20 Mart’ta hiçbir ittifaka katılmayacağız açıklamasından sonra 24 Mart’ta Cumhur İttifakına katıldıklarını açıklayan Yeniden Refah Partisi genel başkanı Fatih Erbakan, Cnn Türk canlı yayınında bu sürece değindi, 6284 konusunda sözlerinin çarpıtıldığını öne sürdü.
Fatih Erbakan’ın konuşmasından satır başları şöyle:
Yeniden Refah Partisi olarak seçimlere uzun süredir kendimiz girme hazırlığı içindeydik. Biz hiçbir zaman ittifak yapmayacağız demiyoruz. İttifakla uzlaşmamız olursa, o zaman bunu yaparız. Bunu yapmamızın sebebi de ülkenin, milletin faydasına olmak.
Prensiplerimizin bizim yıllardır söylediğimiz temel prensiplerimizin üzerinde uzlaşma olması şartımız vardı.
AK Parti tarafı sağ olsun resmi olarak ortaya koydular bu niyetlerini. Biz bu prensiplerimizi kamuoyunda da çok yer buldu. Bunlar üzerinde mutabakat olursa bu konulara öncelik verilmesi noktasında mutabakat olursa olabiliriz demiştik. İlk etapta bu noktada bir mutabakat sağlanamadı. Cuma günü itibarıyla 70 bin imza zaten toplandı. 3 günde 70 bin imza toplandıysa 6 günde 100 bini aşacağı ortadaydı.
Cuma namazından önce Sayın Cumhurbaşkanı bizi davet ettiler. Mutabakatın imzalanabileceğini ifade ettiler. AK Parti ve Yeniden Refah Partimiz arasında mutabakat imzalandı.
Bunun imzalanmasıyla da zaten biz milletvekili, cumhurbaşkanı yardımcılığı gibi pazarlık söz konusu değil. Biz en başından beri hep diyoruz ki milletin derdine derman olsun. Cumhur İttifakı’na dahil olduk. Karşı bloktaki yapı. Komünistler, ateistler, sol görüşlüler bir araya gelmişler bir blok oluşturmuşlar.
Burada Yeniden Refah Partisi’nin de yıpratılması noktasında bir algı operasyonu yürütüldü. İttifaka tepki olarak istifa olmaz. İlk birkaç gün içerisinde bunlar olması gerekir. İttifak kararımızdan neredeyse bir ay sonra olan açıklamaları sanki ittifaka karşıymış gibi göstermeye çalıştılar. 81 ilimiz MYK üyelerimiz büyük birlik ve beraberlik içerisinde ittifak kararını da destekliyorlar. Parti disiplinine uygun bir şekilde tamamen birlik beraberlik içerisinde çalışmayı yürütüyoruz. Karşı bloğun ve sol görüşlü internet haber sitelerinin çarpıtmaları son derece yanlış. Kendi adayları kendi logosuyla seçimlere hazırlanıyor. İttifak gündemiyle ilgili herhangi bir sorun kalmadı.
Bizim şu andaki hedefimiz milli görüşü güçlü bir şekilde Meclis’e taşımak. Bizim başkanlık divanımızla görüşmelerimiz sonunda vardığımız kanaat bizim Meclis’te yapıcı, etkili olmamız. Bu mutabakatımızdaki maddelerin takipçisi olmak.
Saadet Partisi
Bir defa Erbakan Hoca’nın yaptığı koalisyonla bu ittifakı karşılaştırmak son derece yanlış. Erbakan hocamız ittifak olmak için elinden geleni yapmış. CHP zihniyeti iktidar olmasın diye seçim gününe kadar mücadele etmiş. Profesyonel bir şekilde koalisyon yapılmış. Koaliasyonda parti programlarını uygulamış. Buradaki durum tam tersine CHP zihniyetinin iktidara taşınmasına destek olmak. Saadet Partisi Necmettin Erbakan’ın ismini kullanmaya devam ediyor. İçinde bulunduğunuz ittifakın söylemlerine bakın. İHA’lara SİHA’lara dokunacağız diyen 7’li masa. 7’li masadan cumhurbaşkanı adayı diyorlar ki LGBT Türk aile yapısına zarar verir mi? Ne münasebet diyor. Saadet Partisi’nin içinde bulunduğu zihniyet. Erbakan Hocanın yaptığı koalisyonu örnek göstereceksiniz. Siz böyle bir zihniyeti iktidara taşımak için destek veriyorsunuz.
6284 meselesi
6284 konusunu maksatlı olarak çarpıttılar. Yeniden Refah Partisi çıkıp kadına şiddeti savunacak böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Siyaseten bir kere bir siyasi parti böyle bir şey savunamaz. 30 milyon kadının oy kullanacağı seçime giriyor. Dışarıdan ithal edilmiş orada dahil bir hanımın şikayeti üzerine eşini uzaklaştırma kararını hakim veriyor ama hanıma deniyor ki 1 hafta içinde şikayetini delillendir. Bu gibi şiddet konularında cezaların artırılması, cezaların indirilmesinin ortadan kaldırılması lazım. Cezalar daha ağır ve caydırıcı olacak. Cinayetin cezası mutlaka idam olacak. Eğitimin çok büyük önemi var. Ahiret odaklı, Allah korkusu olan nesillerin yetiştirilmesi. Uyuşturucuyla ve alkolle mücadele edilmesi. Batıdan ithal ediyorsunuz, delil sunma şartını kaldırıyorsunuz. Bizim buradaki derdimiz kadını korumak çok önemli aileyi de koruyalım. Çocukları da babayı da kadını da koruyalım. Bu şiddet olaylarında iyi hal indirimlerin ortadan kaldırılması cinayet noktasında idam cezasının getirilmesi bizim her zaman söylediğimiz konular.
‘Cumhur ittifakında toparlanma var’
Sahadaki gözlemlerim ve anketlerin de ortaya koyduğu gerçek Cumhur İttifakı’nın önde olduğuna yönelik. Deprem bölgesindeki yaraların sarılmasının da etkisi var. Büyük bir toparlanma ve sayın Cumhurbaşkanının öne geçtiğini görüyorum. Anketler bunu gösteriyor. 7’li masa oy kaybediyor.
***
Yeniden Refah Parti ve 6284 sayılı yasa
MKYK ve Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi Av. Abdulkadir Yılmaz imzası ile Yeniden Refah Partisi internet sayfasında yer alan açıklama metninde, partinin görüşleri şöyle ifade ediliyor:
6284 Sayılı Kanun ile İlgili Görüşlerimiz
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 s. Kanun’a ideolojik saplantılarla yahut oy devşirme amacıyla değil; tamamen rasyonel bir şekilde sosyolojik ve hukukî perspektiften bakmak icap etmektedir. Zira bu düzenlemelere ideolojik gerekçelerle sarılmak, bu düzenlemenin sosyal ve toplumsal hayata ve en önemlisi aile hayatına getirdiği olumsuzlukları kasten görmezden gelmek demektir.
G. Orwell’ın 1984 adlı eserinde belirttiği gibi: “Bilinçleninceye kadar asla başkaldırmayacaklar ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler.” Amacımız milletimizin artık başını kaldırarak hakikatleri görmesi, bilinçlenmesi arzusudur. Yeniden Refah Partisi olarak bizler bu sözleşmeye ve bu sözleşmenin kanuni dayanağı olan 6284 s. Kanuna ideolojik gerekçelerle yahut oy beklentisi ile karşı çıkmıyoruz. Tamamen rasyonel, sosyolojik ve hukukî gerekçelerle, ideolojik bakış açısının antitezini üretmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken istatistiklerden istifade edip gelinen noktanın tarihi gelişimini de gözler önüne sermeye çalışıyoruz.
1) İstanbul Sözleşmesi ve 6284 S. Kanun kadınlarımızı yaşatmıyor. Tüm kamuoyunca bilindiği üzere, İstanbul Sözleşmesi ve onun kanunî dayanağı olan 6284 s. Kanun’un ortadan kaldırılması halinde kadın cinayetlerinin artacağına yönelik anlamsız korku ve endişe topluma enjekte edilerek bir algı oluşturulmakta ve “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!” sloganı kullanılmaktadır. Peki İstanbul Sözleşmesi gerçekten kadınlarımızı yaşatmış mıdır?
İstanbul Sözleşmesi, ülkemiz tarafından 11.05.2011 tarihinde İstanbul’da imzalanmış ve Sözleşmeye ilişkin Kanun Tasarısı, 24.11.2011 tarihinde 6251 sayılı Kanunla Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yapılan açık oylamada tüm siyasi partilerin mutabakatı ile yürürlüğe girmiştir. 6284 s. Kanun ise 20.03.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. O halde bu sözleşmenin ve sözleşme sonrasında çıkarılan düzenlemelerin etkisinin 2012 yılında kendisini göstermesi beklenir.
“Türkiye’de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”’nun yayınladığı verileri[1] paylaşmak istiyoruz. Verilere göre bu düzenlemelerin hiçbirisi yürürlükte değilken 2010 yılında 180 kadın, 2011 yılında 121 kadın ne yazık ki katledilmiştir. Bu düzenlemelerin yürürlüğe girdiği tarih olan 2012 yılından sonra tam bir patlama gerçekleşmiştir. 2012 yılında 210 kadınımız katledilmiş 2019 yılında bu sayı 474’e çıkmıştır. 2022 yılında ise 334 kadının öldürüldüğü, 245 kadının ise şüpheli şekilde ölü bulunduğunu açıklanmıştır. Bu artış oranı, kadınlarımızı bu sözleşme ve sözleşmenin uzantılarıyla koruyamadığımız gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır.
2) Bu sözleşme ve bu sözleşmenin kanunî dayanakları olan düzenlemeler yürürlüğe girdikten sonra açılan boşanma davaları sayısında hızlı bir yükseliş gerçekleşmiştir. Bu yükseliş tesadüf müdür?
Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre 2012 yılında açılan boşanma davası 190.564 iken 2020 yılında açılan boşanma davası sayısı 246.561’e yükselerek %30’luk bir artış gerçekleşmiştir. Şimdi tam bu noktada, bu artışın sebebinin, nüfus artış hızı ve buna bağlı olarak evlilik hızındaki artış olduğu düşünülebilir. Fakat gerçek böyle değildir. İstatistiklere bakıldığında görüleceği üzere nüfus artış hızımız ortalama olarak yıllık %1’dir. Bu artış hızıyla aynı oranda evlilik yapıldığı düşünülse dahi boşanma sayısındaki artış oranının %30 değil; %8 olması gerekirdi. Ayrıca TÜİK rakamlarına göre evlilik oranı neredeyse her yıl %10 düşmektedir. (Sözgelimi 2019 yılında 542.314 iken 2020 yılında bu rakam %10,1 azalarak 487.270 olmuştur.) Bu gerekçe ve verilerle boşanmalardaki %30’luk artışın sebebinin nüfus artışı ve buna bağlı olarak yapılan evlilikler olmadığı aşikardır. Bu konuda ortaya konulan cevaplardan diğeri ise şudur: “Bu sözleşme ile kadınlar çeşitli haklara sahip olmuşlar ve bu haklara sahip olduklarını anladıkları için boşanma davası sayısı artış göstermiştir.” Bu düşünceye vereceğimiz cevap şudur: Hayır! Temel haklar ve hürriyetler bu sözleşme ile garanti altına alınmamaktadır. Temel Hak ve Hürriyetleri garanti altına alan tek metin Anayasa’dır. Ayrıca aile hukukundan kaynaklı olarak eşlerin birbirlerine karşı yükümlülükleri ve dolayısıyla hakları 4721 S. Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiştir.
O halde problem nedir? Esas problem, yuvaların dağılmasına sebep olan kanunî düzenlemelerdir. Bu düzenlemeler bizim toplum yapımıza, örf ve adetimize, inanış şeklimize uygun olmadığından sorunlar her geçen gün artıyor, sağlıklı bireyleri topluma kazandırması beklenen aileler, tam tersine topluma psikolojik ve moral durumu son derece kötü ve hatta kriminolojik anlamda suça eğilimli nesiller topluma entegre edilmiş oluyor.
3) Evin bireyi evden uzaklaştırılmak suretiyle sorun çözülemez. Bu konuda çeşitli rakamlar ifade edilmektedir. Bunların her ikisi de paylaşılabilir. Çünkü her iki veri de birbirini tamamlamaktadır. Türkiye Aile Meclisi’nin açıkladığı istatistiklere göre 2015 yılında 269.159, 2016 yılında 318.363, 2017 yılında 410.934, 2018 yılında 516.132, 2019 yılının Kasım ayına kadar 442.935 aile ferdi yuvasından koparılmıştır. Yani 2015-2019 yıllarını kapsayan bu dönem içerisinde evden uzaklaştırılan baba sayısı neredeyse 2 milyondur. TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun 2019 yılında yansıyan verilerine göre ise iki buçuk yılda 746.336 baba evinden koparılmıştır. Allah aşkına soruyoruz hangi uyuşmazlık modelinde uyuşmazlığın taraflarından biri uzaklaştırılarak uyuşmazlık çözümlenebilir? Mesela bir dava düşünün, davacı mahkemeden uzaklaştırılarak çözüm bulunabilir mi? Bir arabuluculuk ya da tahkim görüşmesinde uyuşmazlığın bir tarafı uzaklaştırılarak çözüm bulunabilir mi? Hem de ortada hiçbir delil yokken ve tamamen beyanla. Nitekim 6284 s. Kanun’un 8. Maddesinin 3. Fıkrasının ilk cümlesine göre “Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.”. Oysa Türk Medenî Kanunu m. 6’ya göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Türk Medenî Kanunu 6. Maddesi ile 6284 s. Kanun’un 8. Maddesinin 3. Fıkrası arasındaki bu çelişkinin giderilmesi elzemdir. Evrensel bir hukuk kuralının mülga edilmeye çalışılması kabul edilemez.
4) İstanbul Sözleşmesi’nin içine gizlenmiş gerçek tehlikelerin farkında değiliz. Her şeyden önce İstanbul Sözleşmesi’nin kadını, fakir, ikincil, güçsüz ve aciz gösterirken erkeği güçlü, zengin ve zalim göstermektedir. Asıl cinsiyetçi bakış açısı işte budur. Bize göre iki tür insan vardır. İyi insan ve kötü insan. Kötü insanın kadın yahut erkek olmasının ne önemi vardır? Tek amacımız iyi insanları kötü insanlardan muhafaza etmek ve kötü insanı ıslah etmek olmalıdır.
5) İstanbul Sözleşmesi’nin tanımlar başlıklı 2. Maddesi yalnızca kadına karşı şiddeti değil, aynı zamanda “aile içi şiddeti” de tanımlamaktadır. Bu minvalde düzenlemelerde öngörülen yaptırımların uygulanabilmesi için şiddetin sadece kadına yönelmesine gerek yoktur. Aynı evde yaşasın yahut yaşamasın fiziksel, duygusal, ekonomik, psikolojik, cinsel olarak şiddet mağduru olan herkes bu sözleşmeye göre haklarını kullanabilecek ve bu kanunda öngörülen önleyici ve koruyucu tedbirlere müracaat edebilecektir. Bu durum hukukun temel ilkelerinden “suçun belirliliği” ilkesine tamamen aykırıdır. Ekonomik şiddet, duygusal şiddet, psikolojik şiddet nasıl tanımlanacaktır ?
Ayrıca bu konuyla ilgili metni yorumlayarak bazı örnekler de vermek istiyoruz.
Bu sözleşmeye göre, evlilik arefesinde olan bir damat adayına, işinin ve kazancının sorulması bir psikolojik şiddettir. Aynı gelinin diğerlerinden bir miktar daha pahalı olan nişan yüzüğü istemesi ekonomik şiddettir. Bu örneklerdeki gelinin yahut gelinin ailesinin cezalandırılmasını vicdanınız kabul edebilir mi?
Bu sözleşmeye göre, sakıncalı sitelere girdiğinden şüphelenilen ya da kötü arkadaş edindiği düşünülen bir evladın cep telefonun annesi tarafından kurcalanması psikolojik şiddettir. Ya da savurganlık yapmasın, cebindeki parayı doğru harcamayı bilsin gerekçesiyle okula giden çocuğa kısıtlı cep harçlığı verilmesi ekonomik şiddettir. Ebeveynlerin bu davranışları sebebiyle evden uzaklaştırılmasını yahut çocuğuyla ilişkisinin kısıtlanmasını vicdanınız kabul ediyor mu?
Bu sözleşmeye göre bir ev hanımının eşinin rıza ve haberi olmadan evinin ihtiyaçları için eşinin kredini kartını kullanarak alışveriş yapması ekonomik bir şiddettir. Aynı kadının alışveriş merkezinde gezerken hoşuna giden bir elbiseyi alması ekonomik şiddettir. Aynı kadının eşinden cep telefonunu yenilemesini istemesi ekonomik şiddettir. Aynı kadının babasının vefatı sebebiyle içine kapanarak eşine sevgi gösterememesi duygusal şiddet; cinsel ihtiyaçlarını karşılamaması cinsel şiddettir. Bu kadının evden uzaklaştırılmasını vicdanınız kabul ediyor mu?
Bu sözleşmeye göre, çocuklarının geleceği için bir altın hesabı açıp aylık kazancının önemli bir kısmını onlar için tasarrufa ayıran bir kadın, eşine karşı ekonomik şiddet eylemi gerçekleştirmektedir. Bu anaç yapıya sahip anneyi cezalandırmak doğru mudur?
Şimdi yeniden soruyoruz. Bu yasanın bizim toplumsal yaşantımızla, akılla mantıkla uzaktan yakından alakalı bir yanı var mıdır? Yukarıda ortaya konulan birtakım örnekler size şiddetmiş gibi geldi mi? Oysa bu sözleşmeye ve uzantısı olan 6284 Sayılı Kanun’a göre bu örneklerin hepsi birer şiddettir ve mutlaka cezalandırılmalıdır.
6) 6284 Sayılı Kanun art niyetli bir kanundur. Şiddete uğradığını iddia eden kadın bu iddiasını ispatlamakla mükellef değil, sadece beyanı yeterli. Ancak sonrasında aynı kadın şikayetimden vazgeçiyorum dediğinde bu beyanı ise geçerli değil, konu kamu davasına dönüşüyor ve kocanın evden uzaklaştırması devam ediyor. Yani koca evden uzaklaştırılacağı zaman, yuva yıkılacağı zaman kadının beyanı makbul, fakat koca tekrardan eve dönüp aile birlikteliği yeniden sağlanacağı zaman kadının beyanı makbul değil. Bu nasıl bir çelişkidir ? Bu kanun yuvalar yıkılsın diye mi çıkarılmıştır ?
YENİDEN REFAH PARTİSİ OLARAK ÇÖZÜM ÖNERİMİZ NEDİR?
Yeniden Refah iktidarında adil düzen esaslı hukuk sistematiği oluşturulurken yaşantımıza, inanışımıza, örf adet kurallarına, ahlak kurallarımıza yabancı ve kültürümüze son derece uzak ülke ve hukuk sitemlerinin yasa ve değerlerini değil; aziz milletimizin inanç ve geleneklerinden oluşan ulvi değerlerimiz esas alınacak; hayatın her alanında olduğu gibi yerlilik ve millilik kavramı önceliğimiz olacaktır. Bu sebeple özel hukuk alanındaki İsviçre ve Alman hukuku, ceza hukuku alanındaki İtalyan hukuku, idare hukuku alanındaki Fransız hukuku hegemonyası kırılacak; kültürümüze, yaşayışımıza, örf ve adetimize uygun ve herkesçe kabul edilebilir düzenlemeler yapılacaktır. Bu düzenlemeler yapılırken “yaptım oldu” anlayışı terk edilecektir. Düzenlemelerin ihdasında, akademisyenler, yüksek yargı mensupları, avukatlar, hâkim ve savcılar, sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri gibi toplumun geniş bir kesiminin fikri ve içtimai katılımıyla yapılacak istişareler, çalıştaylar ve konferanslardan elde edilen tavsiye niteliğindeki notlar dikkate alınacaktır.
Kadınlarımızı, geleceğimizin teminatı yavrularımızı, ailelerimizi, hayvan dostlarımızı ve çevremizi koruyacak etkin düzenlemeler yapılacaktır. CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi’nin tüm yıkıcı etkileri ortadan kaldırılacaktır.
Şiddet göstereni evden uzaklaştırma metodu değil; ıslah ve rehabilitasyon metodu devreye alınacaktır. Bu süreç partimizin ortaya koyduğu “Aile Psikoloğu” modeliyle hasarsız bir şekilde nihayete erdirilecektir.
Nafaka süresi 1988 öncesine uygun olacak şekilde 1 yılla sınırlandırılacaktır. Nafaka miktarı belirlenirken tarafların kusur durumu, boşanacak eşlerin yaşı, iş ve gelir durumları, müşterek çocuk olup olmadığı, eğitim seviyesi, işsiz ise iş bulma imkân ve süresinin ne olacağı, evlilik süresi, kaçıncı evlilik olduğu gibi bazı objektif kriterlerden istifade edilecek düzenlemeler yapılacaktır. Şayet mahkeme tarafından yapılacak tahkikat ve yargılama sonucunda boşanmada eşlerin eşit kusurlu olduğu ortaya çıkmış ise boşanmış eşlerin birbirine nafaka ödemeyeceğine yönelik karar verilmesinin önü açılacaktır. Nafaka süresinin sonunda nafaka alacaklısının mağduriyeti halen devam ediyorsa, Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen diğer bir nafaka türü olan “yardım nafakası” müessesesinin devreye alınacak; bu da mümkün değil ise nafaka alacaklısına devlet tarafından maddi destek ya da istihdam sağlanacaktır.
Evlilik kurulmadan önce nikah akdini gerçekleştirecek belediye tarafından eşlerin birbirlerine karşı olan yükümlülüklerine ilişkin eğitimler verilecektir. Bu eğitimler sırasında evlenecek çiftlerin psikolojik, sosyolojik ve moral durumları ile ilgili değerlendirmeler yapılacak; gerekirse eksik olduğu tespit edilen yahut pekiştirilmesi gereken duygu ve durumlarla ilgili olarak çiftlere destek verilecektir. Desteklenen duruma ilişkin belediye tarafından tanzim edilecek raporlar düzenli bir şekilde Aile Bakanlığı ile paylaşılacak ve bakanlıkça sosyal devlet ilkesi doğrultusunda çiftlerin sağlıklı bir aile hayatı sürdürüp sürdürmediklerinin düzenli takibi yapılacaktır. Bu konuda partimizin “aile psikoloğu” projesi devreye alınacaktır. Böylece sağlıklı ve birbirine karşı yükümlülükleri konusunda haberdar, uzun soluklu, huzurlu ve mutlu evlilikler inşa edilecek ve aynı zamanda bu evliliklerden mutlu, özgüveni yüksek, geleceğe umutla bakan ve idealleri olan çocukların yetiştirilmesi temin edilecektir.
Aile Bakanı Yanık: 6284 sayılı yasanın varlığı dahi tartışılamaz
YRP: Teklif ettiğimiz maddeler için ‘Hiçbir problem yok’ denildi
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *