilleriyle hareket edilmesi gerektiğini ısrarla, senelerce savunmasını, kendi tabiriyle ‘sosyolojik tahlile muhtaç’ buluyoruz. ‘Ülkemizde meri sistem seçim olduğuna göre, demokratik seçim sistemiyle insan haklarına, adalete, ifade ve din özgürlüğüne; yöneticileri seçme ve denetleme yoluyla ulaşılabileceğinin farkındaydık.’ ifadeleriyle tam da popüler politik, batılı kavramlarla yollarının meşruiyetini savunmasını tam bir dalalet olarak görüyoruz. Bu batıl yoldan başka bir yol olmadığına inandırılarak, ısrarla müslümanların buraya çağırılmasına  katılmıyoruz. Müslümanların cahiliyye düzenlerinin iktidarı olmak için senelerini feda etmelerini kabul etmiyoruz.

İnsan hakları, din ya da ifade özgürlükleri gibi ağızda gevelenen, Avrupalı efendilerin sözlerinin benzeri olan bu ifadeleri savunmayan başka siyasi parti var mı? İktidara yürüyen hangi politikacı bu kutsal kelimeleri tesbih etmiyor ki? Milli Görüş’ün partisi Saadet ise eğer diğerlerinden farklı bir eylemi, söylemi, ilkesi var mıdır? Seçim sürecinde altılı-yedili kurdukları masada biraraya geldikleri siyasiler ve partilerini değerlendirmeleri de aynen demokrasinin güzelliklerindendir. Demokrasi nelere kadirdir ki, Erbakan’ın siyasi yasağına, partisini kapatmasına şu veya bu şekilde destek olan partiyle biraraya gelmiştir. Dahası bu partinin kuruluş amacı İslami herşeyi silip atmak olduğu halde omuz omuza nasıl durulmuştur? Demek ki demokrasi sadece seçme ve seçilme değilmiş. Tepeden tırnağa dönüştüren bir dinmiş.

Bu sadece Milli Görüş’e has bir sapma değil diğer siyasi cemaatlerde de olan bir savrulmadır. Saadet Partisi’nden ayrılan Erbakan’ın oğluna da gitseniz aynı gerekçeler öne sürecektir. Hüda-Par’a sorsanız benzer sebepler sıralayacaktır. Bir iktidara gelseler hak yerini bulacak, adil düzen gelecek, din ve fikir özgürlüğü hakim olacaktır. Bunlar yani batılı değerler bir şekilde yürürlüğe girecektir belki ama ıskaladıkları asıl mesele demokrasinin potasında birer birer eriyip, laik Kemalist rejimin aparatları olmaktan kurtulamayacaklarıdır. AK Parti iktidarı bunun apaçık örneğidir.

Gerek ilk kuruluşundan itibaren Milli Görüş gibi, gerekse başta sistemi tağut görüp oy kullanmayan ama sonradan bir şekilde savrulup da demokrasiye bağlılığını ikrar eden müslüman! tavrı sorgulanmalıdır. Herkes yaptığına İslami! bir kılıf bulabilir. Ama bu Allah tarafından kabul edilmeyen yol olacaktır. Rasullerin siyaseti ve iktidara giden yolları İslam’ın amentüsüne halel getirmedi, aksinin olduğuna inanmak onlara iftira olacaktır. Müslümanların da bu yolda yürümekten başka çıkar yolları yoktur.

(Venhar)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *