Mustafa Özcan’dan “ideolojik mutasyon” yorumu

Mustafa Özcan’dan “ideolojik mutasyon” yorumu

Gazeteci yazar Mustafa Özcan, Şarku’l Avsat için kaleme aldığı yazısında İslam dünyasında, İslami saiklerle siyaset sahnesine çıkan partilerin, zamanla ulusalcı yönelimlere sahip olmaya başladığını belirtti.

Mustafa Özcan, bugün Şarku’l Avsat‘ta yer alan “İslamcılar ideolojik mutasyona mı uğradı?” başlığını taşıyan yazısında şu değerlendirmede bulundu:

İlmi çevrelerde ilmi intihaller veya çalıntılardan bahsedilir. Siyasi mahfillerde de projelerin çalınmasından söz ediliyor. Züğürt ve müflis siyasetçiler zaman zaman başkalarının araçlarına başvurabiliyorlar.  Başkalarının meziyetlerini ve sloganlarını kendilerine mal edebiliyorlar. Sözgelimi, Muharrem İnce kendi projelerini başkalarının çaldığını ileri sürmektedir.  Gerçekten de çalınmaya değer projeleri var mı, bu da ayrı bir konudur. Bu iddialardan bir kısmı hüsnü kuruntu olabilir lakin diğer bazıları da şahitli ispatlı bir durumdadır. Özellikle siyasette sloganı tükenen kesimler başkalarının stoklarından harcama yapabiliyor. Siyasetçilerin bir kısmının tarzı ‘ne iş olursa yaparım’ olduğundan intihaller konusunda titizlenmiyor ve özen göstermiyorlar. Onlar için önemli olan ayakta kalmak ya da beka sorunu ve tutunmaktır.  Günlük siyaseti yürütebilmektir. Bu nedenle kah sağa kah sola yalpalıyor ve sapabiliyorlar. Bu yalpalama, rotasız ve pusulasız kalan siyasal İslam da denilen kesimin temel karakteri haline gelmeye başladı. Sözgelimi, Raşid Gannuşi başlangıçta siyasete İslami nedenlerle başlamış lakin sonunda kendisini yasaklayanlarla aynı safa ve seviyeye gelmiştir. Nasıl mı? İslami davet veya siyaseti veya ideolojiyi safra gibi atmıştır. İslami bir siyaset değil sadece siyaset yaptıklarını söylemiştir. 2016’daki Nahda Partisinin kurultayında fazlalıklarından kurtulmuştur. Halbuki, daha önce onu yasaklayanlar doğru veya yanlış zeminden İslam’ın kimsenin tekelinde değil ortak bir değer olduğunu kimse tarafından bunun özelleştirilemeyeceğini ve tekele alınamayacağını vurguluyorlardı. Gannuşi de sonunda onların çizgisine gelmiştir.  Sonunda boşa harcanan onca enerjiden sonra aynı noktada buluşmuş oldular.

Yine Faslı İslamcılar dış politikada ulusalcı veya Mahzenci (rejimci) bir nokta-i nazarı benimseyerek Cezayir’e diklenmeye başladılar. İslami zeminden ulusalcı savaş tamtamları çalmaya başladılar.  Bunu ilk yapanlardan birisi merkezi Doha’da bulunan Dünya Müslüman Alimler Birliği’nin eski genel sekreteri Ahmet Raysuni olmuştur. Batı Sahrasından girerek Cezayir’e ait Tindouf şehrinden çıkmaktan söz etmiştir. Araya Moritanya’yı da ilave ederek!  Bu fahiş tutumun kurum içinde ve dışında yadırganması sonucunda görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır. Ulusalcı zemine kayan İslami partiler ulusalcı söylemlerle birbirlerini girmeye başladılar. Ahmet Raysuni’den sonra Fas AKP’sinin eski başbakanlardan Abdulilah Benkiran, Cezayir ile askeri hesaplaşmadan söz etmiştir. Buna cevap vermek de İslami zeminden Cezayir’deki karşılığı olan Abdulkadir Bin Karine’ye düşmüştür.  Karine de Cezayir’de Milli İnşa Hareketi başkanıdır. Benkiran ile Karine ayrıca şahsi düzeyde birbirlerini tanımaktadırlar. Karine Faslı muhatabı Benkiran’a anladığı dilden cevap verilmesini istemiştir. Yani dişe diş politikası.  Helal olsun onlara. İslamcılar ulusal zeminde siyaset yapınca ümmet zemininden ulusalcı kümeye düşmüşlerdir. Bu da durdukları zeminin yanlışlığına işaret ediyor.

Bu bana iki konuyu daha hatırlattı. Bunlardan birisi Suriye ile aramızdaki Hatay sorunudur. Mustafa Kemal döneminde Fransızlarla Türkiye’nin anlaşması sonucu Hatay Türk topraklarına katılmıştır. Lakin Suriyeli İslamcılar ulusal zeminde ve söylemle bu davanın peşine düşmüşlerdir. Hatay’ın bir başka İslam ülkesinin havzasına (Türkiye) girmesini içlerine sindirememişlerdir. Suriye Meclisinde mesele sık sık gündeme gelmiş ve Müslüman Kardeşlerin bölge sorumlusu Mustafa Sıbai vekil olduğu günlerde ulusalcı düzeyde meseleye sahip çıkmıştır. Kontra bir misal de bizden vermek mümkündür.  Kadir Mısıroğlu da Irak’ın ABD tarafından işgali günlerinde Musul meselesinin peşine düşmüştür. Daha önce Turgut Özal da tarihçi Mim Kemal Öke ile tarih ışığında Musul meselesinin geleceğini görüşmüştür. Bu ilgi nedeniyle tepki olarak Necip Torumtay da genelkurmay başkanlığından istifa etmiştir. Bu misal de gösteriyor ki sonradan görme ulusalcılar ilk ulusalcılara taş çıkartıyor!  Arapların ifadesiyle Allah ilk mezar soyguncusuna rahmet etsin!

Son olarak da dış politika tercihlerinde AKP gölgesinde Yunanistan politikamız da milli hatta ulusal anlayışa geri dönmüştür. Sözgelimi Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler kitabı bir şekilde muhafazakar veya İslami kesimlere ilham kaynağı ve rol model olmuştur. Halbuki Turgut Özakman İslamcıların kahramanlık vurgularına alternatif olarak Türklerin çılgınlığını öne çıkarmak ve selefi İslamcılık ile farkı ve açığı bu yönüyle kapatmak istemiştir. İslamcılığın yerine Türkçülüğü koyuyor. İslami literatürden olan ‘şehit’ payesinin bütün ideolojiler tarafından da benimsenmesi gibi. Herkesin kahramanlığa, coşkuya ve de kahramanlara ihtiyacı vardır. Lakin bunu nasıl tedarik edecektir?  Herkes bunu kendi kültüründen devşirmesi gerekir. Yoksa manevi intihale girer.. Dostumuz gazeteci Kenan Alpay da bir tweetinde buna dikkat çekmiştir. Ulusalcıları milliyetçilikle vurmaya kalkışanlar CHP’yi de Kemalizmden uzaklaşma iddiasıyla vurmaya çalışıyorlar. İskiliple Atıf Hocaya ve manevi mirasına sahip çıkarak hem Kemalizmi yeri geldiğinde itiyorlar hem de mirasını CHP’ye kaptırmak istemiyorlar Kararlı olmak her zaman bikarar olmaktan iyidir.

Bu ahlaki zeminde değil oportünist zeminde gelişen bir siyasettir. Bu da İslamcılığın doğasına aykırıdır. Bu durumda İslamcılar solun, ulusalcıların hatta milliyetçilerin slogan ve misyonlarını kapıyorlar. Böylece kendi zeminlerinde bir ideoloji açığı ve kaçığı doğuyor. Ve devşirme slogan ve tutumlarla bu açık gittikçe de büyüyor.  Mutasyona uğrayan İslami kesimler sonunda ulusalcı siyaset üretir hale gelmişlerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan’a dair uyarılarını yinelerken benzeri bir tutum takınmıştır. Erdoğan, “Bak Miçotakis şunu iyi bil. Yanlış yapmaya kalkarsan çılgın Türkler yürür” demiştir. Bu sözler Yunan basının manşetlerinde yankılandı.  28 Şubat sürecinde de herkes diğerinin işini ve politikasını devşirmeye başlamıştı. Vetire sonrasında da değişmedi.

Hatırlatması bizden: Taş yerinde ağırdır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *