Mustafa Irmaklı: Yalnız Allah’a kul olalım

Mustafa Irmaklı: Yalnız Allah’a kul olalım

“Bugün biz kendimizden başlamak suretiyle yeniden insanlığa, topluma eşyaya kul olmayın, kula kul olmayın, nefsinize kul olmayın, bizi yaratan, yaşatan, nimet veren Allah’a itaat edelim, sadece O’na kulluk edelim. Böylece izzeti ve asaleti yeniden hayata hakim kılalım.”

Mustafa Irmaklı, Ünye İlçe Müftülüğünce düzenlenen programda din görevlileriyle bir araya geldi.

“Vahyin Işığında Hayatın İnşası” konulu bir konferans veren Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Irmaklı, “İslam en açık ve yalın bir ifadeyle hayatı inşa eden bir dindir. Hayatın içerisinde bir bölümü yahut bir zamanı değil, hayatın tamamını inşa eden bir dindir. Hayatın içerisinde bir aksesuar değil, hayatın kendisidir.” dedi.

İslam, hayatın tamamını iyilikle ve merhametle kuşatan bir dindir

“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim.” ayetini hatırlatan Irmaklı, “İslam, yeni bir hayatı, bütün insanların onurla, huzurla ve güvenle yaşadığı bir dünyayı inşa eden bir dindir. Dolayısıyla İslam, sadece caminin içerisinde, kandil gecelerinde ve cenaze merasimlerinde değil, hayatın tamamında var olan ve hayatın tamamını iyilikle ve merhametle kuşatan bir dindir.” ifadelerini kullandı.

İslam, bütün insanlığın kaderini ve talihini değiştirdi

Irmaklı, insanlığın yolunu ve yönünü kaybettiği bir çağda Hazreti Peygambere ilk vahyin geldiğini hatırlatarak şöyle konuştu: “610 yılında Rabbimiz ilk vahyini gönderdi. 630 yılına geldiğimizde Allah Resulü (sas) bir cahiliye toplumundan dünyanın en güzel toplumunu inşa etmişti. Cehaletin içerisinde yaşayan ve cahiliye toplumunun girdabında kaybolan insanlar, Asr-ı Saadet’te insanlığın her açıdan öncüleri ve yıldız şahsiyetleri oldular. Peki, bir cahiliye toplumundan nasıl dünyanın en güzel toplumu inşa edildi? Peygamberimiz (as) bunu nasıl başardı? Biz bunu konuşmak ve yapmak durumundayız. 630 yılında Müslümanların devlet sınırı 3 milyon kilometrekaredir. 610 yılında İslam Mekke’de bir sokakta nazil olmaya başladı. Bir sokaktan 20 yılda bir devlet inşa edildi. Bir cahiliye toplumundan Asr-ı Saadet inşa edildi. Ve ardından büyük bir medeniyet inşa edildi. İslam bütün insanlığın kaderini ve talihini değiştirdi.”4 Halife döneminin sonuna gelindiğinde Müslümanların coğrafi sınırının 900 milyon kilometrekareye ulaştığını ve İslam’ın 3 kıtaya yayıldığına işaret eden Irmaklı, “Bir asır içerisinde bütün dünyayı güzelleştiren bir dinden bahsediyoruz. Müslümanlar, Endülüs’te 800 yıl, Afrika’da 600 yıl, Maverahunnehir havzasında, Anadolu’dan başlayan Fergana vadisinde yüzlerce yıllık büyük bir medeniyet inşa etmiştir. Ta ki 18. yüzyıla kadar.” diye konuştu.

Bireysel bunalımlara hapsolmuş bir insanlık var

18 yüzyıldan sonra dünyada dengelerin değiştiğine dikkat çeken Irmaklı, “Yeni bir dünya inşa edilir. Batı merkezli bir hayat tarzı, Batı merkezli küresel sistemler dünyayı egemenliği altına alır. Bugüne geldiğimizde küresel bunalımlarla kuşatılmış bir dünya var. Bireysel bunalımlara hapsolmuş bir insanlık var. Geleceğinden emin olmayan, yarınını kestiremeyen bir insanlık vardır. Yeryüzü İslam’ın rahmet ilkeleri ve merhamet mesajlarına, İslam’ın inşa ettiği hayata yeniden muhtaç hale gelmiştir.” değerlendirmesinde bulundu.

İnsanlık bugün adeta yeniden bir cahiliye ile kuşatılmıştır

Irmaklı, her yıl yayınlanan insani gelişim raporlarının ortaya koyduğu durumu aktararak,  “Bu insani gelişim raporlarına baktığımızda yeryüzündeki insanlığın %80’i mutsuzluk, umutsuzluk, karamsarlık ve ıstırap içerisinde olduğunu görüyoruz. Yeryüzünde 2 milyar insan günde 1 dolar gibi bir parayla ayakta durmaya çalışıyor. İnsanlığın yüzde atmışı antidepresanlarla hayata tutunur. Temel gıda maddesi gibi antidepresan tüketen bir insanlık var bugün. Bir buçuk milyar insan sağlıklı içme suyuna sahip değildir. 3,5 saniyede bir bebek açlıktan ölmektedir. Ayda 30 bin çocuk basit ilaçlar bulamadığı için hayatını kaybediyor. Yani insanlık bugün adeta yeniden bir cahiliye ile kuşatılmış, yeniden bir cahiliyeye doğru sürüklenmektedir.” şeklinde konuştu.

İnsanlık buna mahkum mudur?

Cahiliye toplumunda yaşanan olumsuzlukların ve günahların bugün daha etkin ve güçlü bir şekilde var olduğunun altını çizen Irmaklı, şöyle devam etti: “Biz cahiliye toplumundan bahsederken örnekler veriyoruz. Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir toplum, bu nasıl bir vicdansızlık. Modern dünya bugün okyanusta kaybolan bebeklerin sayısını bilmiyor. Sahile vuran çocukların sayısını bilmiyor. Her caddenin başında-sonunda, çöp konteynırlarından, mabet bahçelerinden bebek parçalarının toplandığı bir yüzyılda yaşıyoruz. Güçlünün zayıfı ezdiği bir cahiliye toplumundan bahsediyoruz. Bugün dünyada en etkin şey güçtür. Güç sahip olan kendini haklı kabul eder. Güçlü olan zayıfı ezme hakkını bulur kendinde. Güçlü olan devletler kendinden 10 bin kilometre uzaktaki bir ülkeyi darmadağın edebilmektedir. Cahiliye toplumunu anlatırken örnek verdiğimiz her olumsuzluğun ve günahın bugün dünyada daha etkin ve güçlü bir şekilde var olduğunu görmekteyiz. Peki, insanlık buna mahkum mudur? Elbette değildir. Nasıl bir çıkış yolu var? Nasıl ki, bir cahiliye toplumu İslam’ın ilkeleriyle Asr-ı Saadet’e dönüşmüşse bugün biz yeniden kendi kalbimizden, evimizden, mahallemizden, ülkemizden bütün yeryüzünü kuşatacak bir ahlak, hukuk ve bir vicdan medeniyetini inşa etmek durumundayız. Vahyin rehberliğinde hayatın inşasından bunu kastediyoruz. Peki, bunu nasıl yapacağız? Elbette Allah resulünün izinde yapacağız.”

Yalnız Allah’a kul olalım, izzeti ve asaleti yeniden hayata hakim kılalım

“Peygamber efendimizin bir cahiliye toplumundan bir medeniyet inşası, bir peygamber mucizesi değildir, çünkü mucizeler örnek alınamaz, bir peygamber mücadelesidir.” diyen Irmaklı, şöyle konuştu:“Tarihin hangi döneminde insanlar peygamber efendimizin yöntemi ile bir mücadele ederse aynı sonuca ulaşacaktır, sünnetullahtır bu. Onun için peygamber efendimizin örnekliğinde biz bunları konuşacağız. Peygamber Efendimizin bütün mücadelesinin üç başlığı vardır bunlardan birincisi tevhidin tebliğdir. Allah resulü, var oluş gayesini unutmuş, hayatın amacından uzaklaşmış, nefsinin, gücün esiri olmuş Mekke cahiliye toplumuna Allah’a kulluğu, Allah’a itaat ve tevhidi anlatmıştır. Eşyanın, maddenin, şehvetin, şöhretin kulu olmuş, hayatı kendisine zindan etmiş, toplumu da yaşanmaz hala getirmiş bir anlayışa karşı sadece Allah’a kulluk edin, kula kul olmayın, eşyaya kul olmayın, izzet bulun mücadelesidir bu. Bugün biz kendimizden başlamak suretiyle yeniden insanlığa, topluma eşyaya kul olmayın, kula kul olmayın, nefsinize kul olmayın, bizi yaratan, yaşatan, nimet veren Allah’a itaat edelim, sadece O’na kulluk edelim. Böylece izzeti ve asaleti yeniden hayata hakim kılalım.”

İslam medeniyeti tevhid zemininde inşa edilir

Irmaklı, İslam’ın temelini tevhidin oluşturduğuna vurgu yaparak, “İslami bir düşünce, İslam’a uygun bir hayat, İslam medeniyeti tevhid zemininde inşa edilir. Çünkü tevhid insana bir asalet, bir duruş kazandıran anlayıştır. Efendimizin Mekke mücadelesi, tevhidin rehberliğinde bir karakter, asalet, ahlak ve iman mücadelesidir. Mekke döneminde inşa edilen o iman, tevhid ve asaletle Medine’de bir toplum, devamında bir medeniyet inşa edilmiştir.” diye konuştu.

İslam’ın tevhid anlayışı özgürlüğün zirvesini teklif eder

İslam’ın tevhid anlayışının gençlerin İslam’a tabi olmasının en müsait alanı olduğunu dile getiren Irmaklı, “Bugün en popüler kavramlardan birisi özgürlük kavramıdır. Özellikle gençlerin dünyasında özgürlük kavramı tartışılmazdır, idealdir. İslam’ın tevhid anlayışı özgürlüğün zirvesini teklif eder esasında. İnsanı eşyaya, insana, nefsine kul olmaktan kurtaran ve onu en büyük özgürlüğe taşıyan anlayıştır tevhid. Gençlik hizmetlerimizde tevhidin özgürlük boyutunu gençlerimizle buluşturduğumuzda onların daha kolay bir şekilde İslam’a koştuğunu görüyoruz.” ifadelerini kullandı.

Tevhide karşı sorumluluğumuz, onu en güzel bir şekilde insanlara teklif etmektir

Tevhidin ancak teklifinin, tebliğinin yapılabileceğine işaret eden Irmaklı, “İnanç dikte edilmez. Tevhide karşı bizim sorumluluğumuz, en güzel bir şekilde, en güzel bir yöntemle, en doğru metodla, nezaketle, zerafetle, tutarlılıkla, ikna ile İslam’ın inanç dünyasını, tevhidini insanlara teklif etmektir. Onlara bir seçenek olarak sunmaktır. Tevhid dikte edilmez, zorla empoze edilmez. İnsanlar bunu tercih eder ya da etmez.” değerlendirmesinde bulundu.

İslam’ın yeryüzüne vaadi adil bir hayattır

Irmaklı, İslam’ın hayatı inşasının ikinci boyutunun adaletin tesisi için mücadele etmek olduğunu belirterek, “İslam adaletle bir toplum inşa eder. İslam’ın yeryüzüne vaadi adil bir hayattır esasında.  Bugün dünyada 8 milyar insan var ve 2 milyarı Müslüman 6 milyar insan değişik inanç ve düşüncelere mensuptur. Bu 6 milyar insana İslam dini ne vadediyor? Bu anlamda İslam yeryüzünde adil bir hayat vadediyor. Hepimizin bildiği Kureyş Suresi’nin sonunda, sadece burada İslam’ın yeryüzüne iki büyük vaadi var, ‘açlığın, sefaletin ve korkunun endişenin olmadığı bir dünya.’ İslam, insanlığa vadediyor bunu. Peki, insanlığa bunu kim sunacak, elbette biz sunacağız.” şeklinde konuştu.

İslam ahlakı ve hukuku bütünleştirdiği için ideal bir hayat inşa etmiştir

“Adalet dediğimiz şey bütün insanların canının, malının, neslinin, geleceğinin, alın terinin teminat altında olması demektir.” İfadelerini kullanan Irmaklı, şunları söyledi: “Müslümanlar böyle bir toplum inşa ettikleri için İslam yeryüzüne yayılmıştır. İslam toplumu, hukuk toplumdur ve adaletin tesisi için mücadele edilir, sadece teklif edilmez. Tevhidin teklifi, adaletin mücadelesi yapılır. Biz bunu sözümüzle, rehberliğimizle yaparız. Hukuk bunu icraatlarıyla yapar. İslam medeniyeti nasıl inşa edilmiştir. Mekke’de tevhidin rehberliğinde bir ahlak ve asalet inşa edilmiştir. Medine’de İslam’ın rehberliğinde bir hukuk ve toplum inşa edilmiştir. Hukuku kaybeden toplum her şeyi kaybeder. Hukuku olmayan ahlak acizdir. Ahlakı olmayan hukuk zalimleşmeye mahkumdur. İslam ahlakı ve hukuku bütünleştirdiği için ideal bir hayat inşa etmiştir.”

İslam’ın ışığında bir hayatın inşası için üç kırmızı çizgimiz vardır

Irmaklı, İslam’ın rehberliğinde hayatın inşasında güzel ahlakın önemine dikkat çekerek, “İslam’ın ışığında bir hayatın inşası yolunda bizim üç vazgeçilmezimiz, üç kırmızı çizgimiz vardır. Tevhidin tebliğ’i, insanlara İslam’ın ilkelerini, inanç dünyasını en güzel şekilde anlatılması. Adaletin hakim olduğu bir dünyanın, adaletin tesis edildiği bir hayatın mücadelesi. Güzel ahlakın temsili, güzel ahlakın örnekliğidir.” şeklinde konuştu.

Bir caminin etrafından bir medeniyet inşa edilebilir

İslam’ın rehberliğinde hayatı yeniden inşa edeceklerin öncelikle sağlam bir inanca  sahip olmaları gerektiğinin ifade eden Irmaklı, şöyle devam etti: “Mekke’nin en zor zamanlarında Allah Resulü İslam davasının bütün yeryüzüne ulaşacağına inanıyordu. Dolayısıyla din-i Mübin-i İslam’a ve insanlığa hizmet edenler büyük bir inanca sahip olması lazım. Bir caminin etrafından bir medeniyet inşa edilebilir. Çünkü Peygamber Efendimiz Medine’de bir mescidin içerisinde bir nesil yetiştirdi, bir medeniyet inşa etti. Bizim bir kenar mahallede elinden tuttuğumuz bir çocuk ümmetin lideri olabilir, bu mümkündür. Bizim samimiyetle kurduğumuz bir cümle bir insanın bütün hayatını değiştirebilir, bu mümkündür. Öncelikle böyle bir derde, böyle bir inanca sahip olmak lazım. Bulunduğumuz yerin, bulunduğumuz çağın daha güzel olacağına inanmak, böyle bir gayeye sahip olmak lazım.”

İyiliği hayata hakim kılmak için bilgili ve güçlü olmak lazım

Irmaklı, İslam medeniyetinin inşasının bilgi, ilim, irfan ve hikmetle olduğunun altını çizerek, “Bir ideale sahip olmak önemli. Bir derde, bir inanca sahip olmak önemli. Ama onu inşa etmek, onu hayata taşımak için bilgiye, hikmete, irfana sahip olmak lazım. Bilgi en büyük güçtür. Bilgiye sahip olanlar hayatı yönetir. Bilgiye hakim olanların adaleti ve hukuku yoksa yeryüzü cehenneme döner. Adalete ve hukuka inananlar bilgiye sahip değilse acziyete mahkum olurlar. Müslümanlar son üç asırda bilginin peşini bıraktıkları, bilgi ile irtibatlarını kopardıkları için İslam dünyası türlü sıkıntılarla kuşatılmış vaziyettedir. Bilgiye sahip olanlar, hayatı yönetir, hayata rehberlik ederler. İyi düşünmek, iyi niyetli olmak önemli ama iyiliği hayata hakim kılmak için bilgiye sahip olmak ve güçlü olmak lazım. 7. asırdan 17. Asra kadar Müslümanlar ilmin her alanında insanların öncüsü olmuşlardır. Sadece tefsir, hadis ve kelamda değil, fizikten felsefeye, astronomiden edebiyata kadar insanların ölçüsü olmuşlardır.” diye konuştu.

Bu, İslam’ın tebliğ metodu değildir

İslam’ın tebliğinde yöntem ve metodun önemine vurgu yapan Irmaklı, “İslam’ın tebliği nezaket, zarafet ve hikmetle yapılır, öfkeyle değil. Bugün bizi en fazla üzen şeylerden bir tanesi de budur. kürsülerden, meydanlarda bağırıp, çağıran, sağa sola laf yetiştirmeye çalışan, muhatabı olmayan insanlar üzerinden cümleler kuran, böyle bir tebliğ metodu yok. İslam’ın dili nezaket dilidir. Zerafet ve hikmet dilidir. Suçlamak, lanet etmek kolay. Bağırıp, çağırmak kolay. Bu, insanların da hoşuna gidiyor olabilir. Bu, kısa yoldan insanları popüler kılan bir şey de olabilir. Ama İslam’ın tebliğ metodu değildir. Kürsülerden alabildiğine sağa sola nefret cümleleri kuran bir yaklaşım, Peygamber yaklaşımı değildir. Dolayısıyla nezaketle, zarafetle ve hikmetle İslam’ın tebliğini yapmak durumundayız. ” değerlendirmesinde bulundu.

KAYNAK: DİYANET HABER

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *