Mustafa Şentop’tan “Montrö” açıklaması

Mustafa Şentop’tan “Montrö” açıklaması

Şentop: “Ben herhangi bir sözleşmenin ismini telaffuz etmeksizin Anayasa’nın 90. maddesinde ve ilgili mevzuatımızda uluslararası antlaşmalarla ilgili iç hukuktaki düzenlemelerden bahsettim.”

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Conrad İstanbul Bosphorus’ta gerçekleştirilen Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) 18. Olağan Genel Kurul Toplantısında konuştu.

TBMM’nin 100. yılı olduğunu hatırlattı

Şentop, 2020 yılının Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 100. yılı olduğunu hatırlatarak, bu yılın da İstiklalin ilanı, manifestosu olan İstiklal Marşı’nın kabulünün 100. yılı olduğunu belirterek, “Bu büyük olayların 100. yıldönümünde, geçmişimizi, yaşadığımız zorlukları ama bu zorluklar karşısında yılmamayı, geri adım atmamayı, bitmeyen bir azim ve gayretle, canımız ve kanımız pahasına vatanımızı ve bağımsızlığımızı korumayı yeniden ve yeniden anlamak ve idrak etmek mecburiyetindeyiz. 100. yıl buna vesile olmalıdır.” ifadelerini kullandı.

‘Devletin kudreti, ordunun gücü’

Şentop, bu büyük tarihi, devletin kudretini, ordunun gücünü, milletin kararlılığını tam ve doğru olarak anlamakta zorlananların olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: “Güncel tartışmalarda, maalesef her konuyu kendi tezlerine malzeme etmekten, kullanmaktan kaçınmayan bir anlayışı görmekten, devletimizin kuruluş ruhuna dair temel hususları bile günlük tartışmaların içine katmaktan çekinmeyen politik söylemleri işitmekten büyük üzüntü duyuyorum. Basit siyasi amaçlar için bu kadar ucuz yaklaşımlar içinde olanları, her şeyi kullanabilecek suiistimal edebilecek bir tıyneti görmek çok üzücü. Tabii esas mesele şudur; Devletin askeri sivil üst düzey bürokratik makamlarında görev yapmış bazı kişilerin, Türkiye’nin mukadderatını sadece bazı kelimelere cümlelere, imzalanmış metinlere bağlı addetmesini hayretle takip ediyoruz.”

Lozan ve Montrö anlaşmaları

Şentop, Türkiye’nin tüm dünyayı kendisine hayran bırakarak, o günün güçlü devletlerini mağlup edip destansı bir savaş verdiğini anlatarak, kanla yazılan bir zaferin neticesinde dönemin yenilmez devletlerini masaya oturmaya mecbur etti ifadesini kullandı.

Antlaşmaların birer sonuç olduğunu ifade eden Şentop, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Canla kanla yazılmış zaferin neticesinde imzalanmış metinlerdir. Bir anlaşmanın sadece kağıt üstünde yazanlarla sadece atılan imzalarla teminat altına alındığını zannedenler ne kadar zavallıdır. Sevr projesini yırtıp atan milletimizin canı ve kanı pahasına verdiği mücadeledir. İşte bu mücadele Lozan’ı daha sonra Montrö’yü imzalanır hale getirmiştir.

Bakınız, Montrö Antlaşması 20 Temmuz 1936’da imzalanmıştır. Antlaşmanın görüşüldüğü, 31 Temmuz 1936 tarihli birleşimde, Balıkesir Milletvekili Ahmet Süreyya Bey ne diyor: ‘… Hepimiz biliyoruz. … En kara günlerde, en sıkışık vaziyetler içinde tahammül edilmez ve altından kalkılmaz zannedilen emri vakileri bertaraf eden Türk milleti, Montreux mukavelenamesinin bugün bize verdiği imkanı istediği gün, askeri kabiliyetine dayanarak elde edebilirdi. Fakat bunu yapmadı. Türk milletinin bu husustaki kudret ve kuvvetine karşı hiçbir zaman en küçük bir tereddüdü ve şüphesi yoktu. Montreux muahedesi ile tarih önünde beliren şanlı, şerefli hakikat, Türk milletinin öz askeri kudretiyle herhangi bir zaman yapabileceği bir şeyi, kullanabileceği bir hakkı insanlığın muhtaç olduğu sulh ve müsalemet içinde diplomasi yoluyla elde etmeği tercih etmesi ve edilebileceğini aleme göstermekte örnek olmasındadır…’

‘Hak ve hukukumuzu anlaşmalar korumaz’

Hak ve hukukumuzu antlaşmalar korumaz. Antlaşmaları, hak ve hukukumuzu koruma kudretimiz ve kararlığımız var eder. Vatanımızın teminatı, kara ve denizlerdeki egemenlik haklarımızın teminatı, kelimeler, cümleler değil, bizzat devletimizin kudreti, ordumuzun gücü ve milletimizin istiklal sevdası ve bu yoldaki kararlılığıdır. Bunu görmeyen, bunun farkında olmayan bir anlayış, günlük siyasetin köşe kapmaca tartışmalarında temel mutabakatlarımızı malzeme olarak kullanmaktan çekinmemektedir. Ne büyük şuursuzluk…”

Gazetecilerin, Montrö’ye ilişkin sorusunu yanıtladı

Toplantının ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Mustafa Şentop, bir televizyon programında uluslararası sözleşmelerle, Anayasa’daki ifadesiyle milletlerarası antlaşmalarla ilgili de görüşlerini dile getirdiğini hatırlatarak, şöyle devam etti: “Ben herhangi bir anlaşma, sözleşme ismi zikretmedim. Soruyu soran gazeteci arkadaşımız, o da iyi niyetli aklına o sırada gelen sözleşme ve anlaşmalardan bahsederek bazı anlaşma ve sözleşmelerin isimlerini zikrederek sordu. Ben yine herhangi bir sözleşmenin ismini telaffuz etmeksizin Anayasa’nın 90. maddesinde ve ilgili mevzuatımızda uluslararası antlaşmalarla ilgili iç hukuktaki düzenlemelerden bahsettim. Fakat daha sonra, programdan bir süre sonra bazı çevrelerin başta Montrö olmak üzere bazı anlaşmalarla ilgili bana yönelik bazı isnatlar yani benim kullandığımı ifade ettikleri sözler olduğunu gördüm. Gizli saklı bir beyanat, bir görüşme, bir konuşma değildi, televizyonda canlı yayımlanan bir programda ben hiçbir anlaşmayla ilgili bir durumdan, isim zikrederek bir anlaşmadan bahsetmiyorum. Bunun Montrö dahil olmak üzere bazı anlaşmaları tartışmaya taşımak gibi bir amaçla ilgili nasıl yorumlandığını anlamakta zorlanıyorum. Şüphesiz siyasetçi olarak konuşurken ortalama bir zeka seviyesini hesap ederek konuşuyoruz. Bunun altında olan şahıslar varsa siyasetçi, bürokrat, gazeteci onlarla ilgili benim yapabileceğim bir şey yok. Konuşma metni açıktır, konuşmam canlı olarak da orada var. Gerek Lozan gerek Montrö gibi anlaşmaların özel bir durumu vardır.”

“Montrö, Lozan gibi anlaşmalarda ‘çıkma’ olmayacağını ifade ettim”

İşin hukuki boyutunun olduğunu ancak sadece hukuki boyuta bakılarak iş yapılmadığını anlatan Şentop, şunları kaydetti: “Mesela ben boşanmayla ilgili hukuki prosedür anlatsam insanları boşanmaya teşvik etmiş mi olurum? Gayrimenkullerin satışıyla ilgili usulü anlatsam hukuken kişilerin evlerini, arabalarını, arsalarını satmaları yönünde teşvik mi etmiş olurum? Bu kadar saçmalığı anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Uluslararası anlaşmaların hukuk tekniği bakımından konuştum. Montrö, Lozan gibi anlaşmalarla ilgili hususta çıkma gibi bir şeyin mevzubahis olmayacağını çok çarpıcı, akılda kalıcı bir ifadeyle de söyledim. Marmara Denizi’nden ne kadar ayran yapılabilirse, bu anlaşmalardan çıkmak da öyledir, dedim. Bunun imkansızlığını, bunun ihtimal dışı olduğunu ifade etmek için bunu da kullandım. Başta Montrö olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu ve bizim İstiklal Harbi neticesinde kazanmış olduğumuz, elde etmiş olduğumuz mevzilerle ilgili hiçbir tartışma yoktur, böyle bir tartışma bizim aklımızdan da geçmez, geçmemektedir. O konuşmada da böyle bir şey yoktur. Benim uluslararası antlaşmalarla ilgili genel hükümler çerçevesinde hukuki boyutu anlatmam söz konudur.”

‘Mavi vatanımızın sınırlarını koruyan, anlaşmalar değildir’

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Türkiye’de siyaset yapan bazı bürokratik, asker, sivil mevkilere gelmiş insanların bir sözü veya bir kişiyi eleştirirken en azından ne dediğine bakması gerektiğini belirterek, “Ben öyle yapıyorum. Bir siyasetçi ne demiş önce ona bakıyorum. Buna bakmadan birkaç tane kötü niyetli insanın yapmış olduğu çarpıtma üzerinden sanki ben böyle sözler söylemişim gibi değerlendirme yapmalarından da büyük bir üzüntü duyuyorum. Bu bir fikir haysiyetsizliğidir, çok açık olarak söylüyorum. Herkesi ciddiyete ve fikir haysiyetine sahip çıkmaya davet ediyorum. Türkiye’nin güvenliğini, sınırlarını, kara vatanımızın ve deniz vatanımızın, mavi vatanımızın sınırlarını koruyan anlaşmalar değildir. Bunu koruyan bizim devletimizin kudretidir, ordumuzun gücüdür, milletimizin istiklal sevdasıdır.” diye konuştu.

‘Cumhuriyet Gazetesi Montrö anlaşmasını nasıl anlatmış’

Montrö’nün 20 Temmuz 1936’da imzalandığını anımsatan Şentop, şöyle devam etti: “10 gün önce Cumhuriyet gazetesinin manşeti var. 10 Temmuz 1936 tarihli manşet. Manşette diyor ki ‘Konferansta bedbin bir hava hakim.’ Bedbin karamsar demek. Yani Türkiye açısından bir karamsar hava var, imzadan 10 gün önce. O gün Cumhuriyet gazetesinde Yunus Nadi’nin imzasıyla yayınlanan bir başyazı var. Bu başyazıyı bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün kaleme aldığı söylenir bazı hatıratlarda. Bunun sonunda diyor ki ‘Türkiye’nin evinin hariminin kapısı olan Boğazlardan isteyen istediğim gibi geçerim şeklindeki bir hakkı istihsal etmek isterse, Boğazlar konusunu kesin çözeriz.’ Son cümle şu; ‘Deriz ki kapımız kapalıdır. Biz dilediğimize ve dilediğimiz gibi geçme hakkı tanırız, buna muktediriz.’ 1936’da Türkiye’nin öz güvenine ve Montrö sözleşmesinin imzalanması aşamasındaki duruma bakınız. Bugün bazı bürokratlar, asker, sivil, siyasetçiler ‘Montrö olmazsa Sevr olur.’ gibi… Arkadaşlar, 1936’da anlaşma imzalanmadan 10 gün önce Türkiye’nin söylediği söz Lozan’daki Boğazlar anlaşmasına bile alternatif olarak bakmıyor. Diyor ki ‘Montrö olmazsa bu konuda biz karar veririz.’

‘Aşağılık kompleksi içindeki bazı siyasetçi ve bürokratlar’

Türkiye’nin öz güveni, kararlılığı budur. 1936’da budur. Bu öz güveni ve kararlılığı bugün bizler taşıyoruz. İçlerinde gizli mandacılık anlayışıyla öz güvensiz, aşağılık kompleksi içindeki bazı siyasetçilerin ve bürokratların Türkiye’nin, devletimizin kudreti, ordumuzun gücü ve milletimizin kararlılığını yok sayarak sadece yazılı metinler üzerinden bizim istiklalimizi ve sınırlarımızın güvenliğini tartışmalarını da üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek isterim. Herkes kendine gelsin. Türkiye Cumhuriyeti Sevr’i başka anlaşmalarla yok etmedi. İstiklal Harbi’nde verdiği canlarla, döktüğü kanlarla yırtıp attı. Anlaşmaları var eden, milletimizin ve devletimizin gücüdür. Onları ayakta tutan budur. Dolayısıyla bu anlaşmalarla ilgili bir tartışma söz konusu değildir. Konuşanlar, kendi içlerindeki mandacı fikriyatı dile getirmektedirler. Onları buradan kınıyorum.”

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *