Türkiye, demografik dönüşüm sürecinin üçüncü evresinde

Türkiye, demografik dönüşüm sürecinin üçüncü evresinde

Prof. Dr. İsmet Koç, Türkiye’nin demografik dönüşüm sürecinin üçüncü evresinde olduğunu belirterek yaşlı nüfusunun 2050’de yüzde 10’dan yüzde 20’ye yükseleceğini bildirdi. Koç, Türkiye’nin 1.8’e düşen doğurganlık hızı ile 2,1’in altında kaldığını ve artık kendisini yenileyemeyen bir nüfus yapısına sahip olduğunu kaydetti.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İsmet Koç, Enstitü bünyesinde yürütülen “Türkiye’de Nüfusa İlişkin Göstergeler” temalı araştırma sonuçlarının ışığında ülkenin nüfus perspektifine ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Cumhuriyetin ilanında 13 milyon olan Türkiye nüfusunun 1950’li yılların sonunda 2 katına ulaştığını, 1985’te 50 milyonu aştığını, 2000 nüfus sayımı sonuçlarına göre 67,8 milyon olan nüfusun bugün TÜİK istatistiklerine göre 84,7 milyona çıktığını bildirdi.

Türkiye’nin demografik yaşlanma sürecindeki bir topluma sahip olduğuna işaret eden Koç, “Bu durum dünyadaki genel yaşlanma eğiliminden çok bağımsız değil. Dünyadaki tüm ülkeler, doğurganlığın azaldığı ve doğuşta yaşam beklentilerinin yükselmesi sonucu yaşlanma sürecine girmiş durumdalar.” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye’nin bu süreci biraz geç yaşadığını belirten Koç, şöyle dedi:

“Türkiye’nin geçmişten gelen bir yüksek doğurganlık hızı var. Ancak bu hız, son yıllarda çok ciddi derecede azalmış durumda. 1970’li yıllarda kadın başına 5 doğum düşerken günümüzde çocuk sayısı 2’nin altına düşerek 1,8’e geriledi. Bunun sonucu olarak Türkiye’deki yaşlanma eğiliminin 1990’lı yıllardan itibaren çok hızlı şekilde arttığını görüyoruz. Geçmişte Türkiye, genç ve dinamik bir nüfus yapısına sahipken, artık bu özelliğini yavaş yavaş kaybediyor. 1,8 civarındaki doğurganlık aslında demografide ‘ikame seviyesi’ olarak tanımladığımız 2,1 seviyesindeki doğurganlığın altına tekabül ediyor. Dolayısıyla Türkiye, 2,1’in altında doğurganlık hızı ile artık kendisini yenileyemeyen bir nüfus yapısına sahip. Bu durum, Türkiye’nin hızlı yaşlanma sürecini daha da hızlandıran, buna ivme kazandıran bir faktör olarak ön plana çıkıyor.”

Yaşlanmada doğurganlık hızının azalmasının yanı sıra sağlık sisteminin çok hızlı gelişmesine paralel şekilde ölüm hızlarının düştüğünü ve vefatların ileri yaşlara doğru çok ciddi şekilde kaydığını belirten Koç, “Türkiye’de 80 yaşına kadar nüfusun yaklaşık yüzde 80’inin hayatta kaldığını görüyoruz.” diye konuştu.

100 milyonluk nüfus hedefinden uzaklaşılıyor

İsmet Koç, 1970’lerde 65 yıl olan yaşam beklentisinin günümüzde 81’e çıktığını, aynı dönemdeki ortalama yaşam süresinin bugün 20 yıl arttığını belirterek, “Bu durum aslında Türkiye’de yaşlanma sürecinin nasıl hızlı şekilde yükseldiğini net bir şekilde gösteriyor.” diye konuştu.

Türkiye nüfusunun 100 milyona erişmesine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Koç, şöyle konuştu:

“1970’li yıllardan bakıldığında Türkiye’nin 2020 yılı civarında 100 milyona ulaşacağı net şekilde görülüyordu. Çünkü o zaman doğurganlık hızı, kadın başına 5 çocuk civarındaydı. Oysa günümüzde TÜİK ile yaptığımız projeksiyon sonuçlarına baktığımızda 1,8 civarındaki doğurganlık hızıyla Türkiye’nin nüfusunun yakın bir gelecekte 100 milyona ulaşamayacağını görüyoruz. Bunun ancak ve ancak şöyle bir koşulu olabilir, Türkiye’de doğurganlık hızı çok ciddi derecede yükselirse, örneğin kadın başına 2,5 doğum seviyesine çıkarsa Türkiye’nin 100 milyonluk bir nüfus görmesi mümkün. Doğurganlık hızının halen bir miktar aşağı düşme potansiyeli olduğunu görüyoruz. Eğer böyle giderse 100 milyonluk nüfus, Türkiye’nin hep çok istediği ama hiçbir zaman ulaşamayacağı bir hedef olacak.”

“Nüfus artış hızı neredeyse sıfıra yakın”

Koç, demografik dönüşümde birinci aşamayı yüksek doğurganlık ve ölüm hızlarının, ikinci aşamayı “düşük ölüm hızları ve bir miktar yüksek doğurganlığın, üçüncü aşamayı ise ölüm ve doğum hızının her ikisinin birden düştüğü evreyi tarif ettiğini anlattı.

Batı Avrupa toplumlarının demografik dönüşümde birinci aşamayı tamamladıklarını, birçok toplumda yüzde 20-25 seviyesinde yaşlı nüfusun görüldüğünü belirtti.

İsmet Koç, “Türkiye’de yaşlı nüfus oranı henüz yüzde 10 seviyesinde ama 2050’ye geldiğimizde Türkiye’de yüzde 20 civarında yaşlı nüfusu olacak. Dolayısıyla Türkiye aslında Batı Avrupa’nın izlediği süreci takip ediyor. Türkiye, demografik dönüşüm sürecinin üçüncü evresinde. Bu evrede hem doğum hem ölüm hızı düştüğü için nüfus artış hızı neredeyse sıfıra yakın oluyor. Dolayısıyla nüfusun kendini yenileme kapasitesi büyük ölçüde ortadan kalkıyor. Onlar yaşlı artık nüfusa sahipler, biz ise yaşlanmakta olan bir nüfusa sahibiz.” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin tekrar doğurganlık hızını yükseltme potansiyelinin bulunduğuna işaret eden Koç, bunu için önemli teşvikler ve yatırımlar gerektiğini ifade etti.

“Türkiye’de çiftler arasında 1 çocuk tercihi giderek artıyor”

Enstitü Müdürü İsmet Koç, Batı Avrupa toplumlarının birçok tedbir almalarına karşın tekrar doğurganlık hızını yükseltemediklerine işaret ederek, şunları kaydetti:

“Batı Avrupa’da 2 çocuk normundan sonra 1 çocuk normu yavaş yavaş oturmuş durumda. Türkiye’de ise 1990’lı yıllardan itibaren 2 çocuk normu çok ciddi şekilde yerleşmişti ancak Türkiye’de çiftler arasında 1 çocuk tercihi de giderek artıyor. Bu da aslında Türkiye’nin yakın bir gelecekte artık 2 çocuk normu yerine 1 çocuk normunu benimseyeceği ve Batı Avrupa toplumlarına demografik olarak çok büyük ölçüde benzeyeceğini gösteriyor. Türkiye’nin Batı Avrupa’ya göre daha genç ve dinamik bir nüfusa sahip olduğunu görüyoruz. Ama yakın gelecekte Türkiye, bu özelliğini büyük ölçüde kaybedecek.”

Dünyada 65 yaş üstü nüfusun 2050’de 1,6 milyara ulaşması bekleniyor

Dünyada bu yıl itibarıyla 771 milyona ulaşan 65 yaş ve üzeri kişilerin nüfusunun 2030’da 994 milyona, 2050’de de 1,6 milyara ulaşması öngörülüyor. Yaşlanan dünya nüfusunun sorunlarının ele alınması, yaşlıların sağlık, sosyal ve ekonomik açıdan koşullarının iyileştirilmesi ve bu konuda farkındalık oluşturulması amacıyla Birleşmiş Milletler’in (BM) 1990’da aldığı kararla 1 Ekim, her yıl “Dünya Yaşlılar Günü” ilan edildi. Bu gün kapsamında her yıl belirli bir tema çerçevesinde konferanslar ve etkinlikler düzenleniyor.

BM tarafından bu yıl 32. kez kutlanan “Dünya Yaşlılar Günü”nün teması, “Değişen Bir Dünyada Yaşlıların Dayanıklılığı” olarak belirlendi. Tema kapsamında yaşlı kadınların çevrelerinde, sosyal ve ekonomik hayatlarında karşılaştığı eşitsizliklere dikkat çekilmesi, BM üyesi devletler ve sivil toplum kuruluşlarına yaşlı kadınları tüm politikaların merkezine yerleştirmeleri noktasında çağrıda bulunulması hedefleniyor.

BM’ye göre, 1950-2010 döneminde ortalama yaşam süresi 46’dan 68 yıla çıkarken, dünyada 1950’den bu yana ortalama yaşam süresinin uzaması konusunda yaşanan gelişmeler, doğurganlığın azalması ve yaşam süresinin uzaması dünya genelinde yaşlı nüfusun artışındaki temel etkenler olarak öne çıkıyor.

Son on yıllarda hızla ve büyük oranda artış gösteren dünya nüfusu 1999’da 6 milyar iken, 2011’de 7 milyarı buldu. Dünya nüfusunun bu yıl sonu itibarıyla 8 milyarı aşması, 2030’da 8,5’e ve 2050’de de 9,7 milyara ulaşması öngörülüyor.

Dünya genelinde 65 yaş ve üstü 771 milyon kişi kayıtlara geçti. Bu yaşlı nüfusun 2030’da 994 milyon, 2050’de 1,6 milyara ulaşması bekleniyor.

Yaşlı nüfusun, dünya genelindeki nüfusa oranı 2022 itibarıyla yüzde 10 civarı olurken, bu oranın 2030’da yüzde 12’ye, 2050’de yüzde 16’ya çıkması öngörülüyor.

Ayrıca yaşlı nüfusun 2050’de dünyadaki 12 yaş altı çocuk sayısına denk, 5 yaş altı çocuk sayısının da yaklaşık 2 katı olacağı tahmin ediliyor.

2050’de Avrupa ve Kuzey Amerika’da her 4 kişiden biri yaşlı

En fazla yaşlı nüfusa sahip kıtaları, Avrupa ve Kuzey Amerika oluşturuyor. Bu iki kıtada, yaşlı insanların nüfustaki payı yüzde 19 civarında bulunurken, bu kıtaları yüzde 16,6 ile Yeni Zelanda ve Avustralya takip ediyor. 2050’de Avrupa ve Kuzey Amerika’daki yaşlı insanların nüfusa oranının yüzde 26,9’a çıkması ve her 4 kişiden birinin 65 yaş ve üzeri olması öngörülüyor.

Yaşlı insan sayısının nüfus içindeki payının bu yıl itibarıyla yüzde 9 olduğu kaydediliyor, Latin Amerika ve Karayipler’de 2050’de bu oranın yüzde 19’a çıkacağı tahmin ediliyor.

Nüfusun yüzde 13’ünü oluşturan Doğu ve Güney Doğu Asya’da ise 2050’de bunun yüzde 26’ya çıkması bekleniyor.

Sahra Altı Afrika ülkelerinde de bu yıl itibarıyla yüzde 3 civarı olan yaşlı nüfus oranının 2050’de yüzde 5’e yükselmesi öngörülüyor.

Gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfus daha fazla

Dünyada gelişmiş ülkeler arasında en fazla yaşlı nüfusuyla Japonya dikkati çekerken, Japonya’yı Avrupa ülkeleri takip ediyor.

Japonya’da 65 yaş üstü vatandaşların sayısı nüfusun yüzde 28’ini oluşturuyor. Bu ülkeyi yüzde 22, 8 ile İtalya, yüzde 21,9 ile Finlandiya, yüzde 21,8 ile Portekiz, yüzde 21,4 ile Almanya, yüzde 20,3 ile Fransa, yüzde 19,9 ile Letonya, yüzde 19,8 ile Litvanya, yüzde 19,6 ile Danimarka, yüzde 19,3 ile Macaristan, yüzde 19,1 ile İspanya, yüzde 18,9 ile Hollanda, yüzde 18,3 ile İngiltere, yüzde 17,5 ile Polonya, yüzde 17,2 ile Kanada izliyor.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *