İslam’ın evrenselliği üzerine

İslam’ın evrenselliği üzerine

“İslam evrenseldir, çünkü o, tarih boyunca hep var olagelen hak inancın, yani Allah katındaki dinin ta kendisidir. İnsan var oldukça bu din onun dini ihtiyaçlarını karşılamaya yeter. Zaten İslam’ın evrenselliği kavramının temel anlamı da budur.”

Fahri Sağlık / Mihrap Haber

“Şüphesiz Allah katında din İslam’dır…” (Al-i İmran, 19) ayet-i kerimesi İslam’ın evrensel (tüm insanlığı ilgilendiren, eski tabirle âlemşümul, cihanşümul) bir din olduğu gerçeğini ifade eder.

Konuya bu açıdan bakıldığında Kur’an vahiylerinin Hz. Âdem’den beri akıp gelen vahiy ırmağının devamı olduğunu söylemek mümkündür. Kur’an-ı Kerim’de sıkça geçen; “Ey insanlar”, “Ey Âdemoğlu” diye başlayan ayet-i kerimeler İslam’ın evrensel bir din olduğu fikrini destekler. “ …Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim… ” (Maide Suresi, 3) ayet-i kerimesi de bu fikri destekleyen delillerden birisidir.

İslam evrenseldir, çünkü o, tarih boyunca hep var olagelen hak inancın, yani Allah katındaki dinin ta kendisidir. İnsan var oldukça bu din onun dini ihtiyaçlarını karşılamaya yeter. Zaten İslam’ın evrenselliği kavramının temel anlamı da budur. Önceki semavi dinler, bildirdikleri mesaj açısından evrensel olsalar da, önlerindeki zaman ve mekân açısından evrensel değildirler. Oysa İslam Dini, bu açılardan da evrenseldir, çünkü ondan sonra başka bir din gelmeyecektir.

İslam evrensel olduğu için insanların ırk, renk, dil, yaşadığı bölge… vb farkının asla değer ölçüsü olarak kabul edilmediği bir inanç sistemi ortaya koymuştur. İslam’ın evrensel ışığı fert ve toplum hayatının bütün kesitlerini ve kesimlerini aydınlatır. Unutulmaması gerekir ki, evrensel olan, Kur’an vahyinin bizatihi kendisidir, onun belli şartlar altında yapılmış yorumları, belli durumlar için benimsenmiş uygulamaları değildir. İslam’ın evrenselliğini değerlendirirken, İslam’a dayalı teorik ve pratik anlayışın daima canlı tutulması ve geliştirilmesini birlikte düşünmek gerekir.

Bu iş bazı çağdaş felsefi, sosyolojik veya ideolojik akımların telkin ettiği gibi “İslam’ı zamanın ruhuna uyarlama ve adapte etme” değildir. Akif’in dediği gibi; “İlhamı doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp, asrın idrakine İslam’ı söyletmektir.”

Bir dinin evrensel olup olmadığını, her şeyden önce o dindeki “Allah” anlayışını inceleyerek öğrenebiliriz. İslam Dinine göre Allah, bütün varlıkların yaratıcısıdır. Allah yarattığı her şeyin var olmasını, gelişmesini ve hayatta kalmasını sağlayan yegâne güçtür. Konuyla ilgili olarak Kur’an’da çok sayıda ayet vardır. İslam Dininin evrensellik özelliklerinden biri de İslam’ın bütün zaman ve mekâna hitap etmesidir. Zaman ve mekânla sınırlı olmamak, evrensel bir dinde bulunması gereken önemli bir özelliktir.

Evrensellik özelliği gereği İslam Dini; hem geçmişi, hem de geleceği kucaklayan bir dindir. Kur’an’a göre Hz. Âdem’den, Hz. Muhammed’e kadar gelen bütün peygamberler hak din olan İslam’ı tebliğ etmişlerdir. İslam dini kadar akıl ve bilime önem veren başka bir din yoktur. Bu din hep düşünmeyi teşvik etmiştir. İnanmanın akli boyutu üzerinde önemle durulmuştur. Bu dinde akıl şüphe aracı olarak görülmemiş, aksine inanmanın ve ibadetin temelinde akıl ve bilimin olduğu vurgulanmıştır. İslam dinine göre, gerçek inanmanın yolu, tefekkür ve bilgiden geçer. Kur’an, baştan sona kadar öğrenmeyi öğütleyen ayetlerle doludur. Kur’an’da ilim kavramı ve bu kavramdan türeyen bilgi ile ilgili kelimelerin sayısı oldukça fazladır.

Kur’an Allah’ın varlığına ve birliğine, ilim ve hikmetine olan inancımızı, düşünerek ve bilgi elde ederek geliştirmemizi ister. Şu ayetler çok dikkat çekicidir. “Allah’ a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar.” (Fatır, 28) “Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9). Kur’an düşünerek, delil ve belgelere dayanarak konuşmamızı ister. Sözgelimi, Allah’ın kelamını reddedenlere, “Eğer doğru sözlülerden iseniz açık delillerinizi getirin” (Nemi, 64) buyurmaktadır. Yine “Bilmediğin şeyin peşine düşme” (İsra, 36) buyurarak, yalan ve yanlış bilgiler aktarmayı yasaklar. Kur’an zanna dayanarak hüküm vermenin doğru olmadığını ısrarla hatırlatır. Düşünmeden bilgisizce konuşanları şöyle tasvir eder: “Onların çoğu zanna uyarlar, gerçekte ise zan, hakikat karşısında hiçbir şey ifade etmez” (Yunus, 36).

Kur’an’a göre, doğrusunu ve yanlışını ayırt etmeksizin gelenek ve göreneklere körü körüne bağlanmak ve “atalarımızdan böyle gördük” demek, insanları büyük tehlikelere sürüklemiştir. Bunun önüne ancak tefekkür ve bilgiyle geçilebilir. Kur’an taklitte ısrar edenlere şu uyarıda bulunur:

“Onlara, Allah’ın indirdiğine uyun! denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)’a uyarız!” derler. Peki, ama ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar?)” (Bakara, 170).

Akif’e göre de, “Böyle gördük dedemizden” mantığı ile hareket eden bir zihniyet, toplumları karanlığa gömen bir anlayıştır.

“Böyle gördük dedemizden” sözü dinen merdud;
Acaba saha-i tatbiki neden na-mahdut
Çünkü biz bilmiyoruz dini. Evet bilseydik,
Çare yok, gösteremezdik bu kadar sersemlik
“Böyle gördük dedemizden” diye izmihlali
Boylayan bir sürü milletlilerin olsun hali,
İbret olmaz bize her gün okuruz ezberde!
Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde?
Lafzı muhkem yalnız anlaşılan, Kur’an’ın;
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın
Ya açar Nazm-ı Celil’in bakarız yaprağına;
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’ an, bunu hakkiyle bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için”

İslam Dinini evrensel yapan akıl ve bilim konusunu tartışırken, İslam Dininin emir ve teşvik ettiği ilmin yalnız dini ve manevi ilimler olduğunu düşünmek yanlıştır. İnsanlığın yararına olan her bilgi çeşidini Müslümanlar öğrenmek ve öğretmek zorundadırlar.

Not: Merdud: Reddedilen, kabûl edilmeyen./ Na-mahdut: Sınırsız./ İzmihlal: Çökme, yıkılma, yok oluş./ Nazm-ı Celil: Kur’an-ı Kerim’in bir vasfı, Celil olan Cenab-ı Hakk’ın nazmı.

(Fahri Sağlık, Emekli Müftü)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *