‘Eğitimde beklediğimiz zihniyet inkılâbıdır; gerisi boş!’

‘Eğitimde beklediğimiz zihniyet inkılâbıdır; gerisi boş!’

“Şimdi bir yangın yerinin külleri üzerinde birbirinden farksız öğretmen ve öğrenciler çelik çomak oynuyorlar ve yapılan işe “eğitim” diyoruz. Ayağının altındaki küllerden habersiz, şuûrsuz, fikirsiz, hürmetsiz, edepsiz, irfânsız bir debelenme…”

Ahmet Tâlib Çelen / Yeni Akit

Yeni Millî Eğitim Bakanımız hayırlı olsun. 34 yılını câmianın içinde eğitimde büyük zihniyet inkılâbını hayâl ederek geçirmiş ve artık neredeyse ümitlerini kaybetme noktasına gelmiş bir muallim olarak dokuz yıl önce yazdığım bir yazıyı kısaltarak yeniden arz edeyim. Beklediğimiz hâlâ büyük zihniyet inkılâbıdır. 

Eğitimin dimağından “edep” kalktı.

Oysa nesepsiz “eğitim”den evvel bu işlerin adı “maârif” idi ve bünyesinde, insanın yetiştirilip olgunlaştırılmasıyla alâkalı bütün güzellikleri taşırdı. “Maârif”in kökü “irfân”dı ve irfân, kuru bilginin çok çok üstünde îman, ilim, hilm, güzel ahlâk, hürmet, mahabbet, edep… sâhibi; gönül ehli  olmak demekti. Maârif denilen faâliyet de insana bu haslet ve meziyetleri kazandırma cehdi… Hedef herkesi nasîbince ve kabınca “insân-ı kâmil” olma yolunda ilerletmekti.

“Maârif”in gâyeleri arasında “bilgi” sahibi kılmak da bulunmakla berâber, o, aslâ bundan ibâret bir şey değildi. En çok bilgiye sahip insan “maârif”in asıl hedefi bakımından en gerideki insan olabilirdi meselâ. Kafası bilgiyle dolu bir kişide büyüklerine hürmet ve küçüklerine şefkat yoksa sahip olduğu bilgi onu insanlık bakımından yüksek bir yere koymamızı gerektirmez. Ama tersi mümkündür: Çok fazla bilgiye sâhip bulunmayan bir kişinin hâli edep ve terbiye doluysa o, insan olarak başların tâcıdır.

Cemil Meriç’in bir kitabının adını “Kültürden İrfana” koyması boşuna değildir. “Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: Kültür.” Eğitimimizin hâl-i pürmelâlini aksettirdiği için en iyisi paragrafı bütünüyle almak:  Asırlar geçti, birer birer söndü meşaleler. İrfan asâletini kaybetti. Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: Kültür. Genç kuşaklar, Batı’nın bitpazarlarından ithal edilmiş bu hazır elbiselere küçümseyerek bakıyor. Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan.” (Cemil Meriç, Bu Ülke, İletişim Yayınları, İst. 1997, 8. baskı, s.99)

Şimdi bir yangın yerinin külleri üzerinde birbirinden farksız öğretmen ve öğrenciler çelik çomak oynuyorlar ve yapılan işe “eğitim” diyoruz. Ayağının altındaki küllerden habersiz, şuûrsuz, fikirsiz, hürmetsiz, edepsiz, irfânsız bir debelenme… Çocuklarımız kansız, dehşetsiz ve ahlâklı bir roman okuyamıyor; bir film seyredemiyor. Netîce: Sevgilisini doğrayıp çöpe atan gençler; ilkokullara inmiş sigara, alkol, uyuşturucu… Herkes netîceden şikâyetçi, sebebe kör. Bu çocuklar ve gençler kendiliğinden ortaya çıkmadı ya…

Maârif, insanı “eğip bükmez”. Doldurur, besler, yüceltir.

Maârif, insanın tepesine balyoz vurmaz. Kulağına fısıldar, iyileri emsâl gösterir, koluna girer, ürkütmeden, korkutmadan, müjdeleyerek “yola” koyar.

Bu millet şu kadar yıldır târîhinde hiç görmediği bir “eğitim”le eğilip bükülüyor. Kanırtıla kanırtıla, kırıla döküle, kanatıla kanatıla eğiliyor, bükülüyor. Her eğilip büküldüğünde de kendinden biraz daha uzaklaşıyor.

Bize lâzım olan köklü ve kökten bir zihniyet inkılâbıdır. “Kim ne der?” korkusu taşımadan sistemi hücrelerine kadar yenilemek… Eğitim sistemimiz kendi îmân ve irfân köklerimizden devşirilerek damıtılmış iksirlerle tepeden tırnağa yıkanmalı. Batı’dan alınıp gövdemize bir kurt gibi sokulmuş bütün zihniyet kırıntıları ayıklanmalı. Bu zihniyet inkılâbının temeline de kaybettiğimiz cevher “irfân” yerleştirilmeli. Çocuklarımızı “kalp insanı” olmak gâyesinden koparıp bir kuru bilgi ve test canavarı yapan mevcût zihniyetten bu sûretle uzaklaşılmalı. Bir yarışın gâlibinin kim olacağı önceden bilinemez. Zekâ, plânlı ve disiplinli çalışma gibi kriterlerin varlığı bu hakîkati pek de değiştirmez. Her yarışın mağlûpları olacaktır. Gâlipler, bir şekilde meselelerini hallettiler diyelim, mağlûpları ne yapacağız? Biz, mağlûpları da kazanacak bir zihniyet inkılâbı peşindeyiz. Ne bakımdan? İnsanlık bakımından elbette… Testte başarılıya da başarısıza da bir göz ile bakacak; kendilerini değerli kılacak olan keyfiyetin bu test başarısından ziyâde edep ve irfân olduğunu telkin edecek bir zihniyete çölde su gibi ihtiyâcımız var.

İşe öğretmenlerden başlamaktan başka çâre yok… Sular yukarıdan aşağıya akar; sünnetullah budur. İnsân-ı kâmil olmayı bırakın, bu mefhûmu ömründe duymamış yüz binlerce öğretmenle böyle bir zihniyet inkılâbını yapabilmek mümkün değildir. Hele de böyle bir mefhûmu duysa bile -mâlûm sebeplerle- düpedüz ona düşman öğretmenlerle yapılacak hiçbir şey yoktur. İlk mektepten başlayarak bütün okullara -bilhassa öğretmen yetiştiren okullara- mutlaka bu yeni zihniyete muvâfık edep, irfân, ahlâk dersleri konulmalıdır. (Kastımız hâlihazırdaki ürkek dersler değildir). Hep yapılageldiği gibi “Nasıl olsa bu dersi okudu” diye herkes öğretmen yapılmamalı; öğretmen seçilirken, okunan bu derslerin onlarda ne derecede “hâl” olabildiğine bakılmalıdır. Hangimiz çocuğumuzu, onu çeşitli vaadlerle kandırarak porno videosunu çeken bir öğretmende okutmak isteriz? 

Sıkıntımız iyi ders anlatan değil; her bakımdan “örnek” olabilen öğretmen kıtlığıdır. Edep-ahlâk; ilim-irfân; idealizm-heyecân; çalışkanlık; giyim-kuşam… Her bakımdan örnek olabilen… 

Artık eğitim değil, maârif istiyoruz. Hâfızaya çakıl taşı gibi batan bilgiden ruhları sulayıp insanda “hâl” olarak görünen bilgiye, “irfân”a geçilsin istiyoruz. Öğretmeni sadece “öğreten” olmaktan kurtarıp “yetiştiren, aydınlatan” bir “hoca” yapan; öğrenciyi de “zoraki öğrenen” olmaktan “isteyen, arayan, susayan” “talebe”ye yükselten bir zihniyet inkılâbı istiyoruz.

Ki meş’aleler birer birer yansın.

Yeniden…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *