Sağlıkta şiddet neden önlenemiyor, son dönemdeki artışın sebepleri neler?

Sağlıkta şiddet neden önlenemiyor, son dönemdeki artışın sebepleri neler?

‘Uzmanlar’a göre şiddetin ana nedeni; sağlık sistemindeki yığılmadan kaynaklı aksaklıklar, siyasetçilerin sert söylemleri ve cezai yaptırımın olmaması

Independent Türkçe’den Lale Elmacıoğlu’nun haberi

Sağlıkta şiddetin dozu tehlikeli boyutlara vardı. Her gün ülkenin farklı noktalarındaki sağlık kuruluşlarında çalışanlara yönelik şiddet haberleriyle karşılaşır olduk. Hasta ve yakınlarının sağlık çalışanlarıyla girdiği münakaşa ve sataşmalar artarken, uygulanan fiziksel şiddet de had safhaya ulaştı.

Hekim katli, darp, sözlü tehdit…

Temmuz ayının ilk iki haftasında bilanço daha da ağırlaştı. Konya Şehir Hastanesi’nde görevli Kardiyoloji Uzmanı Ekrem Karakaya öldürüldü. Çukurova Devlet Hastanesi’nin acil sevisi basılarak çalışanlar darp edildi. Ankara ve Batman’da da sağlık personeli sözlü-sözsüz şiddete maruz kaldı.

Türkiye’nin dört bir yanında sağlıkçılar aleyhinde sabırları zorlayıcı görüntüler kayıtlara geçti.

“Aşırı talep karşılanamaz halde”

Sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddetin nedenlerini ve buna karşı yapılması gerekenleri Independent Türkçe adına Lale Elmacıoğlu; Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bengi Başer, Acil Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şervan Gökhan ve Sosyolog- Akademiysen Prof. Dr. Barış Erdoğan’la konuştu.

“Sağlık sistemi tıkandı, nitelikli sağlık hizmeti almak zorlaştı”

Prof. Dr. Başer ve Prof. Dr. Gökhan, aşırı talebin karşılanamaz hale geldiğini ve sağlık sisteminin artık yürümediğini ifade etti.

Artan insan gücü kaybına dikkati çeken hekimler, nitelikli sağlık hizmeti almanın giderek zorlaştığı uyarısı yaptı. Hekimlerin “günah keçisi” ilan edildiği ve şiddete karşı etkili bir yasanın bulunmadığı da vurgulandı.

Hasta-doktor ilişkilerinin sağlıksız bir hal aldığını savunan Prof. Dr. Erdoğan da gerçekçi olmayan beklenti ve arzuların şiddeti doğurduğunu söyledi.

“Sağlık sistemindeki eksiklikler, halk ile hekimleri karşı karşıya getiriyor”

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bengi Başer, sağlıkta şiddetin artmasını üç ana nedene bağladı. Bunlardan ilki ve en önemlisi, devletin sağlık hizmetlerinin yara almış olması. Başer’e göre artık devletin sağlık sistemine gücü yetmediğinden aksamalar meydana geliyor.

Hekim sayısının azalması, muayenelerde yığılma olması ve sürelerin kısalmasıyla hizmet kalitesinin düşmesine neden oluyor. Bu durum hekimler başta olmak üzere sağlık personeli ile halkı karşı karşıya gelmesine sebebiyet veriyor.

“Siyasetçilerin sert söylemleri şiddeti artırıyor, insanların davranış kalıplarını değiştiriyor”

Halkın muayene sürelerinin kısalığını tartışması gerekirken doktorlara cephe almasının yanlış bir tutum olduğunu ifade eden Bengi Başer, hekimlere gerekli imkan sağlanamadığı için özele yönelim olduğunu aktardı.

Prof. Dr. Başer’e göre sağlıkta şiddetin artmasının bir diğer nedeni ise ‘devlet yetkililerinin sağlıkçıları aşağılar nitelikteki söylemleri’.

Toplumun kendisine rol model olarak siyasetçileri aldığını ve onların (siyasetçilerin) söylemlerinin de son dönemde giderek sertleştiğini belirten Bengi Başer, “Giderlerse gitsinler”, “Doktorlar şöyle, böyle, şunu yapmak zorunda…” tarzındaki söylemleri tehlikeli bulduğunu söyledi.

Bu ifadeler yüzünden insanlardaki davranış kalıplarının değiştiğini, şiddet eğilimindekilerin giderek cesaret bulduğuna işaret eden Başer, sağlıkçıların adeta hükmedilmesi gereken, aşağılanması normal hale gelen bireylermiş gibi gösterildiğini dile getirdi.

“Şiddet eylemlerinin hukuki yaptırımı yok”

Üçüncü neden olarak da sağlıkta şiddete karşı cezai yaptırımların yetersizliğini gösteren Prof. Başer, “Eylemlerin karşılığında hukuki yaptırım yok. ‘Vuruyorum, dövüyorum, hakaret ediyorum ama nasılsa karşılığı yok’ diye düşünülüyor. Hekimler günah keçisi ilan edildi, şamar oğlanı haline getirildi. Çöken sistemin mağdurları, maddi-manevi hekimler oldu” dedi.

“Devlet dengeyi yeniden kurmalı, cezai uygulamalar yürürlüğe sokulmalı” 

Sağlıkta şiddeti en aza indirebilmek ve hatta bunu ortadan kaldırabilmek için neler yapılması gerektiği de kritik önem taşıyor. Prof. Dr. Başer, aksayan sağlık sistemini düzeltmek için yapılabilecekleri şöyle sıraladı:

“Sağlık için maddi altyapı, kaynak oluşturmak ve bununla ilgili çalışmalara yönelmek şart. İnsanların alım gücü çok azaldı, özele herkes gidemiyor. Devlette yığılmalar arttı, denge bozuldu. Maddi ve manevi tükenmişlik ile fiziksel yıpranmışlığı sağlıkçı çekiyor. Devlet dengeyi yeniden kurmalı. Cezai uygulamalar yürürlüğe sokulmalı. Sağlıkçıyı kucaklayıp, ona kol kanat germeli. Bunlar olursa sağlıkçı itibarını da geri kazanır.”

“Sağlık sistemindeki sıkıntıları yönetemeyenler yerine sağlıkçılar sorgulanıyor”

Bengi Başer, sağlık sisteminin kendisinde sıkıntı varken, bu durumu yönetemeyenleri sorgulamak yerine mağdur olan sağlıkçıların sorgulanmasına tepkili.

Önce koronavirüs (Kovid-19) süreci, ardından derinleşen maddi krizin etkisiyle, şiddete meyilli kişilerin tepkilerinin daha tehlikeli boyuta ulaştığını da kaydeden Başer, halihazırda toplumun belli kesiminde sabrın tükendiğini, ruhi çöküş yaşandığını ve öfke kontrol probleminin giderek büyüdüğünü de sözlerine ekledi.

Son olarak çalışmak için yurtdışına giden hekim sayısının yüksekliğine de dikkati çeken Bengi Başer, ülkedeki sıkıntılar nedeniyle özellikle gençlerin bu kararı aldığını ifade etti.

Burada asıl sorulması gerekenin “hekimleri neden yurtdışına gitmek zorunda bırakıyoruz” sorusu olduğunu savunan Başer, ülkedeki sağlık sistemi doğru işlese kimsenin anavatanını terk edip gurbetçi durumuna düşmeyi tercih etmeyeceği görüşünde.

Türkiye’de nüfus başına düşen sağlık personeli (hekim, hemşire) sayısının OECD ülkeleri arasında çok düşük seviyede kaldığına da değinen Başer, halihazırda ciddi bir açık varken uçurumun giderek büyüdüğünü de ileri sürdü.

“Koruyucu hekimlik, sevk zinciri ve sağlıkta okuryazarlığın artırılması şart”

Prof. Dr. Şervan Gökhan da son dönemde sağlıkta şiddet olaylarının artmasına ilişkin benzer görüşleri paylaştı. “Sağlıkta şiddetin görünür oldu ve bulaşıcı halde topluma yansıdı” diyen Gökhan’a göre en kritik nokta, sistemin artık aşırı talebi kaldırmıyor olması.

“Kapasite, sağlık hizmetlerine aşırı talebi karşılamaya yetmiyor” diyen Şervan Gökhan; koruyucu hekimlik, sevk zinciri ve sağlıkta okuryazarlığın artırılmasının şart olduğunu vurguladı.

Sevk zincirinin oturtulmasının şart olduğunu ve kademeli gidişin uygulanması gerektiğini savunan Gökhan, ekledi:

“Acil hastalar direkt başvuruyor, onda bir sıkıntı yok ama ikinci basamak hastanede hekim daha hastayı görmeden, üçüncü basamağa başvuru olabiliyor. Son gelinmesi gereken noktada hastalar yığılıyor. Hakkıyla hizmet alması gereken hastalar ise bu hizmet alamıyor. Örneğin Almanya’da aile hekimi sizi görmeden ikinci basamağa sevk olamazsınız. Bizde ise istediğiniz yere gidebiliyorsunuz. Halk bunu özgürlük sansa da asıl bu durum sistemi tıkıyor.”

“Kapıda onlarca hasta varken şiddetin önlenmesi kaçınılmaz hal alıyor”

Muayene sürelerinin kısalığını da eleştiren Prof. Dr. Gökhan, “Sevk zincirinin olmaması en kritik noktalardan. Koruyucu hekimliğin oranı, tedavi edici hekimliğe göre çok geride. Bu da aşırı talebe neden oluyor. Talep, kapasiteyi aştı ve karşılanamaz hale geldi. Muayene süreleri 5 – 7,5 dakika arasında sınırlandı. Bu durum şiddeti artıran çok önemli bir etmen. 5 dakika hastanın derdini anlatmasına bile engel. Hekimin hastanın şikayetini alması, sisteme girmesi, muayeneyi yapması mümkün değil. Kapıda onlarca hasta varken şiddetin önlenmesi kaçınılmaz hal alıyor. Randevusuz hastalar da geliyor, 70-8-100 hastaya bakmak hele hele ayrıntlı muayenenin şart olduğu cerrahi bölümlerde bu mümkün değil” dedi.

“Siyasetçilerin baz söylemleri oy getirse de hastalarda aşırı beklentiye neden oluyor”

İnsani çalışma koşulları oluşturulmasının kritikliğine de değinen Prof. Dr. Şervan Gökhan, doktorların da insan olduğunun unutulmaması gerektiğini ve aşırı yoğunluk nedeniyle sinir eşiklerinin düştüğünü, günde bin- iki bin hastanın başvurduğu acil servislerin bulunduğunu ve gerginliğin de iletişim problemlerine yol açabildiğini aktardı.

Prof. Dr. Başer gibi Prof. Dr. Gökhan da siyasetçilerin söylemlerinin şiddeti artıran etkilerine de vurgu yaptı. Sağlıkta popülist söylemlerin ve kullanılan sert ifadelere ek olarak siyasetçilerin, “Hiçbir hasta kapıda kalmayacak”, “İstediğiniz hastaneye gidebilirsiniz” şeklindeki sözlerinin vatandaşlarda aşırı beklentiye neden olduğunu belirten Gökhan, siyasetçilere oy getiren bu durumun tehlikelerine değindi.

“Sosyo kültürel seviyesi düşük olanlar, sözlü veya fiziksel şiddet uygulama yoluna gidiyor”

Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi (SABİM) hattına ilişkin de yorumda bulunan Gökhan, “Sosyo kültürel seviyesi yüksek olanlar şikayet ediyor, düşük olanlar ise sözlü veya fiziksel şiddet uygulama yoluna gidiyor. Şikayet kültürü oturmamış bir topluma sınırsız hak sunmak aşırı probleme neden oluyor. Hekimler binbir zorlukla karşı karşıya kalıyor” ifadelerini kullandı.

“Ekonomideki kötü gidişat da şiddeti artırıyor”

Prof. Dr. Şervan Gökhan’a göre sağlık okur yazarlığının düşüklüğü de sağlıkta şiddetin artmasında etkili. Hekim ile hasta arasında çatışmaya yol açıyor.

İlkokuldan başlayarak eğitim seferberliğinin şart olduğunu, bunun kişinin kendi sağlığını oturtabilmesi için de öneminin bulunduğunu aktaran Gökhan, maddi sorunlara da değindi. Şiddet ile yoksulluk arasında bir ilişki bulunduğunu belirten Gökhan’a göre ekonomideki kötü gidişat da şiddeti artırıyor.

Hastaların bekleyiş psikolojisinin de doğru yönetilemediğine değinen Gökhan, şu ifadeleri kullandı:

“Sağlık sistemi aksadığından hastaların bekleyiş psikolojisi iyi yönetilemiyor. Fiziksel mekanların düzeltilmesi, düzgün bilgilendirme yapacak personel, mümkün olabilirse çok yoğun hastanelerde hekimlerin yanına bir insan görevlendirme yoluna gidilmesinin de olumlu bir adım olacağı kanaatindeyim.”

“Aile hekimlerini koruyucu hekimlikte kullanmak gerekli”

Sağlıkta şiddeti önlemek adına yapılması gerekenleri de konuştuğumuz Prof. Dr. Şervan Gökhan’a göre bu, uzun soluklu bir süreç. Öncelikle kurumsal yapıların koordineli şekilde çalışması gerektiğini ifade eden Gökhan, bir kez daha ilk adımın sevk zincirini yeniden planlamak gerektiğine işaret etti.

Koruyucu hekimlik vurgusu da yapan Prof. Dr. Gökhan, hastalık meydana geldikten sonra harekete geçmek yerine onun oluşmasını engelleyebilecek adımlar atmanın kritikliğine değindi:

Sağlık, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları eşgüdüm halinde çalışmalı. Bir davranış kalıbı oturduğundan sağlıkta şiddetin önüne kısa vadede geçmenin çok zor. En önemli adımlardan biri sevk zincirinin hayata geçirilmesi. Aile hekimlerinin neredeyse tamamı tedavi edici hekimliğe yönelmiş durumda ama bu kişileri asıl koruyucu hekimlikte kullanmak gerekli. Hastalar, hastalanmadan harekete geçilmeli. Kurumsal yapıların eşgüdümü olmalı.”

Prof. Dr. Şervan Gökhan’ın dikkat çektiği bir diğer nokta ise ülkede sayıları giderek artan yabancı sağlık personeli oldu.

Mülteci sayısına paralel olarak gelecekte çıkması muhtemel sorunlara dikkati çeken Gökhan, “Çok kültürlü toplumlarda şiddet olgusunu yönetmek zor, mültecilerin ilk yıllarda ülkemize geldikleri minnet duygusunun azalıp farklı şiddet olgularıyla karşılaşabiliriz. Bu nedenle de eğitim gibi politikalar yoluyla onların entegrasyonlarını sağlamak şart.. Örneğin ABD çok kültürlü bir toplum, onların doğru yaptıkları uygulamalardan örnek alabilir veya kendi politikalarımızı oluşturabiliriz” dedi.

“Gerçekçi olmayan beklentiler ve arzular şiddeti doğuruyor”

Sağlıkta şiddetin sosyolojik yönünü ise Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji bölümünden Prof. Dr. Barış Erdoğan anlattı. Erdoğan, internet üzerinden sağlıkla ilgili yalan yanlış bilgilerle donanan, kapitalist pazar ilişkileri içinde sağlığı alınan-satılan bir nesne olarak gören hasta ve yakınlarının beklentilerinin son yıllarda arttığını vurguladı.

Normal bir düzende doktor ile hasta arasında olumlu anlamda bir iktidar ilişkisi bulunduğunu, doktorun kanıta dayalı, bilimsel bilgi ışığında tanı koyup tedavi ettiğini, hastanın ise bu tedavi sürecine uyduğunu belirten Prof. Dr. Erdoğan, şöyle konuştu:

“Ancak doğru düzgün sağlık okur yazarlığı olmayan, internetten gördüğü tanı, sağlık protokolleri ve tedavi yöntemlerini doktora dayatmaya, onu ikna etmeye çalışan bir hasta tipi ortaya çıktı. Bu durumda hasta doktor ilişkileri sağlıksız bir hal aldı. Bir yandan hasta ve yakınları tarafından işine cahilce karışılan, sağlık sistemi tarafından ise kısıtlı zaman içinde kendisinden yüksek performans beklenen doktorlar da stres unsuru arttı. Diğer yandan internet ve sosyal medya aracılığıyla yalan yanlış bilgilerle donanan ve bunun neticesinde zihninde oluşan bilim dışı talepleri ve beklentileri sağlık çalışanları tarafından doğal olarak tatmin edilmeyen, edilemeyen hasta ve yakınları doktoru düşman olarak görmeye başladı. Maalesef kanıta dayalı bilimsel bilginin, sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda değersizleştirilmesi, bu yönde söylem ve eylemlerin oluşması, bilimsel bilgiye sahip sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarını beslemekte. Unutmayalım doktorlar büyük çoğunlukla ne filmlerdeki gibi sağlık kurumlarında çalışıyorlar ne de öyle mucizeler yaratacak imkanları var. Gerçekçi olmayan beklentiler ve arzular şiddeti doğuruyor.”

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *