KARZ-I HASEN

KARZ-I HASEN

Kuşkusuz, karşılığında hiçbir bedel (faiz) almadan, yakınlarımıza borç verip, zor anlarında yardımcı olmak da bir salih ameldir ve takdire şayandır fakat karz-ı hasen terimini bu şekilde yorumlamak terimin Kur’an’daki kullanımına aykırı olur.

Mehmed Durmuş

Bir Kur’an terimi olan karz-ı hasen, karz ve hasen kelimelerinin terkibinden oluşmaktadır. Kur’an’da hem fiil hem de mastar olarak yer almış olan karz kelimesi altı ayette altı defa mastar olarak (‘gardan’) kullanılmıştır. (Bakara, 245; Maide, 12; Hadîd, 11, 18; Teğabün, 17; Müzzemmil, 20). Bunlardan hiçbirinde karz kelimesi harfi tarif almamış, tamamı nekre olarak gelmiştir. Altı yerde de ‘hasen’ kelimesiyle birlikte (sıfat tamlaması olarak) kullanılmıştır (gardan hasenen). Kelime fiil olarak da altı kere ama kök hali (grd) ile değil, geçişli (if’al) hali ‘agrada’nın mazi, muzari ve emir sigalarıyla zikredilmiştir. (agradtum, agradû, tugridû, yugridu, egridû: sırasıyla Maide, 12; Hadîd, 18; Teğabün, 17; Bakara, 245; Hadîd, 11; Müzzemmil, 20). Grd fiili sadece bir ayette (Kehf, 17) ‘karz-ı hasen’ anlamı dışında kullanılmışsa da, ashab-ı kehf mağarada ‘uyku’ halinde iken güneşin üzerlerine düşmeyip, makaslayıp geçmesini anlatması itibariyle, kök anlamıyla uyumludur.

Grd fiilinin asıl anlamı bir şeyi kesmek, makaslamaktır. Mikraz makas demektir. Fiil ayrıca fare elbiseyi yemek, dönüp gitmek, ceza veya mükafat vermek, bir yerden ayrılıp sapmak gibi anlamlara gelmektedir. Geçişli formuyla kullanıldığında (agrada: ikraz) birine borç vermek anlamı ortaya çıkmaktadır. Grd fiilinden türemiş karz (borç/ödünç), ikraz (birine borç vermek), iktiraz (birinden borç/ödünç almak), istikraz (birinden borç istemek), inkıraz (bir şey kesintiye uğramak; bir taifeden hiç kimse kalmamak üzere ölüp gitmek) gibi kelimeler Türkçede kök salmışlardır. Karz-ı haseni Rağıb el-İsfahanî borç/ödünç olarak açıklamaktadır. Cevherî ve Firuzabadî ise demektedirler ki, el-Karz senin birine, geri ödemek üzere verdiğin maldır. Karzı hasen terimini tam kavramak için öncelikle Kur’an’daki bağlam ve anlam inceliklerine bakmak gerekmektedir.

İniş sırasını göz önüne aldığımızda Kur’an’da karz-ı hasen teriminin ilk ve Mekkî surelerdeki tek kullanımına Müzzemmil suresinde rastlamaktayız. Ayette “Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a güzel borçla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha hayırlı ve mükafatı daha büyük olmak üzere…” buyrulmaktadır. (Müzzemmil, 20). İbni Cerîr et-Taberî (ö.310) bu ayetteki “ve egridûllahe gardan hasenen” emrini “mallarınızdan Allah yolunda infak yapın” diye anlamaktadır. İbni Zeyd, Zemahşerî (ö.538), Kadı Beyzavî (ö.685), Hüseyin Tabatabâî (ö.1981) gibi bilginler ise karzı, zekâtın dışında, nafile olarak yapılan infak türü olarak açıklamışlardır. Zemahşerî bu görüşe katılmakla birlikte, karz kelimesiyle ayrıca zekât verme işini -niyet temizliği, sadece Allah rızasını gözeterek malın en temiz olanından ve en layık olan yere vermek gibi inceliklerle- en iyi şekilde yapmanın kastedilmiş olmasını da mümkün görmektedir. Zemahşerî karzın üçüncü bir anlamı olarak, cana ve mala taalluk eden şeylerden yapılan her türlü hayrın kastedilmiş olabileceğini de hesaba katmaktadır.

Hamdi Yazır (ö.1942) ayeti şu şekilde tefsir etmektedir: “İleride sevabını almak üzere hüsni niyyet ve ihlasla ödünç verir gibi hayır yolunda infakta bulunun.” Yazır’ın bu cümlesindeki sevabın ileride alınacağı kaydı ve “ödünç verir gibi infakta bulunun” açıklaması karzın infaktan başka bir şey olmadığını yeterince açıklamaktadır. Süleyman Ateş, Allah’ın kendi rızası için fakir kullarına veya kamu yararına yapılacak yardımları kendisine verilmiş ödünç kabul ettiğini ve yapılan infakın karşılığını kat kat fazlasıyla vereceğini belirtmektedir. Kurtubî (ö.671/1273) de benzer görüştedir: Karz-ı hasenle, kendisiyle halis olarak Allah’ın rızası amaçlanan temiz/helal mal kastedilmektedir. Hz. Ömer’in karzı, “Allah yolunda yapılan infak” diye açıkladığı bildirilmektedir. Bir rivayete göre de Ömer, karzı haseni Allah yolunda cihad ve infak olarak yorumlamıştır. Mısırlı müfessir Cemaleddin Kâsımî’ye (ö.1914) göre karz-ı hasen hayır-hasenat yolunda maldan, en güzel biçimde ve verebildiği kadar vermektir. 

Karz-ı hasen sözü Allah yolunda infak yapmaya ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye yönelik bir teşviktir. Kur’an’ın infakla ilgili birbirinden güzel teşvik üslupları bulunmaktadır. Mesela Kur’an müminlerin mallarını ve canlarını Allah yolunda feda (infak) etmelerini Allah’la yapılan bir alış-veriş akdi gibi anlatmaktadır. Allah müminlerden, kendilerine verilecek cennet karşılığında mallarını ve canlarını satın almaktadır. Cennet bedelsiz değildir, fiyatı can ve maldır. Müminler Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah’ın bu alım-satım vaadi Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da hep yinelenmiştir. “Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır!” Şu hâlde müminlerin Allah’la yapmış oldukları bu alış-veriş akdi kendileri için sevinç vesilesidir çünkü bu büyük bir kazançtır. (Tevbe, 111). Müminlerin benzer şekilde, ‘ticaret’ mecazıyla infaka teşvik edilmeleri Saf suresinin 10-13. ayetlerinde de sürmektedir.

Müminlerin Allah için mallarını infak yapmaları neden karz-ı hasen diye tabir edilmiştir? Kim borçlu, kim alacaklı, kim vereceklidir? Malını Allah yolunda infak eden ve ihtiyaç sahiplerine harcayan kimse sanki Allah’a borç vermiş gibidir. Başkasına verilen bir mal ya da para borç olarak adlandırılıyorsa bu onun geri alınacağı anlamına gelir. Ödünç kelimesi de böyledir. Fakat konu infak olunca, verilen kimseden geri alınmaz. İnfak edilen mal tamamen gözden çıkartılmıştır, o artık infak edilen kişiye temlik edilmiştir. Fakat karz-ı hasen terimi hem ‘borç’ anlamına gelmekte hem de bir infaktan söz edilmektedir; bu bir çelişki midir? Hayır, asla çelişki söz konusu değildir. Allah Teala mümin kullarından infak yapmalarını istemekte fakat yaptıkları infakın Allah’ın hesabına yazıldığını da bir vaat olarak bildirmektedir. Allah buyurmaktadır ki müminler, infaklarının karşılığını kat kat fazlasıyla alacaklardır. İnfak eden kişi hiçbir şey kaybetmemekte, bilakis büyük bir ticarete imza atmaktadır. Buna göre karz-ı hasen “gönüllü yardım” olmaktadır. Maide suresinin 12. ayetinde İsrailoğulları zekâttan ayrı olarak karz-ı hasen vermeye de özendirildikleri anlatılmaktadır. Buna göre karz-ı hasen farz olan zekâtın dışında yapılan mendup tasadduklardır ya da zekatı da içine alan daha genel bir infak tanımı yapılmaktadır.

Karz-ı hasen terimi Müzzemmil suresinin dışında bütünüyle Medenî surelerde geçmektedir. Dolayısıyla karz-ı hasen Medenî bir terimdir. Hadîd suresinin 11. ayetinde lafız olarak açıkça Allah’a borç vermekten bahsedilmektedir (yukridullahe kardan hasenen). Allah yolunda malını infak yapan kimse Allah’a borç vermiş sayılmaktadır; bu “güzel bir borç”tur. Mademki kişi Allah’a borç vermiş gibidir, o halde Allah da bu borcu, onu verene, hem de kat kat fazlasıyla geri ödeyecektir. Allah bunun dışında kerîm bir ecir de verecektir. Hadîd suresinin 18. ayetinde ise karz-ı hasen terimi tasadduk kavramıyla birlikte zikredilmektedir. Allah’a güzel bir borç verenlerle tasadduk eden erkekler ve tasadduk eden kadınlara (mussaddık/mussaddıka) ecirleri kat kat fazlasıyla verilecektir. On sekiz ayetlik Teğabün suresinde müminler, eşlerinden ve çocuklarından kendilerine düşmanlık edeceklerin bulunduğu, malları ve çocuklarının kendileri için bir imtihan (fitne) unsuru olduğu hususunda uyarıldıktan (Teğabün, 14-15) ve güçleri yettiğince Allah’tan sakınmaları, dinleyip itaat etmeleri, kendi nefislerinin hayrı için infak yapmaları öğütlendikten (Teğabün, 16) sonra infakla ilgili ödevlendirme “karzı hasen”le sürdürülmektedir. Bu ayetler zımnen şöyle bir telkin yapmaktadır: Eşlerimizden ve çocuklarımızdan gelecek “fitne” (deneme)yi karz-ı hasen denilen infakla en iyi şekilde atlatabiliriz. Çünkü infak başta nefislerimizin cimriliği olmak üzere birçok kalp marazına ve pek çok sosyal çalkantıya çaredir. İnfak öğütlerinin hülasası şudur: “Eğer Allah’a güzel bir borç verirseniz, onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah şükrü kabul edip çok ihsan edendir ve ceza vermekte de acele etmeyendir.” (Teğabün, 17). Müfessirler bu ayet vesilesiyle bir kere daha karz-ı haseni kulun, karşılığını tamamen Allah’tan almayı umut ederek malını infak etmesi olarak açıklamışlardır. Zemahşerî diyor ki, “borç” (karz) demekle Allah kullardan nazikçe talepte bulunmuştur.

Bakara suresinin 245. ayetinde müminler Allah’a karz-ı hasen vermeye teşvik edilmekte, mealen sanki şöyle denilmektedir: “Yok mudur Allah’a güzel bir borç veren, Allah da ona, verdiğinin kat kat karşılığını fazlasıyla versin!…” Bu ayette karz-ı hasenin geri ödemesi olarak Allah’ın kat kat fazla mükafat vereceği müjdesine, “daha da fazlası” anlamına gelen “kesîra” sözü ilave edilmiş, ‘çok’ ‘daha çok’ yapılmıştır. Tefsir kitaplarında karz-ı hasen terimine açıklık getirmek maksadıyla Abdullah ibni Mesud’dan gelen bir rivayete yer verilmektedir. Buna göre Ebu’d-Dahdah adında bir sahabi Rasulullah’a, “yani şimdi Allah benden borç mu istiyor ya Rasulallah?” diye bir soru yöneltmiş. Rasulullah’ın “evet!” demesi üzerine Ebu Dahdah “ver elini ya Rasulallah” demiş ve (Rasulullah’ın elini tutarak,) içinde altı yüz hurma ağacı bulunan bahçemi Allah’a karz olarak verdim gitti ya Rasulallah!” diyerek hurma bahçesini infak etmiştir. Sonra yürüyerek bağına varan Ebu Dahdah, çocuklarıyla beraber bağda bulunan hanımı Ümmü Dahdah’a duvarın bu tarafından, “Ümmü Dahdah!” diye seslenmiş. Hanımı, “buyur!” deyince, “bağdan çık, burayı Allah’a borç olarak verdim!” demiştir. (Rivayetin bir başka sürümünde Ebu Dahdah Rasulullah’a, iki bağı olduğunu, ikisini de Allah’a karz olarak vermek istediğini söylemekte, Rasulullah ise, birini kendisi ve ailesi için ayırmasını, istiyorsa diğerini infak etmesini önermektedir). Menar tefsirinde Bakara suresinin 245. ayeti açıklanırken, fakirlere değil, âmmenin hizmetine yönelik olarak yapılan infaklara karz-ı hasen dendiği görüşü serdedilmektedir. Ebu Dahdah adındaki sahabenin bahçesini infak yaparken âmmeyi temsil eden Rasulullah’a teslim etmiş olması Menar’ın bu yorumunu desteklemektedir.

Bazı meal ve tefsirlerde karz-ı hasen terimine ödünç ya da borç olarak verilen eşya ya da para anlamı verilmektedir. Diyanet Vakfı’nın mealinde (Ank-2002) mesela Maide suresinin 12. ayetinde karz-ı hasen “ihtiyacı olanlara Allah rızası için faizsiz borç ver[mek]” olarak açıklanmaktadır. Diyanet İslam Ansiklopedisindeki karz-ı hasen maddesinde ise dinî terminolojide karz kelimesinin, bir kimseye tüketim amaçlı olarak para veya mislî eşya türündeki bir malı ödünç vermek anlamıyla yaygın bir kullanım kazandığı belirtilerek, Allah katında ecir kazandıran erdemli bir davranış olması yönüyle dinî öğretinin ve İslâm ahlâkının; bir akid türü olarak da İslâm hukukunun konusunu teşkil ettiği ileri sürülmektedir. Bu satırlardan karz-ı hasene faizsiz olarak verilen borç anlamının verildiği anlaşılmaktadır. Oysa bu anlamlandırma karz-ı hasenin Kur’an’daki kullanımına aykırı düşmektedir.

Bir Kur’an terimi olan karz-ı hasen sözü lafız itibariyle “güzel borç/ödünç” anlamına gelmekteyse de, bu hakiki değil, mecazi anlamdadır. Gerçekten iman etmiş hiçbir müminin Allah’a borç vermeyi düşünmeyeceği, Allah’ın da kullarından kendisi için borç istemeyeceği izahtan beri olduğuna göre, terimin mecazi anlamda kullanıldığında şüphe yoktur. Karz-ı hasen terimiyle düpedüz Allah yolunda infak kastedilmektedir. Kişi infak olarak vermeyi hesapladığı belirli bir miktarı malından kesip ayırmış/makaslamış, gözden çıkarmıştır. Mümin bunu Allah için yapmış, Rabbinin çağrısına uyarak Allah’la kendi arasında bir ‘borçlanma’ akdi yapmıştır. İnfakın mahalli olan fakir ise bu borçlanmada taraf değil, sadece bir aracıdır; infakı kabul etmekle infak sahibinin sevap kazanmasına vasıta olmuştur. İnfakı alan fakir kendi işine bakmaktadır. Alacak-verecek ‘davası’ Allah’la infak yapan kul arasındadır. Menar tefsirinde değinildiği üzere insanların mallarını Allah yolunda bezletmeleri genelde nefislere ağır gelir. Bu ağırlığı göğüsleyip, hafifleştirenler de az bulunur. Bu durumda insanlara bu ağır yükü kolaylaştıracak, yüksünmeden infak yapmalarını sağlayıcı teşvikler gerekmekteydi ki Allah Teala karz-ı hasen buyruğuyla bunu yapmıştır.

Allah için malını infak yapan kimse sanki Allah’a ödünç vermiş gibi tanımlanmıştır. Karz-ı hasen terimi, karz kelimesinin kök anlamına uygun olarak, gerçekten de borç/ödünç olarak verilen mala işaret eder. Ama kişi malını, kendisi gibi bir beşer olan fakire değil, Allah’a borç vermiştir. Her borç gibi karz-ı hasen de bir gün geri alınacaktır; borçlu borcunu geri ödeyecektir. Borçlu fakir değil, Allah’tır. Allah, kendisine borç veren adı altında malını infak yapan mümine bunun karşılığını kat kat fazlasıyla ödeyecektir. Allah’ın “kat kat” deyip, herhangi bir rakam zikretmemesi Allah’ın sonsuz cömertliği, sınırsız lütufkârlığı ve engin merhametiyle alakalıdır. Bununla beraber bu hususta ille de ‘rakam’ duymak isteyen (belki de imanın kemal noktasına ulaşmamış) kimseler için rakam da vermektedir. Allah, mallarını O’nun yolunda infak edenlere vereceği mükafatın oranını bire yedi yüz olarak duyurmaktadır. (Bakara, 261). İşin doğrusu odur ki, yedi yüz kat da son sınır olmayıp, bir ‘fikir’ vermek için zikredilmiş olmalıdır. Çünkü Allah’ın lütfu hiçbir sınır konulamayacak kadar sonsuzdur.

Kişinin infak ettiği mal (karz-ı hasen) esasında Allah’a ait olduğu halde Allah, infak yapılmasını, kendisine borç olarak izafe etmiştir; kendi malını, geçici olarak kullanım hakkı bahşettiği kulundan borç olarak istemektedir! Bu, Allah’ın kullarına olan bağışlayıcılığının sonucu olduğu gibi, aynı zamanda karz-ı hasen adı altında, infak yapan kişinin bu amelini yüceltmiş olmaktadır.

Sonuç olarak anlaşılmaktadır ki karz-ı hasen terimi evet “güzel bir borç” olarak müminlerin mallarını Allah yolunda infak etmeleridir. Karz-ı hasen borç/ödünçtür, geri alınmak üzere verilmiştir fakat bu, Allah’a (Allah adına, Allah rızası için) verilen bir borç/ödünçtür. Allah Teala adeta mal sahibi kullarına, siz malınızı infak yapın, onun geri ödemesini benden isteyin buyurmaktadır. Karz-ı hasen zorda kalmış insanlara, fakirlere, gelip de bir süreliğine borç isteyen yakınlarımıza borç vermemiz değildir. Bu, adı üzerinde borçtur, geri alınmak üzere verilmektedir. Kuşkusuz karşılığında hiçbir bedel (faiz) almadan, yakınlarımıza borç verip, zor anlarında yardımcı olmak da bir salih ameldir ve takdire şayandır fakat karz-ı hasen terimini bu şekilde yorumlamak terimin Kur’an’daki kullanımına aykırı olur. Kastedilen, borç isteyenlere borç vermek olsaydı, bunun Allah’a atfedilmesi çok uygun düşmez, ecrinin Allah tarafından kat kat ödeneceğinin bildirilmesi de çok hikmetli olmazdı. Karz-ı hasen terimiyle anlatılmak istenen, Allah rızası için geri ödenmesi beklenmeksizin, tamamen karşılıksız olarak yapılan infaktır. Varlıklı kullardan infak istenmekte, infak yapılan kimseden hiçbir şey geri talep edilmeksizin, tamamen unutması, gözden çıkarması talep edilmektedir. Daha doğrusu, infak yapan kişiye, o malının dünyadaki mislinden hesapsız-sınırsız kat kat fazlasıyla o malın geri ödeneceği vaat edilmektedir. Karz-ı hasen, müminler için bir ahiret azığıdır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *