İktibas Dergisi ve Ercümend Özkan

İktibas Dergisi ve Ercümend Özkan

Toplumun ve fertlerin huzuru kesinlikle İslam’la sağlanır. Biz sloganik olarak ‘İslam gelecek vahşet’ bitecek demiyoruz. Biz, İslam’ın gerçekten toplumun hayatı yapıldığında vahşetin, sömürünün, ahlaksızlığın bitme sürecine gireceğini söylüyoruz. Fertler nefislerindeki kötülükleri iyiliklerle değiştirdikleri oranda cemiyet ıslah olacaktır. Bu her şeyden önce Allah’ın vaadidir.

Aziz okuyucularımız,

Bir İlahiyat Fakültesinde okuyan genç bir öğrenci kardeşimizin, İktibas Dergisi ve Ercümend Özkan hakkında bize yöneltmiş olduğu soruları ve verdiğimiz yanıtları sizlerin de dikkatine sunuyoruz:

Ercümend Özkan ve İktibas sizin için ne ifade ediyor?

Uzun asırlardır, ehli kitabın kendi dinlerine yaptığı muameleye benzer bir yozlaştırmaya maruz kalan İslam’ın tekrar ilk indiğindeki safiyetine döndürülmesi için hemen her devirde çaba gösteren müminler eksik olmamıştır. Ercümend Özkan bu müminlerden biridir. Onu bizim için değerli kılan da bu çabasıdır. İktibas dergisi Ercümend Özkan’ın bu güzel mücadelesinin sesi, yayın organı ve mektebidir.

İktibas Dergisi bugünün Müslümanlarına ne söylemeyi amaçlamaktadır?

İktibas dergisi bugünün Müslümanlarına şunu söylemek istemektedir: Bir insan ya da bir toplum (ümmet) eğer ben Müslümanım/müminim diyorsa, öncelikle dini olan İslam’ı en iyi şekilde bilmelidir. İslam’ın üzerine birikmiş olan hurafeler külünü üflemek, İslam’ın o tertemiz, Kur’an’ın tanımıyla ‘nûr’ olan gerçek çehresini hem kendine hem de bütün dünyaya göstermek her müminin görevidir. Bundan sonraki adım ise, Allah’ın bu arı-duru dinini yeniden yaşanır bir hayat tarzı haline getirmektir. Yani İslam’ın elçisi olan Muhammed Rasulullah’ın (sav) misyonu ile her mümin kendini sorumlu tutmalıdır. Bir insanın “ben Müslümanım” deyip, sonra da laik-demokratik-liberal ve benzeri düşünceleri yüceltmesi, İslam’ın modasının geçtiği gibi söylemlere teslim olması, onun İslam’la bağını kopartır, teslim olduğu düşüncelerin ‘mümini’ yapar.

Ercümend Özkan’dan sonra ön plana çıkan ilham verdiğini düşündüğünüz kişiler kimlerdir?

Başta Ercümend Özkan olmak üzere hiç kimseyi mutlaklaştırmamakla birlikte, mesela Ebul Ala Mevdudî, Seyyid Kutub gibi kişiler daha kıymetli olmak üzere, dinlemeye değer sözü olduğuna kanaat getirdiğimiz her insana kulak kabartıyor, yazılarını okuyup, almamız gerekenleri alıyoruz. Her insanı mutlaka tenkide tabi tutuyor, yanlış bulduğumuz söz ve eylemleri eleştiriyor, sözümüzün ulaştığı herkesi bu anlamda uyarıyoruz.

İktibas düşüncesinin eğitim ve din eğitimine bakışı nasıldır?

Bize göre ‘eğitim’ ve ‘din eğitimi’ diye iki ayrı alan yoktur, tek eğitim vardır. İslam’a göre kurulmuş bir dünyanın müntesipleri demek olan Müslüman bir toplumda hayat hiçbir alanda din ve din dışı, dinî ve lâ dinî diye ikiye ayrılmamaktadır; hayat bir bütündür ve hayatın kökeni tamamen Allah’a aittir. Bu tevhid akidesinin gereğidir. İslam toplumunda eğitim bütünüyle, meşruiyetini Allah’tan alan bir değerler sistemine göre düzenlenir. Allah’ın bir ismi de Rab’dir ve terbiye, Allah’ın rububiyetine göre yapılmalıdır. Eğitimin bir cümleyle özetlenecek en büyük misyonu, fertleri ve toplumu, her türlü azgınlık, küstahlaşma ve insanın nefsi arzularını tanrılaştırma eğiliminden koruyacak bir ahlaki yapıya kavuşturabilmektir. Beşerî sistemler genç nesilleri Allah’tan kopartarak, herhangi bir beşerin, mesela uyurken çıkardığı horlama sesinden farkı olmayan, sözde fikirleriyle beyinlerini yıkamaktadırlar. İslami eğitim ise insanları kökleriyle tanıştırmak, fıtratlarıyla buluşturmak ister.

İktibas çizgisinin bugünün ekonomisine bakış açısı nasıldır?

Bugünkü ekonomik düzen, siyasi düzenin bir parçası olmaktan başka bir şey değildir. Siyasi düzen, ‘insan insanın kurdu’, kurtlukta kanunun düşeni yemek, altta kalanın canının çıkmasının meşru ve doğal, gemisini yüzdürenin kaptan ve giderek devletin malı deniz, yemeyenin domuz olduğu gibi mottolara yaslanmaktadır. İman ettiğimiz İslam ise ‘devlet’ denilen ‘mülk’ün belirli zümreler arasında dönüp dolaşan bir tekelleşmeye dönüşmesini engellemektedir. Biriktirmede sınır tanımayan kapitalizmin en büyük memesi faizdir ve kapitalizmde haram-helal diye bir mefhum yoktur. Sadece ‘beceri’, ‘uyanıklık’ vb. vardır. Mülk Allah’ındır ve Allah’ın kullarının olabildiğince mülkten pay sahibi yapılmaları esastır. İslam faizi mutlak surette haram sayar, bunun yanında fakiri, zenginin malına ortak yapar. Zenginin malında fakir için ayrılmış bir fon bulunmaktadır. Bugünkü ücret politikasının, tıpkı siyasetin her alanında olduğu gibi bir zulüm sistemi olduğunda hiç kuşku yoktur. Bu sistemin daha adil bir yapıya dönüştürülmesi mümkün ve gereklidir.

İktibas düşüncesinin din ve siyasete bakışında, Ercümend Özkan’ın yaşadığı dönem ile bugün arasında farklılıklar var mıdır?

Ercümend Özkan’ın döneminden bugüne din ve siyaset alanında, İktibas’ın mücadele etmeyi şiar edindiği hususlarda sadece -nicel ve nitel anlamda- artış oldu. Dini referans olarak kullanıyormuş gibi bir intiba ile iktidara gelen bir siyasi kadro, İslam’ın kirletmediği hiçbir mefhumunu bırakmadı. Daha doğrusu, kirlenmenin ivmesini artırdı. Kemalizm adeta din haline getirildi. Eskiden ‘dindar’ denilen, şimdilerde muhafazakâr olarak anılan kesimlerin neoliberalizm diye yeni bir dinleri oldu. Öyle zannediyoruz ki tarihin hiçbir döneminde İslam bugünkü kadar, beşerî ideolojilerle harmanlanmamıştı.

İktibas çizgisinin diyanet ve çalışmaları hakkındaki fikirleri nasıldır?

Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam’ın toplum hayatından ve siyasetten tamamen kovulduğu ve İslamî olan her şeye adeta savaş açıldığı bir ülkede, kitlelerin bu durumun farkına varmaması için icat edilmiş, uydurma bir kurumdur. Ölümcül bir yara, beyaz sargılarla sarılarak, iyileşeceği intibaı verilmek istenmektedir. Diyanet ilk kurulduğu günden itibaren laik-demokratik rejimin din bastonudur. F. Gülen grubunun belirli yıllarda yaptığını Diyanet bir asırdır yapmaktadır. Kitleleri İslam karşıtı bu rejime razı etmek, itaatlerini ve seçimlere katılımı sağlamak için Diyanet en işlevsel araçtır. Rejim hukuki bazda namazı reddeder ama Diyanet, memurları vasıtasıyla ‘namaz’ kıldırır. Ülkede İslam aleyhinde herhangi bir durum yaşanmadığı fikrini Diyanet’ten başka kim bu kadar ‘başarılı’ empoze edebilirdi ki?

İktibas düşüncesinin verdiği mücadele açısından geçmiş ve bugün arasında herhangi bir fark görüyor musunuz? 

Altıncı maddede de kısmen değindiğimiz gibi, İslam bütün değerleriyle toplum hayatından dışlanmış vaziyettedir. İslam’ın sadece bireylerin vicdanında ve mabedlerin köşelerinde yer almasına izin verilmektedir. İşte İslamî mücadele, İslam’ı bütün bu -klasik ve modern- yalanların, hurafelerin, kandırmaların tasallutundan kurtararak, Kur’an ve Sünnetteki İslam’ı Allah’ın kullarına tanıtma çabasıdır.

İktibas grubuna ait olma ve bu düşünce için çalışmanın herhangi bir kriteri var mı?

Doğrusunu söylemek gerekirse, ‘İktibas grubu’ diye bir grup yoktur. Biz kendimizi sadece ‘Müslüman’ olarak tanımlıyoruz. Biz dünya çapındaki İslam ümmetinin fertleriyiz. Bizim kriterimiz, Allah’a, Kur’an’a, Rasulullah’a ve ahirete şeksiz iman etmek, namaz gibi vakitli ibadetleri hiç tartışmasız yerine getirmek ve modern veya klasik hurafelerin hiçbirini İslam’a yaklaştırmamaktır. Klasik tamam da, modern hurafeler nedir diye bir soru akla gelebilir. Mesela demokrasinin İslam’la çelişmediği, her ikisinin uyuşabileceği gibi bir söylem tam bir modern hurafedir, yani şirk ve küfürdür, sahibinin Müslümanlık iddiasını bitirir. Bizler iktibas düşüncesi için değil, Allah için, Allah’ın dini için çalışmayı esas alıyoruz. 

İktibas çizgisinin hedeflediği Türkiye, nasıl bir ülke olmalıdır?

Bizim özlemimizdeki Türkiye, yukarıdaki dokuz maddeden de anlaşılacağı üzere, İslam’ın yeniden toplumun dini yapıldığı bir İslam ülkesi (darul İslam)’dır. Türkiye’de münker emredilmekte, maruf yasaklanmaktadır. Oysa Rabbimiz bizden arzda marufu emredip, münkeri engellememizi istemektedir. Şu anda cahiliye Araplarında olduğu gibi, ölmüş insanlar tanrılaştırılmakta, yegane tanrı olan Allah unutturulmak istenmektedir. Toplumun ve fertlerin huzuru kesinlikle İslam’la sağlanır. Biz sloganik olarak ‘İslam gelecek vahşet’ bitecek demiyoruz. Biz, İslam’ın gerçekten toplumun hayatı yapıldığında vahşetin, sömürünün, ahlaksızlığın bitme sürecine gireceğini söylüyoruz. Fertler nefislerindeki kötülükleri iyiliklerle değiştirdikleri oranda cemiyet ıslah olacaktır. Bu her şeyden önce Allah’ın vaadidir. İslam’ın bazı sembollerinin tabelalarda barındırıldığı, gerçekte ise perde arkasında ABD, NATO ve Yahudi lobilerine tam entegre ülkelerdeki hercümerç örnek gösterilerek, İslam’ın derde deva olmayacağı propagandası yapılmaktadır. Bu tam bir şeytanizmdir. Kendisini müslim olarak tanımlayan herkes, adı icabı İslam’a talip olmaktadır. Biz de sadece İslam’a talibiz.

İKTİBAS

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *